26
Nisan
2024
Cuma
MERKEZ - MALATYA
Nufus
722.065
Yüz Ölçümü
830
İlçe Sayısı
14
Vali
Nufus
454.272
Yüz Ölçümü
0
Belediye Sayısı
53
Köy Sayısı
0
Kaymakam

Melitea, Milidia, Meliddu, Melitene (Malatya)



Malatya ve çevresinde XX. yüzyılın ikinci yarısında başlayan kazılar ilk yerleşimin Paleolitik Çağa (MÖ. 5500–3500) kadar indiğini göstermiştir. Tarihi çağlar boyunca yöre, eski ticaret yollarının üzerinde bulunuşundan ötürü önemini korumuş, bu nedenle de sürekli yerleşime sahne olmuştur. Malatya’da Ansır (Buzluk) ve İnderesi mevkiinde bulunan mağaralarda Paleolitik Çağa ait buluntularla karşılaşılması bu iddiayı kuvvetlendirmiştir. Ayrıca 1979 yılında başlayan Karakaya Baraj Gölü kurtarma kazıları kapsamında, Cafer Höyükte yapılan kazılarda, o yörede yaşayan insanların Paleolitik Çağda ilk kez mağaralardan çıkarak ovalara inerek yerleşik köy yaşamına başladıkları da anlaşılmıştır. Bunun sonucu olarak, Cafer Höyük kazıları Malatya ve çevresinin M.Ö. 7000 yılında köy yaşantısının izlerini ortaya koymuştur.

Anadolu’nun önemli bir kültürünü oluşturan Hititler döneminde de Aslantepe yörenin merkezi konumunda idi. Geç Hitit dönemi şehir devletlerinden biri olan Malatya’nın tarihi Hitit kitabelerinden öğrenilmiştir. Bunun ardından Asur krallarının yıllıklarında ve Urartu kitabelerinde de bu konu daha açıklık kazanmıştır. Günümüze ulaşan Asur belgelerinde Malatya’nın ismi Milid, Melid, Milidia, Meliddu şeklinde geçmektedir. Urartu ve Hitit kaynaklarında Melitea, Hitit tabletlerinde de geniş biçimde yer almıştır. Bunun yanı sıra Urartu krallarından lspuinis (M.Ö. 824816) ile oğlu Menuas (M.Ö. 816–807) zamanlarına ait Palu kaya kitabelerinde, yörenin tarihine ışık tutacak bilgiler bulunmaktadır. Buradan Urartuların Milid Kralı Sulumeli’yi mağlup ettikleri, Malatya Kralı’nın da bu yeni egemenliği kolayca kabul etmediği öğrenilmiştir. Nitekim bu kitabelerde, I. Argistis (M.Ö. 789–766) “Tanrı Haldi’nin sayesinde Hatti memleketlerine karşı sefer ettiğini ve Tuwate’nin oğlunun memleketini Melitea (Malatya)’yı zaptettiği” ve Malatya krallarının kısa bir süre sonra Urartulara karşı yeniden ayaklandıkları, III. Sarduri’nin (M.Ö. 765–733) Melitea Kralı Sahu oğlu Hilaruwata’yı mağlup ederek, şehri yağmaladığı yazılıdır. 

