27
Mayıs
2024
Pazertesi
TURİZM

DALMAÇYA ÜSTÜNDEN ALMANYA: 10 ÜLKE 26 SINIR

Dalmaçya kıyılarını takip ederek Türkiye'den Almanya'ya yolculuğumuz yeni kurulmakta olan bir dünyayı gözlerimizin önüne serdi. Yunanistan'dan sonra, Makedonya'da dağın zirvesinde kurulu Arnavutluk sınır noktasından geçer geçmez kendimizi bambaşka bir coğrafyada bulduk.

Aracımız kıvrıla kıvrıla tepeden aşağı inmeye başlarken, önümüzdeki beş gün boyunca karşımıza çıkacak bitmez, tükenmez virajların henüz başında olduğumuzun farkında değildik. Ama kilometreler ilerledikçe virajlı yoların ve dağların sonunun gelmeyeceğini anladık. Bir zamanlar kuş uçmaz, kervan geçmez, dağlarıyla ünlü Arnavutluk'ta bazen iki tarafı yüzlerce metre derinliğinde uçurum olan "sırat köprüsü"ne benzer noktalardan bile geçtik.

Saatler süren baş döndürücü yolculuktan sonra Tiran'a yaklaşırken önce çok sayıda Mercedes, BMW gibi lüks otomobillerin, ciplerin, aracın vızır vızır sağımızdan solumuzdan geçmeye başlaması dikkatimi çekti. Hele Tiran'da 15-20 dakika içerisinde en az 3 tane Hummer cip hem de o güne kadar hiç görmediğim renkleriyle karşıma çıkınca şapkayı çıkarmak zorunda kaldım.

Aslında geçtiğimiz yolların bizi, hep resimlerini gördüğüm bir meydandan ibaret 1950'lerde donup kalmış köhne bir başkente götürmesini bekliyordum. Ama Tiran'da bizi bir sürpriz bekliyordu. Kentin dört bir yanında gökdelenler dağlarla yarışırcasına göğe yükselmeye başlamıştı. Yeni yapıldığı belli olan ve inşası devam eden çok sayıda bina Tiran'da büyük bir hareketlilik olduğunu gösteriyordu. Şehrin yeni ticaret merkezi olduğu anlaşılan bölgede kilometrelerce yan yana dizili onlarca alışveriş merkezi vardı.

Eski sosyalist blok
Gerçekte gördüklerimiz, 80'li yıllarda Türkiye'de, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra eski sosyalist blok ülkelerinde yaşanmaya başlayanların Arnavutluk'ta da devamından başka bir şey değildi. 1990 yılında Enver Hoca'nın ölümünden sonra sosyalist yönetim biçiminin çöküşünden sonra serbest piyasa ekonomisine kuralsız geçişin izleri de rahatlıkla görülüyordu. Lüks arabalar, cipler çok sayıda gazino ve otel, kısacası karaparanın ve mafyanın izleri nüfusu sadece 3 milyon olan Arnavutluk'ta her köşe başında karşınıza çıkıyor.

Bunlar sadece Tiran ile İşkodra arasında yoldan geçerken bir saat içerisinde göze çarpanlar. Bir de sistemin içine girsek kim bilir neler görülür. Zaten Rusya ve Türk cumhuriyetlerinden deneyimli girişken Türk iş dünyasının yıllar öncesinden Arnavutluk'a girdiğini biliyoruz. Örneğin 2005 yılından beri Arnavutluk'ta akaryakıt istasyonları kurmaya başlayan Alpet, yüzde 30 pazar payı ile ülkenin en büyük dağıtım ağına sahip. Benzer şekilde yatırımlar yapan Türk şirketleri şimdi ilk olmanın avantajıyla yaptıkları cesaretli yatırımlarının meyvelerini topluyor olmalılar.

