29
Mayıs
2024
Çarşamba
İZMİR

Rakım Elkutlu


Rakım ELKUTLU   (1872-1948) 

Besteci. İzmir’de doğdu. Babası İzmir’in tanınmış ailelerinden Hisar Câmii imam ve hatîbi Şuayib Efendi’dir. İlkokulu mahallesinde bitirdikten sonra, orta öğrenimini İzmir İdadisi’nde tamamladı. Amcası mevlevi şeyhi Emin Dede’den ve Zağralı müderris İsmail Efendi’den İslâmi ilimler öğrendi. 

Babasının 1892’de ölümü üzerine Hisar Câmii imamlığına tayin edilerek ölünceye kadar bu görevde kaldı. İzmir’in kurtuluşundan sonra Adliye’de memur olarak çalıştıysa da bu görevde fazla kalmadı. Uzun yıllar "İzmir Mûsikî Cemiyeti"nin başkanlığını da yapmıştır. 

Rakım Hoca da her ünlü mûsikîşinasımız gibi mûsikî çalışmalarına çok erken, daha yedi yaşında iken amcası Emin Efendi’den meşk ederek başladı. Hepsi bu tarikata mensub olan aile büyükleri ile mevlevihânede yapılan âyinlere katılarak mûsikîmizi tanımağa çalıştı. Bundan dolayı dinî mûsıkîmizi ve mevleviliği iyi bildiği için daha sonraki yıllarda kudümzenbaşı oldu. Onun gençlik yıllarında ünlü bestekâr ve tanburî Ali Efendi İzmir’de bulunuyordu.

Ali Efendi’den başka Santo Şikari ile Zekâi Dede’nin çıraklarından Aziz Efendi de İzmir’deydi. Rakım Hoca yirmi bir yaşından itibaren bu üç ustadan çok yararlandı. Ali Efendi’den beş, Santo Şikari’den on yıla yaklaşan bir süre içinde bu sanatın "amelî ve nazarî"inceliklerini öğrendi.
 
İleride gelişecek olan bestekârlık kabiliyeti üzerine bu derslerin büyük yararı oldu. Dayısı Nureddin Efendi’nin teşviki ile yirmi yaşında bestekârlığa başladı. İlk eseri, sözleri Abdülhak Hamid’e ait olan "Hayran-ı cemal olmağa cidden emelim var" güfteli Dügâh makamındaki şarkısıdır. Bu eserini ortaya çıkartmaktan çekinerek gizlice arkadaşlarına meşk etmişti.

Bir rastlantı sonucu eserini işiten amcası bir mûsikî toplantısında:"Aman efendiler!Dün akşam bir evde çok güzel bir şarkı duydum. Hiç bilmediğim bir şarkı. Acaba sizde var mı ?"deyince , orada bulunanlardan biri yeğeninin eseri olduğunu söyledi, bunun üzerine bilenler eseri okudular ve çok beğenildi. Bu olaydan sonra kendisi ile Santo Şikari ciddi olarak uğraşmıştır.

Çok hızlı beste yaptığını ve şiir seçmekte çok titiz olduğunu, en çok Nahit Hilmi Bey, Orhan Rahmi Gökçe ile yeğeni Adviye Hanım’ın şiirlerini seçtiğini öğrencisi Hüseyin Mayadağ’ın anılarından öğreniyoruz. Yine aynı anılarda Karcığar, Hicazkâr, Kürdili Hicazkâr, Hicaz, Hüzzam, Nihavend, Rast makamlarını çok sevdiği belirtiliyor. Her zaman yakınlarına bestekâr olarak İsmail Dede’yi rehber aldığını, büyük bestekâr olabilmek için her formda eser vermenin gerektiğini söylermiş. Melodik seyir ve beste karakteri bakımından eserlerinin Hacı Ârif Bey, Rifat Bey, Tanburî Ali Efendi’ye benzetebilmeye çalışırmış. 

Otuz beş yaşlarında iken dayısı şeyh Nureddin Efendi bir güfte vererek bir âyin bestelemesini istemiş. Âyinin bestesini bir gecede bitirerek ertesi gün tekkede âyinin hazır olduğunu söylemiş. İşi ciddiye almadığını ve baştan savma bir beste yaptığını zanneden dayısı Rakım Hoca’yı kovmuş;fakat yakınlarının ısrarı ile okunmasına razı olmuş.

Âyin okunup bittikten sonra çok beğenilerek gönlü alınmış. Karcığar makamından bu âyin, mevlevihâneler kapatılıncaya kadar hemen hemen her dergâhta okunmuş ve Konya Mevlevihânesi’nce de beğenilmiştir. Rakım Hoca dinî ve dindışı mûsikîmizin Âyin, Durak, İlâhi, Kâr, Beste, Semâi ve Şarkı formunda dört yüz elliye yakın eser vermiştir. Bazı eserlerini de o günlerin zevk ve sanat anlayışına göre bestelemiştir. 

Bunlardan Şehnaz"Sakîyâ mey sun ki. ", Uşşak "Ey keman ebrû. . . ", Hisar-Aşiran "Ol nihal-i bağ-ı eda. ", Karcığar"Nâz olur dembeste. . . ", güfteli dört Beste ile "Bilmem kime yâhud neye uyduk. . . ", Rast Nakışı ile "O şûha sad safâ. . . "güfteli Hüseyni Kâr’ı büyük formdaki eserlerinin bazılarıdır. 

Tanburî Ali Efendi’den sonra İzmir’de mûsikîmizi tanıtan ve mûsikîden anlayan bir çevrenin oluşmasına yardımcı olan 20. yüzyılın en dikkate değer bestekârlarındandır.

Vekilinize soru sormak/sorununuzu iletmek ister misiniz?
Sorular/Cevaplar