23
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Başbakan’dan önce İlker Başbuğ Amerika’da…

Başbakanlık Sözcüsü ve Başbakan Başdanışmanı Ahmet Beki’nin “Mehdi” ilan ettiği Başbakanımızın ABD seyahati başladı. Başbakanımızın seyahatinin neticelerini önümüzdeki günlerde göreceğiz.



İlk emareler ABD’nin özellikle iki konuya, ABD’nin Türk kamuoyundaki imajı ve Amerikan düşmanlığı ile ikinci olarak Suriye meselesine teksif olacağını gösteriyor.



****



Tayyip Erdoğan’ın seyahatinden önce Genelkurmay İkinci Başkanımız ABD’de çok önemli mesajlar veriyor. Sanki, “Tayyip Erdoğan ne derse desin ilişkilerimizin ve münasebetlerimizin çerçevesini biz çiziyoruz” diyor. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD’ye olan sıcak bakışını ve müşterek dünya görüşünün altını defalarca çiziyor.



İlker Başbuğ’un Amerikan Türk Konseyi’nde 6 Haziran günü yapmış olduğu bir öğlen yemeği konuşması, bir de aynı günün akşamında yaptığı yıllı konuşma var. Bence seyahatin ve Amerika’ya verilen mesajın özeti özellikle yıllık toplantıda yapılan konuşmadaki birkaç cümle. Bu cümleleri aşağıda koyu renk olarak veriyorum:

“Bu duruma karşılık, bu ülkelerin demokratikleşmesi kapsamında, ılımlı İslam modeli kavramı da sıkça gündeme getirilmektedir. Radikalden ılımlıya geçiş kadar ılımlıdan radikal modele geçişin de mümkün olabileceği unutulmamalıdır. Diğer yandan altını çizerek vurgulamak isterim ki, bize göre laik devlet ile ılımlı İslam modeli bir arada bulunamaz. Laikliğin demokrasinin gelişiminde ana itici güç olduğu da unutulmamalıdır.

Küreselleşmenin başlangıcında ulus devletin öneminin giderek azalacağı savunulmuştur. Ancak bugün gelinen nokta, ulus devletin öneminin aynen korunduğudur. Fransız halkının ulus devlete ilişkinin kaygılarının Mayıs sonunda Fransa’da yapılan referandumda AB Anayasasının reddedilmesinin nedenlerinden biri olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Ulus devlet dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşlardan oluşmaktadır. Ulus devlet anlayışı dini ve etnik temellere dayanmaz. Din elbette bir ülkenin kültürel yapılanmasında önemli bir etkendir. Ancak, kültürel yapılanmada hakim etken de olamaz. Etnik ve dini temellere dayanmayan ulus devlet anlayışının, terörizme neden olabilecek bazı etkenleri ortadan kaldırdığını ifade edebiliriz.

Sonuç olarak, ABD’nin Irak’ta başarısız olması ya da yeni düzen yerine oturmadan çekilmesi kaosa sebebiyet verebilir. Böyle bir gelişme, herşeyden önce hiç şüphesiz Türkiye’nin yararına olmaz.



Suriye’nin, ABD’nin Irak ile ilgili endişelerini gidermeye çalışacağına inanıyoruz.

Kurulacak yeni düzen bu gerçeği dikkate almalı ve Türkiye’nin Garanti ve İttifak Antlaşmasından doğan haklarını da aynen korumalıdır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uygulanan izolasyonun kaldırılmasına yönelik vaatlerin unutulmaya terk edildiği bu süreçte ABD’li müttefiklerimizin bu izolasyonun kaldırılmasına yönelik çabalarını takdirle karşılıyoruz.

Türk Amerikan ilişkileri iki ülkenin ortak değerleri üzerine inşa edilmiştir, köklüdür, tarihidir, dost ülkelerin stratejik ortaklığına dayanmaktadır. İlişkilerimiz tek bir konu ile sınırlandırılamayacak kadar geniş ve kapsamlıdır. İki dost devletin karşılıklı olarak birbirlerine ihtiyaçları vardır. Dostluğumuzun günlük ya da konjonktürel gelişmelerden -yaşanan bazı tatsız olaylara rağmen- etkilenmeyecek kadar sağlam temellere dayandığını düşünüyorum.

Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin küresel güvenlik felsefesi devletimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh!” felsefesidir. Biz tüm güvenlik politikalarımızı bu felsefenin çerçevesinde, bu felsefenin süzgecinden geçirerek belirlemekteyiz. Bu felsefenin hayata geçmesi ve tüm dünyada geçerli olması için de dostlarımızdan güvene dayalı bir iş birliği beklemekteyiz.”

