24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Amerika’yı anlamak... Bush, Avrupa liderlerini dinliyor!... Kıbrıs kaderini tayin etti...

Başıma pek böyle hadiseler gelmez ama bu seferki ciddi. Bu sabah, aşağı yukarı iki saat, hiç de bugüne kadar başıma gelmediği bir şekilde bir yazının üzerinde düşünüp duruyorum. Düşünmemin sebebi, bize ABD’yi anlatan, Amerika’nın görüşlerini intikal ettiren ve tavsiyelerde bulunan Yasemin Çongar Hanımefendi’nin yazısı.

Yazının beni düşündüren kısmını sizinle paylaşıyorum:

“Bush yönetiminin şu ya da bu uygulamasını, bilgi ve belge ışığında tartışıp eleştirmek başka bir şey. Kendimizi fantezi, korku, ideolojik körlük ve basbayağı yalanlardan örülü küçük ve karanlık bir köşeye hapsedip orada besleyip büyüttüğümüz komplo teraneleriyle anti - Amerikancılık yapmak başka.
Ben, birincisinin (yani bilgiye dayalı eleştirinin) ABD’ye, bize ve bütün dünyaya yararlı, ikincisinin (bilgiyi reddeden paranoyanın) ise herkesten çok Türkiye’ye zararlı olduğuna inanıyorum.
Doğruya doğru. Bush yönetiminde de, Washington’daki ciddi analistler arasında da, diyelim ki Ebu Gıreyb skandalı ya da Irak’taki PKK varlığına karşı atıl kalınması nedeniyle ABD’yi eleştiren Türk yetkili ve yorumcularına kızan birisine, ben bugüne dek rastlamadım. Esasen, Türkiye’den ABD’ye ulaşan, bilgiye, belgeye ve ("çuval" olayındaki gibi) haklı isyana dayalı eleştiriler çok da fazla değil.
Son dönemde Washington’dan yükselen tepkinin nedeni, Türkiye’nin, Avrupa’nın genelinden ve (evet) Arap dünyasından farklı bir "anti - Amerikanizme" kaydığı inancı. Bu inancı besleyen, ABD’lilerin Türkiye’de gördükleri. Mesela: Kendisine karşı CIA komplosu düzenlendiğini, hatta zehirlenebileceğini ima eden, bir elişi ödevi titizliğindeki düzmece belgeleri buna kanıt sayabilen siyasi liderler.
11 Eylül saldırılarını CIA ve Mossad’ın gerçekleştirdiğine, aynı ekibin eski Lübnan Başbakanı’nı da öldürdüğüne inanan, "Kimin işine yarıyor" mantığının muhteşem uzantılarını medyaya ve yetkililere fısıldamaktan çekinmeyen kadrolu danışmanlar.
Irak seçimlerinde kendi tabanından sınırlı destek gördüğü ortaya çıkan, bir ayağı Ankara’daki örgütün her dediğine hemen inanarak demeç veren ya da ciddi (ve Kerkük’e Kürt nufus kaydırması gibi) özünde haklı bazı kaygıları abartılı biçimde ortaya koyarken bu abartıyı, "Rakamları Internet’ten aldık" diye gerekçelendirebilen devlet yetkilileri.
Musul’daki beş şehidin cesetleri soğumadan suçu ABD’ye ve Kürtler’e atabilen, soruşturma raporunun kendisini yalanlaması 24 saat bile almayan generaller.
Telafer’de, Felluce’de olanları "soykırım" diye dünyaya ilan edip bir düzine yetkiliyi özür dilemek zorunda bırakan parlamenterler.
İçlerindeki anti - Semitizmi, herhalde soyad tınısına ve burun profiline bakarak "Musevilikten dönme" olduğunu "saptadıkları" kişileri listeler halinde yayınlamakla tatmin eden hastalıklı ruhlar. ABD’li yetkilileri, öncelikle (ve çoğu zaman sadece) ad, soyad ve Musevi olup olmadıkları ile tanıtmayı anlamlı sayan yorumcular.
Savaşa karşı çıkmış birçok Avrupalı ve Ortadoğulu lider ile BM Genel Sekreteri, seçimlerin işaretini verdiği dönüşüm umudu nedeniyle Irak halkını kutlarken, sandığın "gayrimeşruiyetini" peşinen ilan edebilen bir başbakan.
Bütün bu bombardımanın da etkisiyle, Amerikan karşıtı hissiyatı keskinleşen halka, ateşe körükle gidercesine popülist mesajlar vermeyi ve Washington’ı bilgiyle değil duyguyla eleştirmeyi adet edinen bir iktidar. Amerikan düşmanlığını günün "moda" kılıfı olarak kafasına geçirmiş izlenimi veren ve biraz da bu kılıf sayesinde, milliyetçi paranoyalarına tutsak düşmeye başlamış, bölgesindeki gelişmelerin ısrarla gerisinde (Hariri’nin cenaze törenine yetkili gönderemeyecek kadar acze düşmüş) bir başkent.
ABD’li yetkililerin çizdiği tablo bu. Biz bu tabloyu görüyor muyuz? Ya da bu tablonun neresindeyiz?”

