5
Mayıs
2024
Pazar
MARDİN

TÜRKONFED toplandı

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ergenekon soruşturmasının 12'inci dalgasıyla ilgili değerlendirmede bulununarak, "Ergenekon davası ülkemizin aydınlatılmaya muhtaç şiddet ve faili meçhul olayları ile muhtemel darbe ortamı yaratma girişimlerini yargılamak iddiası ile yola çıkan bir davadır. Ve bu haliyle TÜSİAD olarak çok önemsediğimiz bir davadır. Ancak, giderek davanın, soruşturma ve yürütülme yöntemlerine ilişkin toplumda ciddi kaygılar oluşmaya başlamıştır" dedi.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), 2009 yılının ilk Başkanlar Konseyi toplantısını Mardin'de Artuklu Üniversitesi Kültür Merkezi'nde düzenledi.

Toplantıya, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, AK Parti Mardin Milletvekilleri Halit Demir, Gönül Bekim Şahkulubey, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Mardin Valisi Hasan Duruer, Mardin Belediye Başkanı Beşir Ayanoğlu, Madin Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Nasır Duyan, Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Federasyonları Başkanı Tarkan Kadooğlu ile işadamları katıldı.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, gelişmiş ülkelerin mali sistemlerinden başlayıp, hızla küresel reel ekonomiye genişleyen krizin etkilerini, her geçen gün daha fazla hissettirdiğini, tüm dünyada büyüme tahminlerinin aşağıya çekildiğini, uluslararası kurumların, 2009 yılı için dünya ekonomisinin büyümesini sıfır düzeyinde tahmin ettiğini söyledi. Aynı tablonun Türkiye içinde geçerli olduğunu söyleyen Yalçındağ, şöyle dedi:

"Nitekim 2009 için, uzunca bir süredir anlamını yitirmiş resmi öngörüler, geçtiğimiz günlerde revize edilmiş ve 2009 büyüme rakamı eksi yüzde 3,6'ya çekilmiştir. Bu küçülmeye bağlı olarak, dış ticaret verilerinin de içinde olduğu tüm göstergeler 2009-2011 döneminde önemli değişikliklere uğramıştır. Gecikmeli revize, bekleyişlerin daha gerçekçi bir şekilde oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Fakat bu derecede bir küçülmeyi bile tutturabilmek için çok önemli politika tercihlerine ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. Öncelikle, iç talebi destekleyici kontrollü para ve maliye politikalarına devamın esas olduğunu belirtmeliyim. Ancak, bu tercih, orta dönemde kamu maliyesinde kalıcı bir zafiyete veya artık kurtulduğumuzu düşündüğümüz enflasyonist bir sürece Türkiye'yi yeniden sürüklememelidir. İç talebi arttıracak önlemler önceliğimiz olmalıdır. Bu kapsamda özellikle istihdam kapasitesi fazla olan seçilmiş bazı sektörler için uygulanacak destek programları, artan faaliyetle birlikte vergi gelirlerini de
artıracak ve kamu gelir kayıplarını sınırlayacaktır. Keza, düşen faiz oranları ve ihracat kredilerinde sağlanan esneklikler de arz yönünde ve ticaretin finansmanında bazı kıpırdanmaları sağlayacaktır düşüncesindeyiz.

Aynı çerçevede, Kredi Garanti Fonu'nun kaynaklarının ve fonksiyonlarının geliştirilerek bir an önce devreye sokulması, finans sektörü ile reel sektör arasındaki kredi akışkanlığının arttırılmasına önemli katkı sağlayacak. Kriz sonrası firmaların finansal yapılarında oluşabilecek hasarı sınırlayacaktır.Tabii, tüm bu talep ve arz yönlü politikalar, ancak, IMF destekli bir bütüncül makro uyum programı ile anlam kazanabilecektir. Çünkü 2009 ve 2010 yılları, hem kamu mali dengesinin sürdürülebilirliği hem de sistemin ihtiyaç duyabileceği yabancı para arzı açısından kritik yıllar olacaktır. 2007 yılı itibariyle bozulmaya başlamış olan bütçe yapısı, bugün itibariyle, sağlıklı bir harcama reformu ve sürdürülebilir bir finansman yapısına ihtiyaç göstermektedir. IMF destekli bütüncül bir makro uyum programı bir yandan talep artırıcı politikaların bütçe dengesine olan etkilerini normalize edecek, diğer yandan artık ertelenmesi mümkün olmayan bir dizi mikro-yapısal önlemin gerçekleştirilebilmesi için anlamlı bir nefes alma dönemi yaratacaktır" dedi.

TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, Türk ekonomisinin verimliliğini ve rekabet gücünü arttıracak mikro politikalar, enerji arz güvenliği, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, öngörülebilen orta vadeli bütçe anlayışını kurumsallaştıran "mali kural" düzenlemesi, özerk bir gelir idaresi, kayıt-dışı ile mücadele, yüksek ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak gerçek unsurlar olma özelliğini sürekli koruyacağını ifade ederek, "Bu yapısal önlemlerin gecikmesi durumda, kriz sonrasında da, Türkiye ekonomisi vasati büyüme oranlarında kalacak veya yüksek büyüme oranları için yeni bir dış dalgayı beklemeye koyulacaktır. Yani ekonomik büyümeyi, temelde etkileyecek unsurları hiç bir zaman kriz koşullarının arkasına öteleme lüksümüz yoktur. İçinde bulunduğumuz küresel krizden çıkışı belirleyen bir diğer temel konu, G20 ülkelerinin kararlı ve samimi tutumu ve ülkelerin koordinasyon içinde, korumacılık ve müdahalecilik gibi kolaycı tercihlerden uzak durmasıyla yakından ilgilidir. İyimser bir senaryo ele alırsak, krizin etkileri, dünyada 2010 sonunda, Türkiye de belli bir gecikmeyle 2011 sonunda hafifleyecektir. Ancak uzunca bir süre, yakın geçmişte tecrübe ettiğimiz yüksek büyüme oranlarını yakalayabilmek güç olacaktır" dedi.

SANİYEDEKİ BÜYÜME YÜZDE 20 DARALMIŞTIR

2009 yılının ilk çeyreğinde sanayi üretimi yüzde 20'nin üzerinde daraldığını, bu eğilimin Mart ayında da devam ettiğinin bilindiğini söyleyen TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, "2009'un ilk çeyreğinde ekonominin yüzde 8 civarında daralmış olduğu tahmin edilmektedir. IMF ile anlaşmanın önümüzdeki haftalarda yapılacağını varsaydığımız zaman, ikinci çeyrekten itibaren ekonomideki daralmanın şiddetinin azalacağını düşünüyoruz. Ekonomi yılın son çeyreğinde büyümeye geçse de toparlanma yavaş olacak. Yılın bütünü için baktığımızda ekonominin yüzde 4.1 oranında küçüleceğini hesaplıyoruz. Bu tahminimizin arkasında, IMF kaynağının özellikle büyüme, bütçe finansman bütünlüğü ve istihdamı destekleyecek şekilde kullanılması varsayımı önem taşımaktadır. Münhasıran değinmek durumunda olduğum bir diğer önemli alan, İşgücü piyasasına yönelik gelişmeler ve beklentilerdir. Revize edilen 2009-2011 verilerinden de anlaşılmaktadır ki, işsizlikle mücadele de başarısızlık artık açık bir şekilde teyit edilmiştir. Yüksek büyüme döneminde bile aşağı çekemediğimiz işsizlik oranı, krizle birlikte artık belirgin bir yapısal boyut kazanmıştır. Bu tür bir işsizlikle, macro ekonomik önlemlerin yanı sıra, doğrudan aktif işgücü politikaları ile de mücadele etmek zorunludur. Son dönemlerde istihdam piyasasına yönelik olarak alınan bir dizi önlemin yanında, doğrudan vasıf uyumsuzluğu, bölgesel işgücü hareketliliği, istihdam vergileri, esnek işgücü piyasası mevzuatı alanlarında, tüm sosyal taraflar olarak politika geliştirmek ve uygulamak ihtiyacı
vardır. Aksi takdirde, daralan iç ve dış taleple birlikte işsizlik daha da katılaşacak ve her geçen gün işsizlikle mücadele çok daha fazla tedbir ve fedakarlık gerektirecektir" dedi.

