19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

81. yılında Cumhuriyet

Bugün Cumhuriyet Bayramı’nın 81. senesini kutlarken, Cumhuriyetin herhalde en fırsatlarla dolu, hem de muhakkak ki en tehlikeli senelerini geçirmekte olduğumuzu idrak etmeliyiz.



Evet. “Fırsatlarla dolu olan bir dönem”’den geçtiğimiz muhakkak. AB’ye yani, muasır medeniyetin sembolü olarak ele aldığımız hedefe adım adım yaklaşıyor gibiyiz. Daha doğrusu yaklaşabilme imkanlarının olduğu bir dönemdeyiz. Son 10-15 senedir dünyanın değişen jeopolitiği, son üç-dört senedir Türkiye’de meydana gelen önemli bazı siyasi değişiklikler Türkiye’yi fırsatların kapısına getirmiş durumda.



Bugün ancak, aynı manzara özellikle iktidarda AK Parti’nin olması, AK Parti’nin AB’den müzakere tarihi almak için büyük bir gayret göstermesine rağmen esas itibariyle AB’ye girmek istememesi, Amerika’nın ortaya çıkarttığı ılımlı İslam, yeni –Osmanlı ve Büyük Ortadoğu Projelerine mütemayil olması çok ciddi, çok önemli riskleri de beraberinde getiriyor.



****



Bakın size somut örnekler vereyim. Takriben bir sene önce haberX’te, bu sütunlardaki bir yazımda “2004’e rejim bunalımı riskiyle giriyoruz" demiştim. O o yazımda somut olarak aşağıdaki sorunları sıralamıştım ve “Başbakan, aşağıda sıralayacağım konuları salim kafayla oturup bir değerlendirsin” demiştim:

- Başbakanlık Müsteşarlığına atadığınız Ömer Dinçer’in, “Laikliğin yerini İslamla bütünleşme olmalı”, “Cumhuriyetin katılımcı, adem-i merkeziyetçi, daha Müslüman bir yapıya devredilmesi zorunluluğu ve zamanı geldi” konuşmaları ne manaya geliyor? 8 sene evvel tebliğine aldığı cümleye bugün de sahip çıkan ve Kamu Reformu Yasa Tasarısını hazırlayan kişinin amacı bu mudur?

- AK Parti’nin “Doktrin Hocası” Yalçın Akdoğan’ın, “Devlet mi toplumu Müslümanlaştırmalı, Müslüman toplum mu devleti dinileştirmeli, yoksa her ikiside mi birbirini ideolojik bir dönüşüme tabii tutmalı” sözleri, ne manaya geliyor? Bu sözleri, Anayasanın laiklik kavramı ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?

- Hem milletvekilleriniz, hem de Başbakan Yardımcınız “yargıya güvenmediklerini” söylüyorlar. Sahip çıktığınızı söylediğiniz rejimin esası, yürütme, yargı ve yasamanın ahenk içinde çalışmasına bağlı. Bu nasıl bir davranış?

- Hemen hemen her konuşmanızda, Ankara bürokrasisini suçluyorsunuz. Ben, milletvekili olarak geçirdiğim bir sene içerisinde Ankara’da bir bürokrat sorunu görmedim. Bilakis bürokratlar Türkiye’nin temel direği, kendilerine verilen talimatları yerine getiriyorlar. Gördüğüm boşluk bürokraside değil bilakis, siyasi iradede. Bürokrasiyi devamlı zedelemeye kalkmakla ne elde etmeye çalışıyorsunuz?

- Müsteşarınız Ömer Dinçer’in hazırladığı “Kamu Reformu Tasarısı” ile, Ankara’yı by-pass etmek niyetindesiniz. Merkezi otoritenin gerekli kontrol mekanizmalarını kurmadan, teftiş kadrolarını kaldırarak, hatta getirdiğiniz tasarı ile milletvekillerinin mahalli idareler hakkında soru sorma yetkilerini de kısıtlayarak ne elde etmeyi düşünüyorsunuz?

