23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Avrupa Parlamentosu'nun erteleme kararını doğru okuyalım...

Bu kadar cehalet ancak tahsille ve tahsilin yanı sıra da Türkiye’de olur herhalde!

Anlatayım:

Dün, Avrupa Parlamentosu sözde Ermeni soykırımı hakkında bir karar aldı. Bunun yanı sıra da meşhur ek protokolün onaylanmasını erteledi.

Ek protokolün ne olduğunu hatırlatalım:

“Ek protokol Türkiye' nin AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ile 1963'te imzaladığı Ankara Anlaşması'na eklenen protokoldür. 1995'te kabul edilen Gümrük Birliği de Ankara Anlaşması'nı temel alır. Protokol Türkiye'nin içlerinde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin de bulunduğu 10 yeni AB üyesi ülkeye Gümrük Birliği'ni açması anlamını taşır. Avrupa Komisyonu da AB'yi temsilen bu protokolü imzaladı.”

Türkiye, AB “bu protokolü imzalamadan müzakerelere başlamam” dediği için, bizim “yapmayın, etmeyin, imzalamayın” dememize rağmen Kıbrıs Rum Kesimi’nin defacto tanınması manasına gelen bu protokolü imzaladı. İmzalarken de güya “hamamın namusunu kurtarmak için” bir deklarasyon yayınladı. Bu deklarasyonda da özetle; Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1960'ta kurulan asıl ortaklık devleti olmadığına dikkat çekilerek, Türkiye için bu protokolün imzalanması, onaylanması ve uygulanmasının Protokolde atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin herhangi bir biçimde tanınması anlamına gelmediği belirtilmişti.

Metinde Türkiye'nin Kıbrıs Rum makamlarının, Kıbrıs'ta sadece ara bölgenin güneyinde otorite, denetim ve yetki icra ettiği ve Kıbrıs Türk halkını temsil etmediği tutumunu sürdüreceği bildirilmiş, Türkiye'nin Kıbrıs sorununa siyasi bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığını muhafaza ettiği vurgulanmıştı.

Türkiye'nin vurgu yaptığı bir başka nokta da 'BM Genel Sekreteri'nin iki kesimli yeni bir ortaklık devleti kurulmasını hedefleyen kapsamlı çözüme ulaşma yönündeki çabalarının desteklenmesinin sürdürüleceği'ydi.

****

Bizim imzaladığımız bu protokolün AB Parlamentosu’nda da onaylanması lazım. Avrupa Parlamentosu da bu onaylama kararını erteledi.

Konumuz bu erteleme kararı. Başbakan başta olmak üzere istisnasız herkes ek protokolün ertelenmesi kararının hukuki bir sonuç doğurmadığını söylüyorlar…

Dedim ya bu kadar cehalet ancak tahsille ve Türkiye’de kabil.

Avrupa Birliği’nin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu bütün anlaşmalar Avrupa Birliği’nin onayına tabii. Avrupa Parlamentosu bu onayı vermez ise anlaşma yürürlüğe girmiyor. Anlaşmanın yürürlüğe girmemesi “keyfiyeti” hukuki bir sonuç değil ise nedir?

Devam edelim ve hem siyasi, hem de hukuki sonuçları görelim:

Avrupa Parlamentosu bu erteleme kararı ile ek protokolü yürürlüğe sokmayı erteledi ve bir şart koştu:

Türkiye bu ek protokolü deklarasyonsuz olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirecek. Ancak, ondan sonra yani ek protokol deklarasyonsuz olarak TBMM’den geçtikten sonra beyefendiler ek protokolü onaylayacaklar ve yürürlüğe sokacaklar.

Bildiğiniz gibi ek protokol yürürlüğe girmeden de yani, Avrupa Parlamentosu bu anlaşmayı onaylamadan Türkiye ile AB arasındaki müzakereler başlamayacak.

Neymiş, Avrupa Parlamentosu’nun kararlarının hukuki sonucu yokmuş, sadece tavsiye niteliğindeymiş…

Koskoca Başbakan ve kerameti kendinden menkul koskoca “uzmanlar” böyle deyip duruyorlar.


****
Deniz bitti …

****

Kamuoyunu bilgilendirme konusunda yapılan tahrifatlara bir örnek olarak size bugün aldığım bir e-maili paylaşıyorum:


“Türkiye yeni bir yol ayrımına daha gelmek üzere. 4 Ekim sabahı belki de çok şey değişmiş olacak. Bu değişim olumlu mu? Olumsuz mu? Olacak, bu hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz. Ancak 3 Ekim'e giderken yaşanan bazı tarihi gerçeklere dikkatinizi çekmek istiyorum. Amacım moralleri bozmak ya da birilerini yıpratmak değil. Amacım sadece "gazetecilik" görevimi yapmak ve duyduğum ve gördüklerimi en doğru şekilde sizlere aktarmaktır. Şimdi sizlere anlatacağım olay ise bu güne kadar ne yazıldı ne çizildi. Bu yazı
ilk kez kaleme alınıyor...

Yer: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti , Saray Otel arkası DHA (Doğan Haber Ajansı) irtibat bürosu.