AB SÜRECİ DURMA NOKTASINA GELMİŞTİR

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, uzun vadeli reform ve demokratikleşme süreci açısından olduğu kadar, ülkemizin tüm dünyada daha istikrarlı ve güvenli bir yatırım ortamı olarak algılanmasında da, önemi büyük olan AB uyum süreci bir süredir neredeyse durma noktasına geldiğini belirterek, "AB ile ilişkilerin ayrı bir Bakanlık koordinasyonuna verilmesi önemli bir gelişme olmakla birlikte, somut adımların atılması konusunda gereken hız henüz ortada yoktur. Türkiye'nin küresel rekabet gücü yüksek bir demokrasi olarak ilerleyebilmesi için, AB üyeliğinin gerekli kıldığı, bireysel ve kolektif özgürlükler, eğitim, bilgi toplumu, kadın hakları, çevre, etkili kamu yönetimi reformu ve kayıt-dışı ekonomi gibi alanlarda köklü atılımlara gerek duyulmaktadır. 2014 AB tam üyelik hedefi, kararlılıkla Türkiye'nin kalıcı gündem maddesi olarak belirlenmelidir. 2014 hedefi kaçırıldığı takdirde üyelik perspektifi ancak bir sonraki mali dönemin başlangıcı olan 2021 yılına ertelenebilecektir. Ne Kıbrıs problemi ne de bazı AB liderlerinin tutarsız ve konjoktürel yaklaşımları bu yönelimi etkilememelidir. AB mevzuatına uyum demek, gelişmiş bir demokratik standart yakalamak ve etkili olarak işleyen, değer yaratan rekabetçi bir piyasa ekonomisi demektir" diye konuştu.
TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, G-20 zirvesi ve ABD Başkanı Brack Obama'nın Türkiye ziyareti ile ilgili ise şöyle konuştu:

"İçeride yaşanan tüm bu gelişmelerle birlikte, dış dünyada, Türkiye'nin yerinin ve öneminin uluslararası camia tarafından daha fazla anlaşıldığı bir dönem yaşanmakta. Ekonomik krizin en zengin ülkeler zirvesinde değil gelişmekte olan ülkeleri de kapsayan G-20'de ele alınması son derece olumlu bir gelişmedir. Bu durum, tek tek ülkelerin krizle mücadele etme şansının sınırlı olduğunu ve ülkeler arasında işbirliği yapılması halinde, alınacak önlemlerin etkisinin artacağını göstermektedir. Bundan sonra, kuralların daha geniş platformlarda belirlendiği, ortak hareket etmenin önem kazandığı bir döneme girdiğimiz  şüphesizdir.Yaşadığımız kriz sürecinde dikkat edilmesi ve karşı çıkılması gereken en büyük tehlikelerden biri devletlerin bu süreçte korumacılığa yönelmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Zirvede, taraflar da bu konuda mutabık kalmışlardır. Bunun dışında hemfikir olunan diğer bir konu da, IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kuruluşlarının görev ve sorumluluk tanımlarında değişiklik yapılması.Küresel
ekonominin toparlanması ve yönlendirilmesinde önemli bir rol oynaması beklenen bu uluslararası kuruluşlara 1.1 trilyon dolarlık kaynak aktarımı kararı da memnuniyet vericidir. Aynı kapsamda, Barack Obama'nın, ABD Başkanı olarak ilk ülke ziyaretini Türkiye'ye gerçekleştirmesi Türkiye'nin, önümüzdeki dönemde, dünyada istikrar ve güvenliğinin sağlanmasında en büyük katkıyı yapabilecek ülkelerden biri olduğunun kabulünü de teyit etmektedir" şeklinde konuştu.

ERGENEKON DAVASI

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Ylçındağ, konuşmasının son bölümünü Ergenekon davasına ayırarak, "Üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli bir konu var; hukuk güvenliği olgusu. Bu noktadan hareketle, konuşmama son vermeden önce, kamuoyunu son dönemlerde meşgul eden Ergenekon davasına ilişkin bazı görüşlerimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.Ergenekon davası Ülkemizin aydınlatılmaya muhtaç şiddet ve faili meçhul olayları ile muhtemel darbe ortamı yaratma girişimlerini yargılamak iddiası ile yola çıkan
bir davadır. Ve bu haliyle TÜSİAD olarak çok önemsediğimiz bir davadır. Ancak giderek davanın, soruşturma ve yürütülme yöntemlerine ilişkin toplumda ciddi kaygılar oluşmaya başlamıştır. Soruşturma kapsamında, demokratik hukuk devletinin temeli olan, tüm vatandaşların kanun önünde eşit olduğu ilkesinden hareketle, hukuka aykırı eylemde bulunan herkesin yargı önüne çıkarılabilmesi ve hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, usul kanunlarının verdiği yetkilerin en ağır şekilde kullanılması veya bu kuralların hiçe sayılması, bireylerin adil yargılanma hakkını ve kişilik haklarını ihlal etmek anlamına gelir.Son dalga kapsamında, başta kız öğrencilerimiz olmak üzere ekonomik olanakları kısıtlı gençlerimizin eğitimi için gönüllü olarak çok kutsal bir görev yapan sivil toplum örgütlerimizin mağdur edilmesi, üzücü ve kaygı vericidir. Ayrıca bu süreçte, bu dernek ve vakıflara destek veren, aralarında çok sayıda TÜSİAD üyesinin de bulunduğu bağışçılar rencide olmuştur. Şimdi esas olan burs alan öğrencilerin
haklarının zarar görmemesidir. Ergenekon Soruşturması gibi kamuoyuna mal olmuş bir davanın, öneminin gerektirdiği özenle yürütülmesi yönündeki beklentimizi tekraren dile getirmek istiyoruz" diyerek konuşmasını bitirdi.

