15
Mayıs
2024
Çarşamba
TURİZM

Çin'e gidecek olanlara bilgi

'Ne alırsan 5 yuan'ın üssü Şanghay nereye koşuyor?

Dünyanın en ucuz işgücüyle her şeyin taklidi ellerinden çıkıyor olabilir ama en özgün kapitalizm modeli Çin'de. Hız kesmeyen ekonomik gelişmenin vitrini Şanghay'dan sosyal patlama öncesi notlar...


Özel Olimpiyatlar, nasıl insanı varoluş üzerine düşündüren bir laboratuvarsa, onun vesilesiyle bulunduğumuz Şanghay da insanlığın gidişatı açısından başka bir deney gibi duruyor karşımızda. Derinlemesine tahlillere geçmeden, küçük bir şehir turu, bir-iki sokak arşınlamasıyla bile akla çocukluktan kalma o kurbağa hikâyesi geliyor. Hani daha fazla, daha fazla yemek isteyip de ortasından ikiye yarılan kurbağa vardır ya... 100 metreden aşağısı alelade sayılan, sayıları 5 bine yaklaşan gökdelenler, beş katlı otoyollar, geometri dersi misali kavşaklar, her yanda sonsuz bir ışık oyunu, high-tech bir kent silüeti...


Bir şehir, bir ülke daha ne kadar gelişmek isteyebilir diyorsunuz? 'Tek ülke iki sistem' şiarıyla dünya yüzünde muadili olmayan totaliter kapitalizmin kalesi Çin'in vitrini bu şehrin, 30 metrekarelik dairelerden oluşan 50 katlı toplu konutları, peşinizi 100 metre bırakmayan dilencileri, şehirlerarası göç hâlâ birtakım koşullara bağlıyken kırsaldan iş umuduyla gelip karın tokluğuna bile çalışamayan göçmen işçiler, kaçak taksi şoförleri, gelir adaletsizliğinde Hindistan'ı geçen bu ülkenin insanları nasıl patlayacak? Çin ekonomik gelişmesini senede yüzde 10'dan aşağı düşürmeden böyle daha ne kadar devam edebilecek? Kurbağanın göbeği ne zaman, nasıl yarılacak?

Altın haftada estetik molası


Daha havaalanında karşılaştığınız Çin bürokrasisi burada tüm hayata yayılmış durumda. Herkesin ardı sorgulanmayan mesuliyeti hayatı yavaşlatıyor hatta. Mesela Özel Olimpiyatlar'ın Medya Merkezi'nde basın bültenlerini aldıktan sonra, önce bir kızcağız isminizi bilgisayardan buluyor, yanındaki bir bilgisayar çıktısından isminizi çiziyor, onun yanındaki ise ekstra başka bir kitapçığı vererek imzanızı istiyor. İnanın bu münferit bir işgüzarlık değil. Ülkeye girişte yakında bir kuşa dokunup dokunmadığınızı da soran üç ayrı form dolduruyorsunuz, giderken de bunların sayısı azalmıyor. 'Çin'den ayrılma sebebiniz' gibi bir soru hakikaten var, içinizden 'Evime döneceğim' diyorsunuz, ki altta işaretleyebilmeniz için böyle bir kutucuk da mevcut zaten.


Şehre dair ilk izlenimimizde, bulunduğumuz haftanın mana ve ehemmiyeti de belirleyici. Özel Olimpiyatlar'ın tüm dünyadan 10 binlerce katılımcısı, aileleri ve antrenörleri dışında, bir-iki gün sonrasında yapılan Formula 1 yarışları nedeniyle üç günde 2.5 milyon turist şehre giriş yapmış.


Resmi kayıtlara göre


17 milyon görünse de, nüfusu 20 milyonu aşmış şehrin günlük curcunasını artıran diğer bir nedense 'Altın Hafta'. 1 Ekim, Çin Halk Cumhuriyeti'nin 58'inci yıldönümü ve Çin'de cumhuriyet bayramları bir hafta sürüyor. 1989'da daha fazla demokrasi ve özgürlük talep eden, çoğunlukla öğrenci binlerce kişinin öldürüldüğü, tutuklandığı Pekin'deki Tiananmen Meydanı başta olmak üzere, bütün büyük şehirlerde 100 bin kişiden fazlası cumhuriyetlerinin bekası için toplanıyor. Her yer kızıl bayraklarla donanmış zaten...