****



Görüyoruz ki Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’ye Başbakandan önce gidiyor ve bazı sınırları çiziyor:



“Türkiye bütün ülkelerle ilişkilerinde doğrular yönünde yapıcı olmayı ve o ülkelerin istikrarlı ve güvenlik içinde ve her alanda gelişimine destek vermeyi kendisine ilke edinmiştir. Bu genel yaklaşımın, ABD’nin genel yaklaşımıyla tam uyuştuğunu söyleyebiliriz.



İsrail : Türk-İsrail işbirliği İsrail’in bölgedeki durumunu güçlendirmektedir. Türklerin İsrail ile olan işbirliği Orta Doğu’da sürekli barış için bir katalizör olabilir. Orta Doğu’da kalıcı bir barış ortamının sağlanması bölge ülkelerinin olduğu kadar özellikle ABD’nin yararınadır.



Irak : Türkiye politik ve toprak bütünlüğü olan bir Irak’ı desteklemektedir. ABD’nin Irak’da başarısız olması ya da yeni düzen yerine oturmadan çekilmesi kaosa sebebiyet verebilir. Böyle bir gelişme, hiç şüphesiz Türkiye’nin milli menfaatlerinin yararına olmaz.

Türkiye, ABD’nin Irak harekatına çok önemli destek sağlamıştır. Bazı örnekler vermek gerekirse: Harekatın başlaması ile birlikte Türk hava sahası ABD unsurlarının kullanımına açılmıştır. Bu kapsamda yaklaşık 5000 sorti görev uçuşu gerçekleştirilmiş, emercensi durumunda olan 39 ABD uçağı Türkiye’deki Diyarbakır, Batman ve İncirlik üslerine inmiş ve her türlü ihtiyaçları karşılanmıştır.

ABD’nin 10 ncu Tanker Üs K.lığı/İncirlik’in lojistik hub merkezi olarak kullanma talebine 28 Nisan 2005 tarihinde olumlu cevap verilmiş ve 01 Haziran 2005 itibarıyla faaliyet başlamıştır.

İran : İran, teokratik bir rejime sahiptir. Şüphesiz her ülke kendi yaşam tarzını kendisi seçer ancak geçmişte, İran’ın kendi rejimini Türkiye de dahil olmak üzere komşu ülkelerdeki rejimleri etkilemek için kullandığına dair kuşkular duyulmuştu.

Başta ABD olmak üzere diğer ülkeler gibi İran’ın nükleer çalışmalarını biz de kaygıyla izlemekteyiz. Kuzey Kore’den başlayan ve İran üzerinden geçen, bölgemizdeki diğer muhtemel nükleer güçlere uzanan nükleer eksen, Türkiye açısından büyük bir hassasiyet teşkil etmektedir. Türkiye’nin politikası, Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge haline gelmesidir. Orta Doğu’da nükleer silahlar dahil kitle imha silahlarının çoğalması ve yayılması Türkiye için de önemli bir güvenlik riskidir.

Suriye’nin, ABD’nin Irak ile ilgili endişelerini gidermeye çalışacağına inanıyoruz.

Orta Asya: Türkiye’nin Orta Asya ülkeleriyle olan tarihi, kültürel bağları ve coğrafi yakınlığı, bu ülkelerle verimli bir iş birliği potansiyeli taşımaktadır.

Türkiye’nin gerek ikili gerekse NATO-BİO kapsamında bölge ülkelerine verdiği destek ABD’nin bu ülkelerle ilişkilerine katkıda bulunmakta ve ABD’nin gayretleri ile paralellik göstermektedir.

Rusya Federasyonu : Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile olan pragmatik ve yapıcı ortaklığı ABD için faydalıdır.

AB : Türkiye AB üyeliğine aday bir ülkedir. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği ABD Türkiye ilişkileri açısından çok daha olumlu ve verimli bir iş birliği sürecine zemin oluşturacaktır.

Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi : Orta Doğu Bölgesi daima dünyanın öncelikli konusu olmuştur. Bugün yaşanan büyük krizlere bakarsak bu krizlerin bölge içerisinde ya da hemen yanında var olduğunu görebiliriz: İsrail – Filistin sorunu, Suriye- Lübnan sorunu, Irak, İran’daki nükleer silahların geliştirilmesi sorunu ve Afganistan. Bu nedenle bölge için uzun vadeli ve kapsamlı projeler geliştirilmektedir. “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” bunlar içinde en kapsamlı olanıdır.

Bu çalışmaların aslında iki temel amaca yönelik olduğu söylenebilir:

Birincisi, başta ABD olmak üzere önemli küresel aktörler bu bölgeyi, uluslararası terörün ana kaynağı olarak görmekte ve bunun nedeni olarak da bölgedeki demokratikleşme eksikliğine işaret etmektedir. Bu genel değerlendirmeye katılmak mümkündür. Ancak, bölge ülkelerinin demokratikleşmedeki başarısının dışarıdan yapılacak dayatmadan ziyade, ülkelerin bunu kendiliklerinden yapmalarına verilecek yardım ve teşviklerle mümkün olacağını değerlendirmekteyiz. Biz dünya için ve bölge için iyi şeyler istiyor olabiliriz ama bu isteği o insanların isteği haline getirmezsek istediklerimizi hayata geçirmek zorlaşır. Her zaman ilke olarak ikna etmek razı etmekten öncelikli olmalıdır.