- Cumhurbaşkanımızın veto ettiği büyükşehir belediyelerinin sınırlarını genişleten yasa ile, jandarmanın kapsama alanını daraltıp, polisin kapsama alanını genişletmek istediniz. Polisin kadrosu ve imkanları bu yeni göreve müsait miydi? Neden eş zamanlı olarak polisin kadrosunu genişletmeyi düşünmediniz?

- Dışişleri Komisyonu Üyesi AK Partili bir milletvekili bir komisyon toplantısında, tekke ve zaviyelerin faydasından bahsediyor.

- Diyanet İşleri Başkanınız inanılmaz gafletlerde bulunuyor. Hemen her yerde Kur’an kurslarının açılmasını temin edecek ve kadrolu eğiticilerin dışındakilerin eğitim yapmalarını temin edebilecek bir tebliği çıkartıp, sonra da geri aldınız. Neden, bu Kur’an kurslarını akşam saatlerinde boş olan okulların dershanelerinde yapmayı düşünmediniz?

- Yine Diyanet İşleri Başkanınız “Aleviliğin sadece bir ritüel olduğunu ve bu konunun Kültür Bakanlığına bağlanması gerektiğini” söyledi. Allah aşkına, bu sözler, aklı başında bir Diyanet İşleri Başkanının söyleyeceği sözler mi?



O günden bu güne konular hem laik cumhuriyeti, hem de üniter devleti ciddi sıkıntılara sokacak bir şekilde gelişti.



Gelişmeye de devam ediyor.



Cumhuriyetin 81. yılında Türklük, Türkiyelilik konularını tartışıyoruz. 1924 Anayasasının 88. maddesinin “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyle (Türk)ıtlak olunur” hükmüyle “ hallettiği konu, bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın, eski DEP milletvekillerinin, Abdullah Gül’e bağlı, Baskın Oran’ın başında bulunduğu İnsan Hakları İnceleme Komisyonu sayesinde tekrar tartışma konusu.



Laiklik de tehlikeye giriyor, takiyye her yerde diz boyu, laikçiler ve laikperestler, bir başörtüsüne takılmış giderken özellikle AK Parti politbürosunun zihniyeti Ortadoğu’ya Yeni Osmanlı ve ılımlı İslam projesini getirmek isteyen ABD’nin de desteğiyle devleti kuşatıyor. Bakın burada da size somut bir örnek vereyim:



Hayrettin Karaman imam hatip lisesinin ilk mezunlarındandır. İmam hatip liselerinin bugün en önemli hocalarındandır. Hem “hocaların hocası”, hem de Tayyip Erdoğan’ın üzerinde büyük tesiri olan “akıl hocası” diye bilinir. Cumhuriyetinin 81. yılında, bugün bakın Hayrettin Karaman Yeni Şafak gazetesindeki sütununda ne yazıyor.



Laik, seküler ve çoğulcu bir düzende yaşamak durumunda kalan Müslümanlar, bu düzenler İslama uygun olduğu için değil, buna mecbur oldukları için tahammül ederler, fiilen uyum gösterirler” diyor.

Bugün bir çok kitabı imam-hatip liseler inde okutulan Hayrettin Karaman’a göre çoğulculuk, laik demokrasiyi kabul etmek mümkün değil, ancak böyle bir sisteme (yani bugünkü Çumhuriyet düzenine) mecbur olunduğu için tahammül edilebilir. Hayrettin Karaman gibileri ve Tayyip Erdoğan gibi onun talebeleri herhalde bu mecburiyetlerin ortadan kalkacağı günleri bekliyorlar…



****



İşte böyle günlerdeyiz. Cumhuriyet, ya elindeki fırsatları değerlendirecek ve gelişip olgunlaşacak ya da maalesef bugün Türkiye’yi idare edenlerin elinde koşar adım geriye gidecek.


Yayın Tarihi : 30 Ekim 2004 Cumartesi 02:37:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?