Tatili fırsat bilen Çinliler, şehirlerinin her bir turistik köşesini bir Norveçli'den daha büyük bir merakla geziyor, fotoğraflıyor. Bazı adı çıkmış turistik noktalarda görüyorsunuz: Bir Çinli fotoğraf çekmiyorsa, poz veriyor demek...
Dokuz yıllık zorunlu eğitimlerinde İngilizce yer alsa da, özellikle kırsal bölgelerde sistemi hayata geçiremediklerinden, dil bilen esnafa ya da taksi şoförüne rastlamanız zor. Otellerde taksi şoförlerine verilmek üzere, belli adreslerin Çince yazılı olduğu kartlar dağıtılması gayet fonksiyonel o yüzden. Kaldı ki havaalanlarında dahi İngilizce uyarılarda tashihe bizzat şahit olduk.


Günlük gazeteler bir haftalık aktivite önerileriyle dolu, şehir dışına kaçanlar da olmuş. Ancak China Daily gazetesinden öğreniyoruz ki, son yıllarda meşgul iş kadınları bu tatili başka bir faaliyet için kullanıyorlarmış: Estetik operasyonlar... Ufak çaplı burun ya da göz kapağı operasyonlarının şişliği bu süre içinde geçtiğinden, Çinli kadınlar bu sayede mesailerine bambaşka bir dirilikte başlayabiliyorlarmış. Koreli yönetmen Kim Ki-duk'un 'Zaman' isimli filmini anımsamadan olmuyor.


Bu kez Shanghai Daily'den öğrendiğimize göre mesela kan bağışları için de önemli bir hafta bu. Çin'de genel olarak A grubu kan sıkıntısı yaşandığından 'Kan Yönetimi Ofisi' diye çevirebileceğimiz birim, mahalle mahalle dolaşarak A grubu kan arıyor. Bir günde 650 litre civarı bir hasılat var.


Ne alırsan 5 yuan


Şanghay şehir rehberlerinde dahi gerçeğe en yakın taklitlerin satıldığı yerler işaret ediliyor. Beynelmilel üst sınıf markalarının toplaştığı stadyum büyüklüğündeki alışveriş merkezlerinin dışında, Şanghay devasa bir 'Ne alırsan 1YTL' dükkânı gibi. İki-üç parça dışında hiçbir şeyin otantik gelmemesinin sebebi, aslında her tür Çin mamulüne buralardan aşina olmamız.


Başka vesilelerle Çinlilerin artık bütün Hac malzemelerini, Amerikalı turistler seviyor diye Mevlana heykelciklerini (tek defoları biri yukarı, diğeri toprağa bakan elleri ters yapmışlar) ürettiklerini duymuştum zaten. Emsallerine rastlayamadıysam da, yorucu bir hercümerç içindeki dükkânlarda 'Dünyanın bütün malları birleşin, taklidini üretelim' şiarını benimsediklerini çok net görebiliyorsunuz. Korsan DVD'cilerde sadece bir Türk filmine denk gelmiş olmamız aslında şaşırtıcı. Geçen yıl vizyona giren Onur Ünlü'nün yazıp yönettiği 'Polis' isimli film, artık isminden mi, özet konusundan mı, Çince korsan kapağıyla tezgâhlarda yerini bulmuş. Bazen sokakta bir tabela görüyorsunuz, renkler ve yazı karakteri çok tanıdık. Burada Starbucks'ın da, 7 Eleven'ın da muadili mevcut.


Aksini söyleyene inanmayın, pazarlıksız yaptığınız alışverişlerin sonrasında bilin ki ardınızdan bayağı eğleniliyor, kulaklarınız çınlatılıyor. Bir seyyar satıcının başta 300 yuan dediği Rolex taklidi saati 15 yuan'a sattığını bizzat gördüm, ki bu da 2 dolar demek. Taklit de olsa, çalışmasa dahi, elinizde tuttuğunuz bir saat işte... Hangi malzemeyle, nerede, nasıl üretiliyor, iş gücünün bundan daha ucuz olduğu bir yer var mı acaba?


