19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Bir bilenin ağzından Öcalan-HADEP bağlantıları...

Mehmet Metiner, “Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi” adlı bir kitap çıkardı. Kitap, 625 sayfa, 25 milyon TL gibi de ciddi bir fiyatı var. Buna rağmen mutlaka alıp okumanızı tavsiye ederim. Elinize alınca öyle kolay kolay bırakamıyorsunuz.

Mehmet Metiner, kiminin Kürtçü, kiminin İslamcı, kiminin “dönek” dediği fevkalade açık sözlü, İslamcılığını ve Kürt kökenli Türk vatandaşlarının haklarını savunduğunu açık kalplilikle ortaya koyan, ancak, bu mücadeleyi mutlaka demokratik zeminde yapmaya çalışan, özü sözü bir, sımsıcak ve kocaman kalpli bir kişi. Şimdilik aktif siyaseti bırakmış ama tekrar aktif siyasetin içine döneceği kesin. Benimkisi daha ziyade bir temenni, zira, bu kadar açık kalpli ve yürekli düşünce insanlarının mutlaka aktif siyasette olmaları gerekir diye düşünüyorum.

****

Kitapta, sayısız anekdot, sayısız görüş ve sayısız hadise var. Bunların bir kısmını da belki yeri gelirse sizlere naklederim. Ancak, bugünlerde aktüel olduğu için Abdullah Öcalan’ın, HADEP’e ve DEP’e ne kadar karıştığını ve bu iki organın bir anlamda silahlı terör örgütü olan PKK ile nasıl içiçe olduğunu gösteren bazı pasajları nakledeceğim. Bu pasajları okurken, Mehmet Metiner’in kitabında özellikle bugün DEP’lileri, TBMM Başkanlığı Konutunda iftarda iki saat ağarlayan, iki saatlik bu toplantıda neler konuştuğunu temsil ettiği milletvekillerine anlatmaktan kaçınan TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın, Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra Öcalan’ın asılması konusunda TBMM kürsüsünden yaptığı hamasi konuşmaları da hatırlattığını belirtmek isterim.

Bu arada, Mehmet Metiner’in bir dönem HADEP’in Genel Başkan Yardımcılığını yaptığını da ve konuları ilk elden takip edip bildiğini unutmayalım.

****

Bakın Mehmet Metiner, DEP, HADEP ve Öcalan arasındaki bağlantıları kitabında nasıl aktarmış:

“... Tüzüğe, ‘demokratik sosyalizm’ ibaresinin mutlaka konulması konusunda ısrarcı bir tavır sergileyen eski HADEP yöneticileriyle bizim aramızda gelişen gerginlik bir ara kopma noktasına geldi. Geldiğimiz bu noktada geri dönüş artık mümkün değildi. Çoğunluk ‘sosyalizm’ ibaresinin mutlaka girmesi gerektiğine inanıyordu. Yapılacak başka bir şey yoktu.

Ancak bu süreçte sonradan ayrıntısına vakıf olacağım tatsız bir gelişme daha yaşandı.

Meğer ‘demokratik sosyalizm’ ibaresinin mutlaka tüzüğe girmesini Abdullah Öcalan istiyormuş. Tabii benim bundan haberim yoktu.

Her hafta Öcalan’la İmralı’da görüşmeye giden avukatlar parti içindeki gelişmeleri de aynen kendisine aktarıyorlarmış. Avukatlardan birinin partinin mevcut genel sekreteri olması bence başlı başına bir garabet örneğiydi zaten. Partinin PKK ile ilişkisinin olmadığına dair tarafımızdan söylenen her sözü, baştan hükümsüz kılıyordu bu durum. Benim kişisel kanaatim Apo’nun avukatı konumunda olan birinin bırakınız genel sekreterlik gibi kilit mevkide bulunmasını, partinin başka yönetim katmanlarında görev alması bile doğru değildi. Ya sadece avukat olarak kalmalıydılar ya da sadece partili. İkisinin bir arada olması HADEP-PKK ilişkisi konusunda ciddi bir güven sorunu yaratıyordu. Gerçi devletin ilgili birimleri HADEP-PKK ilişkisi konusunda herşeyi en ince ayrıntısına kadar biliyordu bilmesine, ama topluma bu durumu izah etmek hiç de kolay değildi. Öcalan İmralı’da tutuklu bulunuyordu ve avukatlarıyla yaptığı tüm görüşmeler kayda alınıyordu. Öcalan’ın avukatlara dikte ettiği tüm notlar ise PKK’nın yayın organlarında ve internet sitelerinde olduğu gibi yayınlanıyordu. Tabii avukatların HADEP ile ilgili söyledikleri her şey ve Apo’nun HADEP için öngördüğü önerilerin hepsi, devletin bilgisi dahilindeydi.

Genel Sekreter ve ekibinin, Demokrasi Hareketi’nden gelenlere karşı bir biçimde farklı duygular beslediği gün gibi ortadaydı. O yüzden İmralı’ya taşıdığı bilgilerin güvenirliği için söz söylemeyi bile gereksiz addederim.

Bir İmralı görüşmesinde ( 8 Kasım 2000) aralarında parti genel sekreterinin de bulunduğu avukatlar ile Öcalan arasında geçen konuyla ilgili mülakatı aktarıyorum:

Avukat: Geçen hafta gönderdiğiniz program önerinize karşın Metiner vb kişilerin, ‘sol kavramı olursa biz partiye katılmayız’ dedikleri aktarıldı.

