Anadolu’nun ortasında deniz seviyesinden bin 120 metre yükseklikte yer alan Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın “Cennet ya burası, ya da buranın altında” dediği Beyşehir Gölü ve çevresi turizme kazandırılmayı bekliyor.

Zengin flora, fauna varlıklarına ve ilgi çekici rekreasyon alanlarına sahip olması nedeniyle 1993 yılında milli park ilan edilen Beyşehir Gölü ve çevresi, turizm yönünden Türkiye’nin keşfedilmeyi bekleyen gizli cennetleri arasında yer alıyor.

Beyşehir Gölü Milli Parkı’nı zengin ardıç, karaçam, meşe, sedir ve köknar türü ağaçlar oluşturuyor. Gölün koy ve körfezlerini kaplayan bu ağaç ve çok çeşitli bitki türleri, görsel açıdan yerli ve yabancı turistlere ilginç güzellikler sunuyor. Gölde yer alan çok sayıda ada da keşfedileceği günleri bekliyor. Adaların bazıları kuş gözlemciliği açısından önem arz ediyor. Adaların birçoğu su kuşu türüne ürüme ve konaklama imkanı sunuyor. Bu nedenle Beyşehir Gölü aynı zamanda A sınıfı sulak alanlar kategorisinde yer alıyor.

154 kilometrelik çevresi olan Beyşehir Gölü’nde çok sayıda körfez ve koy bulunurken, zirvesinde her mevsim kar eksik olmayan Anamas Dağı ise ziyaretçilerine en güzel doğa manzarasını sunuyor. Milli park alanında ziyaretçilerin boş vakitlerini değerlendirebileceği doğa yürüyüşü, kırda gezinti, dağ bisikletiyle gezi, piknik alanları, jeep safari güzergahları, çadır ve karavanla kamp yapabilme olanakları bulunurken, Mayıs ve Ekim arasındaki tarihlerde özel ilgi gezileri yapılabiliyor.

Beyşehir gölünde isimlendirilmiş olan ve üzerinde genellikle Bizans manastırlarının yer aldığı çok sayıda ada bulunuyor. Bu özellik adaları, ‘inanç turizmi’ açısından da çekici kılıyor. Özellikle manastır kalıntılarının bulunduğu Mada Adası, Hacıakif Adası, Kızkalesi Adası, Kızılada, Akburun Adası, Kirse Adası ve Kuşkondu Adası’na düzenlenecek tekne turları ile yerli ve yabancı turistlerin görmek isteyecekleri doğal güzellikler arasında yer alıyor.

BEYŞEHİR YETERİNCE TANITILAMADI

Beyşehir Göl, Çevre ve Doğa Koruma Derneği Başkanı Sami Tan, Türkiye’nin en önemli tatlı su kaynağının bulunduğu Beyşehir Gölü ve çevresinin son derece cömert olan doğasını, tarihini, kültürünü ve misafirperver insanının gelenek ve göreneklerini bugüne kadar istendiği ölçüde tanıtamadığına dikkat çekerek, “Bununla birlikte bu bölge sahip olduğu yörenin turizm değerlerinden yeterince gelir sağlayamadı” dedi. Beyşehir’de bugüne kadar turizm işletme belgeli konaklama tesisi olmamasının büyük eksikliğinin yaşandığını belirten Tan, inşaat çalışmaları devam eden yeni konaklama tesislerinin devreye girmesi ile birlikte turizm konusunda bir hareketliliği beklediklerini söyledi. Beyşehir’de konaklama tesisi sorununa kısa vadede çözüm getirebilmenin diğer önemli bir yolunun da Eğirdir İlçesinde olduğu gibi ev pansiyonculuğu olduğuna vurgu yapan Tan, ev pansiyonculuğunun teşvik edilip geliştirilmesi halinde Beyşehir Gölü ve çevresinin turizme kazandırılabilmesinin mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.