Devlet tarafından basılan 'Şanghay Üzerine Temel Bilgiler' isimli bir kitap var elimizde. Çin'in 70'li yılların sonlarında geçtiği 'açıklık' safhasına birçok bölgeden çok daha geç atlamasına karşın, Şanghay'ın ne kadar hızlı yol alıp bir 'megalopolis'e dönüştüğü türlü grafiklerle gözümüze sokuluyor. Nüfus bakımından tüm Çin'in yüzde 1'lik bir bölümünü oluştursa da toplam milli gelirin sekizde biri buradan geliyor. 2000 yılından beri şehir ekonomisinde özel sermayenin payı yüzde 15 artmış. 1949'da sadece 5.2 milyon insanın yaşadığı Şanghay, negatif nüfus artışı yüzünden alarm veren ilk Çin bölgesi. Geçen yıl belediyenin cenaze işleri biriminden yapılan açıklamaya göre mezarlık boyları küçültülmezse, 10 yıl içinde ölülerin gömüleceği toprak parçası kalmayacak.


Limanlarından geçen kargo miktarı, uluslararası uçuş sayıları, emlak sektöründeki gelişmeler... Kitapçıkta davlumbaz üretiminin artışı bile var. Dolar üzerinden rakamlara baktığınızda etkileniyorsunuz. Ama mesela kişi başına düşen milli gelire ya da asgari ücrete geldiğinizde birim doğrudan yuan'a geçiyor; rakamlar dört basamaklılara atladığı için muhtemelen daha zengin görünüyor. Bir önceki yıla göre asgari ücretin aylık 750 yuan arttığını söylemekle, 100 dolar demek arasında fark var.


Tabii ki bu arşa yükselmiş grafiklerin ardında devasa bir sanayi bölgesi var. Yalnızca Şanghay'daki serbest bölgede 9 bin civarında şirket kayıtlı, ki bu bütün Türkiye'dekilerin üç katıymış. Kendileri bundan çok sıkılmalarına rağmen, genel imaj uluslararası sermaye için Çin'in garantili en ucuz işgücünü sağladığı olsa da, bu şirketlerin 135 tanesi Fortune 500 listesine girebilecek kapasitede. 200 milyon insan günde 1 doların altında bir gelirle yaşarken, iç pazarda da yabana atılmayacak bir gelişme mevzubahis. Çinli zenginler gittikçe daha da zenginleşiyor velhasıl.


İstenmeyen ikili

11. yüzyılda Yangçe Nehri deltasında kurulmuş bir balıkçı köyü olan Şanghay, bugün başkent Pekin'den rol çalar vaziyette. Lakin Devlet başkanı Hu Jintao'nun da daha önce endişesini dile getirdiği 'sosyal patlama'nın muhtemel ilk adresi olarak da Şanghay gösteriliyor hep.


Bu tür projeksiyonlarda bulunan akademisyenlerin adını pek öğrenemiyorsunuz, yabancı kaynaklarda yer alan makalelerde dahi hep 'bir akademisyen' diye geçiyor. Bütün Çin'de her yıl irili ufaklı 100 bine yakın kitlesel tepki eylemi resmi kayıtlara geçmiş. Çünkü nüfusun neredeyse yüzde 80'ini oluşturan komünist devrimin lokomotifi köylülerin, bu mucizevi görülen ekonomik gelişmeden bir kazanç sağladıkları söylenemez.

Aslen edebiyatçı olan Chen Guidi ve Wu Chuntao çiftinin bütün Çin'i köy köy dolaşarak hazırladıkları, ekonomik gelişmenin şahikaya vurduğu 2004 yılında çıkan kitapları 'Çin Köyleri Araştırması', korsan baskılarla birlikte 7 milyon eve girmiş durumda. Elbette ki isimleri parti kongrelerinde zikredilen, yasaklanan ve davaları ülkede bir demokrasi sınavına dönüşmüş olan bir çift bu.