M.Ö. 1750 yıllarında Kuşsara Kralı Anitta, Anadolu’yu tek bir yönetim altında toplayarak siyasi birliği sağlamıştır. Bu dönemde Malatya’nın, büyük bir olasılıkla, siyasi birliğe katıldığı sanılmaktadır. I. Hattuşilis, Kuzey Suriye yolunu emniyet altına almış, yerine geçen oğlu I. Murşilis ise Anadolu birliğini Halep ve Babil seferlerinden sonra sağlamış. Malatya’ nın bu krallar döneminde kuzey Suriye ile Anadolu arasında önemli yol kavşağında olması nedeniyle Hitit birliğine girdiği ve bir Hitit şehri olduğu sanılmaktadır. I. Mursilis, babası I. Hattusilis ’in gösterdiği, çıkarlarının güneyde olduğu fikri üzerine hareket edip, Halep ve Bağdat’ı fethederek “Büyük Kral” unvanını aldığı Akad metinlerinde görülmektedir. Hitit Krallarından Ammunas ile Huzziyas’tan dönemlerinde M.Ö. XV. yüzyılda yer yer görülen isyanlar sonunda Hitit Birliğinin kuzey Suriye’deki egemenliği Mitanni Krallığının eline geçmiştir. Böylece, Malatya da bu dönemde Mitanni egemenliği altına girmiştir. Hitit Kralı Şuppiluliuma, M.Ö. 1450 yıllarında Fırat Nehrini geçerek bölgede yer alan Mitanni egemenliğine son vererek Malatya’yı yeniden Hitit İmparatorluğuna kazandırmıştır. II. Mursilis, Muvatalli ve III. Hattusilis dönemlerinde Malatya, Hitit Merkezine bağlı kalmıştır.

M.Ö. 1000 yıllarında Malatya, Kargamış Krallığı’na bağlı olarak varlığını sürdürmüştür. Gürün yakınlarında bulunan bir kitabeye göre “Sasa” isimli biri Malatya Kralı olarak bilinmektedir. Asur Kralı II. Adad Nirari (M.Ö. 911-891) Kargamış’ı egemenliği altına alarak, Kargamış’ın Malatya üzerindeki hakimiyeti son bulmuştur. Yöredeki Urartu egemenliği, Asur kralı III. Tiglat Psaser’in tahta çakışına kadar devam etmiş ve Malatya, M.Ö. 733’de yeniden Asur Krallığına haraç veren beylikler arasına girmiştir. M.Ö. 722 yılında Malatya Kralı Funzianu, Asur Kralı II. Sargon’a esir düşmüştür. Bu tarihte Asur Kralının Malatya’yı egemenliği altına aldığı, bir isyan sonunda M.Ö. 713 yılında Malatya Kralı Tarhunaz’ı esir ettiği anlaşılmaktadır. Kral Tarhunaz’ı halkı ile birlikte Asur’a, Basra’ya sürgün ettiği, Basra halkından bir kısmını da Malatya’ya getirerek yerleştirdiği bilinmektedir. Malatya’ya Asurlu bir kral atadığını ve emrine 150 savaş arabası, 1500 atlı, 20.000 yaya, 10.000 kalkan ve mızrak taşıyıcıları verdiğini II. Sargon’un kitabelerinden öğrenilmektedir. Asur Kralı Sanherib (M.Ö. 705-681) döneminde Asur egemenliğinde olan Malatya’da, Asar Haddon (M.Ö. 681-669) zamanında Asur egemenliği sona ermiş, bunun yerini bölgede Med ve Persler almıştır. 

Perslerin Anadolu egemenliği Büyük İskender’e kadar sürmüştür. Makedonya Kralı Büyük İskender Perslerin kurmuş olduğu idari sistemi bozmamış, bölgeye atadığı komutanları ile Helenistik kültürünün Anadolu’ya yayılmasını sağlamıştır. Bundan sonra Malatya, tamamen Helen kültürünün etkisi altında kalmıştır. İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra bu büyük İmparatorluk, onun komutanları ve Satrapları arasında bölüşülmeye başlandı. Malatya bölgesine ilk önce, İskender’in Kapadokya Satrabı Eumenes’in egemenliğine girmiştir. Eumenes’in M.Ö. 315’de komutan Antiogonos’a yenilmesi üzerine bu kez yöre Antiogonosların egemenliğine girmiştir. Böylece, M.Ö . 312’de Seleukos devletinin temelleri atılmıştır. Seleukosların Malatya’yı da içerisine alan topraklarda yeni bir krallık kurması, Lisimaukhos’u M.Ö. 281 ’de yenilgiye uğratmasından sonra gerçekleşmiştir. Seleukosların Malatya’da egemenlikleri yalnızca bir yıl sürmüş, yöre halkının isyanı sonucu Seleukoslar Malatya’yı terk etmek zorunda kalmışlardır. Bundan sonra yöre Kapadokya Krallığı’nın egemenliğine geçmiştir. Ne var ki Kapadokya Krallığı, bir süre sonra “Sofen Presleri” diye anılan ve Harput yöresinde bağımsızlığını ilan eden prenslere boyun eğmiş ve Malatya yöresinin yönetimini bırakmak zorunda kalmıştır. M.Ö. 212’de bölgedeki yönetim, tekrar Seleukosların eline geçmiştir. Bu yönetimden de memnun olmayan yöre haklı, kuzeyde bulunan Pontus Kralı Farmekes’in koruması altına sığınmıştır (M.Ö. 170).

