4
Mayıs
2024
Cumartesi
GÜNCEL

Türkiye affetti, AİHM affetmedi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra cesedi bulunan Abdullah Canan davasında Türkiye'yi 'yaşam hakkını ihlal etmek, işkence yapmak'tan 83 bin avro (yaklaşık 149 bin YTL) tazminata mahkûm etti.

Canan'ı, aralarında yüksek rütbeli subayların da bulunduğu Yüksekova çetesinin öldürdüğü TBMM Susurluk Komisyonu raporuna girmişti.

 
Abdullah Canan, 17 Şubat 1996'da Van karayolundaki Puling çeşmesi yakınlarında jandarma kontrol noktasında gözaltına alındı. 21 Şubat'ta Canan'ın cesedi Esendere beldesinde bir köprünün altında elleri
ve gözleri bağlı, işkence edilmiş halde bulundu. Yakınları, Canan'ın liderliğini Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un yaptığı Yüksekova çetesi tarafından öldürüldüğünü öne sürerek dava açtı. Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt beraat etti.

Canan'ın yakınları ise AİHM'ye başvurdu. AİHM'ye savunma veren Dışişleri Bakanlığı, sanıkların beraat ettiğini, bu nedenle Türk makamlarının olaydan doğrudan sorumlu tutulamayacağını ileri sürdü.


Türkiye, Canan'ın yakınlarına 30 bin avro ödenerek dostane çözüm sağlanabileceği teklifinde bulundu. Ancak Canan'ın yakınları bunu kabul etmedi. Türk yargıcı Rıza Türmen'in de yer aldığı AİHM 3. Dairesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkı, işkence ve kötü muameleyle etkin soruşturma ile ilgili maddelerinin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye'nin 80 bini tazminat, 3 bin avro da mahkeme masrafları olarak toplam 83 bin avro tazminat ödemesine hükmetti. Kararda, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkenceden geçirilmiştir" denildi.


'Binbaşı öldürttü'
TBMM Susurluk Komisyonu'nca hazırlanan raporda Canan cinayeti itirafçı Kahraman Bilgiç'in ifadelerinden yola çıkılarak şöyle anlatılmıştı: "Abdullah Canan'ın da (Binbaşı) Mehmet Emin Yurdakul'un tabura aldırdığını, bir hafta taburda sorguladığını, sonra da kendisinin tabura getirdiği ve üsteğmen diye tanıttığı, ancak gerçekte üsteğmen olmayan iki tetikçiye öldürttüğünü, kendisine (Kahraman Bilgiç'e) de 'kimseye söyleme' dediğini..."


Halen Kayseri Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yapan Albay Kamber Oğur, olay tarihinde Hakkâri'de görev yaptığını, Canan'ı Hakkâri Dağ ve Komando Taburu'na ait revirde gördüğünü belirterek tanık sıfatıyla Yüksekova Savcılığı'na dilekçe vermişti.


Oğur, dilekçesinde, "Esat Canan'ın seçim bölgelerini birlikte gezen akrabası olan Abdullah Canan'ın başı sarılı halde revirde oturduğunu gördüm. Kendisiyle konuşmadım. Bir süre sonra Esat Canan yanıma gelerek Abdullah'ın kaybolduğunu söyledi. Ben de taburda olabileceğini söyledim. Canan'ın cesedi bulunduktan sonra, aynı taburun şikâyeti üzerine Şırnak'a tayin edildim, yani sürüldüm."
Abdulah Canan'ın oğlu Tayyip Canan, AİHM'nin verdiği kararın Türkiye'de çetelerin varlığının bir göstergesi olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Bu, babamın Yüksekova çetesi tarafından yargısız infaz yapılarak öldürüldüğünün en açık delilidir."

Radikal
Yayın Tarihi : 28 Haziran 2007 Perşembe 06:46:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?