Meclis istifalarla çalkalanıyor.
Ben de, dünkü yazımda belirttiğim gibi hüzünle izliyorum.
Ben, AK Partiden 9 Eylül 2003 tarihinde istifa ettim. Yani, 1 sene 6 ay 23 gün önce
.
Bir buçuk seneyi geçti
Bakın, istifa ettiğim gün, doğrusu içimdeki hala ufak ümit kırıntılarını da ortaya koyarak Tayyip Erdoğana, istifa mektubumda neler söylemişim:
****
Sayın Başbakan,
Bugün itibariyle Başkanı bulunduğunuz Adalet Ve Kalkınma Partisinden ayrılıyorum. Milletvekilliğine (bir müddet) bağımsız olarak devam edeceğim.
Ak Partiden ayrılırken, size iletmeyi arzu ettiğim kısa görüşlerimi kamuoyu ile de paylaşmak istediğim için mektubumu açık olarak yazıyorum.
Öncelikle size ve partinize, bizleri aktif siyasete taşıdığı için teşekkür ederim.
Partiye mensub olarak milletvekilliği yaptığım 3 Kasım seçimlerinden bu yana, ben şahsen partide aradığımı bulamadım. Doğrusu, partiye aykırı düştüğümü de zannetmiyorum. Partiye ve gruba ısrarla hatırlatmaya çalıştığım her konu; partinin tüzüğünde, programında, acil eylem planında ve seçim beyannamesinde bulunan, seçimden önce halka verilmiş sözlere uygun hareketlerdi. Partinin bu sözleri tutmakta ciddi eksiklikleri olduğu kanaatindeyim.
Çok önemli bir modernizasyon ve demokrasi projesi olarak başlayan, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele ile ve demokrasi konusunda halka verdiği sözler ile iktidara gelen AK Parti, sizce bu sözlerini tutuyor mu? Parti içi demokrasi, katılımcılık, kollektif akıl konularında söyledikleriyle yaptıkları ne kadar örtüşüyor?
AK Parti, kurulduğu günlerdeki felsefeye ve görüşlere dönerse, bir türlü ortaya koyamadığı samimiyetini ortaya koyup, takiyye görüntüsünden kurtulursa, yolsuzluk ve yoksullukla mücadeleye samimi olarak başlarsa; yani özetle, halkın dertlerine deva olacak bir çizgiye gelirse, dış politikada örneğin hiç olmazsa askerimizin başına çuval geçirtmeyecek ve PKK meselesini halledecek bir politika izlerse ve en önemli sözlerinden biri olan parti içi demokrasi ve genel demokrasi ile hukukun üstünlüğüne hakikaten sahip çıkarsa, İnşallah, memlekete hayırlı işler yapar.
3 Kasım seçimlerinden beri kurulan iki hükümet, 1980lerden hatta 1970lerden beri kurulan bütün hükümetlerden daha başarılı gibi görünebilir. Ancak bir taraftan kurum ve kurullarla yaratılan gerginlikler, diğer taraftan yapılması gerekenlerin yarısını, hatta üçte birini bile yapamadığı düşünülürse, milletvekilleri ve hükümet arasında bir sinerji de kurulamadığı göz önüne alınırsa halkın dertlerine deva olmaktan çok uzakta olduğu görülür.
Sabır! diyebilirsiniz. Sizce halkın sabrı ve takatı var mı?
Eski bir dost olarak, teşekkürlerimle beraber bu kısa hatırlatmayı yapmayı bir görev addettim.
***
Keşke dinleseydi; değil mi?
Evet, maalesef haklı çıktım ama ülke kaybetti.