17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Zana Mandela

TRT televizyon kanalında yerel lehçelerde,özellikle Kürtçe yayınların başlatılmasının ve eş zamanda ,Zana ile suç ortaklarının,,Yargıtay kararıyla salıverilmelerinin, hukuki, demokratik haklar,insani ve kültürel boyutları, bazı kesimlerce olumlu, hatta büyük coşku ve bayram havasında karşılandı.Bu boyutların geçerliliği de ,aslında tartışılabilir, ama, asıl önemli olan , aynı kapıya çıkan iki olayın, “siyasi” boyutudur. .


Yargıtay, salıverilme ve yeniden muhakeme kararının ,salt hukuka göre verildiğini iddia etti. Değerli yargıçların kararlarının , DGM’nin,önceki mahkumiyet kararının zamnaındakı “reel” koşular ve gerekçelere göre verdiği doğru olduğu kadar , Yargıtay’ın da, bu kararını , bugünün koşulları içinde ,muhakkak , hukuk’a göre verdiği de inkar edilemez.Taşlar yerinde ağırdır. Ancak, mesele hangi kararının, Türk Devletine ve milli birliğimize yararlı olacağı...

Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde Mahkemeler böylesine önemli kararları, bu gibi düşünce ve endişelerden soyutlanarak vermezler. Şimdi, belki denebilir ki,  şu sırada, Zana ve şeriklerinin salıverilmeleri, Devletin çıkarlarına yarayacaktır. Ancak PKK’ya APO’ya hizmet ettikleri ve TBMM’deki PKK şovunu, APO’nun emriyle yaptıkları sabit olmuş bu kişilerin–terörün ve tehlikelerin devam ettiği şu bağlamda, böyle adeta özür dileyerek kahraman yapılarak salıverilmelerinin “Devletin yüksek menfaatlerine” ve hatta toplumsal barışa hizmet edip etmeyeceği ,en azından şüphelidir. Kaldı ki, bizzat Adalet Bakanı Çiçek “AB den müzakere tarihi almak sürecinde bahane bırakmamak istedik” demiş, daha önce de ,Dışişleri Bakanı Gül, yerel dillerde TV yayınları konusunda da, “ AB ye “mazeret bırakamamak” istediklerini ifade etmişti. Bu beyanlar ve Yargıtay kararının jet hızıyla ve şu bağlamda, verilmesi, “hukuka” , azından gölge düşürmüş, siyasi boyutunu öne çıkmıştır. .

ASIL MESELE

Fikret Bila MİLLİYET’teki köşesinden - haklı olarak- soruyor;  “Bunların,bugün ve gelecek için siyasi anlamı nedir? “

Bazılarının ya gaflet, yada ihanet içinde göz ardı ettikleri bu hayati sorunun cevabını , ben vereyim; Atatürk’ün, İstiklal Harbinden sonra, Cumhuriyeti ,bu mücadelenin kazanılmasında büyük katkıları olan Kürtlerle ortaklaşa kurmak gibi bir düşüncesi olmuş olsa bile , sonra , yabancı ajanların tahrikleriyle çıkarılan Kürt isyanları üzerine, ve de Sevr’de ortaya çıkan etnik parçalanma tehlikesini de göz önünde tutarak, “TÜRK” damgası altında milli entegrasyonu sağlamış, etnik parçalanma kaosundan, tek, üniter milli devleti çıkarmıştı.

 “Ne mutlu Türküm diyene” ilkesi Çetin Altan’ın, alaya aldığı gibi “Türk’e Türk propagandası yapmak” ve içi boş bir övünç vecizesi değil, Türk milletini şimdiye kadar birleştiren faktördü. Şimdi, AB Sürüngenliği gereği Zana olayı ve Kürtçe vs. yayınlar , TC’nin işte bu temelini ,ciddi olarak tehdit ediyor.


Bilumum Kürtçülerin ve bugün barış mesajları veren Zana ve arkadaşlarının, bu tehdit hiç ilgilendirmiyor. Aksine tehdit onların ve bizim kiboşların “barışçı çözümünden- ortak devlet önerilerinden kaynaklanıyor. Onların, APO’nun kendi itiraflarıyla sabit asıl amaçları hemen , bu bayram havası içinde üniter devletin yerine , Kürt devletinin ilk adımı olarak, göstermelik Kürt-Türk  “Ortak Cumhuriyetinin” propagandasını yapmak ve müzakereleri başlatmaktır. Zana, bir "Jan Dark veya Hürriyet Kahramanı “olarak ülkeyi dolaşacak , sonra yurt dışına gidip başkentler dolaşacak yeni Devletin zeminini hazırlayacak. Zaten Amerikalıların ve Avrupalıların ezeli emelleri ve Zana ile bu kadar ilgilenmelerinin asıl sebebi de bu!. Şimdi Zana Hanım, Kürtlerin yeni lideri ve İkinci Cumhuriyet’in geleceki başkanı. “Mandelası”! ...