TÜZMEN: "DOĞU VE GÜNEYDOĞUDAK SINIR İLLERİNDEN 20 YIL VERGİ ALMAYALIM"

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Mardin'in 2002 yılında 23 milyon dolar olan ihracatını 2008 yılında yüzde bin 16 artış göstererek 440 milyon dolara ulaştığını söyledi. Tüzmen, "Mardin'in olağanüstü bir performansı var. Sadece Mardin gümrüklerinden yapılan artıştır. 20 kat artış olmuş. Çok ciddi bir artıştır. Tüm şehirlere örnek olmalıdır. Farklı din, dil, kültür bir arada yaşama becerisi gösterdiği ülkemizin en önemli örneklerinden birisi mardindir.Japonya'ının son 3 ayda ihracatında yüzde 48 düşüş var.

Çin'de yüzde 30 bizde son 3 ay yüzde 32 azalma var. Dünyada bu sıkıntılar varken. Bölgenin ihracat artışı var. En önemlilierinden birisi komşu ülkelere ihracat yapılmasıdır. Suriyey yapılan ihracat yüzde 40, Irak'a yüzde 70 artış var. Son 3 ayında. Mısıra yüzde 140 artış var. Komşu ülkeler stratejisi doğru stratejidir.Toplam vergi gelirleri içerisinde bölgedeki sınır illerinin toplamı payı yüzde 2'dir hiçbirşeyd eğildir. Doğu ve Güneydoğudaki sınır illerinden 20 yıl süresince buralardan vergi almayalım.

Bu uygulanırsa kurumlar ve gelir vergisi almadığınız zaman hane halkının geliri artacak beraberinde esnafın geliri artar. Arkasından yatırımcı buraya gelir. AB'ye girene kadar bu yapılabilir. Bölgelesl kalkınma denebilir. Biraz risklidir. Çalışmalar yapılıyor" dedi.

"SİYASİ OLARAK ÇİZİLEN SINIRLAR BİZİM AKRABALIK VE KARDEŞLİK İLİŞKİLERİMİZİ RAHATSIZ EDİYOR"

