Sevgili Hanımlar,
Benim bireysel din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde, başörtüsü konusundaki tavrımı ve kamu hizmeti alanların bu konuda hiçbir sınırlamaya tabii tutulmamaları gerektiği konusundaki mücadelemi de herhalde bilmeyeniniz yoktur.
Buna mukabil, herhalde aynı şekilde başörtüsünü bazı bağlama şekillerinin toplumun önemli kesiminde bir korku yarattığını, türban veya sıkmabaş diye ifade edilen şeklin reaksiyon ile karşılaştığını hepiniz yaşayarak biliyorsunuz Bunun için çok büyük baskılara maruz kalıyorsunuz. Hukuki hiçbir dayanağı olmadığı halde okula gitmenize mani olunuyor. Cumhurbaşkanı, sizi resepsiyonlarına davet etmiyor. Benim de bu konuda sizler davet edilmediniz diye, Cumhurbaşkanı resepsiyonlarına gitmediğimi bilmeyeniniz yoktur.
Dün bence önemli bir çıkış ve beyan oldu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Erzurum Atatürk Üniversitesindeki mezuniyet törenine başörtülü bir velinin alınmamasıyla ilgili olarak şunları söyledi:
"Aldığım bilgi şu: Kapıdaki bir görevlinin şeyi, yoksa eşarba hiç kimse bir şey demez. Bir iletişim kopukluğu. Biraz fazla abartıldı. Olmasa daha iyi. Sayın Rektörümüz, üniversitenin kapısında kıyafet kontrolü mü yapıyor. İçerde törenle ilgili şeyleri yapıyordur.
Böyle toplumun tansiyonunu yükseltecek şeylerden kaçınmak lazım. Ama tabii bazı şeylerde de kararlı olmak lazım. Ama o çizgiyi, tabii yöneticilerin uygun yerden çizmesi lazım."
Özetle Büyükanıt siyasi simge diye de değerlendirilen türbanın sıkıntı yarattığını, buna mukabil başörtüsünün (Dikkat edin Büyükanıt annemin, anneannemin başörtüsü gibi bir tabir kullanmadı) sıkıntı yaratmadığını söyledi.
Geçen hafta içinde bazı başörtülü kızlarımızın Çankayaya yürüyüp Cumhurbaşkanımız Sezere Kuran-ı Kerim vermeleri, sanki Kur-anı Kerimin içini hatırlatmaya kalkışmaları sizin mücadelenize ne hizmet etti? Koca bir hiç. Bilakis yayınlanan fotoğraflar toplumun önemli bir kesiminde varolan tereddüt ve çekinceleri daha da arttırdı.
Keza, Erzurum Üniversitesi Rektörünün bir milletvekili olarak beni utandıran tavrı da, hukuka demokrasiye, anayasaya ve laikliğe ne katkı sağladı? O da koca bir hiç.
Gelin bir adım atın:
Yaşar Büyükanıtın söylediklerini dinleyin. Başınızı türban veya sıkmabaş tabir edilen şeklin dışında bir şekilde kapatın. Herhalde makul bir başörtüsü takmak okula gitmek için başını açmaktan veya peruk takmaktan çok daha makul, hiç de rencide edici bir tarafı bulunmayan bir davranış. Evet, belki moda değil. Belki türban veya sıkmabaş halen tesettür modasının güncel şekli. Ama, Allah aşkına değer mi?
Gelin bir adım atın. Başınızı türban veya sıkmabaş tarzının dışında bir şekilde örtün.
Size samimiyetle söyleyeyim; pek tabii başınızı istediğiniz şekilde örtmekte ve hatta çarşaf giymekte serbestsiniz. Ama, bu yüzden toplumu germeye hakkınız var mı? Ben bireysel din ve vicdan özgürlüğü kapsamında başını örtmek isteyenin başını örtme hürriyeti olduğunu, başı örtülü şekilde her türlü kamu hizmetini alma hakkı olduğunu, kamusal alan gibi hukuki tarifi yapılmamış keyfi bir uygulamanın hukukta yeri olmadığını savunan bir kişiyim. Ama, sırf moda veya inat dolayısıyla başı örtme şeklinin türban veya sıkmabaş haline getirilmesini de makul göremiyorum.
Gelin; Sayın Büyükanıta kulak verin. Bu sözlere hakiki dindar kardeşlerimizin de kulak vereceğine eminim. Eğer yine bu adımı atarsanız başta Cumhurbaşkanlığı ve YÖK olmak üzere hiçbir makamın ve kurumun sizin kamu hizmetlerini almanıza itirazı kalamaz, kalmaz.
Yine de itiraz eterler diyebilirsiniz. Hele gelin ilk adımı siz atın sizin mücadelenizde yanınızda olacağız.
Ama yok hala belirli bir şeklin inadında olursanız o zaman bu yapılan dindarlık değil, dinciliktir ithamına cevap vermeniz çok zorlaşır.
Hürmetlerimle.
Emin Şirin