Bizim işbirlikçi hainler ,Cengiz Çandarın itiraf ettiği gibi dış dayatmaları yadırgamayacakları gibi, bunu da hiç yadırgamayacaklardır.


ACI GÖRÜNTÜLER


Beni ve bana gelen mesajlardan da anladığıma göre ,Türk halkını infiale sevk eden, AKP iktidarının, Zana ve ortakları hakkındaki gerçekleri, suçlarını bildikleri halde, kahraman olarak resmi konutlarda baş köşelere oturtmaları ,adeta özür dilemeleri, onlardan, PKK-Kongra-Gel karşımızda “muhasım” bir devletmiş gibi , lider Zübeyır Aydar “nezdinde”,  "ateş kesi" devam ettirmesi için ,aracı olmalarını rica etmeleri. “Ateş kes sağlanırsa , bu da Zana ve ortaklarının yeni hizmetleri ı olacak. Zaten ben Zübeyir Aydar olsam- bu teklifi “ lütfen” kabul ederim; amaçları zaten tahakkuk ediyor dağlarda mücadeleye ne hacet var! . Ama küçük bir sorun çıkabilir; Zana’nın Lider olarak sivrilmesi- APO’yu ve Aydar’ı herhalde çok rahatsız edecek. Şimdi ortaya atılan yeni istekler Genel Af ilan edilmesi, dağdakilerin döndürülmesi ve tabii, APO’nun da, salıverilmesi..Sıkı durun “iki taraf silahlı kuvvetlerinin "şeffaflaştırılması" ...

Sonra da .Güneydoğuya kültürel yerel özgürlük!

Başbakan Erdoğan da Ankara’yya döndükten sonra Hürriyet kahramanlarını resmi konutta ve baş köşede konuk eder, özür dilerse ve de sonra Zana ve şeriklerine Devlet Liyakat Madalyası verilmesi önerilirse de şaşmayın...

Ama,şükürler olsun ki Çankaya’da Ahmet Necdet Sezer var!

CHP NE YAPIYOR?


Bizim liboşlara ve Hükümetin bu tavırlarını yadırgamıyorum ama diğer liderlerin bu tavırlarını çok yadırgıyorum. DSP Genel Başkanı, sevgili dostum Ecevit, APO hakkındaki hükmün infazını rafa kaldırmakla- bu konuda en vahim tarihi hatayı “idama karşı olduğu” gerekçesiyle, yapmıştı. MHP Genel Baklanı Devlet bahçeli de, maalesef,”uyumlu olmak” için o zaman yumruğunu masaya vurmamıştı. Kardeşim Ecevit de kararı,anlaşılan memnunlukla e karşılıyor ve “ben o zaman- Cumhurbaşkanı Denirel’e DEP Milletvekilleri hakkındaki cezaların infazını sınırlamak için Cumhurbaşkanlığı yetkisini kullanmasını istemiştim” itirafında bulunuyor.


Fakat daha acısı, Atatürk’ün Partisi , Müdafaa-ı Hukuk’un Kuvvay- Milliyenin öncüsü CHP içinden yüksen Kürtçü sesler. CHP içindeki Kürt kökenli, milletvekillerinin Atatürk, İnönü dönemindeki -vatansever ve Türk milliyetçisi selefleri ,mesela rahmetli Ferit Melen gibi, olmalarını ve öyle davranmalarını- belki beklememeli . Ancak asıl, CHP Genel Başkanı ,milliyetçiliğinden şüphe etmediğim Deniz Baykal’ın tavrı beni üzüyor ve şaşırtıyor.O,. gerçekleri bildiği e ve o PKK şovunu –her halde, Meclis’te iken bizzat, muhakkak, dehşet ve hiddetle izlediği halde ,şimdi nasıl oluyor da onlara “eski milletvekili arkadaşlarım” diye hitap ediyor ve karar memnunlukla karşıladığını söylüyor. Bilirim,milliyetçi Baykal’ın gönlü doğru taraftadır, ama,herhalde şu sırada Partisi içindeki netameli durumda fazla konuşamıyor. Ama gene de değer mi? Acaba Sosyal Demokratlık Partinin en önemli oku ve umdesi olan ,” Milliyetçiliğe” karşı mı?


