26
Mayıs
2024
Pazar
MEDYA

AKTÜEL VE TEMPO'YA VEDA EDERKEN...

Türk basınının 20 yıllık iki dergisi Aktüel ve Tempo, artık haftalık değiller. Periyot, format ve kulvar değiştiriyorlar. Onlarla birlikte Türkiye haber dergiciliğinde de bir dönem kapanıyor.

Milliyet gazetesinden Can Dündar, iki efsane dergininin yayın hayatına son vermesini yorumladı:


Ben gazeteciliğe haftalık haber dergilerinde başladım.
Onun için bende yerleri ayrıdır.
Bir dönem Türkiye’de gündem belirleyen, alışkanlık olmuş haber dergileri artık yok.
O geleneğin son iki örneği sayılan
20 yıllık Tempo ve Aktüel dergileri geçen hafta kulvar değiştirip aylığa dönme kararı aldılar.
Gazete eklerinin rekabeti, krizle reklam pastasının hepten daralması ve ancak sektörel dergilerin reklam alabilmesi gibi nedenlerle haber dergileri okur kaybediyor.
Batı’da Time, Newsweek, Der Spiegel, Le Point gibi köklü geleneğe sahip dergiler onyıllardır yaşarken Türkiye’de hâlâ direnen Aksiyon ya da yeni çıkan Newsweek gibi birkaç örneği saymazsak haftalık haber dergiciliği öldü diyebiliriz.
Bu yazıyı, beni doğuran bu geleneğin ardından yazılmış bir veda yazısı sayabilirsiniz.

Bir ilkokul: Yankı
Bu yaz 30’uncu yaşına girecek gazetecilik hayatımın neredeyse yarısı dergilerde geçti.
Dergiciliğin membaı sayılan Akis’i kaçırdıysam da ondan sonra çıkan haber dergilerinin hemen hepsinde çalıştım.
İlk durağım Yankı’ydı.
1979 Temmuz’unda “Türkiye’nin Time’ı” Yankı’nın Ankara Konur Sokak’taki bürosundan içeri girdiğimde henüz üniversite 1. sınıf öğrencisiydim.
Orada ilk ustam Mehmet Ali Kışlalı’nın yanında dört yıl çalışıp yazı yazmayı öğrendim.
Küçük, mütevazı ama disiplinli bir okuldu Yankı...
Benden önce Yalçın Küçük’ten Mehmet Y. Yılmaz’a, Ertuğrul Özkök’ten Emre Kongar’a, Avni Özgürel’den Şefik Kahramankaptan’a, Hikmet ve Fikret Bila’dan Vecdi Seviğ’e, Önder Şenyapılı’dan Çelik Aruoba’ya kadar nice meslek erbabı gelip geçmişti.
Ben çalışmaya başladığımda ise büroda Ahmet Taner Kışlalı, Hıncal Uluç, Ömer Tarkan, Artun Ünsal, Nihat Subaşı, Kurthan Fişek, Yılmaz Ateş, Serhat Hürkan gibi isimlerden oluşan dev bir kadro vardı.
Gazetelerdeki dağınık haberlerden derli toplu, anlaşılır yazılar çıkarabilmek, en sıkıcı konuları okunur hale sokabilmek için dosyalar devirir, Kışlalı’nın karşısında ter dökerdik.
12 Eylül dönemini Yankı’da geçirdim. 21 yaşında derginin yazı işleri müdürüydüm.
Ancak 1983’te dergi el değiştirirince ben de önce Kışlalı ile birlikte Hürriyet’e geçtim; bir sonra da dergicilikteki ikinci durağım olan Nokta’ya transfer oldum.