Özellikle de her yıl Hac benzeri bir trafikle köylü işçilerin çalışmaya geldiği Şanghay'da bir patlama olacaksa da bu göçmen işçiler 'mingong'lar işaret ediliyor. Şehir merkezlerine fazla inmesinler diye çeperlere yapılan ve bir cezaevi koğuşu misali sığışılan toplu konutlarda yaşayan bu işçiler, 12 saatlik bir çalışma karşılığında başta günde 30 yuan (4 dolar), işte pişerlerse 70 yuan civarında kazanıyorlar. Özendirici olmasın diye devlet gazetelere göçmen işçilere yönelik ilanlara izin vermiyor. Sayfalarca masajcı ilanı bol ama.


Serbest rahatlama piyasasında bir adım öne çıkmak isteyenler, 'anadil gibi İngilizce', 'yüzde 100 tatmin' gibi vaatlerde bulunuyor; 'jet-lag masajı' gibi cinsler icat ediyor. Zaten en ücra mahallede dahi kapısında alametifarika olarak siyah beyaz desenli bir silindirin döndüğü bir masaj salonu görmek mümkün. Bir köşelerindeki 70'lerden kalma fön makineleri, beş metrekareyi aydınlatan floresan beyazlığı ve kapıda pullu payetli elbiseleriyle bekleyen 20'sini bulmamış Çinli kızlar, buraların gayriihtiyari kartpostallarından biri.


Hız ayrıca önemli. Sokakta karakalem portrenizi çizenler dahi, 'Ben yedi dakikada çizerim', diğeri 'Hayır, ben dört dakikada çizerim' üzerinden yarışıyor.


Batı özentisi isim yasak


Şanghay'ın her yıl 1.5 santim dibe batmasına neden olan gökdelenlerin sayısı arttıkça mimaride de küçük buluşlara gidilmiş. Tepesi lotus çiçeği gibi açılan, geleneksel Çin çatıları kondurulan gökdelenler mevcut. Hatta ortasında delik olanı bile var. 1992'den beri mülk edinmenin serbest hale geldiği ülkede, bu tarihte ev satın alınan parayla bugün 1 metrekare bile almak mümkün değil.


Konut olarak yapılanlar, 50 katlı bile olsa genelde balkonlu. 28. katta âdet olduğu üzre, uzun bir çubuğa elbise askılarıyla asılmış çamaşırlar görmeniz mümkün. Çin'e girmemiş uluslararası marka yok, ama 2005 yılından beri Çin Komünist Partisi, Batı özentisi bina ya da plaza ismi koymayı yasakladı. O yüzden 'Ming Han Flats' nevinden rezidanslar mebzul miktarda.


Dimağlarda kalan klasik Çin fotoğraf karesine mutlaka bisikletler de girer. Ancak kimi kritik noktalarda beş kata çıkan otoyollara girişlerinin yasaklanmasıyla, iki tekerlek mahalle içi gel-gitlere tahsis edilmiş durumda. Otomobil sahibi Çinliler'in sayısı Fransızları geçti bile.


Elzem hareketlere gelirsek... Yuyuan Bahçeleri gezilir, suyun üzerinde zikzaklı köprülerden ulaşılan ve dışarıda kıyamet koparken pür bir huzur vaat eden yasemin kokulu çayhanede hiçbir şey yapmadan durulur. Açıkhava mimarlık müzesini andıran sömürge hatırası geçen yüzyıl binalarıyla dolu Bund'da yürünür, Huangpu Nehri'nin karşı yakasındaki yeni imal Pudong bölgesini sırtına alıp yahut buldukları her anıtın önünde kuyruğa girip fotoğraf çekenler seyredilebilir. Nehirde ikinci köprüye kadar gidip dönen teknelerle tura çıkılıp şantiye şehrin nerelere kadar uzadığına bakılabilir. Şanghay Müzesi, Yeşim Buda Tapınağı, İstiklal Caddesi'nin dört ölçek büyüğü Nanjing Caddesi, kalabalıktaki yürüme hızınızı da düşününce, bayağı zamanınızı alabilir.