Bakan Tüzmen, son Irak gezisinde sınıra serbest bölge kurulmasını teklif ettiğini, serbest bölgenin bir benzerinin Amerika-Meksika sınırında bulunduğunu ifade ederek, "Kabul gördü. Şimdi onlarla Irak'ın en geniş kapsamlı anlaşmasını yaptık. Önümüzdeki ay sonuna doğru Basra, Bağdat ve Erbil'e gideceğiz. Bizim kardeşlerimizin akradaşlarımızın yaşadıkları yerler. Bu elbise bize dar geliyor. Siyasi olarak çizilen sınırlar bizim akrabalık ve kardeşlik ilişkilerimizi çok rahatsız ediyor. Bizim kmşu ülkelere gittiğimizde dil sorunumuz yok. Komşu ülkelere yapılan ihracat 2002 yılında 9 milyar dolardan 57 milyar dolara ulaştı. Toplam ihracatımızın yüzde 40'ını komşu ülkelere yapılan inracat oluşturuyor.Nusaybin sınır kapısının için mayın temizleme çalışmaları biraz gecikmeli başladı. Buraya güzel bir gümrük kapısı oluşuturup. Bize bir iki kapı yetmeyecek. Zengin bir Irak, Surye Türkiye'nin zenginliği zengin Türkiye bu ülkelerin zenginliğiridr. Irak'a hracat 60 milyan dolardan 5 milyar dolara yükseldi.Bölgedeki işadamlarının büyük katkılarıyla Irak krizde ilaç halinge geldi. 2008 yılında dokuzuncu en büyük pazarımız Irak. Bu yıl ilk 3 ayında ikinci en büyük ihracat pazarımız. Kriz nedeniyle ikinciliğe yükseldi. 2008'in Kasım ayında krizin ülkemizi etkileyeceğini söylemiştim. Ortalama İhracatımızın yüzde 17, ithalatının yüzde 25 düşeceğini söylemiştim. 132 milyar dolar ihracat yapamacağımızı söylemiştim. 333 milyar dolar dış ticaret rakamına ulaştık. Bu bir rakam. Bu sene için bu rakam çıkmayacak. 2010 da çıkmayacak. 2011 de zorlanarak devam edecek. 2013'ün sonunda 200 milyar dolarlık ihracatımızı revize etmiş değilim. O hale duruyor. 2023 yılındaki 500 milyar dolarlık ihracat hedefimizi revize etmiş değilim. Buna ulaşacağız. Bunu göreceksiniz. Çünkü dip noktasına geldikten sonra 2010 ikinci yarısından sonra göreceksiniz. 3 aylık siparişlerde ciddi düzelme var. Türkiye artık ciddi şekilde kendi ürettiği ürünleri dış pazarlara satabileek şekile getiriyor. Kur bu şekilde kaldığımı zaman dışardan ara malı girişi de azalır. Tarihimizde ilk defa dış itracat fazlası, cari işlemler fazlası veriyoruz. Bu beni mutlu etmiyor. Çünkü daralan bir ekonomide bu şeakilde cari fazla veriyorsunuz. Çünkü istihdamdan kaybediyorsun" diye konuştu.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türk lirasının değerli veya değersiz olması tartışmasını bir kenara bırakılması gerektiğini ifade ederek, "Önemil olan kur değeridir. Yabancı parayla karşılaşırıldığı zaman yabancı paraların değer artış ve değer azalışı oranına göre dış tiracat politikası aracı olarak kulanılabilirsiniz. Bakın bugün ithalat neden azalıyor. Çünkü ithalat artık pahalı hale geldi. Avro ve doların değeri yükseldiği zaman ithalat pahalı hale gelince üretici mecsuren içerideki ara malından almak zorunda kalıyor. Dışarıdan gelen iplik yerine şimdi kendi ipliğimizi kulalnıyoruz. Ben dolaştım gördüm. Rekabetçiliği koruyabilmek için istihdam sağalaybilmek için bu şekilde bir takım düzenlemeye ihtiyaç var. İlk defa ihracatta artış ithalatta azalış görüyorsunuz. İhracatın düşüş hızıyla karşılaştırdığım zaman ithalat iki misli daha hızlı düşüyor. Otomotivde düzenleme yapıldı.Tekrar rakamlar yükseldi. Bu tür düzenlemeler yaparak bu dönemi geçmek gerek" dedi.

"BAŞBAKAN'DAN 22 TEMMUZ GECESİ GİBİ BİR AÇIKLAMA BEKLİYORUZ"

TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel de, Türkiye'nin önemli bir değişim sürecine girdiğini ifade ederek, "Yaşanan tatsız ve hepimizi karatsız eden olaylara bakıp ümitsizliğe kapılmayalım. Tarihimizde demorrasimiz belki de ilk kez bu denli zorlu bir imtihandan geçiyor. Tüm gelişmiş demokrasiler, benzer ihtimanlardan geçmiştir. Başaranların rotalarını çağdaşlaşma istikametinde değiştirebilenlerin demokrasiyi sarsılmaz bir şekilde içselleştirdiklerinu unutmayalım. Nedir yapmamız gereken değişim. Bu değişim öncelikle AB uyum çerçevesinde gerçekleştirmeye başladığımız sosyal, hukuki ve ekonomik reformlara sahip çıkmak. gerçek hayatta uyguyalabilmek, bu reformları son noktasına kadar ilerletmek geliştirmektir. Anasayamızı demorrasi açısından gelişmiş ülkelerin anayasası seviyesine getirmektir. Bizde seçimler, ekenomiyi ve ssosyal hayatı sıkıntıya sokan, kavga ortamları şeklinde tezahür ediyor. Halkımızın siyasi partilere güvenini sarsan ağız dalaşlarına, malesef bu seçimde de şahit olduk. Gönlümüz Başbakan'ın 22 Temmuz seçimlerinden sonra yaptığı birleştirici konuşmayı tekrarlamasını bekledi. Ama bu beklentimiz henüz gerçekleşmedi" dedi.
 

iha
Yayın Tarihi : 21 Nisan 2009 Salı 15:32:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?