Tüm Türkiye ile birlikte gözlerimiz televizyonlarda ve Starzburg'tan gelen haberlere kitlenmiş durumdayız. DHA'nın ofisinde olduğumuz için doğal olarak haberleri CNN TÜRK'ten izliyoruz. Starzburg'ta Mehmet Ali Birand konukları ile gelişmeleri değerlendiriyor ve kritik dakikaları aktarıyor. Zaman öğleden sonrayı biraz geçmiş ve hep birlikte moraller bozulmaya başladı, gelen haberler olumsuz yönde. CNN TÜRK'ü UP-LİNK'ten (yayını ön izleme) kanalından izliyoruz. Yani siz Televizyonda sadece konuşmaları duyabiliyorsunuz biz ise reklâm aralarında dahi olup biteni izliyoruz.
Kendi aralarındaki konuşmaları, telefonlaşmaları ve Mehmet Ali Birand'ın asistanlarına kahve için bağırdığını duyabiliyoruz. Reklam arası verilmiş "canlı" yayına 5 dakika var. Mehmet Ali Birand'ın cep telefonu çalıyor,
telefonun ucundaki İstanbul'da bulunan Doğan Yayın Grubunun başındaki isim Mehmet Ali Yalçındağ. Evet ikili arasında şu tarihi konuşma geçiyor:

"Birand: Mehmet burada işler kötüye doğru gidiyor. Bugün bizim gruptaki bazı gazetelerden çarpık sesler çıkmış, onları sustur. Ben buraya hakim olmaya çalışıyorum. Biz bu adamın (Başbakan Tayyip Erdoğan'ın) arkasında durmazsak bu adamı yerler. Sen o yüzden İstanbul'dakileri sağlam tut."

İşte Mehmet Ali Birand'ın ağzından dökülen kelimeler aynen böyle. Biz donup kalıyoruz. Ofiste benden başka dört-beş kişi daha var. Herkes şok olmuş durumda.



Hemen Hürriyet gazetesinin Kıbrıs muhabiri Ömer Bilge telefona sarılıyor ve Starzburg'da ki CNN TÜRK ekibini arıyor ve konuşmaların UP-Link ten duyulduğunu söylüyor. Yönetmen koşarak Birand'a cep telefonunu kapatmasını söylüyor. M. Ali Birand önce anlamıyor sonra anlatıyorlar

”Efendim mikrofon yakanızda olduğu için ön izleme yapanlar sizi duydular" diyor ve M. Ali Birand'ın ağzından Ha...S.....tir sözcükleri dökülüyor önce ve sonra herkese basıyor fırçayı...



İşte Türkiye'nin tarihi gerçeklerinden biri de böyle yaşanmış oluyor. Doğan Grubu bugün Türkiye'nin 3. zengin grubu. CNN Türk'ün resmi internet sitesinde ve aynı grubun başka sitelerinde AK Partinin reklâmı var. Ben gördüklerimi ve yaşadıklarımı yazdım, yorum size ait...”



****



Pek tabii yazıda adı geçen kişilerin cevap hakkı için bu sütunlar açıktır.



****



Bugün yani 29 Eylül 2005 tarihi itibariyle durumu özetleyelim:



Avrupa Birliği, Parlamentosuyla, Konseyiyle ve bazı münferit ülkeleriyle özetle şunu söylüyor:



Kıbrıs Rum Kesimin Kıbrıs’ın tek hukuki ve siyasi temsilcisi olduğunu ve Kıbrıs Cumhuriyetini temsil ettiğini tanıyacaksınız. Gemilerine limanlarınızı, havaalanlarına uçaklarını açacaksanız. Türk Ordusu’nun, Kıbrıs’ta ‘işgalci’ olduğunu kabul edeceksiniz. Dolaylı olarak Zürih ve Londra anlaşmalarından doğan tüm haklarınızdan vazgeçeceksiniz, Kıbrıs Rum Kesiminin, Kıbrıs Cumhuriyetini temsilen NATO’ya girmesini veto etme hakkınızdan da vazgeçeceksiniz. Sözde “Ermeni soykırımını” üye olmadan mutlaka kabul edeceksiniz, Ermenistan ile iyi komşuluk münasebetlerinizi BM Sözleşmesinde yer alan “anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesi ilkesi”ne uygun olarak halledeceksiniz, Ermeni hacılarına Kuzey Anadolu’daki “Ermeni Milli anıtkabrini” açacaksınız, Ermeni sınırını açacaksınız, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan ile sınır anlaşmazlıklarınızı çözümleyeceksiniz ve Yunanistan ile Ege meselesini çözmek için Lahey Adalet Divanına gideceksiniz, dini özgürlükleriniz yetersiz, Heybeliada’daki ruhban okulunu açacaksınız. Parlamentonuz askeri harcamaları kontrol altına alamadı, alacaksınız. Türkiye’deki “Kürt politik partileri”nin TBMM’ye girmesi gerekmektedir, Türk Hükümeti silah bırakan ‘Kürt kuvvetleri’ ile anlaşmalıdır, anlaşacaksınız… Aşağı Mezopotamya’da bulunan Irak ve İran’ın, bizim Şattül-Arap sazlıklarına daha çok su yollayacaksınız.



Bütün bu eziyetlerden sonra müzakereler 15-20 sene de tamamlanırsa, zaten serbest dolaşım ve tarımdaki kısıtlamaları kabul ediyorsunuz ama bu da yetmez, başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin halklarının görüşünü soracağız, Kıbrıs Rum Kesimi dahil bir tek ülke bile sizi istemezse sizi almayacağız.



Peki bütün bunları neden yapacağız?



Bazılarının dediği gibi herhalde “muasır medeniyet seviyesine ulaşmak” için!



Malum ya, “bazıları”na göre biz Türkler, Avrupalılar bizi adam etmezse, adam olmayız!...




Yayın Tarihi : 30 Eylül 2005 Cuma 01:21:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?