Velhasıl Çin ve 'Kapitalizm gelecekse biz getiririz' mantıklı özgün modellerinin vitrini Şanghay hakikaten bir laboratuvar. Üstelik burada yapılan deneylerin hepsi tüm gezegene tesir ediyor. Hammadde talepleri de, ücretini düşürdükleri emek gücü de, bütün dünya ekonomilerinin arz talep dengeleriyle oynuyor. İklim değişikliği ve küresel ısınmada payları ABD'yi yakalamak üzere, her şeyden öte yeni bir süper güç, yeni bir güçler dengesi inşa ediyor.
Çin ne kadar büyüyebilecek, bunu zaman gösterecek... Kurbağanın göbeği ne zaman, nasıl yarılacak?


Dünden bugüne seks ve sağlık


Önce şehrin farklı köşelerinde afişlerini gördük bu serginin: 'Çin Kültüründe Seks ve Sağlık'. Alt başlık olarak '5 bin yıldan bu yana ilk' yazdıklarından, kısıtlı zamanı olan insanı bile ayartacak cinstendi. Fakat serginin mekânı Çince yazıldığından, İngilizcesi 'good quality' ya da pazarlıkta bir karşı atak olarak 'you say'i aşmayan esnafa, içinde 'seks' geçen bir soru sormak hayatı fazla kolaylaştırmadı. Neyse, ulaştık...


Sergi, 1993 yılında açılan Çin Seks Müzesi koleksiyonundan bir derleme aslında. Upuzun bir geçmişe sahip olan Çin'in zengin kültüründen lafa giriliyor broşüründe, 'Eh tabii seks kültürünün de bir o kadar tarihi var' demeye getiriyor. Milattan 3 bin yıl öncesinden toprak kaplarda cinsellik göndermeli motiflerden o tarih çağının seks oyuncaklarına, hanedanlıklar döneminin dekoratif kullanıma sızan erotik desenlerinden cinsel eğitim yöntemlerine, tarihsel olarak düzgün bir akış izlemeyen, ama ilginç parçalarla şaşırtıcı da bir sergi bu.


Birçok parçanın tanıtımında 'Eski Çin' gibi muğlak bir ifade kullanılıyor. İşte Eski Çin'deki bir cinsel eğitim metodu şöyle: Bir meyve ya da fıstığa benzeyen ama ortasından ikiye ayrılan topraktan bir kutucuk düşünün. Anne evlenmeden önce kızına hediye ediyor. İçi açıldığında yarım kibrit boyunda bir çift, kıza evlendikten sonra ne gibi şeyler yaşayacağını tatbiki olarak gösteriyor.


Enformasyon kısımlarında defaatle 'Yemek, içmek ve seks en temel ihtiyaçlarımızdır' normalleştirmesi var. Sergiyi gezmeye gelen çiftler genelde kikirdeşerek dolanıyor, ama çocuklarıyla gelen bir çift de gözümüze çarpmadı değil.
Serginin bir de 'Dünyadan' başlıklı bir bölümü var ki, orada hafif erotik göndermeli hediyelik tuzluk, kalem ya da şişelerin de sergilenmesi biraz işin ağırlığıyla oynamış. Şaka maka, yan tarafta kaç bin yıllık parçalar var.
Homoseksüellik konusunda kafa biraz karışmış, iki ayrı kitapçıktan birinde ayrımcılık yapılmaması salık verilirken, bir diğerinde Çin kültüründe homoseksüelliğin büyük yer tuttuğu, fakat geçmişten ders alınması gerektiği gibi müphem bir ifade var. 5 bin yılda bir oluyormuş...


