22
Mayıs
2024
Çarşamba
TURİZM

Muhteşem köşkten geriye kalanlar

Kubbesinden sarkan bir inci demetinden dolayı bu "İncili Köşk" de deniliyordu. Ahırkapıda'ydı. Bu gün itibariyle sadece alt katın taş kaideleri mevcuttur. Köşkün görkemi hakkında kaideler de önemli ipuçları verirler.

Sarayburnu’nan Bakırköy’e doğru giderken Sahil Yolunda, Ahırkapı’da bulunan taş konsoller ve ancak çok dikkatli bakıldığında görülebilen ortadaki çeşme, genelde surların devamı olarak algılanmaktadır. Halbuki burası devrin padişahının da çok fazla dahil olduğu ilginç hikayesiyle bir Osmanlı Sadrazamının muhteşem köşkünden geriye kalan kısımlarıdır. 

Surlarda, biraz öne çıkmış, dikdörtgen taş bir yapı şeklindedir. Kenarlarında tonozlu balkon altlıkları vardır, çeşme de caddeye bakan yüzde binanın tam ortasındadır. çeşmeyi görmek için daha dikkaltlice bakmak gerekir. İşte bu taş kaideler, meşhur Sinan Paşa Köşkü veya diğer adıyla İncili Köşkten günümüze gelebilen kısımlardır.
Sinan Paşa Köşkü, 16.yüzyılda yapılmış en güzel Osmanlı Yalı Köşklerindendi. Mimar Sinan’ın ölümünden hemen sonra yardımcısı Mimar Davut Ağa tarafından yapılmıştı. Sahibi, devrin sadrazamı Koca Sinan Paşa’ydı. Ama III. Murat, köşkü çok beğenince, sadrazam da onu sultanına hediye etmişti. Orta kubbeden inciler sarkıtılmış olduğundan, köşk bu isimle de anılmıştı. 

Padişah III.Murat, 1546 yılında Manisa Bozdağ Yaylağında doğmuş, 20 yıl tahtta kalmıştı. Bu köşkün hamamında kayarak düşmüş, felç geçirerek ölmüştü. Bir gönül erbabı, bir keyif insanıydı. Devrinde, imparatorluk toprakları genişlemeye devam etmişti fakat sarayda kadınlar saltanatı başlamış, yolsuzluk iddiaları çoğalmıştı. Zevk ve sefaya düşkün sultan için tarihçiler değişik rakamlar verseler de yüzün üzerinde çocuğu olduğu söylenir.
Sultan II.Abdülhamit'in, Beylerbeyi Sarayı'ndaki sürgün yıllarında kaleme aldığı ama ölümünden çok sonra yayınlanan anılarında, III Murat ile ilgili şunlar vardır. "Sokullu Mehmet Paşanın şehadetinde III.Murat'ın ilgili olmadığı iddia olunabilir mi?" Bilindiği gibi Osmanlı tarihinin en başarılı vezirlerinden olan Sokullu Mehmet Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'a, II.Selim'e ve nihayet III.Murat'a veziriazamlık yapmış, Sultanahmet'te bulunan köşkünde resmi bir toplantı sırasında içeriye giren bir meczup tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülmüştü.(Sultan Abdülhamit anılarında Mithat Paşayı öldürttüğüne ilişkin olarak yaptığı savunmada geriye doğru giderek örnekler verme gereğini duymuştur.)

Arnavut asıllı Sadrazam Koca Sinan Paşa da zenginliğiyle meşhurdu.Yemen ve Tunus fatihi olarak anılırdı.

Köşk, dört gün süren şaşaalı bir törenle açılmıştı. Saraydan gelen konuklar ağırlanmış, ziyafetler verilmişti. Padişah etrafındakilere armağanlar vermiş, ihsanda bulunmuştu. Açılışın ikinci gününde yapılan deniz şenliklerinde 25 kayık yarıştırılmıştı. Sadrazamın kayığı birinci gelmiş, Serdar Ferhat Paşanın kayığı da derece yapıp ödül almıştı.
Dördüncü gün köşkün perdeleri çekilmiş, köşk padişah haremine gezdirilmiş, yemekler yenilip eğlenceler yapılmıştı. 
İncili Köşkün arka tarafında, Topkapı Sarayının cirit alanları ve sık ağaçlıklı bir orman bulunuyordu. Daha önce burada rumlara ait Kumluca Ayazması vardı. Köşkün inşasında padişah ayazmaya ait çeşmenin yıkılmamasını istedi. Çeşme köşkün tam ortasında kalacak şekilde yapıldı bina. Sultan, Altı Ağustos Panayırında, ayazmaya eğlenmeye gelen rumları köşkteki tahtında oturarak seyretmekten keyif alıyordu.

İncili Köşk’te merasim yapılmazdı. Sadece donanma ve deniz gösterileri izlenirdi. Limanda da donanmaya ait toplar bulunurdu. Bu büyük ve geniş liman, Saray Burnu’na kadar uzanırdı.
1871 yılında Sultan Abdülaziz, demiryolu yapımı aşamasında köşkün bakımının ve onarımının pahalıya mal olduğu gerekçesiyle, sebepsiz olarak bu harikulade binayı yıktırdı. Günümüze ancak Bizans Deniz Surlarına ait bir çıkıntının ayaklar ve kemerlerle genişletilmesinden oluşmuş muhteşem kaidesi ve renkli hikayeleri kaldı. Ama çoğumuz bu hikayelerden de habersiz, kaideyi surların devamı zannederek geçiyoruz önünden.
Ne yazık ki toplum olarak bizler tarihi eserlere karşı bir aymazlık içindeyiz. Keşke İncili Köşk bu günlere gelebilseydi.Yirmi birinci yüzyılda, geçmişin görkemini turizmin hizmetine sunuyor olsaydı. Tarihsel zenginliğimize katkıda bulunsaydı.

Şimdi, köşkten geriye kalan kaidelerin önünden hızlı bir trafik akıyor. Öyle ki resimlerini çekmek için bile büyük bir çaba harcamak zorunda kaldık. III.Murat'ın kendisi için hazırlanmış sedirde deniz şenliklerini seyredişi ancak anlatılarda kaldı. Ama köşk yerinde duruyor olsaydı, anlatım daha güzel ve zengin olacak, 2010 Avrupa başkenti İstanbul'un görkemine katkı koyacaktı. Bizler biliyoruz ki bu topraklarda geçmişe yönelik yaşananlar, gelecekte ülkemize zenginlik katacak değerlerdir. En azından bu kaideler kalmış diyerek avutuyoruz kendimizi.
Globalleşme ve küresel ısınma ile değişen değerler, bizim ülkemiz gibi zengin bir tarihi geçmişe sahip olanlar için birer altın fırsat yaratacaktır. Dolayısıyla, gündelik hayatımızda gördüğümüz her taşın, her kaidenin, her noktanın zengin bir öyküsü olduğunu hiç unutmamalıyız. Geçmişini bilmeyenlerin geleceklerine sahip olabildikleri görülmemiştir. Çeyrek kısmı bile kalmamış olan bir İncili Köşk, istenildiğinde o kadar çok şey anlatacaktır ki, deneyiniz isterseniz.

Bilsen GÜRER/Hürriyet
Yayın Tarihi : 8 Kasım 2007 Perşembe 18:10:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?