26
Mayıs
2024
Pazar
TURİZM

KAPALIÇARŞI...

Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte.
Ya bu camekandaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı...
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya bu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalıçarşı deyip geçme;
Kapalıçarşı,
Kapalı kutu.

Orhan Veli'nin Kapalıçarşı üzerine yazmış olduğu şiiri tanımayan yoktur. Benim içinse çocukluğumun Akmerkezi, İstinye Park'ıdır Kapalıçarşı. Ardından 80'li yıllar; kayıp, suskun zamanlar.. Ve Kapalıçarşı ile yeniden tanışmamız. Hiç unutmam. Atatürk Bulvarı'nda, muhteşem Valide Sultan Camii manzaralı "Halley Turizm" ofisinde çalışırken. Çoğu zaman öğlen yemeği yerine Kapalıçarşı'yı gezer, çınar ağaçları altında "Beyazıt Çay Bahçesi'nde" demlenirdik.

Çay bahçesi demişken. Gülhane Parkı'nın üstünde, Boğaza karşı çay keyiflerimizi anmasam olmaz. Hatta daha birkaç ay önce karlar altında, Ayasofya civarında bir arkadaşımla buluştuğumda "Gel Gülhane'de çay içelim" dedim. Bana garipçe baktığını fark etmedim değil... Ama yine de yüzüme bir gülücük yerleşti. İstanbul'un Çay bahçeleri... Bu konuyu bence başka bir yazıya bırakalım ve dönelim Kapalıçarşı'ya.

Muhakkak sizin de çarşının gizli saklı köşesinde, uğramış olduğunuz küçücük bir dükkânınız vardır. Öyle ki, defalarca alışveriş yapmış olmanıza rağmen o dükkanın yerini bulamadığınız bir an? Kendime saklayacak değilim. Bilmem siz de hiç Kapalıçarşı'da kayboldunuz mu? Veya kaybolmuş olduğunuz hissine... hiç kapıldınız mı?

Belki de bambaşka anılarınız vardır? Kimbilir. Orhan Veli'nin dizeleri ile "Serin serin Kapalıçarşı mı? Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa mı?" Belki kapkaranlık bir İstanbul gününde, yağan yağmurla çarşının içine atmışsınızdır kendinizi. Belki de "Ateş Kehribar bir Tespih" almak için uğramışsınızdır? Belki evinize bir Halı. Dostunuza bir hediye.

Belki de sevgilinizle el ele tutuşup, dolaştığınız yerdir Kapalıçarşı. Belki ilk buluştuğunuz. Belki de tanışmış olduğunuz. Hatta Alyans yüzüklerinizi aldığınız.
Ne bileyim işte...

Ama bugün içine 8 kapıdan girilen ve 64 sokak olan Kapalıçarşı'nın içinde bir zamanlar 4399 dükkan, 2195 oda, 497 satış tezgahı, 24 han, 12 mahzen, 2 bedesten, 16 çeşme, 8 kuyu, 2 şadırvan, birer sebil, mektep, türbe, cami ve 10 mescid olduğunu hiç duydunuz muydu?

Ve bir gün Kapalıçarşı'yı dolaşırken, elinde fotoğraf makinesi turistleri görünce "Acaba böyle bir mekan Pazar günleri neden açık olmaz" sorusu hiç aklınıza geldi mi? Benim geldi. Ardından, tabi yanıt alıp alamayacağım, başka sorular. Düşünsenize; neden tamamı tarihi olmasına rağmen, içinin bir noktası müze olarak kullanılmaz? Niye burası hiç Konser, Müzik ve Sanat Merkezi olsun diye düşünülmez. Neden bazı bölümlerinden Konferans, Seminer veya Fuar alanları olarak faydalanılmaz? Veya bir sokağı, dünyada mutlak uğranması gereken Lokanta, Restoran ve Cafe'lere dönüştürülmez? Yoksa Mısır Çarşısı'ndaki tarihi "Pandeli Restaurant" ilelebet tek olarak kalacak diyen bir "Sultan Fermanı" mı var?

Unutmadan; yazımın sonunda özellikle son günlerde medyaya yansıyan, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'un en önemli turistik mekanlarından sayılan ve günde yaklaşık 300 bin kişinin ziyaret ettiği Kapalıçarşı'da yaşanan "trajikomik" tuvalet krizi konusunu da hatırlatmasam olmaz. Yok Kapalıçarşı Esnaf Derneği imiş. Yok falanca belediye imiş. Biliyorum. Belki de fazla büyütmemek gerek ama sorun sanırım ilk kez de yaşanmıyor? Acaba bu konuyu da mı Bakanlığa havale etsek!

Neyse. Şair boşuna söylememiş "Kapalıçarşı deyip geçme; Kapalıçarşı, Kapalı kutu".

Sizi bilmem ama eğer ben İstanbul'da isem mutlaka bir bahane bulur Kapalıçarşı'ya uğrarım...

Yavuz Ataç - Turizmdebusabah.com
Yayın Tarihi : 19 Nisan 2010 Pazartesi 14:22:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?