Malatya yöresi uzun süre Pontus Krallığına bağlı olarak kalmıştır. Pontus Kralı Mitridates Evpator’un (M.Ö. 120-63), Pompeius komutasındaki Roma ordusuna yenilmesinden sonra bölge, merkezi Kelkit Irmağı kıyısındaki Kabira olan Roma eyaletinin sınırları içerisine alınmıştır (M.Ö. 66). Roma döneminde eski kavşak yollarından ötürü, Roma ordularının uğrak yeri haline gelen Malatya; kuzeyi güneye, doğuyu batıya bağlayan bir düğüm noktası konumundaydı. Ayrıca Fırat nehrinin doğu ile batıyı birbirinden ayırması, buranın önemini daha da artırmıştır. Bu bölgeye Romalılar iki Legionu (lejyon) yerleştirmişlerdir. Bu lejyonlardan biri Melitene’ye (Malatya) gönderilerek görevlendirilen lejyon XII. Fulminita’dır. Diğeri ise Samosata (Samsat-Adıyaman) gönderilen lejyon XVI. Flavia’dır. Roma’nın .30 lejyonundan ikisini Fırat kıyısına yerleştirmesi bölgenin önemini gözler önüne sermektedir. Melitene’de yerleştirilen 12. lejyon doğudaki Roma’nın en önemli askeri bir üssü olmuştur. Bu lejyonlar bölgede asayişi sağlayarak, Karadeniz’den Zeugma’ya kadar uzanan doğu sınırlarının ileri karakolu olmuştur. Romalıların 12. Lejyonu buraya yerleştirmelerinin nedeni; önemli bir yol kavşağında olmasının yanı sıra Fırat’ın burada geçit vermesi, su kaynaklarının ve yiyecek depolarının bol olmasıdır. 12. lejyonun Malatya’da yerleştirilmesi ile Aslantepe’deki şehrin yeri değiştirilmiş, şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir. Şehir surları (M.S. 98 -117) Traianus döneminde yapılmıştır.

Traianus zamanında, Melitene (Malatya), Part’lara karşı önemli bir sınır üssü olmuş, askeri yolların bir geçit noktası haline gelmiştir. Romalılar döneminde sınır şehri olma özelliğini taşıyan Melitene ’ye komşu devletler tarafından sürekli saldırıya uğramıştır. Savaşlar nedeniyle zarar gören şehir surları, İmparator Constantinus (M.S. 363) zamanında onarılarak genişletilmiştir. Bütün Roma’da olduğu gibi, Melitene’de (Malatya) de isyanlar artmış, şehir sürekli el değiştirmiştir. Daha sonra Pers Kralı Sapor’u Bizans İmparatoru Valens yenerek bölgede Roma egemenliğini yeniden sağlamıştır. Romalılar tarafından askeri bir karargâh olarak kullanılan Malatya’da o döneme ait eserler tahrip olduğundan günümüze ulaşamamıştır. Ulaşabilen kültürel buluntular ve kalıntılar Malatya müzesinde sergilenmektedir. 