Mühim olan katılmak


Şanghay'da düzenlenen 12. Özel Olimpiyatlar'a katılan 62 Türk sporcu, memlekete bir çuval madalyayla döndü

Pekin uğraklı Şanghay seferimiz öncesinde uçağın kalkmasını beklerken, Özel Olimpiyatlar'a katılacak sporcu gençlerden birkaçı yanıma geldi. Adının Emir olduğunu öğreneceğim voleybolcu, "Sen ne yapıyorsun burada?" diye sordu. Şanghay yolcusu olduğumu söyleyince, "Aa, biz de!" diye şaşırdı. "Zaten sizin müsabakalarınızı izleyeceğim, dönünce de yazacağım" dedim. Şaşkınlığı daha da arttı: "Yani sadece bizim için mi geliyorsun o kadar yola?" Türkiye adına katılan 62 sporcudan biriydi, lakin kendisini o kadar mühim görmüyordu. İlk kez yurtdışına çıkıyordu, dönüşte uçağın onu Hollanda'daki akrabalarının yanına götürüp götüremeyeceğini sordu.


Voleybol takımından arkadaşı Emre, söylediğinden fazlasını ima eder bir edayla, "Ben de yazıyorum. Aslında yeni başladım; şiir..." dedi. Kendi anlatsın istedim, hafif bir sessizlikten sonra "Bir kız var da sevdiğim" dedi, "Siz de yazıyorsunuz, anlamışsınızdır zaten. İnsan başka neden yazar ki!"


O sohbetin sonunda Emre, Şanghay yolculuğumda aşki bir şey bulamamış olacak, "Dönünce aklınızda hiçbir şey olmazsa ne yazacaksınız?" diye sormuştu. 160 ülkeden 10 binden fazla 'özel' sporcunun 30 spor dalında kendilerini göstermek üzere katıldığı devasa bir buluşmaya tanıklık edecektik. 'Engel' nedir, 'özür' nedir, zekâ ne işe yarar, azim nelere kadirdir üzerine dersler alacaktık... Nasıl akılda kalmaz...


Öncelikle engelli yahut özürlü yerine tercih edilen 'özel' sıfatını deşifre etmek lazım. Özel Olimpiyatlar için katılım için alt yaş sınırı sekiz, ama üst sınır yok. Zihinsel kapasite olarak 70 altı IQ gibi bir kural belirlenmiş. Bizim sporcularımızın antrenörlerinden öğrendiğimize göre, çoğunlukla nedenler, doğum esnasında bebeği oksijensiz bırakan kordon dolanması gibi aksilikler, akraba evliliği ya da kromozom sayısındaki eksiklik ya da fazlalıktan kaynaklanan Down sendromu.


Özel Olimpiyatlar, 1960'lı yıllarda ABD Başkanı John F.Kennedy'nin kız kardeşi Eunice Kennedy Shriver'in girişimiyle doğdu. Kendisi bu yılki açılışa oğlu Tim Shriver, kızı Maria Shriver ve damadı Arnold Schwarzenegger'le birlikte katıldı. O zamandan bugünlere, Olimpiyatlar'a katılan milyonlarca zihinsel kapasitesi düşük gencin gayesi yarışmak değil, katılmak oldu hep.


Spor onlar için özgüven, fiziksel dayanıklılık, en önemlisi de kendini 'normal' ilan etmişlerden oluşan toplumda kabul sağlayan bir gereç oldu. Alınan-alınmayan madalyalar, acınmaktan usanmış ailelere güç verdi, onlar kendilerini başka türlü özel hissettiler. Özel Olimpiyatlar bugün dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu. Müsabakalarda tüm spor dallarında kurallar aynı, sadece zihinsel kapasiteye göre farklı bir gruplama yapılıyor. Zaten sloganları 'Kazanmama izin ver, ama kazanamazsam da bırak cesur olayım'. Yüzme yarışlarında en sona kalan dahi alkışlarla taltif ediliyor.


Özel Olimpiyatlar Türkiye'nin öncülüğünü 1982'den beri Sabancı ailesi yapıyor. Türkiye Özel Sporcular Derneği'nin Onursal Başkanı Dilek Sabancı'nın şimdiye kadar kaçırdığı uluslararası yarışma sayısı çok az: "82'de bir çakmak çakıldı, o ateş gittikçe alevlendi. Dört çocuktan buralara geldik. Basına ne kadar fazla çıkarsanız, yarışmalara ne kadar çok katılırsanız, bilinç artıyor. Herkesin düşüncesini bir kere de değiştirmek mümkün değil ama genel olarak engelliye bakış açısında bir değişiklik olduğuna inanıyorum."


