20
Mayıs
2024
Pazertesi
TURİZM

Burası Muş'tur lalesi hoştur


Muş Ovası, yoğun kar yağışı, şiddetli soğuklar ve sisli geçen uzun kış sonrasında bereketin ve yeniden doğuşun sembolü nisan yağmurları ile taze gelin gibi süslenir. Bu süslerin en kıymetlisi olan bitki ise bize hiç yabancı ve uzak olmayan bir çiçektir. 

Bugün Hollanda’dan satın aldığımız lale, Muş Ovası’nda yetişiyor ve bahar aylarında bir rüya güzelliğinde ovayı süslüyor. Güzelliğin, zarafetin ve aşkın sembolü olan laleler ile muhteşem bir renk cümbüşü ve coşkusuna tanık olan bölge halkı, her yıl bu çiçek adına festivaller düzenliyor. Lalenin hayat bulduğu tarihlerde yapılan ve 7’den 77’ye herkesin katıldığı festivaller aynı zamanda Muş’un kurtuluşu olan 30 Nisan’a da denk geliyor. Bu yüzden hem bir güzellik, bir doğa olayı hem de bir tarihî olay bir arada kutlanıyor ve yâd ediliyor.

Muşluya göre lale, yeni bir yaşamın, bolluğun, bereketin ve coşkunun timsali. Bu yüzden her yıl özlemle açılması bekleniyor. Kısa ömürlü lalenin çıkması, iki âşığın buluşması için koca bir yılın geçmesi demek aynı zamanda. Kışın soğanları soğuktan kaçarak toprağın derinliklerine çekilen lale, baharın ılık havalarıyla birlikte başını toprağın üzerine çıkarıyor. Her soğandan tek bir çiçek açan lale, katmerli ya da yalınkat biçimlere sahip olabiliyor. Muş il sınırları içerisine dengeli bir şekilde yayılmayan laleler, ovanın bazı bölgelerinde kendiliğinden yetişiyor.

Ozanlar-âşıklar dilinden düşürmüyor

Osmanlı Devleti’nde adını bir döneme veren, uğrunda nice canlar yakılan lalenin anavatanı, Batı Asya toprakları olarak biliniyor. Oldukça ağır iklim şartlarının yaşandığı, çorak topraklarda bile yetişen lale, binlerce yıl sonra Türkler tarafından yeniden keşfedilmiş. ‘Tanrının çiçeği’ olarak adlandırılan ve kutsal kabul edilen çiçeği, Anadolu’ya taşıyan Selçuklu askerleri olmuş. Birçok şairin ve yazarın kalemine konu olan Muş lalesi, 12. yüzyılda tüm insanlığı kucaklayan Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin eserlerinde ‘cennet bahçelerinin en kutsal çiçeği’ olarak geçiyor. Yine gönül adamı Anadolu ereni Yunus Emre’nin şiirlerinde de yer alan lale, Anadolu’da ‘Allah’ın çiçeği’ olarak adlandırmış. Bu, Arapçada lale sözcüğündeki harflerle Allah ismindeki harflerin aynı oluşuna bağlanmış. Aynı zamanda bir soğandan tek bir lale çiçeği yetişmesi ‘Allah’ın birliğine’, muhteşem güzelliğine rağmen ömrünün kısalığı ‘dünyanın faniliğine’, boynunun eğriliği ise, ‘Tanrı’ya kulluğa’ yoruluyor. Mevlânâ ve Yunus Emre’nin dışında Âşık Kerem de lale üzerine yazıp çizen isimler arasında yer alıyor. Diyar diyar gezerken Muş Ovası’ndaki laleleri görünce hayranlığını gizleyememiş, “Ve açılmış güller, uzar gider Muş ovası” şiirini kaleme almış.

Laleyi Anadolu’ya Selçuklular getirdi

Lalenin edebiyattaki yeri ve coğrafi özelliklerinden sonra kültürel kökenine baktığımızda da önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Anadolu Selçuklular döneminde çinileri süslemeye başlayan lale, Fatih Sultan Mehmet döneminde saraylara girmiş, Kanuni döneminde ise bahçelerin sultanı olmuş. Sultan 3. Ahmet döneminde adına aylar süren festivaller düzenlenen lale, askerlerin miğferinde, camilerin minaresinde, çeşmelerin süslemesinde, kadınların ziynet eşyalarında hayat bulmuş. İlk defa Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından bilimsel olarak incelenmiş olan lale, bu bilimsel çalışmalar sonucunda çapraz döllenme ile yeni türler elde edilmeye başlanmış. İşte bu dönemde elde edilen Osmanlı lalesi, Patrona Halil isyanında bir tek soğan kalmayacak şekilde imha edilmiş. Osmanlı döneminde Avrupa’ya açılan ve Hollanda’da bir dönem zenginliğin ölçüsü olarak kabul edilen lale, Hollanda ekonomisine milyonlarca dolar kazandırmaya devam ediyor.

Bu çerçevede Türkiye ekonomisine büyük katkılarının olacağı düşünülen Muş lalesinin, ekonomiye kazandırılması ve lale üretim mevsiminin uzatılması için çeşitli projeler hazırlanıyor. Fakat bu noktada henüz somut bir gelişme sağlanabilmiş değil

Fethi Altun/ Zaman
Yayın Tarihi : 5 Mayıs 2008 Pazartesi 14:11:31
Güncelleme :5 Mayıs 2008 Pazartesi 14:16:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?