17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Çare: Doğru dürüst bir laiklik tarifi

 

Basından bir haber:

"Hükümet, Cumhurbaşkanı Sayın Necdet Sezer tarafından veto edilen YÖK Tasarısı hakkında ne yapacağı konusunda bugün karar verecek"miş. Bugün nasıl karar verecekler bilemiyorum? Zira, televizyonda gördüğüm kadarıyla kabinenin hemen hepsi İstanbul'da WAN Toplantısı'nda, sıra sıra dizilmiş Sayın Aydın Doğan'ı dinliyorlardı. Herhalde bu akşam Ankara'ya dönüp bir karar verirler.

Konu önemli. Hükümetin bu konuda sağduyulu bir karar almasını temenni ediyoruz.

Konunun iki boyutu var:

Birincisi laiklik, ikincisi imam hatip öğrencilerinin istedikleri her fakülteye girip giremeyecekleri boyutu.

Konu etrafındaki tartışmalar maalesef yine ölçüyü kaçırdı. Ölçüyü bırakın, ana temel noktayı kaçırdı. Herkes, karşı tarafı suçluyor ama çok nadir kişiler (Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç gibi) bir fikir ve çare önerisi koyabiliyor.

Tartışmalar da maalesef çok sert; tam bir sağırlar diyaloğu. Hele hele her iki kesimin de savunucusu gazete ve yazarlar, fikirden ziyade hırs ve hiddet dolu. 

****

Ben gerek laiklik, gerek imam hatipler konusundaki görüşlerimi ve teklifimi kısaca tekrar özetleyerek belirtmek istiyorum:

Laiklik konusunda Sayın Necdet Sezer'in ve Anayasa Mahkemesi'nin yorumlarına iştirak etmek kabil değil. Ben bu konuda, sayısız yazılar yazdım, HaberX'in, "Yazarın eski yazıları" bölümünde bulabilirsiniz. Sayın Sezer'in 21 sayfalık veto gerekçesinin 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17. sayfalarında (sıkılmadan okumak isteyenler için yazımın sonuna alıyorum) tekrar anlattığı laiklik tarifi fevkalade sınırlayıcı, dinin hertürlü kamu alanında görülmesinden bile rahatsız olan, din ve vicdan özgürlüğünü aşırı derecede sınırlayan, dinin sadece neredeyse gizli uygulanabilecek bir inanç sistemi olmasına dayanan bir anlayış. Bu anlayış demokratik değil, olmaz.

Anayasa Mahkemesi'nin laiklik tariflerini de çeşitli kararlarında, özellikle Refah ve Fazilet'in kapatılma kararlarında okuduk. Anayasa Mahkemesi'nin fevkalade dar anlamda ele aldığı laiklik tarifi de, din ve vicdan özgürlüğünü kesinlikle kısıtlıyor.

Çare nedir? Çare, bundan evvel de müteaddit defalar yazdığım gibi Anayasaya doğru dürüst bir laiklik tarifinin konulmasıdır. Bu laiklik tarifi hem Anayasa Mahkemesi ve Sezer'in işaret ettiği gibi dinin; sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici olmasını önleyen bir ilke olmasını, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı ilkelerini ortaya koymalı ama aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına almalı ve özellikle dincilik propagandası yapılmadığı müddetçe, dini sembollerin kamuda görülmesinin laikliği zedelemediği ve zedelemeyeceği belirtilmelidir. Doğru dürüst bir laiklik tarifini Anayasa'ya koymadığımız ve Anayasadaki yarım tariflerin takdirini Anayasa Mahkemesi ve şahıslara bıraktığımız müddetçe bu problem hallolmaz.  

Eksiksiz bir tarifin Anayasaya tam olarak konulması özgürlüklerin genişletilmesi kadar, bu özgürlüklerin arkasına sığınarak devlete kendi İslami anlayışlarını kabul ettirmek isteyenlerin önüne de set çekmiş olacak.  