Zamanın “Kara kutusundan” başka bir hakikat çıkmış; meğer, DYP Eski Başkanı ve TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk ta,zamanında, Zana ve arkadaşlarının dokunulmazlıklarının kaldırılmasına her nedense karşı çıkmış ve zamanın Başbakanı Çiller’e bu yolda telkinde bulunmuş da Çiller bunu yapmamış. Cındoruk şimdi “Ben demiştim “ diye övünüyor!
Bütün bu kara kutular- olup bitenler ,şimdi , bunca yıl Kürtlere karşı hoyratlık Zana ve arkadaşlarına haksızlık yapılmış olduğunun kabulü,itirafı ve çok daha acısı, Mehmet Ali Birand’ın iddia ettiği gibi ,teröre karşı TSK’nin başarıya erdirdiği silahlı mücadelenin ,yanlış olduğu ve bunca şehidimizin , boşuna öldüğü anlamına mı geliyor.? Çok acı;kendi devletimizin milli birliğimizin kuyusunu, kendimiz AB hayali uğruna kazıyoruz!.


VE ATATÜRK...


Benim ,başucu-masaüstü müracaat kitabım Mustafa Atatürk’ün büyük “Nutuk”u ve amentiülerim de O’nun, vecize sözleridir. Şu sırada, sonra bu kitaba ve O’nun sözlerine , özellikle başvuruyor ve O’nun vizyon ve dehasından kuvvet alıyorum. 1919’dakı “umumi vaziyet” tablosunda ve NUTUK’un hemen, hemen her sayfasında ,bugünkü durumla paralellikler var.O,sanki bugünleri sezmiş gibi, ,Türk istiklalini ve Cumhuriyeti’nin muhafaza ve müdafaasını, Türk Gençliğine emanet etmişti .Ülke – henüz- işgal atında değil, orduları dağıtılmamış, ama o zamanın kalelerinden şimdi daha önemi ve stratejik olan medyanın,çoğu kaleleri, kalemleri ve köşeleri işgal altında. Bu “kalelerden” Türk halkı ve gençliği bir taraftan, ahlak değerlerimiz ,eşcinsellik aşırı cinsellik telkinleri vb. ile ifsat edilirken , en hayati , milli birlik konularında, yanıltılmakta ve şartlandırılmakta. Bunlara ı kim, kimler, dur diyecek? Siyasilerin şu son halleri ortada ! Atatürk’e başvuruyorum ve Türk Gençliğinden görev bekliyorum. Biliyorum ki infialleri gittikçe artıyor:Biz Türkler susar susar da sonra fena patlarız.

MÜDAHALE


Geçenlerde, sivil kişilerin, emekli komutanlarla yaptıkları bir sohbette –bazı sivillerin bu gidişe Ordunun müdahale etmesinin gerekebileceğini söylemişler. Buna karşılık, emekli Orgeneral Necati Özgen’ ve emekli Orgeneral Edip Başer ,” Demokrasi var, AB süreci var” diye karşı çıkmışlar. Doğru söylemişler; “ Demokrasi” var da çareleri siyasiler, Zaça konusunda olduğu gibi, gaflet ve acze düşerler de “demokrasi” Cumhuriyeti tehdit edince ,çareler tükenirse ne olur? Tabii, “AB sürecine engel olmamak kompleksi vebal altında kalmamak” endişesi var. Ben, AB’nin uzak bir hayal olduğunu, ve biz bu süreçte kendi çıkar ve değerlerimizden arındırmak istediklerini , ve bunun için de maksatlarının son sigortamız TSK‘Nis ortadan kaldırmak olduğunu , sevgili Komutanlarımın, pek ala bildikleri halde, neden AB komplesine, ve vebal altında kalmamak endişesine kapıldıklarını anlayabilmiş değilim. AB “sürecinin “ aslında “ sürüngenlik” olduğunu komuttanlar çok daha iyi takdir ederler! Ve Zana ve dil konularında olanları da ,onlar herhalde doğru değerlendirmektedirler. . “Darbe -e Müdahale” yanlış kelimelerdir ama konular akademik olmaktan, çoktan çıkmış – Atatürk’ün sözünü ettiği çok gerçek tehditlere, Türkiye Cumhuriyeti, üniter-milli devletinin yok edilmesi tehlikesine gelip dayanmıştır.Müdahale değilse de, artık sert bır tavır gösterilmesi için, İsmet Paşanın deyimiyle- “şartlar tamam olmaktadır.”

 *******

Yayın Tarihi : 15 Haziran 2004 Salı 20:51:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?