4
Mayıs
2024
Cumartesi
ADANA

"Ergenekon pehlivan fıkrası"

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Ergenekon davasının pehlivan fıkrası haline geldiğini belirterek, bu dava adı altında birçok kurum ve kavramın yara aldığını savundu.

Özok, Adana Barosu tarafından düzenlenen "AİHM Kararlarında Adil Yargılama" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Ergenekon soruşturmasına değindi. Özok, "Yaşadığımız bu süreçte, hepimizin bellediği, hepimizin öğrendiği, artık bizim için bir ilke olan kurum ve kavramların ne denli ötelendiğini görünce, AİHM kararlarının bir kez daha hatırlatılmasının çok önemli olduğunu, yararlı olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz ve düşünüyoruz" dedi.
"Biz, AİHM yokken de adaleti, eşitliği, insan haklarının en üst düzeyde temsil edilmesi konusunda geçmişten günümüze mücadele veren bir toplumun, ulusun insanlarıyız" diyen Özok, şunları söyledi:
"Bir ülkede adalet, hava kadar önemli bir kavramdır. Bence siz farkında olmayabilirsiniz, ama bir gün size lazım olduğu zaman tıpkı havadaki oksijen gibi, onu teneffüs edemediğiniz sürece mahvolursunuz. O nedenle hak ve adalet kavramı bir toplumun temel taşını oluşturur. Ama kimileri bunu mikrofonlarda, kürsülerde söylüyor. Ancak, bunun bir toplum, insan için neler ifade ettiğini herkes biliyor. Söyleniyor, ama içselleştirilmiyor, yaşanmıyor. Bizim bütün yaşamımız boyunca ve bizim temsil ettiğimiz
birliğimizin kurulduğu günden bu yana savunduğu ilkeler; insan haklarına, sivil demokratik topluma dayalı, adil yargılamaya dayalı bütün kurul ve kurallarıyla işleyen bir hukuk devletidir."

Türkiye Barolar Birliği'nin, günün kabadayıları gibi değil, en karanlık günlerde dahi hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunduğunu vurgulayan Özok, "12 Eylül'ün o karanlık günlerinde dahi Türkiye Barolar Birliği temsilcileri olağanüstü genel kurul düzenlemişlerdir. 1982 Anayasası'nın ne gibi sıkıntılar getireceğini, yargı bağımsızlığının ne duruma geleceğini, 1982'de anayasa taslağı tartışılırken, 40-50 sayfalık raporla 'ey milletim, uyanın, buna hayır deyin' demiştir. 1982 Anayasası kabul edilmiş,
insanların başına gelmeyen kalmamıştır. Bütün sıkıntıların temelinde 12 Eylül baskıcı unsuru vardır. Biz hukukçuyuz. Biz kurallara uymak zorundayız. Bizi rahatsız eden kuralları tartışırız, biz yanlışını söyleriz, ama o kuralın bir hukuk kuralı olarak uygulanmasından asla sapmayız" diye konuştu.

Yargıçların kararlarını verirken, savcıların soruşturmayı yaparken AİHM Anayasası'nın temelini oluşturan İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde yer alan "adil yargılama" ilkesine uyması gerektiğinin altını çizen Özok, "Anayasa'nın 90. maddesinde çok net bir kural var. Uluslararası belgeler TBMM tarafından kabul edilir ve onanırsa iç hukuk kuralı haline gelir. Bu iç hukuk kuralıyla kurumsal bir yasanın herhangi bir yasası çakıştığı takdirde, burada geçerli olan uluslararası kuraldır. Bu kadar açık, bu
kadar net, bu kadar şeffaf bir hükümden sonra siz AİHM'nin insanca yargılama, çağdaşça bir yargılama düzenini dikkate almazsanız eleştiririz, 'yanlış yaptınız' deriz. Bunu söylerken de hiçbir şekilde hiçbir şekilde bir grubu, bir kişiyi, bir kurumu himaye etmek amacıyla söylemeyiz. Hukukun egemen olması için, adil yargılamanın geçerli olması için bunları söyleriz" dedi.