Roma İmparatorluğu’nun M.S.395’te Arcadius ve Honorius arasında bölünmesinden sonra Anadolu Arcadius’a düşmüştür. Malatya, İmparatorluğun ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu içinde kalmıştır. Bizanslılar, Malatya’yı Sasanilere karşı bir hudut şehri olarak kullanmışlardır. 575 yılında Sasanilerle Bizanslılar arasında büyük bir meydan savaşı olmuş, Sasani imparatoru 1. Hüsrev yenilgiyi hazmedemeyerek intikam amacı ile şehri yakıp yıkmıştır. Bizans ve Araplar arasında paylaşılamayan bir merkez konumunda olan Malatya, VII. yüzyıldan itibaren sürekli Arap akınlarına uğramıştır. 1993 yılında Battalgazi ilçesinde Belediye Hamam inşaatı hafriyatı sırasında ele geçen VII. Mikhael Dukas (1071-1078) dönemine tarihlenen altın sikkeler, Bizans döneminin bu tarihte Malatya’da son bulduğunu işaret etmektedir.

Malatya Kalesi

Malatya Battalgazi ilçesinde bulunan Eski Malatya Kalesi, il merkezinden 11 km. kuzeyde, Aslantepe’nin de 3 km. kuzeybatısındadır. Derme Deresi ile kesilen kale ve surlar geniş bir alanı kapsamaktadır.

Eski Malatya Kalesinin yapımına Roma İmparatoru Titus Livius M.S.79 yılında başlamış, çalışmalar uzun süre devam etmiş, Bizans İmparatoru Iustianus zamanında, 530-540 yıllarında tamamlanmıştır. Danişment Emirlerinden Gazi Taylı ve Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan tarafından 1181’de onarılmıştır.

Alçak bir düzlükte yer alan kale dikdörtgene yakın beşgen bir plan düzeni gösteren kale günümüze harap bir durumda gelmiştir. Duvarları 20 m. yüksekliğinde kesme ve moloz taşla yapılmıştır. Kalenin koruma altına aldığı alan 2900 m.dir. Bu alandaki surlar, kuzeyde 500 m. doğuda 850 m. güneyde de 750 m. batıda da 800 m. uzunluğundadır. Kale, kalıntılarının çok azı günümüze gelmiş, bu nedenle de kaynaklardan öğrenildiğine göre sur duvarları bazılarına göre 94, bazılarına göre de 95 burçla takviye edilmiştir. Bunlardan kuzeyde 23, doğuda 24, güneyde 24 ve batıda da 23 burç ve kule bulunmaktadır. 

Kalenin dışa açılan 11 kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların belli başlıları Meşak ile Pazar kapılarıdır.

Kale içerisinde su sıkıntısı olmadığından, yanındaki dereden yararlanmasından ötürü kale içerisinde sarnıç yapılmamıştır. Yalnızca kale içerisinde bulunan yapıların temel kalıntılarına yer yer rastlanmaktadır.

Malatya Yöresinde yapılan arkeolojik kazılar:

Malatya yöresinde Prof.Bahadır Alkım’ın yapmış olduğu kazılarda Yesemek heykel atölyeleri ortaya çıkarmıştır. Dünyadaki ilk heykel örneği sayılan, beyaz kireçtaşından yapılmış küçük figürler, M.Ö. 7000 yılına tarihlendirilmektedir. Bunların yanı sıra Yesemek’te büyük boy heykellerle karşılaşılmıştır.

Yesemek ve Pirot Caferhöyük kazılarında ortaya çıkarılan bu eserler halen Malatya müzesinde sergilenmektedir. Eski çağlara ait ele geçen seramikler genellikle tek renk olup, ateşte az pişirilmiş koyu astarlıdır. Bu seramiklerin yanında ithal malı Halaf tipi seramik örneklerine Hekimhan, Kuyuluk, Hinso ve Arguvan Karahöyükte; Hassuna boyalı Seramik örneklerine ise Aslantepe, Değirmentepe, İsahöyük ve Fırıncıhöyük’te rastlanmaktadır.

