19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Başörtüsü meselesi nasıl hallolur?...

Dünden Bugüne Tercüman, yani Ilıcaklar’ın Tercümanı, bugünlerde, İshak Alaton’un ortak olacağı yeni bir medya grubu kurulacağı, Star Grubundan Kral TV’nin Ilıcaklar ve Alaton’a verileceği dedikoduları ile gündeme geldi.

Ama esas itibariyle gündeme gelmesi gereken konu başka. Ilıcaklar’ın Tercümanı başörtüsü konusunu gündeme getiren bir “forum” kurdu; iyi de oldu. Forumu takdim ederken, “Sizce Türkiye’de "Başörtüsü Problemi" nasıl çözülür? sorusu soruluyor ve “Başörtüsü yasağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Tartışmaya katılın, görüşlerinizi bize yazın. Yasağın devam etmesine karşı mısınız? Yasağın kalkması için ne yapmalıyız? Bize yazın çözümü siz bulun. Bin vuruşu geçmeyen yazılarınızı bize gönderin. Görüşleriniz sadece internet sayfalarında kalmayacak. Tercüman gazetesinde değerlendirilecektir. (Nazlı Ilıcak)” deniliyor.

Ben de bu davete uyarak, bir yerli, bir yabancı çözüm öneriyorum:

Yabancı çözüm; (muhtemelen iktidarda bulunan AK Parti’nin tercih edeceği çözüm) Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül’ün, geçenlerde Roma’da Papa 10. İnnocenti’nin devasa eliyle heykelinin altındakileri takdis eder görüntüdeki masada imzaladıkları “Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Anlaşma”nın içinde var.

Aynı gazetenin yazarı, Anayasa Profesörü Sayın Mustafa Erdoğan’ın hiç beğenmediği, kalın mı kalın, uzun mu uzun, bizim 1982 Anayasamız yanında ufacık ve kısacık kalan bu anlaşmanın 49. sayfasındaki madde II-10 aynen şöyle:

“Herkes düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, tek başına ya da başkaları ile birlikte topluluk halinde ve herkesin önünde veya özel olarak, din ya da inanç değiştirme özgürlüğünün yanı sıra, ibadette, öğretimde, uygulamada ve törenlerde dinini veya inancını açıkça ortaya koyma özgürlüğünü içerir.”

Ne diyor? “Öğretimde, uygulamada ve törenlerde dinini açıkça ortaya koyma özgürlüğünü içerir” diyor.

Yani, günün birinde biz de AB üyesi olursak (bence kabul edilmesi mümkün olmayan bir çok maddesi bulunan) ve ansiklopedi gibi olan bu anayasayı kabul edersek, başörtüsü problemi kendiliğinden hallolur. Kızlarımız okulda başörtülerini takarlar, Anıtkabir’deki törenlere başörtüsü ile katılınır. Ayrıca, bu maddeyi geniş olarak yorumlarsanız, mesela Aczimendiler de Taksim Meydanı’nda veya mesela Anıtkabir’de istedikleri gibi ayin yaparlar…

Avrupa Anayasasının bir de yukarıdaki maddeyi tamamlayıcı II-14. maddesi var. Bu maddenin üçüncü paragrafında, “Demokratik ilkelere gereken saygı gösterilerek, eğitim kurumları kurma özgürlüğüne ve ebeveynlerin kendi çocuklarının eğitimi ve öğretimini kendi dini, felsefi ve eğitim kanaatlerine uygun şekilde sağlama haklarına, sözkonusu özgürlüğü ve hakkı yönlendiren ulusal yasalara uygun olarak saygı gösterilecektir” deniliyor.

Pek tabii, ulusal yasaların, “ebeveynlerin kendi çocuklarının eğitimini ve öğretimini kendi dini, felsefi ve eğitim haklarına uygun şekilde sağlama haklarına” uygun olmama imkanı da yok.

Bir de yerli çözüm var:

Yerli çözüm, Anayasada doğru bir laiklik tarifi yapılması, bu laiklik tarifine dayanarak kanunların tanzim edilmesi ve yine Anayasada gerekli değişiklik yapılarak meşhur 153. maddedeki, “Anayasa Mahkemesi, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken kanun koyucu gibi bir hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak şekilde hüküm tesis edemez” hükmüne işlerlik kazandırılması.

****

Benim başörtüsü konusundaki tavrım belli. Kamu hizmeti alanlar başörtüsü-türban takmakta serbest, kamu hizmeti verenler ise Anayasa ve kanunlara uygun hazırlanmış kılık-kıyafet yönetmeliğine uymak mecburiyetinde olmalılar. Dini sembol olsa bile, inancı dolayısıyla başörtüsü takan bir genç kızın üniversiteye gitmesi kesinlikle yasaklanmamalı ama aynı öğrenci üniversitede kanunlarca belirlenmiş bir “dincilik” faaliyetinde bulunursa müeyyidesine katlanmalı.

****

AB meselesine dolaylı bir yoldan, başörtüsü üzerinden bugün değinmiş olduk. Yarın AB konusunda benim şahsi manifestomu anlatacağım.

Şimdiden özetleyeyim:

AB 2005 senesinden itibaren Türkiye’den istediği nitelikte senede asgari 100 bin işçiyi aileleri ile beraber almaya başlasın. Biz de, kendi talebimizle AB ile özel statü anlaşması yapalım ve tam üyelikten; 2005’ten itibaren asgari 15 sene müddetle, asgari senede 100 bin işçi alınması anlaşması karşılığında vazgeçelim.

Detayları yarına…
Yayın Tarihi : 17 Kasım 2004 Çarşamba 15:30:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?