19
Mayıs
2024
Pazar
TURİZM

İstanbul'un ortası neresi?

Yakalaşık 470 yıl önce Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle ve Mimar Sinan tarafından yapılan hesaplamalarla, İstanbul'un tam ortası bulunmuş ve oraya bir mermer sütun dikilmişti. İlgisizlik nedeniyle unutulmaya yüz tutan mermer sütun, yakın zamana kadar kendi etrafında dönebilirken, çevre düzenlemeleri sebebiyle bu özelliğini yitirdi.

Şehirlerin, ülkelerin, hatta dünyanın orta noktası neresidir ? Bilim insanları dahil hemen herkesin aklından geçen bu soruya, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman döneminde de kafa yorulmuş ve İstanbul'un orta noktası bulunmuş.

Büyük imparatorluklara ve medeniyetlere ev sahipliği yapan İstanbul'un orta noktasının bulunması için Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan'a emir vermiş. Mimar Sinan tarafından yapılan hesaplamalar neticesinde belirlenen kentin orta noktasına, bir somaki mermer sütun dikilmiş. Fatih'teki Şehzadebaşı Camisi'nin güney ve doğu duvarlarının birleştiği yerde bulunan bu mermer sütun, bugün ilgisizlik nedeniyle unutulmaya yüz tutmuş durumda.

"Evlat sevgisinin de merkezi"
Sanat Tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu, her gün binlerce insan önünden geçtiği halde merak uyandırmayan bu sütunu ve Şehzadebaşı Camisi'ni, "evlat sevgisinin de merkezi" olarak tanımlıyor. AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Göncüoğlu, Şehzadebaşı Camisi'nin duvarlarının kesiştiği ve İstanbul'un ortası olarak kabul edilen bu taşın hikayesini anlattı.

Osmanlı'nın bir şehir medeniyeti olduğunu aktaran Göncüoğlu, bu vasfın kurulan şehrin mesafelerinden kaynaklandığını söyledi. Göncüoğlu, İstanbul'un birçok devlete merkez olmasının yanında, ölçümlerin de merkezi olduğunu anlattı. Osmanlı Devleti'nde saatlerin, Ayasofya'nın kubbesinden geçtiği varsayılan meridyene göre ayarlandığını anımsatan Göncüoğlu, Şehzadebaşı Camisi'nin köşesinde bulunan sütunun da İstanbul'un merkezi olduğunu kaydetti.

Göncüoğlu, caminin olduğu Saraçhane bölgesine dikkati çekerek, "Saraçhane, İstanbul'un ilk Osmanlı mahallesidir. Burası dönemin en önemli sanayi
külliyesidir. Bütün endüstrinin olduğu bu yer, İstanbul'un ve sütun mermerin omuriliğindedir. Buranın sağında Haliç, solunda Marmara'ya açılan liman ağzı Aksaray vardır. Bu iki ticaret noktasının arasındaki Saraçhane, at koşum sisteminden tutun da ayakkabı imalatına kadar birçok şeyin merkezidir. Bu
omuriliğin merkezinde ayrıca Yeniçeri odaları vardı. Ticaret ve askeri düzen Türk tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle de burayı İstanbul'un merkezi olarak kabul etmişlerdir" diye konuştu.

"Evlat sevgisi, hayatın merkezlerinden biridir"
Göncüoğlu, Şehzadebaşı Camisi'nin olduğu alanın merkez olduğunu ve şehrin yapılaşmasının ve düzeninin buraya göre ayarlandığını aktardı. Granit ve mermerden oluşan bu sütunun sembolik bir anlamının da olduğunu belirten Göncüoğlu, Türkler'in hafızalarına düşkün bir millet olduğunu söyledi. Göncüoğlu, söz konusu taşın ve alanın zamanla misyonunu kaybettiğine ve kapandığına dikkati çekerek, tarihçi Fazıl Ayanoğlu'nun girişimleriyle taşın
gündeme geldiğini kaydetti. Bu süre zarfında birçok efsanenin de üretildiğini ifade eden Göncüoğlu, cami alanı içindeki türbelerin varlığını anımsattı.

Göncüoğlu, günümüz teknolojisine rağmen İstanbul'daki yapılaşmanın bozuk olduğunu ve insanı yaşatacak ayrıntılardan yoksun olduğunu belirtti. Kanuni Sultan Süleyman'ın Şehzadebaşı Camisi'ni kendisi için yaptırırken, oğlu şehazade Mehmet'in ölümü üzerine, caminin onun adına ithaf edildiğini dile getiren Göncüoğlu, şunları aktardı:

"Kanuni, kanun nizam oturtandır. Kanun ve nizam hem devletin hem de milletin bel kemiğidir. Bel kemiğinin merkezi orasıdır. O taşın etrafı merkez
teşekkül ettirilmiştir. Bu aslında evlat sevgisinin, dünyanın merkezi olduğu olgusuna da bir göndermedir. Osmanlı'da sarayda erkeklere düğün yapılmaz ama kızlara yapılır. Evlat sevgisi çok apayrı birşeydir. Kanuni, burada kendisi adına yaptırdığı merkez külliyeyi evladına ithaf ediyor. Bu da insan için, merkez noktadır. Evlat sevgisi, hayatın merkezlerinden biridir. Bu nedenle Şehzadebaşı Camisi, Şehzade Mehmet'e ithaf edildi."

Mermer sütunun, caminin yapımından önce mi yoksa sonra mı konulduğuna dair net bir bilgi olmadığını anlatan Göncüoğlu, bunun bir eksiklik olmadığını ve efsanelerin "medeniyetin rengi" olduğunu söyledi. Göncüoğlu, geçmişten kalan birçok eserin yok olduğunu aktararak, bu eserlerin sahiplenilmesinin tarihi bellek açısından önemli olduğunu belirtti. Geçmişini ve medeniyetini tanımayanların, yeniden bir medeniyet kurmasının
imkansız olduğunu dile getiren Göncüoğlu, İslam ve Osmanlı medeniyetinin büyük bir tahribat yaşadığını vurguladı.

Mermer sütunun hikayesi
Sütun hakkındaki en önemli rivayete göre; Mimar Sinan, Şehzadebaşı Külliyesi'ni yaparken Eyüp'ten Sarayburnu'na İstanbul'un geometrik merkezi
hesaplanmıştır. Çeşitli ölçümlerden sonra orta noktanın Şehzadebaşı Külliyesi'ndeki Şehzade Mehmet Türbesi'nin yanına rastladığını belirlemiş ve
oraya bir mermer sütun dikmiştir. Bu nokta bugün Şehzadebaşı ile Dedeefendi Caddeleri'nin kesiştiği noktadaki, Şehzadebaşı Camisi'nin dış duvarının köşesine rastlar. Güney ve doğu duvarlarının birleştiği bu noktada altı ve üstü demir millere oturtulmuş, böylelikle dönen yeşil somaki bir mermer sütun bulunmaktadır.Sütun, yol seviyesinin yükseltilmesi ve asfaltın sütunu kapatması sebebiyle artık dönmemektedir.  

AA
Yayın Tarihi : 11 Ağustos 2013 Pazar 10:48:30
Güncelleme :1 Eylül 2013 Pazar 14:58:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?