22
Mayıs
2024
Çarşamba
TURİZM

KARADENİZ BOYUNCA 3 YOL HARİTASI

Dağ çileklerinin kokusunu duymadan, yemyeşil yaylalarda kamp yapmadan ya da fazla oksijenin etkisiyle normalden üç kat daha fazla yemeden "Karadeniz'i gördüm," demeyin. İşte bunun için ihtiyacınız olan Karadeniz turu rotası..

Karadeniz için çok az vakit var. Belki meteorolojiyi takip edip, bayram tatilinde havayı kollayıp, ortada kar, tipi, fırtına yoksa, yeşilin her tonuna dalabileceğiniz Karadeniz'in yollarına düşebilirsiniz. Bu yıl için son şansınız. Artvin Şavşat'ın yükseklerinde, Karagöl'ün üzerindeki köylerde domatesler daha yeni olmuş, geçen gün haber geldi. Düşünün yani, mevsimleri biraz geriden takip eden bu yüksek dağları bir kere olsun görmeyecek misiniz? Ufacık dağ çileklerinin kokusunu bir kere olsun duymayacak mısınız? Antalya'nın kalabalık plajlarında yana yana nereye kadar? Kısa bir Karadeniz gezisi için birkaç alternatiften söz edebiliriz. Madem Artvin ve Şavşat'tan söz ettik, önce o tarafa gidelim: Hopa'dan Artvin'e giderken, çok ilginç bir manzarayla karşılaşacaksınız. İleride Artvin, dağların tepesine kurulmuş, dimdik bir şehir olarak karşınıza çıktığında, ona aşağıdan bakıp hayrete gark olursunuz. Ama esas hayret, Şavşat yoluna devam ederken yaşanıyor. Çünkü, az evvel aşağıdan izlediğiniz dimdik Artvin, artık aşağınızda kalmıştır ve siz kendinizi daha yüksek bir dağın tepesine doğru tırmanıyor bulursunuz...

PİKNİK İÇİN GEÇ DEĞİL 
Şavşat'a gelmeden hemen önce, Veliköy yol ayrımından Karagöl'e ulaşabilirsiniz. Yolun bozuk olduğunu söylemeye lüzum yok. Şöyle söyleyeyim, buraya kadar gelmişseniz, artık kalmak zorundasınız. Üstelik orada bir pansiyon var. Ya da kısa zamanda köylülerle sağlam bir iletişim kurup misafir olabilirsiniz... İçinde kırmızı balıklar yüzen gölün güzelliğine hayran olmakta serbestsiniz. Fakat kendinizi gölle sınırlamayın, ormana dalın. Orman tarif edilmeyecek kadar güzel ve ancak masal kitaplarında ya da çizgi filmlerde olduğunu sandığımız kırmızı üzerine beyaz benekli mantarların sahicisiyle karşılaştığınızda gözlerinize inanamayacaksınız... Oralara gitmişseniz, mutlaka altınızda araba vardır. Dolayısıyla kendinizi Karagöl'le sınırlamayıp, daha yukarılara, eski adı Süles, şimdiki adı Yukarı Koyunlu olan köye kadar gidebilirsiniz. Yolun bittiği bu noktada, coşa coşa akan derelerin kenarında piknik yapabilirsiniz. Yolda, Meşeli'den çok ucuza alacağınız alabalıklar oldukça lezzetli; beneklilerinden almalısınız çünkü onlar hakiki dere alabalığı. Bir diğer muhtemel rotaya geçelim. Rize'nin ilçesi Pazar'dan Çamlıhemşin'e doğru gidiliyor. Bir Karadenizli arkadaşın lafını söyleyeyim: Akçaabat'ta köfte yemelisiniz; Pazar'da ne bulursanız yiyebilirsiniz. Evet, Çamlıhemşin'e geldik ve yol ikiye ayrıldı. Sağdaki yoldan gittiğiniz takdirde, Fırtına Vadisi'nden ilerleyip Zilkale'ye kadar gidersiniz. Güzergâhın ve Zilkale'nin güzelliğini anlatmak pek mümkün değil. Aslında burayı görmüş olanların, vadiye bir sürü baraj yapılmasına dair projeye hiç anlam veremediklerini söylemek yeterli. Çamlıhemşin'den sola mı devam ettiniz? Ayder'e varır ve turizmin küçük bir İsviçre köyüne dönüştürdüğü bu yaylada konaklayacak bir sürü yer bulabilirsiniz. Ama yayla gibi yayla istiyorsanız, o zaman Kaçkarlar'a doğru devam edeceksiniz. Yol üzerindeki ilk yaylada küçük bir çadırlokanta var. Muhlama yemeli, yanında sobanın üzerinde pişen çaydan içmelisiniz. Muhlama Karadeniz'in özgün yemeği; mısır unu, tereyağı, tel veren peynir, ılık su ve tuzla hazırlanıyor. Tabii bunu yerken, etrafınıza bakıp hayretler içinde kalıyorsunuz. Büyük kentlerin saçmalığı üzerine yeni tezler geliştirerek, fazla oksijenin etkisiyle normalin üç katı yiyerek, yola koyulmaya hazırlanıyorsunuz. Daha ilerisi Kaçkarlar'ın yaylaları. Gençlik bu işi keşfetmiş, gidip oralarda kamp yapıyorlar ve tabii bir seferden sonra bu işin müptelası oluyorlar. Diğerlerine nazaran daha makul bir rota, Trabzon üzerinden kolayca ulaşabileceğiniz Sümela ve Uzungöl hatları. Uzungöl, mesela bir 15 yıl öncesine göre, Ayder gibi ufak çaplı bir turistik İsviçre dağ köyü havasını almış, her yanda moteller, pansiyonlar, öğrenci kafileleri için çadır alanlarıyla dolu yüksek bir köy. Neyse ki, yapılar ahşaptan; beton döküp ortamı mahvetmemişler. Burada konaklayacaksanız, mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız. Bütün moteller alkolsüz. Bir tek Solaklı adındaki motel-restoran 'mahalle baskısı'na karşı koyup, her gece kemençeli, horonlu canlı müzik eşliğinde içki servisi yapıyor ki, ne yalan söyleyeyim, Karadenizli arkadaşların horon kapasitesine hayran olmamak mümkün değil.

