1
Mayıs
2024
Çarşamba
GÜNCEL

Manisalı'dan Türkiye-AB yorumu

İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı, AB-Türkiye ilişkileri çerçevesinde biri sömürgeci çevrelerle işbirliğine sıcak bakan, diğeri de buna karşı koyan iki Türkiye meydana geldiğini söyledi.

'Türkiye-AB İlişkileri' konulu bir konferans vermek üzere Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Trabzon Şubesi'nin davetlisi olarak Trabzon'a gelen Prof. Dr. Erol Manisalı, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nde basın toplantısı düzenledi.

AB-Türkiye ilişkilerinin Türkiye'nin tek taraflı olarak sömürgeleştirilmesi üzerine yürüdüğünü savunan Prof. Dr. Manisalı, son günlerde medyadaki haberlerin de gerçeği yansıtmadığını söyledi. AB-Türkiye ilişkilerinin medyada yansıtıldığından daha farklı bir kulvarda yürütüldüğünü ileri süren Prof. Dr. Manisalı, "Medyadaki haberlerde AB'nin Türkiye'den yapmasını istediği şeyler Türk halkının yararınaymış gibi yansıtılıyor. Hayır böyle değil. Bizden müktesebatın dışında olan şeyleri istiyorlar. AB, İstanbul'da bir Ortodoks devleti kurulmasını, Güneydoğu'nun koparılmasını, sözde Ermeni Soykırımı tasarılarının kabul edilerek Büyük Ermenistan Projesi'nde adım atılmasını, Türkiye'nin Dicle ve Fırat nehirlerinin yönetim ve denetiminden vazgeçmesini, ülkenin federatif bir yapıya dönüştürülerek ulusal bütünlüğünün kaybolmasını istiyor" dedi.

AB'nin Atatürkçü düşüncelerden hoşlanmadığını, bunun sebebinin de Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni Avrupalı emperyalistlere rağmen ve onlara karşı kurması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Erol Manisalı, "Atatürk'ten hoşlanmıyorlar; aslında Türkiye Cumhuriyeti'nden hoşlanmıyorlar. Son birkaç gün içinde Brüksel tarafından bize sunulan ilerleme raporu, katılım ortaklığı belgesi gibi unsurların Türkiye-AB ilişkilerinin ufak bir bölümünü yansıttığını görüyoruz. Büyük bölüm Türkiye'nin AB'ye tek yanlı bağlanmakta oluşunu ortaya çıkarıyor. 1995'te imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması, 17 Aralık 2004 Belgesi ve bunun bir devamı niteliğinde olan 3 Ekim'de imzalanan Müzakere Çerçeve Belgesi, Türkiye'nin AB'ye tek yanlı olarak bağlanmasını öngörüyor. Önümüze yeni sunulan ilerleme raporundaki hususlar ise bu üç belgenin daha da ilerisinde Türkiye'den daha fazla şeyler istendiğini, KKTC'nin açıkça verilmesi gerektiğini, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin adanın tek hakimi olarak tanınmasını içermektedir" diye konuştu.

"Türkiye-AB ilişkilerinde Türkiye'nin tam üyeliğini değil, Türkiye'nin sömürgeleştirilmesini, özel statüye getirilmesinin bir vasıtası olarak kullanıldığı bir zeminin oluşturulmakta olduğunu görüyoruz" diyen Prof. Dr. Manisalı, "Bunu şundan anlıyoruz. Türkiye'ye karşı izlenen politikalar hiçbir aday ülkeye karşı izlenmemiştir. Şu anda medyada yer alan AB İlerleme Raporu, Türkiye'nin AB'ye tek yanlı bağlanarak, Cumhuriyeti ve Lozan'ı kademe kademe ortadan kaldırmaya yönelik bir operasyonun parçalarıdır. Maalesef içeride AB'nin bu operasyonuna yardımcı olan çevreler bulunmaktadır. Kimi bölücü çevreler AB sayesinde Türkiye'den istedikleri toprakları koparabilecekleri, kimi çevreler Türkiye'de gerçek demokrasinin yerine antidemokratik güçlerin egemen olacakları, kimi gayri milli sermaye çevreleri de Türkiye'yi AB ve ABD'yi arkalarına alarak yönetebileceklerine inanmaktadır. Bu üç unsur AB'nin Türkiye projelerine 'evet' demektedir" şeklinde konuştu.

Soğuk Savaş'ın bitişinden sonra Lozan'ın tasfiyesinin yeniden gündeme geldiğini iddia eden Prof. Dr. Manisalı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu projelerini gerçekleştirmek amacıyla Türkiye-AB ilişkilerini bir manivela olarak kullanmak isteyenler var. Türkiye'de, iki Türkiye meydana gelmiştir. Biri AB ve Batı'nın taleplerine evet diyen azınlık çevreleri, diğeri de buna karşı çıkan ulusalcı çevreler. Bugün üniversiteler, siyasi partiler, sermaye ve sivil toplum örgütleri ikiye bölünmüştür. Biri sömürgecilerle işbirliğine sıcak bakan, diğeri de buna karşı koyan çevrelerdir. Bunu doğru olarak ortaya koyamazsak gerçeği doğru göremeyiz."

.
Yayın Tarihi : 11 Kasım 2005 Cuma 16:45:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?