19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a açık mektup....

Sayın Başbakan,

Yaptığınız icraatları, daha doğrusu icraatsızlıkları, meydanlarda verip de tutmadığınız sözleri, en ciddi, en somut şekilde, alternatif çareler de sunarak tenkit eden milletvekillerinin herhalde başında geliyorum.

Yapılan iyi icraatları da zevkle takip ediyor ve takdir ediyorum. Felluce konusunda aldığınız tavır, 6 Ekim 2004 AB İlerleme Raporuna gösterdiğiniz tepki- “nadir de olsa”- takdir ettiğimiz icraatlarınızdan. Keza, AP Başkanı Borell’in ziyareti sırasında gösterdiğiniz bazı tepkiler de büyük desteğimizi kazandı.

Şimdi dikkatinize önemli bulduğum bir kaç konuyu getirmek istiyorum:

Evvela, 29 Ekim’de Roma’da Papa’nın takdis eden el heykeli altında müşahit olarak imzaladığınız AB Anayasası Anlaşması. Bu Anlaşma, biz AB’ye girersek bizim de “anayasamız” seviyesinde olacak. Bu AB Anayasası Türkiye açısından kabul edilemez. Zira, Dışişleri ve güvenlik konuları hariç, başta ekonomi ve tarım olmak üzere kararlar nispi çoğunlukla alınacak ve veto hakkımız olmayacak. Alınan kararlar da, bizim anayasamızla eşdeğer hale gelecek. Yani, özellikle muhalif kaldığımız konularda egemenliğimizi paylaşmak bir yana, kayıtsız şartsız teslim etmiş olacağız. Bu kabul edilemez.

Bunun yanı sıra, gerek serbest dolaşımda, gerek mali yardımda pek bir şey beklemediğimizi siz kendi ağzınızla beyan ettiniz.

Bu durumda biz AB’ye neden girmek istiyoruz? Gelecek birazcık yabancı sermaye için mi?

Ben size başka bir şey söyleyeyim: 29 Ekim’de Roma’da imzalanan anlaşma, 2006’ya kadar bütün ülkelerde resmileşip yürürlüğe girerse, (girince) bizi; sadece serbest dolaşımı 2020-2025’e bırakmak kaydıyla, 2009’da AB’ye alırlar. Alırlar ve bağımsızlığımızı kaybederiz... Biz, insan hakları konusunda bağımsızlığımızın paylaşılmasına hiç itiraz etmedik; hatta sıkıntılara rağmen Gümrük Birliği’ni de kabul ettik. Ancak, bu yeni anayasayla konu, bağımsızlığın paylaşılması değil, terkedilmesi anlamına geliyor.

Size teklifimi açık açık söyleyeyim:

AB, 2005 senesinden itibaren Türkiye’den istediği nitelikte senede asgari 100 bin işçiyi aileleri ile beraber almaya başlasın. Biz de, kendi talebimizle AB ile özel statü anlaşması yapalım ve tam üyelikten; 2005’ten itibaren asgari 15 sene müddetle, asgari senede 100 bin işçi alınması anlaşması karşılığında vazgeçelim....

Bu teklif çok düşünülmüş ciddi bir tekliftir. Size de büyük puan kazandırır. Beni alakadar eden Türkiye’nin esenliği, refahı ve başarısı. Ben sizi, çok yüksek popülaritesinize rağmen olması gerekenin çok altında bir başarı seviyesinde görüyorum. Hatta, yaptığınız bazı işlerin ve söylemlerinizin Türkiye için tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, size çok büyük puanlar kazandıracak bu teklifimi de dikkatinize getiriyorum.

Bu teklifin ne kadar dikkatli hazırlandığını, 18.11.2004, 30.11.2004 tarihli yazılarımı okursanız görürsünüz.

“Türkiyeli” söyleminize, Bartholomeus’un ekümeniklik ısrarına, yanlış bir şekilde hazırlanmış olan yerel yönetimler yasasına, Borell’in Diyarbakır’a gittiğinde, “Gelişim siyasidir” demesine, aynı günlerde Güneydoğu Anadolu’da toplanan ve bütün belediye başkanlarının katıldığı konferansta Kürtçenin resmi dil olsun taleplerine, Kürt kökenli Türk vatandaşların bireysel –kültürel hakları kapsamında adımlar atılırken Hükümetiniz mensuplarının hükümlülükleri devam eden siyasileri muhatap almalarına, Annan Planı’nın tekrar canlandırılmamasına, tarım kesimini aşağılamamaya, ekonomiye “IMF ve Babacan” gözlüğüyle bakmamaya, TMSF’nin içine girdiği rezalete ve hukuk adına yapılan hukuksuzluklara lütfen dikkat edin.

Yazıyı kısa yazdım; uzun okumayı sevmezsiniz. Ama söylediklerimi lütfen dikkate alın; dost acı söyler.


Yayın Tarihi : 6 Aralık 2004 Pazartesi 17:48:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?