Özel Olimpiyatlar Türkiye Organizasyonu Spor Direktörü ve Zihinsel Engelliler Spor Federasyonu Asbaşkanı Ali Üredi, Spor Akademisi'nden mezun ama ticaretle uğraşan bir kişiyken, 80'li yılların başında tanışmış zihinsel engellilerle. 1983'te Amerika'da gönüllü eğitmen olarak katıldığı ilk olimpiyatlardan madalyalarla dönünce, ama en çok da bu gençlerin 'özelliğini' keşfedince kopamamış: "Ben yaşamayı onlarla öğrendim. Normal dediğimiz insanlarla çalışmaktan daha kolay, çünkü içlerinde kötülük, fesatlık yok, numara yapmazlar. Bu çocuklarla çalışmak bir virüstür, bir sevdiniz mi bırakamazsınız. Ben onlarla daha mutluyum. Hem hepimiz potansiyel engelliyiz. Yolda giderken başınıza saksı düşebilir, felç geçirebilirsiniz, her şey olabilir..."


2008 Pekin Olimpiyatları'na seyircili prova da diyebilirsiniz, Çin inadının bir gövde gösterisi de; bu yıl 80 bin kişilik Şanghay Stadyumu'ndaki açılış da bir başka görkemli oldu. Jackie Chan'inden, Colin Powell'ına birçok ünlünün de katıldığı tören, geldiğinde 80 bin kişinin ayağa davet edildiği Çin Devlet Başkanı Hu Jintao'nun teşrifiyle ekstra ağırlık kazandı. Ülkelerin resmigeçitleri, havai fişek ve ışık kombinasyonları, dev orkestrayla akılda kalmaması imkânsız sahnelerdi.


2 Ekim'de başlayan Olimpiyatlar, 11 Ekim'de bitti, siz bu satırları okuduğunuz esnada Türkiye kafilesi dönüş yolunda olacak. Bu yazının baskıya girdiği ana kadar Down sendromlu Durducan Nevruz, İsmail Cem Aksu, Fatih Türkmez, Özden Turanlı, Nazan Çaçan, Nagehan Bostan, Özlem Turanlı, Ömer Demirseçen, Hüseyin Akgüz yüzmede; Özer Yiğiter, İzlem Kaynak, Gizem Palabıyık ve Barış Dilek'ten oluşan takım bowlingde; Garip Olcaş, Gülmüş Bektaş masatenisinde; Filiz Polat, Melike Özer, Mehmet Okay, Neşe Çetin atletizmde; Mustafa Albayrak ve kafilenin maskotu 10 yaşındaki Gökay Aydemir jimnastikte madalyalanmıştı bile. Basketbol ve voleybol takımları da gümüş madalyayla dönüyorlar.


Şanghay Başkonsolosu Murat Ülkü'nün verdiği resepsiyonda sporcu gençlerle sohbet ediyorduk. Çin yemekleri pek sarmamıştı onları, ama aralarında 'Seni seviyorum'dan başlayarak Çince öğrenmeye başlayan da vardı. Basket takımından Mustafa, Hasan ve Zafer 'düz' okullarda yedi, hatta sekiz sene okuyup da okuma yazma öğrenmeden nasıl mezun edildiklerini, sınıf arkadaşlarının arkalarından nasıl 'deli' diye bağırdıklarını anlatıyordu. Bunu o kadar komplekssiz ve o kadar normal anlatıyorlardı ki, bir özür borçlu hissediyordunuz...

PINAR ÖĞÜNÇ/radikal
Yayın Tarihi : 20 Ekim 2007 Cumartesi 13:20:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
burak aslanturk IP: 85.204.140.xxx Tarih : 4.11.2008 21:33:12

bu bilgileri bizimle paylasdiginiz icin oncelikle Pinar ogunc hanima ve bu bilgileri bize sunmakta emegi bulunan tum arkadaslara sonsuz tesekkurler ...