Ergenekon davasında da, Deniz Feneri davasında da, 367 davasında da hukukun egemen olduğunu, hukuk içerisinde hareket edilmesi gerektiğini vurguladıklarını belirten Özok, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili şunları söyledi:
"Ergenekon davası bir pehlivan fıkrası haline geldi. Her gün yeni bir şeyler yazılıyor. Ergenekon davası adı altında birçok kurum ve kavram yara aldı. Biz başından beri şunu savunuyoruz; Ergenekon değil, hangi dava olursa olsun hukuk Türkiye'de herkesin yakasına yapışmalı. En sade yurttaştan en sorumlu kamu görevlisine kadar. Biz hepimizin bir anlamda reddedemeyeceği temel hukuk ilkelerini, uluslararası ve temel hukuk ilkelerini, ceza yargılaması hususlarına ilişkin ilkeleri reddetmeyen bir soruşturma
yapılmasını istedik, bunu dillendirdik. Nedir bunlar? Bir insan, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı oluncaya kadar masumdur. Gelin görün ki bir ay, iki ay, üç ay öncesine, hatta bugüne, düne. El insaf. Siz insanların bütün hayatını roman gibi yazıyorsunuz, bir noktasında duruyorsunuz. Kızım yaz, tak tak, geç, gereği düşünüldü. Yargısız infaz yapıyorsunuz. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Hukuk bir gün herkese lazım olacak. Onun için birisini suçlarken, hakkında iddialarda bulunurken, bunlara dikkat
etmelisiniz savcı olarak, iddia makamı olarak, davayı açan kurum olarak. İkincisi, hepsinden önemlisi son dönemlerde ceza kanunlarında gelişen bir hüküm var. Lekelenmeme hakkı. Ben size soruyorum. Lütfen ne olursunuz kendi dünya görüşünüzü, ideolojinizi bir kenara bırakıp salt bir hukukçu kimliğiyle cevap verin; gazetelerde çıkan haberler, köşe yazıları tarafsız, objektif adil bir tahlil midir, tespit midir ya da kamuoyunda mahkum etmek midir? Her şey kuralı ve hukuk içerisinde yapılmalı. O nedenle
lekelenmeme hakkına özel önem vermek durumundayız."
Adil yargılamanın, yargılanan insanın, şu ya da bu şekilde hakkında iddiada bulunan savcı, kendisini yargılayan yargıçlar heyetine güven duyduğu, çağdaş yargılama kurallarının işlediği bir işlevi kapsadığını ifade eden Özok, "Adil yargılamanın temel koşulu budur. Ama siz daha sorgulama, gözaltına alma aşamasından itibaren sizin hakkınızda dava açan insanın çok önyargılı olduğunu, bu insanın sizi bir biçimde gafil avlamaya çalıştığını ve buna dayanarak bir iddianame hazırlama ve düzenleme düşüncesinde
olduğunu düşündüğünüzde, bunun devamı düzenlenen iddianameyle şu ya da bu şekilde sizin savunma hakkınızın kısıtlanacağı, sizin temel insan haklarınızın, her şeyden önemlisi adil yargılama konusundaki haklarınızın kısıtlanacağı konusunda bir kuşku varsa hangi kararı verirseniz verin o karar adil yargılama sonucunda çıkmış bir karar değildir. Yargılanan insan, yargılayanların tarafsızlığına, objektifliğine, hukuk içerisine hareket ettiğine inanmak zorundadır. Bu inanç yitirildiği anda o karara, o hükme
kesinlikle gölge düşer" dedi.

Yargılamanın makul bir süre içerisinde yapılmak zorunda olduğunu kaydeden Özok, şöyle devam etti:
"2001 yılında başlamış bir soruşturma, 2007 yılında açılmış bir dava, sonu ne zaman belli olacak, ne zaman bitecek bir dava. Ne zaman temyizden döneceği belli olmayan bir dava. Ve siz bunu adil yargılama diye vasıflandıramazsınız. Siz bunu söylerseniz, çağdaş hukukun egemen olduğu bir toplumda bunun böyle olmadığını herkes size söyler. Siz de görürsünüz."

Daha sonra eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen bir konuşma yaptı. Konferansı, Adana Barosu'na bağlı çok sayıda avukat izledi.

İha
Yayın Tarihi : 16 Ocak 2009 Cuma 18:26:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?