23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Başbakan keşke uyarıları dinleseydi!...

Meclis istifalarla çalkalanıyor.

Ben de, dünkü yazımda belirttiğim gibi “hüzünle” izliyorum.

Ben, AK Parti’den 9 Eylül 2003 tarihinde istifa ettim. Yani, 1 sene 6 ay 23 gün önce….
Bir buçuk seneyi geçti…

Bakın, istifa ettiğim gün, doğrusu içimdeki hala ufak ümit kırıntılarını da ortaya koyarak Tayyip Erdoğan’a, istifa mektubumda neler söylemişim:
****

Sayın Başbakan,
Bugün itibariyle Başkanı bulunduğunuz Adalet Ve Kalkınma Partisi’nden ayrılıyorum. Milletvekilliğine (bir müddet) bağımsız olarak devam edeceğim.

Ak Parti’den ayrılırken, size iletmeyi arzu ettiğim kısa görüşlerimi kamuoyu ile de paylaşmak istediğim için mektubumu açık olarak yazıyorum.
Öncelikle size ve partinize, bizleri aktif siyasete taşıdığı için teşekkür ederim.

Partiye mensub olarak milletvekilliği yaptığım 3 Kasım seçimlerinden bu yana, ben şahsen partide aradığımı bulamadım. Doğrusu, partiye aykırı düştüğümü de zannetmiyorum. Partiye ve gruba ısrarla hatırlatmaya çalıştığım her konu; partinin tüzüğünde, programında, acil eylem planında ve seçim beyannamesinde bulunan, seçimden önce halka verilmiş sözlere uygun hareketlerdi. Partinin bu sözleri tutmakta ciddi eksiklikleri olduğu kanaatindeyim.
Çok önemli bir modernizasyon ve demokrasi projesi olarak başlayan, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele ile ve demokrasi konusunda halka verdiği sözler ile iktidara gelen AK Parti, sizce bu sözlerini tutuyor mu? Parti içi demokrasi, katılımcılık, kollektif akıl konularında söyledikleriyle yaptıkları ne kadar örtüşüyor?

AK Parti, kurulduğu günlerdeki felsefeye ve görüşlere dönerse, bir türlü ortaya koyamadığı samimiyetini ortaya koyup, takiyye görüntüsünden kurtulursa, yolsuzluk ve yoksullukla mücadeleye samimi olarak başlarsa; yani özetle, halkın dertlerine deva olacak bir çizgiye gelirse, dış politikada örneğin hiç olmazsa askerimizin başına çuval geçirtmeyecek ve PKK meselesini halledecek bir politika izlerse ve en önemli sözlerinden biri olan parti içi demokrasi ve genel demokrasi ile hukukun üstünlüğüne hakikaten sahip çıkarsa, İnşallah, memlekete hayırlı işler yapar.
3 Kasım seçimlerinden beri kurulan iki hükümet, 1980’lerden hatta 1970’lerden beri kurulan bütün hükümetlerden daha başarılı gibi görünebilir. Ancak bir taraftan kurum ve kurullarla yaratılan gerginlikler, diğer taraftan yapılması gerekenlerin yarısını, hatta üçte birini bile yapamadığı düşünülürse, milletvekilleri ve hükümet arasında bir sinerji de kurulamadığı göz önüne alınırsa halkın dertlerine deva olmaktan çok uzakta olduğu görülür.

“Sabır!” diyebilirsiniz. Sizce halkın sabrı ve takatı var mı?
Eski bir dost olarak, teşekkürlerimle beraber bu kısa hatırlatmayı yapmayı bir görev addettim.
***

Keşke dinleseydi; değil mi?
Evet, maalesef haklı çıktım ama ülke kaybetti.


Yayın Tarihi : 1 Nisan 2005 Cuma 01:21:50
Güncelleme :1 Nisan 2005 Cuma 14:02:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?