****

Evet, aldığım kısım uzun ama her kelimesi önemli. Özellikle Yasemin Çongar’ın bilgiyi reddeden paranoya iddiası, üzerinde düşünmemiz gereken bir iddia.

Benim bu sütunlarda okuduğunuz bir evvelki yazım aynı konular ile ilgiliydi. Ama, “Amerika’dan seslenen” Yasemin Hanım’la çok değişik zaviyelerden bakıyoruz. Türkiye’deki ABD karşıtlığının tedavi edilebilmesi için üç tavsiyem olmuştu:

1- Lütfen empati yapın ve meydana gelen anti-Amerikan kamuoyunun, Türk Hükümetinin “beceriksizliği” ve “ikiyüzlüğü” (tabir benim değil Wall Street Journal’ın) kadar sizin kendi davranışlarınız ve tavırlarınız yüzünden meydana geldiğini idrak edin.

2- Türkiye’ye empati yapabilecek, ukalalık etmeden insanlarla konuşacak, emirler yağdırmayacak ve tehditler savurmayacak elemanlarınızı yollayın.

3- Türkiye’de mevcut iktidarın başındakiler gibi bazılarını “kullanıyoruz, bunlarla anlaşıyoruz” diye destekleyip, arkasından hayal kırıklığına uğrayacağınıza, edilgen olmayan, hizmet ruhundan ziyade, haysiyetli duruş ve işbirliği ruhuna sahip insanlarla çalışmayı tercih edin.

Şimdi, Sayın Çongar’ın düşündürücü yazısından sonra dördüncü bir teklifim daha var:

Durumdan şikayetçi olan ABD’nin durumu tedavi etmek için iki çaresi var: Ya bu işi şimdi yaptığı gibi kovboyvari tehditlerle yürütecek ya da doğru dürüst bir halkla ilişkiler kampanyası yapacak. Eğer ikincisini tercih edecekse, böyle bir kampanya Edelman’ın Boğaz’da birkaç gazeteci ile yemek yemesi ile olmaz.

Somut teklif:

Doğru dürüst bir gazeteci heyetini, Irak’taki ABD Komutanlığı Irak’a davet etsin, beraber Telafer’i, Felluce’yi, Kerkük’ü, Irak seçimlerinin meşruiyetini tetkik etsinler. Ama şeffaf ve ciddi bir şekilde her tarafı dinleyerek tetkik etsinler ve bilgilensinler. Bu seyahate de sadece yatak arkadaşı gazetecileri değil, her gazetenin kendi tayin edeceği birer yetkili ile Parlamentodan 7 ila 8 kişiyi davet etsinler.

****

ABD’nin empati eksikliği, kendini her şeyin üzerinde Romalı Sezar şeklinde görmesi ve tavır takınması sadece Türkiye’ye karşı bir tavır değil. Aynı tavrı bütün Avrupa’ya karşı da takınıyor. Başkan Bush dün Brüksel’e geldi. Bir hafta kadar Avrupa’yı dolaşacak. Programında herhangi bir şekilde Türkiye’yi ziyaret olmadığı gibi, Brüksel’de Tayyip Erdoğan ile de görüşmeyecek, daha doğru “Tayyip Erdoğan’ı kabul etmeyecek”. Çünkü kızgın. Daha Başbakan olmadan Beyaz Saray’da kırmızı halılarla karşıladığı Tayyip Erdoğan, Bush’un gözünde “şımardı”…

Bush’un Avrupa seyahatinin “vücut dili” çok önemli. Fransa’ya da gitmiyor. Chirac kendisiyle görüşebilmek için Brüksel’e gitmek durumunda.