Ortaokul: Nokta
Nokta, 1980’lerin ortalarında parlamıştı. 12 Eylül’ün etkisinden sıyrılmaya çalışan Türkiye için muhalif, atak, genç bir soluktu.
Yankı Ankara’ydı; Nokta İstanbul...
Yankı temkinliydi; Nokta cesur...
Yankı resmiydi; Nokta sivil...
Yankı eskimeye başlamıştı; Nokta yeniydi.
Yankı gündemde ne varsa onu etraflıca yansıtırdı; Nokta, kendi gündemini yaratırdı.
Orada Türk dergicilik hayatına damgasını vuran ikinci isimle tanıştım: Ercan Arıklı...
Arıklı’ya beni Hıncal Uluç tavsiye etmişti. 1985 başında işe başladığımda dergiyi bizzat Arıklı yönetiyordu.
Yayın kurulu da bir şöhretler karmasıydı:
Haluk Şahin, Arda Uskan, Adil Özkol, Hilmi Yavuz, Deniz İnsel, Tuğrul Eryılmaz, İpek Çalışlar, Güldal Kızıldemir, Salih Memecan...
Nurcan Akad ekonominin başındaydı.
Gülay Göktürk redaksiyonun...
Ergun Hiçyılmaz araştırmanın...
İstanbul büroyu Ayşenur Arslan yönetiyordu.
Ankara büroyu bana emanet ettiler.
Temsilcimiz Aycan Giritlioğlu’ydu.
Nokta sadece bu kadrosuyla değil, tabulara saldıran gözüpek yayıncılığıyla da başarılı olarak 100 binlik tiraja ulaşan bir grafik sergiledi 80’li yıllarda...
Birçok genç yeteneğin önce sığınağı, sonra parladığı durak oldu.
Ve o da önceki yıl, Alper Görmüş’ün genel yayın yönetmenliği altında, kendi tarihine yakışan bir finalle, Darbe Günlükleri’ni yayınlayarak, yargılanarak veda etti yayın hayatına...

Haftaya Bakış
1986’da bir süre Londra’ya staja gittim.
Dönüşte Mehmet Ali Kışlalı, yeni bir haber dergisi macerasına çağırdı beni...
Çetin Emeç’in yönettiği Milliyet için “Haftaya Bakış” adlı bir pazar ilavesi çıkaracaktık.
Eski adresim Konur Sokak’a döndüm.
Ama Nokta o alana kendi imzasını atmıştı. Haftaya Bakış uzun sürmedi.
Arıklı’nın çağrısıyla Nokta’nın kadrosundan devşirilen Söz gazetesine geçtim bu kez... Lakin o da uzun ömürlü olmadı.
O aralar Yankı’dan ve Mülkiye’den “ağabey”imiz Mehmet Y. Yılmaz, Tempo’yu çıkarmıştı. Onun çağrısıyla yeniden döndüm...