26 sınır 10 ülke
Dalmaçya kıyılarını kara yoluyla dolaşarak Almanya'a kadar gitmek üzere yola çıkarken epey sınır geçeceğimizi biliyordum. Ama tam 26 kez sınır kapılarından giriş-çıkış yapacağımızı tahmin edememiştim. Hele paramparça olmuş eski Yugoslavya'nın yeni devletçiklerinin sınır kapılarının birinden girip sadece 10-15 kilometre gittikten sonra çıkıp bir başkasına girerken benim de içim parçalandı. Dünya harikası Dalmaçya kıyılarına sahip böyle bir ülkenin insanlarının nasıl olup da 21. yüzyılda hem de Avrupa'nın göbeğinde yıllarca birbirlerini boğazladıklarını anlamak mümkün değil.

Savaşın izlerine bu ülkelerin insanlarının özel yaşamlarında, şehirlerin bomba ve kurşun delikleriyle dolu binalarında görmek her an mümkün. Örneğin Mostar. Bundan 400 yıl önce Avrupalıların Muhteşem Süleyman olarak adlandırdıkları Kanuni Sultan Süleyman Mostarlıların dileği üzerine Mostar Köprüsü'nü yaptırır. Ama bu güzel eser savaşta bombalanıp yıkılmıştı. Bugün Mostar orijinaline sadık kalınarak aynen yapılmış. Ama çevredeki binalarda hâlâ savaşın dehşetini tüm çıplaklığıyla gösteren makineli tüfek delikleri görülüyor.

Genç kadının gözyaşları
Aslında bu acı insanların gözlerinde de görülüyor. Virajlar nedeniyle tahminimizden çok daha yavaş ilerlediğimiz yolda vakit geç olunca, Hırvatistan'da küçük bir kasabada bir motelde kaldık. Küçük ve sevimli bu tatil kasabası, savaş sırasında Sırplar tarafından bombalanmış ve işgal edilmiş. Resepsiyon görevlisi bayan o günlerde kasabadan kaçtıklarını ancak sekiz ay sonra dönebildiklerini anlattı. Sadece 50 kişi kalmış kasabada. Evlerini, yurtlarını savunmak için. "Döndüğümüzde hiçbiri yoktu. Bir daha haber alamadık ölmüş olmalılar" diyordu genç kadın gözyaşları içerisinde. Büyük bir ihtimalle kocası, kardeşi ya da sevgilisi 50 kişiden birisiydi.

Bugün acılarını içine gömmeye çalışan Dalmaçya kıyıları Avrupa'nın burnunun dibinde bir doğa harikası. Her bir koyda ayrı bir güzellik, ayrı bir hikâye var. Son dönemde Türk turizmcilerin bu bölgeye yatırıma başlamalarının nedenini insan görünce daha iyi anlıyor. Yakın bir gelecekte İtalya, İspanya, Yunanistan ve tabii ki Türkiye. Avrupa'nın en önemli turizm merkezlerine çok ciddi rakip olacaklarından kimsenin şüphesi olmasın. Zaten bombalanma riskinin kalkmasından sonra birbirinden güzel otel ve moteller güzelim koyların içinde yerlerini almaya başlamış bile.

Arabalı turisti kapar
Ama bence Dalmaçya asıl patlamasını arabalı Avrupalı turistleri çekmeye başladığı zaman yapacak. Şu anda kıyı şeridinde yollar virajlı olmanın yanı sıra çok dar. Tek gidiş ve gelişi olan Yugoslavya'nın dağılmadan önceki ve sosyalist sistem döneminden kaldığı anlaşılan yolların durumunu anlatmak için sadece 180 kilometre olan bir mesafenin 5 ila 6 saatte alınabildiğini söylemek yeterli sanırım.

Ancak inşaatlarının hızla ilerlediğini gördüğümüz otoyollar yakın bir gelecekte Hırvatistan, Montenegro (Karadağ), Bosna Hersek gibi yakın bir gelecekte Avrupa'dan 3-4 saate ulaşılan yerler haline getirecek.
Türk turizmcilerin dikkatine.

Selim Türsen - Referans
Yayın Tarihi : 28 Kasım 2009 Cumartesi 01:40:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?