22
Mayıs
2024
Çarşamba
MEDYA

'Bir kuklaya andıç soruları'

Star gazetesi başyazarı  Mehmet Altan ile Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi arasındaki polemikten iki yazı..

Mehmet Altan'ın dünkü yazısı..

Bir kuklaya andıç soruları



Utanmak önemli bir haslet.

Ama senin gibiler için de ağır yük. Onun için sen bu yükü taşımıyorsun. Çünkü utansan senin yazı yazmaman, gazetecilik yapmaman gerekecek.
Önce senin ‘ben satılmamış kalemim’ dediğin yalanından başlayalım. ‘Bir gazetenin başyazarı, sütununda bireysel görüşünden çok gazetenin yayın politikasını yansıtır’ diye yazan sensin.

Başyazarlar değil, senin gibiler bireysel görüşleri yerine başkalarının belirlediği politikaları yansıtır. Kalemini başkalarının görüşlerini yansıtmak için kullanmak bir yazar için utanç vericidir. Ama ‘utanmak’ sana yabancı bir sözcük, biliyorum.

***

Sen ‘satılmamış bir kalem’ olduğunu söylerken, ‘ben kalemimi satmam, gazeteyi kim yönlendiriyorsa ona kiralarım’ mı demek istiyorsun? Kiralık bir kalem olmak mı onurlandırıyor seni? Satmıyorsun da kiralıyor musun?

***

Şimdi gelelim senin andıç ulaklığına.

İnsanların vurulmasına, işsiz kalmasına, hayatlarının savrulmansa yol açan kampanyanın ilk işaret fişeği olan senin yazına.

‘O yazı resmi bir kaynaktan gelen bilgiye dayandırılıyordu’ diyorsun.

Hangi resmi kaynak o? Resmen Türk Genelkurmay’ı mı verdi sana o bilgiyi?

Yoksa bir cuntanın üyesinden mi aldın?

‘Kaynak’ Genel Kurmay mıydı yoksa cunta üyesi bir general mi? O iftiraların kaynağı kimdi?

Dün Cumhuriyet’te Oral Çalışlar senin de içinde olduğun yeni bir andıç kuşkusunu ima ederken, Sabah’ta Emre Aköz de, sana o ‘belgeyi’ veren iki cuntacı generalin adını yazdı.

Sana o iki general mi ulaştırdı belgeyi?

‘Güvenilir’ bulduğun ‘resmi kaynak’ onlar mıydı? Hangi yoldan o iftiralar sana ulaştı?

Bunların cevabını ver.

***

Bu soruları soruyorum çünkü artık bu sadece ikimiz arasında bir olay değil.

Bu devletin nasıl işlediğini, içinden nasıl ‘iftiracılar’ ve suçlular çıktığını gösteren o ‘andıç’ rezilliğinin gerçeklerinin ortaya çıkması için çok önemli bir adım.

Aşağılık bir komplonun nasıl yürüdüğünü onun en önemli piyonunun ağzından öğrenmek bize çok önemli bilgiler sağlayacak.

Belki senin gibi kolay ‘kandırılanların’ ahlaksız iftiralarının nerelerden kaynaklandığını daha rahat anlayacağız. Toplum olarak tedbirlerimizi alacağız. Topluma bir hayrın dokunacak. Belki seni üzecek hayırlı bir iş yapmak ama kurtulamayacağını anlarsan toplumuna yararlı bir iş yapmaktan kaçmazsın.

***

Tabii kolay kandırılanların kişiliğini tanımamız için şunları da cevaplamalısın...

O bilgilerin doğruluğuna nasıl bu kadar çabuk inandın? Yazdığın iftiraların doğru olup olmadığını hiç araştırdın mı?

Bütün yazılarını böyle araştırmadan mı yazarsın yoksa sadece ‘cuntacılardan’ gelen belgelere mi böyle gözü kapalı güveniyorsun?

Niye ‘andıççılar’ başka birini değil de seni seçti iftira kampanyasını başlatmak için?

Niye bu iftira kampanyasını başlatmak için başka yazara değil de sana geldiler?