Kapaktaki tramvay
1988 sonunda dünyaya gelmişti Tempo...
Sahibi Simavilerdi.
Mehmet Y. Yılmaz’ın Ankara’daki temsilcisi Prof. Kurthan Fişek hocamızdı. Büro şefi ise, Şefik Kahramankaptan...
Diğer büro şeflerini sıralamak belki dergi hakkında bir fikir verebilir:
Atina: Cengiz Çandar; Kahire: Murat Bardakçı; Moskova: Ertuğrul Özkök;
Paris: Artun Ünsal; Washington: Sedat Ergin.
İstanbul’da rahmetli Gülçin Telci, Nadire Mater, Emre Aköz yazıyordu.
Engin Ardıç harika yazılarıyla dergiye renk katıyordu.
Derginin Ankara bürosu, Atatürk Bulvarı üzerinde, o dönemki Hürriyet binasının birinci katındaydı.
Emin Çölaşan, Uğur Mumcu, Saygı Öztürk ellerindeki haber bombalarını Tempo’da patlatırlardı.
Büroda Sezai Bayar, Turhan Salman, Ümit Sezgin gibi tecrübeli isimlerin yanı sıra Nergis Bozkurt, Fethiye Karabacak, Ful Ekesan gibi yeniler de vardı.
Ben gittiğimde kadrolar dolmuştu.
O yüzden kadrosuz çalışmak, dışarıdan yazmak zorundaydım.
Evlenmek üzereydim.
“Damat bey ne iş yapıyor?” sorusuna
“Tempo’da çalışıyor” diyordum ama düzenli değildi
işim; yazdıkça kazanıyordum.
Para kazanma ihtiyacının nasıl bir mesleki motivasyon sağladığını o dönem fark ettim.
İşe başladığım mayıs ayı ve haziran başında beş kapak haberine imza atmıştım:
Yağmalanan devlet fonları... Özal’ın gölge
MİT kurma planları... ANAP milletvekiline rüşvet skandalı... Zam rekortmeni ilaç firmasının uçağıyla
Avrupa gezisi yapan Sağlık Bakanı... Ve İstanbul hafif metrosunda usulsüzlük iddiaları...
Bu sonuncusunun “İhtilas Tramvayı” başlığıyla yayımlandığı hafta, Mehmet Y. Yılmaz “Editör’den” köşesinin altına daktilo başında bir fotoğrafımı
koymuş ve haberimin “kuşaklardan kuşaklara anlatılacağı”nı yazmıştı.
Haber değilse de sonuçları anlatıldı kuşaktan kuşağa...
Çünkü habere konu olan belediye başkanının patrona yaptığı şikayetle sadece dergide bir daha yazı yazmam yasaklanmadı, yazımı kapaktan yayımladıkları için Mehmet Y. Yılmaz ve Kurthan Fişek de Tempo’dan ayrılmak zorunda kaldılar.
Tempo maceram böyle sonuçlandı. Yazılı
basından umudu kesip TRT’de televizyona başlayışım ondan sonradır.

İlk Ada
“Artık dergi hayatım bitti” diyordum ki, Ercan Arıklı bu kez de 1991 yazında Dinç Bilgin’le Aktüel’i çıkardı.
Yayın yönetmeni yine Mehmet Y. Yılmaz’dı; Ankara temsilcisi yine Prof. Kurthan Fişek.
Güneri Cıvaoğlu köşe yazıyordu; Gülay Göktürk yönetimdeydi; Alev Er Yazı İşleri Müdürü...
Ve yine güçlü bir yazı kurulu: İbrahim Altınsay, Kürşat Başar, Ali Boratav, Alper Görmüş...
O dönem “32. Gün”de çalışırken bir yandan ODTÜ’de doktora yapıyor, bir yandan da “Demirkırat” belgeseliyle uğraşıyordum. 1991 sonundan itibaren Arıklı ve Mehmet Y. Yılmaz’ın çağrısıyla arada Aktüel’e de yazmaya başladım.
5 Aralık 1991 tarihli sayıda yine Mehmet Y. Yılmaz, yine “Editörden” köşesine bir fotoğrafımı koymuş ve o hafta yazmaya başladığım “İpek Kıramer’in anıları” ile kadroya katıldığımı duyurmuştu.
Ama bu kez beklenmedik bir şey oldu.
1994 Eylül’ünde Ercan Arıklı “Artık köşe yazarlığının vakti geldi” dedi ve bugün okumakta olduğunuz “Ada” böyle doğdu.
Birkaç ay sonra da Yeni Yüzyıl gazetesinde şube açtı.
Arıklı daha sonra Haftalık’ı kurdu.
Ben Aktüel’de kaldım.
“Ada” tam 10 yıl yüzdü Aktüel’in sularında...
2004’te ayrıldım.
Artık ne Akis var, ne Yankı, ne Nokta, ne Tempo, ne Aktüel, ne Haftalık...
Ama bizim kuşağın okurlarının hafızasında ve basın piyasasındaki çoğu ismin biyografisinde isimleri var.

CAN DÜNDAR - MİLLİYET
Yayın Tarihi : 4 Ocak 2009 Pazar 23:16:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?