Avrupa liderleri ile Brüksel’de yapılacak görüşme hakikaten entresan. AB’nin 25 üyesinden 11 tanesi Başkan Bush ile görüşmek için seçildiler. Her birine de 5’er dakika konuşma müddeti tanındı. Bush’un tek başına konuşma süresi ise yarım saat… Konuşma konuları entresan: Tony Blair 5 dakikada Başkan Bush’a Ortadoğu barış sürecini anlatacak! Chirac yine 5 dakikada Avrupa Anayasasını ve Avrupa’nın bütünleşme sürecini izah edecek! Schröder, Avrupa’nın İran münasebetlerini izah edecek, (bakalım bu işi nasıl izah edecek!), Avusturya Başbakanı Schüssel, Balkanlar’ı, Bosna-Hersek’i, Sırbistan’ı, Kosova’yı, Makedonya’yı 5 dakikada anlatmaya memur. İlgiyle takip edeceğim Schröder konuşmasının yanı sıra, Macar Başbakanı Gyurcsany, “Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne üye olma perspektifinin uzaklığı dikkate alınarak bu ülkenin nasıl ıslah edilmesi gerektiğini” izah edecek! Önemli, Ukrayna’ya yapacaklarını bize yapacakları da muhakkak.

Bush’un Avrupa liderlerine bile nasıl davrandığına bakınca, nedamet getirerek, aman dileyerek herhalde Amerikancı olmamızda büyük fayda var!...

****

Kıbrıs’ta seçimler yapıldı. Seçim kampanyasının hareketsiz geçmesine rağmen katılım oranı gayet yüksek oldu.

Ve halk, Türkiye’yi reddeden, kendi ülkesinin de bağımsızlığını reddeden, kayıtsız şartsız Avrupa’ya ve Rumlar’a bağlanmak isteyen Mehmet Ali Talat’ı başa getirdi, lideri ve sözcüsü seçti.

Yani, Kıbrıs halkı için bağımsızlığın, problemleri bağımsızlık içinde halletmenin bir önemi yok. Kıbrıs halkı için mühim olan “Avrupa Birliği”… Bir hayal uğruna, maddi menfaat uğruna, Türklüğünden, ülkesinden vazgeçmek.

Bizim bundan çıkarmamız gereken ders, “karşı taraf”ın maddi imkanlar, hazırlanıştaki profesyonalizm ve seçilen aktörler ile ortaya konulan psikolojik savaş ve siyasi oyunların nasıl başarılı olduğunu idrak etmek. Yakında aynı oyun Türkiye’de de oynanır.

Şimdi Türkiye’nin yapması gereken, lafı evelemeden gevelemeden Kıbrıslı Türkler’in “iradesini” dikkate almak, sorumluluğu Mehmet Ali Talat’a bırakmak ve derhal, Mehmet Ali Talat’ın rahat hareket edebilmesini temin etmek için, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden evvel (tekrar ediyorum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden evvel) Kıbrıs’tan asker çekmek ve 35 bin askeri derhal, 15-17 bin seviyesine indirmektir. Bu adetteki asker güvenliği temin etmeye yeter. Ayrıca unutmayalım Kıbrıs, birkaç saat mesafede.

Mehmet Ali Talat da çalışsın bakalım; neyi, nasıl halledecek?

“Türkiyeli Türkler”den nefret eder hale gelen, suçlayıp duran “Kıbrıslı Türkler” buyursunlar istediklerini yapsınlar. Eğer, memnunlarsa mesele yok, ama eğer yollarının çıkmaz sokak olduğunu görürlerse biz buradayız.


Yayın Tarihi : 22 Şubat 2005 Salı 01:10:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?