M.Ö. 3000 yılında Malatya yöresi seramikleri çömlekçi çarkı yerine genellikle elle yapılmışlardır. Bu seramiklerin hamuruna ince kum karıştırılmış olup, üzerleri siyah renkte astarlanmıştır. Bunlara ait örneklere; Aslantepe, Hasırcı, Fırıncıhöyük, Karahöyük, İsahöyük, Morhamam, Kösehöyük, İmamoğlu, Değirmentepe, Köşgerbaba ve Pirothöyük’te rastlanmıştır. Ayrıca Eski tunç II. döneminde, M.Ö. 2500 yıllarında başlayan seramik örneklerine de yörede yer yer rastlanılmıştır. Eski tunç III. evrelerine ait elle yapılan, ateşle pişirilen seramikler Malatya bölgesinde çoğunlukla deve tüyü renkli olup, üzerindeki süsler, geniş bantlar şeklinde desenlerle kaplıdır. Bu örneklere Aslantepe, Değirmentepe, Pirothöyük’te rastlanmıştır. Aslantepe kazılarıyla 1992 yılında gün ışığına çıkarılmış ve M.Ö. 3200 yıllarına tarihlenen tapınak, bölgenin en önemli dini ve kültür merkezi konumuyla, Mezopotamya Kültürü ile çağdaş ve hatta Anadolu’nun ilk tapınak örneklerinden olarak tarih ve arkeolojiye ışık tutmaktadır.

Aslantepe ve Değirmentepe kazıları, bölgedeki yerleşimin M.Ö. 5000–3000 yılları arasında Kalkolitik çağda da devam ettiğini ele geçen buluntu ve heykeller göstermektedir. Değirmentepe ve Aslantepe’de bulunan çok sayıdaki taş ve pişmiş topraktan damga mühürleri ile pişmemiş toprak mühür baskıları yörenin aynı zamanda önemli bir ticaret merkezi olduğunu belgelemektedir. Kuşkusuz Anadolu’nun büyük bir bölümünde olduğu gibi, Malatya da Kuzey Mezopotamya, Suriye ile Fırat Nehri yoluyla yapılan ticaretin merkezi idi.

Höyükler:

Aslantepe
Malatya Orduzu semtinde yer alan tepe, şehre 4 km. uzaklıktadır.1932 yılında bilimsel kazılara başlanmış günümüzde de devam etmektedir. Yapılan kazılarda geç Kalkolitik döneminden Roma dönemine kadar 7 kültür tabakası tespit edilmiştir. En önemli yerleşimi geç Hitit döneminde oluşmuştur. Bu devirde Aslatepe “Melita” ülkesinin merkeziydi.

Arslantepe kazılarında ortaya çıkartılan Geç uruk dönemi sarayının kralına ait M.Ö.2900 yılına tarihlenen kral mezarının bir rekonstüriksüyonu Müzede sergilenmektedir. Kralın hoker vaziyette yatış biçimi ve mezarın üzerinde kurban edildiği varsayılan 4 kişinin bulunma pozisyonları ilgi çekmektedir.

Gelinciktepe
Orduzu semtinde yer alan tepe, Aslantepe’nin 2 km kuzey doğusunda eski Tunç devri yerleşim yeridir.

Ansur(Buzluk)
Merkeze bağlı Yazıhan Bucağının Buzluk Köyü sınırları içerisindedir.

Köşgerbaba Höyüğü
Malatya’nın 31 km. Kuzeydoğusunda, Fırat köyü sınırları içindedir. En üstte küçük bir Osmanlı yerleşmesinin altında Roma kenti yer alır. Urartu katında, çok sayıda boya bezekli keramik, demir silahlar ele geçirildi. En alt kat, İlk Tunç çağı kalıntılarını içerir. Höyük baraj gölünün altındadır.

Pirot Höyük (İkiz Höyük)
Çift konili olduğu için. İkiz Höyük diye de bilinir. Malatya’nın 40 km.kuzey doğusunda, bugün baraj gölü altındaki Kıyıcak köyündedir. Araştırma sonuçlarına göre, ilk Tunç Çağından Bizans’a değin yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.

İmamoğlu Höyük
Malatya’nın 24 km. Kuzeydoğusundaki höyük, Karakaya baraj gölünün suları altındadır. İlk Tunç Çağı’ndan Roma dönemine kadar yerleşim yeriydi.