SÜMELA'YA ÇIKMADAN OLMAZ 
Sümela Manastırı hattı ise Trabzon'dan girilen ve Maçka üzerinden dağlara doğru giden bir yol. Manastır, kayalara oyulmuş bir girintide inşa edilmiş; rivayete göre, burayı inşa eden papaz, o yeri zaten rüyasında görmüş. Manastır, restore adı altında yeniden inşa edilmiş vaziyette. Ama yurdumuzun dört tarafında gördüğümüz saçma restorasyon örneklerinden sonra, hiç de fena sayılamayacak bir çalışma olduğunu söylemeliyim. Eskiden manastıra son derece dik ve tehlikeli bir güzergâh tırmanılarak gidiliyordu. Şimdi çok yakınına kadar otomobille çıkmak mümkün. "Sümela'ya kadar gittim, artık dönmem," diyenler için, manastırın bulunduğu tepenin dibinde konaklama tesisleri de var... Efendim, kısa bir tatil için Karadeniz'deki üç ayrı güzergahtan söz ettim. Farkındaysanız, sahilden içerilere girilen güzergahlar bunlar. Sahil mi? Vallahi Karadeniz Otoyolu sahil falan bırakmamış vaziyette. Ama sahilde konaklamak isteyenler için de pek çok seçenek var. Unutmadan söyleyeyim, Trabzon Aya Sofya'sını görmeden dönmeyin oralardan...

16. yüzyıl başlarında şarap yapılırdı 

Karadeniz coğrafyasında Lazların da ayrı bir önemi var. Lazları daha yakından tanımak isteyenler için son zamanların en kapsamlı çalışması dikkat çekici. AB projesi kapsamında hazırlanan 'Türk Kültür Mozaiğinde Lazların Yeri' konulu Lazların gelenek, kültür ve tarihinin anlatıldığı Lazlar belgeseli, geçtiğimiz hafta yapılan galasıyla adından söz ettiriyor. Türkçe altyazıyla Lazca konuşmalara da yer verilen belgeselin yönetmeni Funda Özyurt Torun, 100 dakika boyunca Lazlar ve tarihleri ile ilgi pek çok özelliğe değindiklerini söylüyor. Örneğin Torun, 16. yüzyıl başlarında Lazların Müslümanlığa geçmeden önce bölgede yetişen İsebella üzümünden şarap yaptığını, antik çağ Yunan tarihçisi Herodot'un da Lazların şarabından övgüyle bahsettiğini söylüyor. Torun, Osmanlı yönetimi Lazlara şarabı bırakma şartı koyduğunda, Lazların da bunun karşılığında Osmanlı'dan hoca istediğini vurguluyor ve ekliyor: "Bölgedeki bütün medreseleri Lazlar kendileri inşa etti."

 

 

 

 

 

 

Sabah
Yayın Tarihi : 16 Ekim 2007 Salı 15:51:46
Güncelleme :20 Ekim 2007 Cumartesi 15:10:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
furkan genc IP: 85.108.10.xxx Tarih : 5.02.2008 19:51:59

lazlarda türk dür ha aslen laz olabilirler ama türkiyede yaşayan her canlı türk dür eğer türklüğü kabul etmiyosa terk edicekdir türkiye bölünmez bende lazım ama ölümüne türk üm