İkinci temel amaç ise; bölgedeki enerji kaynaklarının işletilmesi ve enerji ulaştırma hatlarıyla ilgili güvenliğin sağlanması konusudur. Bu konuda gerekli güvenliğin sağlanamamasının, küresel boyutta ekonomik krize neden olabileceği de açıktır.

Vermiş olduğum bu örneklerin; Türkiye-ABD ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu ve iki ülkenin milli menfaatlerinin kesiştiği ortak noktaların ne kadar çok olduğunu açık şekilde ortaya koyduğuna ve ilişkilerin “stratejik ortaklık” kapsamında bulunduğunu yeterli derecede gösterdiğine inanmaktayım. Ayrıca bu hususların; Türkiye’nin bulunduğu jeo-stratejik konumun önemini azaltmadığının, bilakis artırdığının bir göstergesi olduğunu değerlendiriyorum.

Türkiye ve ABD’nin terörizme ve terörizmle mücadeleye bakış açılarında büyük bir benzerlik ve işbirliği bulunmaktadır.

Meslek hayatım boyunca Amerikalı meslektaşlarımla görüşmelerimden şu sonucu çıkardım: Amerikalılar düşüncelerini açık, net ve direkt olarak ortaya koyarak karşı tarafın da aynı şekilde davranmasını beklemektedirler.

Bu tavır bizim için de geçerlidir. Bu nedenle aynı açıklık ve netlikte konuşmama devam edeceğim.

Elbette terörizmle mücadelede ABD ile çok sayıda ortak noktalarımız olmasına karşın, Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK terör örgüt unsurlarına karşı bugüne kadar ABD’nin etkin fiili bir harekette bulunmaması konusunda ABD ile farklı noktada bulunmaktayız.Bu hususu hiç kimseye izah etmek mümkün değildir. Terörist örgütlere karşı etkin ve fiili mücadelenin; örgüte sağlanan siyasi ve ideolojik desteklerin önlenmesi, liderlerinin yakalanarak etkisiz hale getirilmesi, örgüte katılımların engellenmesi, örgüt mensuplarının etkisiz hale getirilmesi, silah, malzeme ve mali kaynaklarının kesilmesi, teröristlere güvenli barınma imkanlarının sağlanmaması ve komuta kontrol ve muhabere olanaklarının yok edilmesi gibi çeşitli alanlarda yürütüldüğü açıktır. Türkiye ve Türk kamuoyu ABD’den PKK terör örgütüne yönelik bu alanlarda etkili ve fiili mücadele içerisine girmesini beklemektedir.

Sonuç olarak;

Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve laik bir devletidir. Nüfusunun yüzde 98’i Müslümandır ve Batı ile iyi ilişkiler içerisindedir. Cumhuriyetin bu temel ve vazgeçilmez nitelikleri bizlere, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’den miras kalmıştır.

Yeri gelmişken, ATATÜRK’ün, Türkiye Cumhuriyetini kurarken, sahip olduğu düşünce yapısının temel noktalarını sizinle kısaca paylaşmak isterim. Biz bu düşünce yapısına “Atatürkçü Düşünce Sistemi” diyoruz. ATATÜRK’ün düşünce sisteminin temel felsefesi kendi ifadesiyle “Ben manevi miras olarak hiçbir dogma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel istikamette akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçım olurlar” şeklinde özetlenebilir.

“Atatürkçü Düşünce Sistemi”nin temelini laiklik ilkesi oluşturmaktadır. Laiklik ilkesinin felsefi anlamda temeli de, akılcılık ve pozitif bilimin esas alınmasıdır. Bundan çok daha önemlisi, ATATÜRK’ün toplumsal, tarihsel, ulusal analizleriyle biçimlendirerek vardığı sentez noktası olan laiklik, tüm toplumlara örnek bir anlayış ve yaşam biçimidir. (yani “İslami” değil, “laik” bir örnek)

Türkiye’yi bu şekilde bir örnek olarak görmek, Türkiye’nin deneyimlerinden yararlanmak ve onun mücadelelerinden dersler çıkarmak ve aynı zamanda Türkiye’deki mevcut sistemin en etkili ve başarılı yönlerini almak anlamına geliyorsa, Türkiye bu durumdan memnun olur ve elinden geleni yapmaya da çalışır.”

****

Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ’un Amerika’da yaptığı değerlendirmelerden öne çıkan cümleler bunlar…



Şimdi, Sayın Tayyip Erdoğan’ın seyahat neticelerini bekleyelim ve görelim.


Yayın Tarihi : 8 Haziran 2005 Çarşamba 02:37:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?