Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Buminin konuşması üzerine Recep Tayyip Erdoğana yazdığım mektubu sizinle paylaşıyorum...
"Sayın Erdoğan,
Sizin bazı değerlendirmelerine katılıyorum, bazılarına katılmıyorum ama olgun bir değerlendirme diye yorumladığınız Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Hilmi Özkökün 15 sayfalık konuşmasından sonra dün de Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin bir açıklama yaptı.
Bumin, 21 sayfalık konuşmasında şunları söyledi:
Anayasanın başlangıç kısmında, laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işleri ve politikaya karıştırılamayacağı vurgulanmış, diğer maddelerde de bu konuda özel düzenlemeler getirilmiştir.
Türkiyede din ve dince kutsal sayılan şeylerin istismar edilerek oya çevrilmesi Batıya göre daha kolay ve olağan olduğundan, geçmişte bu yola başvuran partiler laiklik karşıtı bu eylemleri nedeniyle Anayasa Mahkemesince kapatılmış, AİHM de başvurularını reddetmiştir.
Ülkemizde bezen kimi parti yetkilileri, kadınların inancı gereği türban takabileceği, bu tür giysiyle yükseköğretim kurumlarına devama engel olunmasının Anayasa ile tanınan temel haklardan olan eğitim öğretim hakkı ile inanç özgürlüğüne müdahale olduğu savları ileri sürmüştür. Oysa bu konuda Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve AİHMnin pek çok kararı bulunmakta.
Yargıya göre, dinsel nedenlerle türbanla boyun ve saçların örtülmesine resmi daireler ve üniversitelerde serbestlik tanınması, yönlendirme ve zorlama olup; kişileri şu ya da bu şekilde giydirip, başlarını örtmeye zorlamanın dinsel inanç ve görüşler nedeniyle gençler arasında çatışmalara neden olacak ortamın yaratılmasını sağlayacak, hatta aynı dinden olanlar arasında bile ayrılıklar yaratacağından, bu davranış biçimi laiklik ilkesine aykırı düşecektir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHMnin başörtüsüne ilişkin istikrar bulmuş kararları varken, kimi siyasal parti yetkililerince yasal düzenlemeler yapılarak türbanla öğrenim olacağının tanınacağı yolunda beyanlarda bulunulması, din duygularını kullanarak siyasi avantaj sağlamaya dönük bir davranış biçimidir.
Anayasadaki laik düzenlemeler kaldıkça türbanlı kızların yükseköğretime öğrenci, resmi dairelere kamu görevlisi olarak girmelerini sağlayacak tüm yasal düzenlemeler Anayasaya aykırı olacaktır. Hatta bu konuda Anayasaya kural konulsa bile, bu kez Anayasanın bu yeni kuralı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olmayacaktır.
Anayasa Mahkemesinin Yükseköğretim Kanununa eklenen ek madde 17 ile ilgili iptal isteminin reddi kararından söz edilerek yükseköğretim kurumlarında türban takılmasını sağlayacak yasal düzenleme yapılabileceğini söylemek, ya alınan kararın gerekçelerini bilmemek veya gerekçe göz ardı edilerek sadece sonuç bölümüne bakıp değerlendirme yapmaktır. Mahkeme kararları, gerekçeleriyle bir bütün teşkil eder, idareyi ve yasamayı bağlar. Kararın gerekçesine bakılırsa, yükseköğretim kurumlarında türban takılmasına olur veren açıklama bulunmadığı görülür.
Bu konuda yapılacak yasal düzenleme, Anayasa Mahkemesinin RP ve FPnin kapatılmasına ilişkin kararları, RPnin kapatılmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına yapılan itirazın reddine ilişkin AİHM 3. Dairesi ve büyük daire kararlarına aykırı olacağı şüphesiz.
Siz de cevaben, "Türkiyede, bir halkın mutabakatı vardır, bir de halkın temsilcisi olanların ve kurumların mutabakatı vardır. Görünen o ki halkın mutabakatı ile kurumların mutabakatı henüz oluşmuyor. Bir hak, dünyanın bir ucunda farklı,diğer ucunda farklı olamaz. Çünkü hak, hukuktan doğar, kanundan doğmaz" demişsiniz.
Dediğiniz doğru. Bu mutabakat da sizin yüzünüzden oluşmuyor. Tavrınızı değiştirmediğiniz müddetçe oluşmayacak ve durum düzelmeyecek.
Bu mektubu size eski bir dost olarak yazıyorum, dikkatle okumak da hem sizin, hem de ülkemizin menfaatinedir.
Öncelikle hanımlar başını açsın, problem hallolsun diye konuşan bazı parti temsilcilerini hayretle karşıladığımı ve kınadığımı belirtmek isterim. Ben, başörtüsünü bireysel bir hak olarak görüyorum, Mustafa Buminin konuşmalarına katiyen katılmıyorum.
