20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Zafer-Hezimet-Harakiri

Önceki gün, yurdumuzun Türk Ordusu tarafından düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü, “Zafer” Bayramı idi... Aslında, “zafer” hezimete, “bayram” da bizler, Türk Ordusuna gönül bağlamışlar için mateme dönüştü. Türk Ordusu iç ve dış düşmanları tarafından yenilmişti...

Şimdi kovuklarından, ışığı görmüş tahtakuruları gibi dışarı fırlayan cümle ordu düşmanları “Türk Ordusu yenildi” diye bayram ediyor, bu kıymetli varlığımızı daha fazla kemirmek için planlar yapıyorlar... İktidarın Bakanı Hüseyin Çelik “TSK ile mücadele eylem planını” açıkladı... Hasan Cemal, planın mimarı Erdoğan’a övgüler yağdırıyor ve “yetmez” diyor...

Türk Ordusunu yenmek için bir süredir devam eden hayâsız taarruz, ne yazık ki onların zaferiyle sona erdi... Genelkurmay’ın internet sitesinden, PKK’ya, laiklik ve Atatürk düşmanlarına karşı yapılanlar silindi... YAŞ öncesi ve sonrasında yaşananların ardından yeni Genelkurmay Başkanının önerisiyle teslimiyet tamam oldu. Başkomutan Gül oldu, sözde “Zafer” bayramında... Mustafa Kemal’den beri devam eden gelenek ortadan kalktı... Tebrikleri, Başkomutanları Abdullah Gül kabul etti... Ve TSK, terörle mücadeleden geri çekildi, yerini Erdoğan’ın “polisleri”ne bıraktı. “Bunlar, bu 30 Ağustos bizim için üçüncü bayram” diye sevinç çığlıkları atanların deyimiyle “Türk Ordusu artık kendi evinde lütfen misafir”... Fazla kalan misafirlerin pabuçları kapı önüne konulur; bu da yakın...

**

Başbakan “Askerin soğuk savaş sonrasına intibak süreci, güç belâ tamama erdi” demeye getiriyor. Tebrik mesajında “Bazı dönüşümler bazı komutanları beklermiş” mesajı da saklı. “Bu, değişim sürecinin önemli bir adımı oldu” demiş... Haklı; daha ileri adımları, “Çelik Plan”ın tatbikatını bekleyin! Bu müsait ortamda “Her zamanki şüpheli aydınlar” dururlar mı? Onu onlar da çakmışlar. “Yetmez; askeri resmi geçitler de son bulsun” diyorlar. Bütün demokratik ülkelerde öyle imiş.. Ama Türkiye tarihi geleneklerle, kuşatıldığı tehditlerle “o” ülkelerden mi?!! Türk Ordusu meselâ Hollanda Ordusu mu?..

Sözde Fransız Devrimiyle “aydınlanmış” bu adamlar, bu kadınlar bilmezler mi?.. Fransız 1789 devriminin başlangıcı, Burbon iktidarının hasımlarının tıkıldıkları Paris’teki Bastil zindanının 14 Temmuz’da halk tarafından yıkılmasıydı... Ve o zamandan beri kaç Cumhuriyet ve rejim değişmesine rağmen “bayram” Fransa’nın her yerinde, özellikle Paris’te Champs Elysees caddesinde “askeri” geçit resimleriyle kutlanır... Fransa’da demokrasi yok mu?.. Aydınlar yok mu?..

Türk Ordusunun ve hezimetin fotoğrafı: Yeni Genelkurmay Başkanı “Başkomutanı” Abdullah Gül’ün önünde, askerce başını boynundan kırmıyor; eğiliyor, mağlup komutan gibi... Bir tek kılıcını teslim etmesi eksik!.. Öyle ya, Ordu çoğu Komutanların esir alınmış olmasıyla çoktan dize getirilmişti. Acı olan, Ordunun “boyun eğmesi”; bu hezimeti şimdi açıkça kabul etmesi!

Benim TSK ile ilgili konularda belleğim kuvvetlidir: Aylarca önce malum çevreler, yazarlar ve de Taraf gazetesi zamanın Harp Akademileri Komutanı Hava Orgenerali Balanlı Paşa’ya birden takmışlardı... Maksatları açıkça ilerde Genelkurmay Başkanı olacak Balanlı’nın önünü kesmek ve hakkında övgüler düzdükleri Orgeneral Necdet Özel’in önünü açmaktı... Galiba misyon tamamlandı!..

**

Mağlup Japon generalleri “harakiri” yaparlar, samuray kılıçlarıyla kendi karınlarını deşerlerdi... Düşünüyorum: Şimdi bu durumlarda TSK, savaş alanında değil, Ankara’da, Çankaya’da hezimete uğratıldığında TSK’nin Komutanları “harakiri” mi yapıyorlar?..

Galiba boşuna yazıyorum.. Biz ölmüşüz de haberimiz yok...

Hem Türk Ordusunun onurunu, geleneklerini ve zaferlerini korumak nâçiz, “çağdışı” kalmış bir yedek teğmen olarak bana mı düşer?!! Her Perşembe toplanarak tutuklu komutan eşlerine, kızlarına mı düşer?!! Sen de otur oturduğun yerde, TSK’nın “oturtulduğu yerde” boşuna nefes ve mürekkep tüketme...

Ama yapamıyorum işte... Mustafa Kemal’e, babama, amcama verilmiş sözüm var... “Silâhımı”, kalemimi sonuna kadar görev yapmadan kılıfına sokamam... “Harakiri” yapmayanlar merasim kılıçlarını kılıflarından çıkarmadıkça!..

Tavsiye ederim, görmeyenler Cüneyt Arcayürek’in son iki yazısını okusunlar. 30 Ağustos 1922’deki “zaferin” askeri ve siyasi anlamını ve buna karşı bugünkü “hezimetin” siyasi ve askeri anlamını anlamak için!..***

Yayın Tarihi : 3 Eylül 2011 Cumartesi 00:24:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 3.09.2011 22:56:45

Her ne olursa olsun bir kurulus bir mertebe bir makam bir mevki zaman icersinde olmasi gerekenler olmali yenilikse yenilenmeli yanlisliksa yanlisliklar düzeltilmeli ki bizde bu yanlisliklar maalesef her yerimizde var  ama buna bir düzeltme bir sey yapmaya kalkilsa bilmem neden sanki birilerinin ayaklarina basiliyor ortalik karisiyor. iyi taraflari tabiki var o taraftan bakiliyor ele aliniyor ve ellemeyin böyle gitsin iyide ona elleme bunu yapti suna elleme sunu yapti nereye kadar  netice maalesef iyi olmuyor.iyi olsun susmayn namerttir ee ama hersey ortada bunuda herkez görüyor. Ki buna ragmen sahsi görüsüm illaki iyilikleri vardir mevkigin vardir makamin vardir ama bu demek degilki galosu bir baskasinin ayagina giydirmesi veya ayagini bir baskasina yikatmak hakkini verir. ne yazdi bir kent köse yazari gecenlerde  anlayana saz anlamayana duvul zurna az. 


Kemal Türk IP: 78.160.199.xxx Tarih : 3.09.2011 18:36:40

"Harakiri yapmasına" fırsat verdirmemek için, şerefli mertedeki mensuplar, malumlar tarafından zindanlara tıkanmaktadır; bu da, malumların "bir iyilik severliği" değil midir ? (!)