Bu iftiraları hemen yayınlayacağına dair güvenleri nasıl oluşmuştu? O iftiraları yazmak ‘bireysel görüşün müydü’ yoksa gazete politikası olarak mı sana yazdırdılar?

***

Niye zalimler, iftiracılar seni kandırmayı becerdiler de, kurban seçilen masumlar seni ‘kandıramadılar’?

Niye masumları koruyanların arasında değil de iftiracıların arasında yer aldın?

Seni güçlüler kolay kandırıyor, değil mi?

Küçük bir çocuk gibi ‘beni kandırdılar’ diye işin içinden sıyrılamazsın.

Seni yeniden kandırmayacaklarını, gene başka insanlara iftira atmayacağını, yazılarının ‘kandırılmışlıktan’ kaynaklanan yalanlar olmadığını okuyucuların nasıl bilecek?

Senin bu kadar çabuk ‘kandırılman’ kaypaklıktan olmasın?

Kalemini kiralamayı böylesine rahat kabul eden belkemiksiz teslimiyetinden?

Sen insanların hayatını mahveden ‘iftira kampanyasının’ baş aktörlerindensin.

Baskılara, işkencelere, bu ülkenin insanlarına yapılan kötülüklere karşı çıkan kim varsa bu ülkenin egemenleri onlara karşı bir kampanya başlatmak için senin gibi ‘kiralıkları’ kullanıyor.

Bugün de görevini merak ediyorum.Yazdıkların senin ‘bireysel görüşün’ mü yoksa gazete yönetiminin politikası mı?

***

Bir de ‘ulusumla gurur duyuyorum de’ diyen o demagojik lafın var. Bak kandırılmış çocuğum...Yazarlar, uluslarının gurur duyulacak işleriyle gurur duyarlar. Kendilerini ‘ulus’ diye yutturan ve kendi uluslarına acı çektiren cuntacıların, egemenlerin, zalimlerin suçlarından, günahlarından, zulümlerinden gurur duymazlar.

Onları eleştirirler. Onların iftira kampanyalarına katılmazlar.

Senin ‘ulusun’ andıççılar, cuntacılar, darbeciler, zalimler. Sen onlarla gurur duy. Ben onlardan tiksinirim. Onların kiralık kalemleri hakkındaki duygum da aynıdır.

Oktay Ekşi'nin 3 Kasım 200'de Hürriyet'teki  yazısı

(...) Şiretliği yazarlık sanan kaleme not:

Yerin ve yüreğin varsa benim sadece 25 Nisan 1998 tarihli yazımı değil geçmişteki tüm yazılarımdan hangisini istersen yayımla da okuyucuların satılmamış bir kalem görsün. Bu bir.

Ben hiçbir yazımda bugüne kadar hiçbir kimseyi hedef göstermedim. Benim yüzümden kimse vurulmadı. Bunu bile bile iftira edene en azından ahlaksız derler. Bu iki.

Dediğin yazı resmi bir kaynaktan verilen bilgiye dayanıyordu. Orada Şemdin Sakık'ın "PKK'ya hizmet sunan gazeteciler var" dediği bildirilmekteydi. Ona dayanarak "PKK'ya hizmet sunan kim varsa alçaktır" dedim. Bugün de dayandığım bilgiye güvenirsem aynı şeyi söylerim. Bu üç.

Bilgi kaynağının bizi aldattığını öğrenince, bizi aldatanları lanetleyerek o olayın mağdurlarından, iki defa özür diledim. Zerre kadar dürüst bir insan olsan onu da yazarsın. Bu dört.

Demagoji yapma! Sana söylediklerimi yanıtla, örneğin "bu ulusla gurur duyduğunu" söyle, sonra konuş. Bu beş.

Bilim adamı olarak değerini, bilimsel verimin tartıldığı "Social Sicence Citation Index" terazisinde ölçtürdüm. Karşıma senin gibi bir SIFIR çıktı. Bu da altı. O.E.

star/hürriyet
Yayın Tarihi : 5 Kasım 2007 Pazartesi 14:11:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?