6
Mayıs
2024
Pazertesi
ADANA

Sıradışı Meslek Erbapları

Hayatımızın –şimdilik- vazgeçilmezi onlar; satıcı, işportacı, esnaf... Göz atalım... Pazarcı kavimi: “Karpuzlar çileeeeeekkk!”, “Mandalinalar hurmaaaaaa!”, “Erikler ceviizzzz” gibi bir meyveyi başka bir meyve ile anlatma ritüeli ülkemizde sıkça yaşanır ve olağan karşılanır... Ama ufacık bir mantık süzgeci kullanınca gerçekten komik bir durum ortaya çıkar, düşünsenize belki ben karpuz seviyorum ama çilek sevmiyorum, ki hurmadan nefret ederim ,o mandalinayı hayatta almam abi... O sevimli beyaz “kabuk altı iplikçiği”ni soyup tam ağzıma atacakken hatırlarım “mandalinalar hurma” narasını ve yemem... Bir garip durum da bi kısmı seçtiriyo ama büyük kısmı seçtirmiyo.. Seçtirme kriteri nedir derseniz, biraz fikir yürüttüm tabii, akşam pazarı vakti (mallar elde patlamıştır, seçsin ki almama yolundaki en önemli bahanesi kırılsın); rekabet (yandaki tezgah seçtiriyo bunnar benden almaz tırsıntısı), yeni yeni dahil olma (pazarda yeni tezgah açmıştır ve sadık bi müşteri portföyü bina etmek için cici gözükmek istemektedir)... Bir de don lastiği ve mandal satan ve kendini “esnaf” olarak nitelendiren “pazar ayrıntıları” da var tabii... Satış danışmanı: Eveeet, alın işte bi “günümüz gelişen iş dünyası literatürü” armağanı daha... Kırk yıllık tezgahtarın satış danışmanına dönüşümü.. Tabii burada dönüşümü sağlayan ay ışığı değil de, “amerikan taklidi piyasa” manevrasıdır...Amaçsa çalışan bireyin “fiyakalı” bi iş ünvanı sahibi edilerek motivasyonunun artırılması olsa gerek. Her neyse, satış danışmanları genelde bütün gün mağazada dikilip aynı cd’yi ezberlemekten (ki bayan müşteriler de elli tane kıyafet giyip çıkardıkları için onnar da aynı dertten muzdariptir) sıkıldıkları için, içeri girdiğiniz gibi üstünüze “potansiyel paralılığınıza endeksli bi hevesle” atılır ve o sihirli marketing lakırdısını yumurtlayıverirler: “yardımcı olabilir miyim?” Ne yardımcısı be? Ne yardımı? Buradaki söz konusu yardımın mahiyeti nedir? Denediğim pantolonun fermuarını çekmek mi? Tişörtün ensemi ısıran abartılı marka uzantısını düzeltmek mi? Yan kabindeki herifin pantolonu denerken çıkardığı ayakkabısından sızan “oda parfümünü” ortadan kaldırmak mı? Hayır... O yardım o kıyafeti sana “giydirmek” arkadaş! Mecazi manada giydirmek tabii... Alın size sepetten birkaç seçme hıyar: “Açma yapar”, “Üstünüze oturdu”, “Üst düğmeyi kapatabiliyosanız alın o jean’i”, “Yavru ağzını deneyin bi de(ne salak bi renk adı yaa)”, “Altına bir de tişört verelim”...E tabi o cd’yi bütün gün dinlemek bi tür transa geçiriyo bu bünyeleri... “Yardımcı olabilir miyim adamcıkları” artık her yerde... Neden? Çünkü her işletme artık bir tek kavrama odaklandı: Pazarlama... Ee, küçük Amerika olmak kolay değil, özel sektör “canlı para” için bütün eforunu buna sarfediyor... “Yardımcı olabilir miyim” aslında bir bumerang... Hanutçular: Bu alanın şahinleri onlar... Bu tür “satış psikopatlarını” turizmde görmekteyiz, ben de naçizane bir turizmci olarak bu konuya değinmeden geçemeyeceğim... Müthiş pazarlama yeteneklerine “yüzüne tükürsen yarabbi şükür der” yüzsüzlüğünü, satma ihtimalinin ve dolayısıyla cebe girecek paranın bilinçaltında yarattığı doyumsuz keyfi “ dünya iyisi, o kadar iyi ki,iki dakika önce tanıştık ama şirinliğe bak” dedirtecek sahte yumuşaklık şeklinde dışa vurmayı da ekleyerek müthiş paralar kazanır turizm hanutçusu... Bu “organizma”lar, tarihi mevkilerin önlerinde, kapalıçarşının kilit noktalarında, otel önlerinde (çoğu otel kovar bunları gerçi ama bazılarına kardan pay vererek bağlamışlardır) mevzilenerek; “yabancı ülkede bulunma şaşkınlığı”nı üzerinden atamamış turistlere çökerler... Nasıl olur bu çökmek... O kadar ustalaşmıştır ki bunlar, bir bakışta genellikle turistin milliyetini çözer ve “bağlama” işine girişir; ta ki turisti adına çalıştığı dükkana sokana dek... Hele ki bi satış olsun (halı,mücevher, pahalı antika) müthiş paralar kazanır ve bu paralar onları daha da tehlikeli, hırslı, saldırgan hale getirir... Bir halıdan 250 milyon ile 5 milyar arasında dolaşan paralar kazanır, düşünün halıcının kazandığını... Zaten halıcının keyfi keka, bağlamıştır bir halı üreten köyü kendine, verir onlara 1 lira, kar eder 1000 lira, inanın hiç abartmıyorum... Hanutçu lafı ise “hanut” kelimesinden gelmektedir. “Hanut” bu işten kazanılan tatlı paranın yani komisyonun adıdır. Müthiş pratik zekaya sahip turistler ve turizm için oldukça tehlike arz eden , yazın kola şişesine dadanan sarı kıçlı arıdan daha inatçıdır. İnanılmaz hazırcevap, sonuç odaklı ama bir o kadar da entelektüel birikimden yoksun bireylerdir.. Ama nadiren aşağıdaki gibi zeka dolu bir diyalog da olmaz değil onlarla turist arasında, daha doğrusu monolog: Hanutçu: Hey! You are walking like an Australian! (Merhaba, bi avustralyalı gibi yürüyosunuz) Turist:... (sessizlik) Hanutçu: Dont worry! Im vegetarian. (Endişelenme,ben et yemem) (Turist cevap vermeden uzaklaşır) Hanutçu: .......(galiz küfürler) İnsan ilişkilerinin en üst düzeyde gerekli olduğu bu meslekler aslında büyük sabır,yaratıcılık ve azim gerektirmektedir.İnsan ilişkilerinin önem icap ettiği mesleklerde her zaman komik gelişmeler olmaktadır,böylece bu işlerin stresi bir ölçüde hafifletilebilinmektedir...
Yayın Tarihi : 15 Ağustos 2003 Cuma 21:09:17
Güncelleme :8 Şubat 2005 Salı 17:01:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?