Kenthaber.comda 05.01.2005, 17.11.2004, 22.10.2004, 11.11.2003 tarihlerinde yazmış olduğum size açık mektuplar çerçevesinde doğru dürüst bir laiklik tarifini Anayasaya getirirseniz bu konunun hallolacağını biliyorum. Mustafa Buminin bütün yorumları yanlış. Ne AİHMnin bütün içtihatlarından haberi var, ne de AB Konvansiyonunu okumuş. Sizin yapmanız gereken Anayasaya doğru dürüst bir laiklik tarifi koymaktır. Bu tarifi de size tekrar vereyim:
Herkes düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, tek başına, herkesin önünde veya özel olarak, din ya da inanç değiştirme özgürlüğünün yanı sıra, ibadette, eğitimde, uygulamada ve törenlerde, dinini veya inancını açıkça ortaya koyma özgürlüğünü içerir.
Din duyguları devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamaz ve devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfus sağlama amacıyla her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
Bu tarif mevcut Anayasamızla, mutasavver Avrupa Anayasasından bazı hususları taşıyan bir tarif.
Bu madde ile konu hallolur.
Ben de böyle bir anayasa değişikliği teklifi getirirseniz evet oyu vereceğimi zaten açıklamıştım. Açıklamıştım da, sizin giderek akutlaşan tavrınız beni bile tereddüte düşürüyor.
Ancak bunu yapsanız bile, bu tavrınızla, ne toplumsal mutabakatı, ne de kurumlararası mutabakatı, ne de milletvekilleri arası mutabakatı temin edemezsiniz. Çünkü, inandırıcı değilsiniz. Yaptığınız hemen her iş takiyye görüntüsü veriyor.
Size somut örnekler vereyim:
- İnatla, Cumhurbaşkanının reddettiği idarecileri vekaletle yerinde tutup, vekalet edenler sistemi kurmak istiyorsunuz,
- Ne istediğinizi şeffaf, açık ortaya koyacağınıza, merak etmeyin vakti var, zamanı gelince hallederiz gibi takiyye kokan sözler ediyorsunuz. Bekleyip ne yapacaksınız? Cumhurbaşkanı seçilip, yavaş yavaş Anayasa Mahkemesi Üyelerini de kendiniz gibi düşünenlerden teşkil edip, zaman içinde kurumları mı ele geçireceksiniz? Merak etmeyin vakti var demenin bu manaya geldiğini ve artık kimsenin de bunu yemediğini görmüyor musunuz?
- Mezun olduğunuz ve iftiharla savunduğunuz imam-hatiplerin kurucusu bilinen Hayrettin Karaman, İslamla laiklik bağdaşmaz diye altını çize çize yazılar yazıyor. Bu yazılar ortadayken dindarla dincinin tefrikini nasıl yapacağız?
- Bireysel haklarla, toplumsal haklar arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyorsunuz. Başörtüsünü kişinin bireysel hakkıdır diye savunmak başka, Müslümanların başörtüsü hakkı diye ortaya çıkmak başka. Dine dayanan bir toplumsal talebin karşılanamayacağının farkında değilsiniz. Belki de, sık sık ettiğiniz dinsel milliyetçilik kavramının ne olduğunu da bilmiyorsunuz.
Genelkurmay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı ısrarla devlet içindeki dinci yapılanmadan şikayet ediyorlar. Siz konunun üzerine gidip, gelin teker teker oturup konuşalım diyeceğinize, konuyu görmezden geliyorsunuz. Allah aşkına Ömer Dinçerin İslami devlet yapılanması konusundaki sözleri ortadayken kadrolaşmadaki samimiyetinizde nasıl inandırıcı olabilirsiniz.
Şimdi size durumu tekrar özetleyeyim:
Sayın Ahmet Necdet Sezerin laiklik anlayışı militandır ve yanlıştır.
Sayın Mustafa Buminin görüşleri yanlıştır.
Anayasa Mahkemesi bugüne kadar başörtüsü konusunu yanlış yorumlamış ve Anayasanın 154. maddesini kendisi ihlal etmiştir.
Dolayısıyla Anayasaya getirilecek makul bir laiklik tarifi konuyu kökünden halledecektir.
Ancak buna rağmen toplumsal mutabakat sizin takiyye kokan tavrınız değişmedikçe hallolmaz. Katiyen itimat telkin etmiyorsunuz. Bir taraftan pragmatik ve Makyavelist bir görüntünüz, diğer taraftan dini istismar eden, siyasete alet eden bir tavrınız var. Siz, danışmanlarınız ve ekibiniz inandırıcı, şeffaf olmadığınız müddetçe bu konular katiyen hallolmayacaktır.
Herhalde, uzun müddet iktidarda kalıp, Cumhurbaşkanını seçip sonra da Anayasa Mahkemesi üyelerini de değiştirerek bu işleri hallederim diye düşünmeyeceksiniz.
Türkiye sizin bu tavrınızı ve davranışlarınızı kaldırmaz. "