Öcalan: Girmesinler. İslam’ın da solu olur. Serserilik yapmasınlar. Doğrusu İslam’ın demokratik yorumudur. Hz. Ali’nin yaklaşımıdır. Pemgamber’in evlatlarının yaklaşımıdır bu. Ben bu çerçevede belirtmiştim. Siz söylediklerimi doğru aktarmıyor musunuz?

Hadi işin içinden çıkın bakalım! Neresinden tutarsınız bu sözlerin veya nasıl yorumlarsınız HADEP-Öcalan ilişkisini?”

...

“Benim ‘başkanlık kurulu’ önerim de Öcalan’a iletilmiş olmalı ki, bakınız ‘yan örgüt’ gibi görmediği HADEP hakkında avukatları aracılığıyla ne tür önerilerde bulunuyor:

Öcalan: Başkanlık Kurulu doğru bir sistem, başkanlık divanı olabilir. Genel sekreterlik kalabilir. Ayrı bir MYK olmayabilir. 60 kişilik bir yönetim olabilir. Genel Sekreter ve 6-7 yardımcısı, genel başkan ve 9 yardımcısı gibi, bunlara yönetim denir. (...) Demokratik sosyalizme ilişkin olarak hem İslam’a, hem de sola açık olruğunu söyleyebiliriz. Liberallerle ittifak da yapabiliriz.

Öcalan’ın bu önerileri aynen gerçekleşti. Parti Meclisi 60 kişiden oluştu. Genel Sekreterlik kaldı. Genel Başkan ve Genel sekreter yardımcılarının sayısı bile Öcalan’ın belirttiği oranda belirlendi.

Genel Başkan adayları arasında ismi en çok telaffuz edilen Murat Bozlak’tı. Teşkilat büyük oranda Bozlak’ı istiyordu. Öcalan’a genel başkanlık konusundaki zorluk avukatlar tarafından aktarıldıktan sonra Öcalan, Murat Bozlak için şu değerlendirmeyi yapıyor:

Öcalan: Murat’ı eğer örgüt yapısı istiyorsa olabilir. Fakat tarz ve tempoda eskisinden daha farklı olmalıdır. Murat çık ağır ve hantal gözüktü. Demokratik çözüm sürecini kaldıracak bir tarzın ve temponun sahibi olması gerekir. Aslında Ahmet de (Ahmet Turan Demir’i kasdediyor) şimdiki genel başkanınız da böyledir.

Avukat: Dediğiniz gibi bir başkan adayı yok...

Öcalan: Bu durumu utanç verici buluyorum... İk iyıldır tavratamıyorum. PKK, Avrupa, HADEP iki yılı boşa harcadınız. Benim geliştirdiğim barış planı devletin de yararınadır. (..) HADEP için söylüyorum. Bunu kabul edemeyiz, buna müsaade edemeyiz.”

...

“Kongre sonrasında Öcalan’la 6 Aralık 2000 tarihinde görüşen avukatlar arasında gçen mülakat da çok ilginç:

Öcalan: Yürütmede kimler var?

Avukat: Ahmet Türk, Osman Özçelik, Bahattin Günel, Ahmet Turan Demir, Kemal Peköz.

Öcalan: Feridun Yazar var mı?

Avukat: Var. Ayrıca Naci Kutlay ve Mehmet Metiner var.

Öcalan (gülümseyerek): Metiner’e söyleyin, sahte İslamcılık olmaz. İslam’ın özüne uygun davranmak gerekir. Yani İslam’ın ve siyasetin özüne uygun davranılmalıdır.”

...

“HADEP’in yöneticileri ile yönetim anlayışı konusunda söylediklerine kuşkusuz katılıyorum. Keşke mümkün olsa da neler söylediğini bir bir aktarabilseydim. Sadece bir iki küçük alıntıyla yetiniyorum:

HADEP’in liderliği yok, teorisyeni yok. (21 Haziran 2000)

HADEP günü kurtarmaya çalışıyor (8 Kasım 2000)

Yüksek tarsda kişilik meselesi, tarz ve tempo sorunuz var. Dönüşememe sorununuz var. (20 Ekim 2000)

Öfkeliyim. HADEP’liler anlamıyorlar. Bu kafayla giderlerse demokrasi mirasını çarçur ederler. Kendileri de bundan zarar görür. HADEP adına biri gelip bu değerleri çar çur ederse, hukuk dışılık yaparsa, buna seyirci olamam. (28 Şubat 2001)

HADEP’e ilişkin çok şey dile getirdim. Çok yoruldum, sıkıldım da. Çünkü devletin hassasiyetlerini biliyordum. Yeterince zor anlıyorsunuz ve çok az uyguluyorsunuz. (25 Ekim 2000)”

****

Mehmet Metiner’in kitabında, Öcalan- HADEP ilişkisini ortaya çıkaran anekdotlar bunlarla sınırlı değil. Ben yalnızca küçük bir bölümünü size aktarıyorum. Tekrarlıyorum Mehmet Metiner, bir dönem HADEP’in Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Bu satırları okurken Metiner’in bu görevini dikkate almanızda yarar var

Yayın Tarihi : 5 Kasım 2004 Cuma 21:02:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?