İlk defa 1945 yılında Prof.Dr. Kılıç Kökten tarafından İmamlı adıyla haberdar edilen höyük, yörede daha sonra yüzey araştırması yapan Prof.Dr. Ümit Serdaroğlu ve Prof.Dr. Mehmet Özdoğan tarafından yeniden belgelenmiştir. 1980–87 yıllarında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri araştırmacılarından Edibe Uzunoğlu yönetiminde kazılar yapılmıştır. Kazı daha çok koni kısmının üstünde ve yamacında gerçekleştirilmiştir.

Fethiye Höyük
Malatya’nın 36 km. Kuzey batısındadır. İlk Tunç Çağı yerleşmesinden çok sayıda çakmak taşı bulunmuştur.

Değirmentepe Höyük
Değirmentepe Malatya’nın 24 km, bugün baraj gölü altında kalan İmamlı Höyüğünün 1,5 km doğusundadır. Son Kalkolitik çağda Orta Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve Suriye ile ticari ilişkileri bulunan önemli bir merkezdi. Değirmentepe, Malatya’nın 24 km, bugün baraj gölü altında kalan İmamlı Höyüğünün 1,5 km doğusundadır.

Bu höyük ilk defa Adagören “Kilisik” höyüğü olarak 1975’te Prof.Ümit Serdaroğlu ve ekibi tarafından yeri saptanmıştır. Daha sonra Prof. Mehmet Özdoğan ve ekibinin aşağı Fırat havzası yüzey araştırmalarında Değirmentepe ismi verilmiştir. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Kürsüsünden Prof. Ufuk Esin tarafından kurtarma kazılarına başlanmıştır.

Höyük üzerinde çeşitli açmalardan eşde edilen sonuçlara göre burada on bir tabaka tespit edilmiştir. Höyük 5.000- 4.000 yılları arasına tarihlendirilmiştir. En üstteki ilk dört yerleşim tabakası Demir Çağına aittir. Ancak, son iki tabaka Geç Roma ve Bizans dönemlerinde yeniden kullanılmıştır. Bu nedenle de tahrip olmuştur. Yapılan kazılar sonucunda yuvarlak planlı küçük bir kale, küp mezarlardan oluşan nekropol, taş kemerli kerpiç duvarlı, dörtgen planlı bitişik düzende evler ortaya çıkarılmıştır. Ele geçen çanak çömlekler Geç Hitit, Urartu ve son Asur dönemlerine ait çanak çömleklerle karışık bir düzendedir. Burada ele geçen Kalkolitik Obeyt kültürü mühür ve mühür baskıları Anadolu’da bu döneme ait mühür sanatı ile ilgili en büyük koleksiyonu oluşturmuştur. Obeyt kültürünün ortaya koyduğu çanak çömlekler ise, genellikle yeşilimsi, bej, pembemsi, açık renkli kilden yapılmışlardır. Geometrik, şematik bitki motifleri, açık renk zemine siyah, kırmızı ve kahverenginde bezeme olarak yapılmıştır.

Cafer Höyük
Kentin 40 km. Kuzeydoğusundaki höyükte, üstte ilk tunç Çağı, üstte ise keramiksiz neolotik yerleşme saptandı. Bugün Karakaya baraj gölünün altındadır.

Levent Vadisi
Akçadağ ilçe sınırları içinde çeşitli jeolojik olaylar sonucunda meydana gelen levent Vadisinde, vadi boyunca farklı büyüklükte Mağaralar mevcuttur. Yapılan yüzey incelemeleri sonucunda Bağköy civarındaki mağaralarda Geç Hitit Çağı’na ait olduğu düşünülen kaya kabartmaları bulunmuştur.

Fırıncılar Höyük, Fethiye Höyük, Ören, Güzelyurt, Samanköy, İsa Höyük, Morhaman, Karahöyük, Sürgü Höyük, Hasırcılar, Hacı Höyük, İkinciler ve Aslantaş Malatya’daki diğer arkeolojik alanlardır.

Yayın Tarihi : 3 Kasım 2004 Çarşamba 20:21:53
Güncelleme :8 Eylül 2008 Pazartesi 11:36:27

Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?