"Bu da nereden çıktı?"demeyin. Beraberce AK Parti'nin "doktrin hocası, Başbakanın Danışmanı" Yalçın Akdoğan'ı okuyalım:

"Laiklik ile demokrasinin birbirini gerektirmesi teorik bir tartışmadır. 'Laiklik olmadan demokrasi olur mu ya da demokrasi olmadan laiklik olabilir mi?' gibi." (Yeni Şafak 27.05.2004)

"İslam dünyasında demokrasinin gelişememesinin önemli bir sebebi din değil, dine tahammül edemeyen anlayışların otoriter yapıları sürdürme isteğidir." "Müslüman dünyanın demokratikleşmesi için öncelikle laikleşmesi gerektiğini vurgulayanların tespiti, bölgenin sosyopolitik gerçekliği ile örtüşmemektedir." (Yeni Şafak 31.05.2004)

Türkiye'nin laiklik modelinin İslam dünyasında örnek alınabilmesi, İslam dünyasının sosyopolitik gerçekleri dikkate alındığında mümkün görülmüyor. Dini özgürlükleri temel alan bir laiklik anlayışı buralarda belki kısmen kabul görebilir ancak dini (Türkiye'deki gibi) bir problem olarak algılayan anlayışın Türkiye'deki gibi kabul görmesi çok zor. (Yeni Şafak 30.05.2004)

****

İmam hatip mezunlarının istedikleri her fakülteye girmesi konusuna gelince. 

Bu konuda da müteaddit yazılar yazdım. Özellikle, 1 Mart 2004 tarihindeki, "28 Şubat kararları uygulandı mı?" başlıklı yazım konuyu toparlıyor. (tıklayınız)

Bu yazıyı yazarken ister istemez, bu sabah gazetede okuduğum bir haber aklıma geldi. Başbakanlık Konutunda yenilen bir yemekte içki ikram edilmemesi üzerine imam-hatipli Başbakanımız, "Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer" demiş. Aynı Başbakan, daha önce, "uzlaşmacı ve demokrat, hoşgörülü" tavrını sergilemek ve inandırmak için "Başbakanlık Konutunda içki ikramı olacak mı?" sorusuna, "Devlet protokolü neyi icap ettirirse öyle yapacağız"derdi... (Emin Şirin'in notu: Yazım girdikten bir gün sonra Vakit Gazetesi'nin arşiv sütununda yukarıda yazdığım haberin aslının Tufan Türenç'in sütununda yazıldığını, mekanın da Başbakanlık Konutu değil, AK Parti Genel Merkezi olduğunu öğrendim. Mekan farkı neticeye ne kadar tesir eder? Takdir sizin. 01.06.2004)

Neyse...

Dün dündür, bugün bugün. Bugün, "imam hatiplilerin davranışları, toplumsal tavırları, çok geniş kitleleri endişelendiriyor. Dolayısıyla, 'imam-hatipli bir devlet idaresi kabusu' geniş kitlelerin uykusunu kaçırıyor. Mesele, dini öğrenmekten ziyade, imam-hatiplilerin devleti ele geçirme planı olarak algılanıyor.

Çare nedir? Çare, normal liselere doğru dürüst bir din eğitimi koyarak, imam-hatip okulları sayısını azaltmak ve imam tahip liselerinden mezun olanların sadece İlahiyat fakültelerine gitmelerini temin etmektir. Bir meslek lisesini bitiren mesleği ile ilgili üniversiteye devam edebilsin. "Böyle demokrasi olur mu?" diyenlere cevabım "Tabii olur. Öğrenci, herhangi bir üniversiteyi seçmek istiyorsa da baştan seçimini yaparken genel liseyi seçsin, bunun neresi anti demokratik?" 

İmam-hatipli bir kamu yönetimi fikri duvara kesinlikle toslar. Ama AK Partili dostlar iktidarın verdiği aşırı güven içinde bunu görüyorlar mı, görmüyorlar mı bilemem...  

EK:

Cumhurbaşkanı'nın YÖK Yasası'nı Veto Gerekçeleri

Bu nedenlerle, incelenen Yasa'nın 5. maddesinin, Anayasa'nın 130 ve 131. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.

e- İmam-hatip lisesini bitirenlerin kendi alanları dışındaki yükseköğretim programlarında okuyabilmelerine olanak sağlayan düzenlemenin Anayasa'daki laiklik ilkesi yönünden de incelenmesi gerekmektedir.

Anayasa'nın 130. maddesinde, üniversitelerin kuruluş amacının, çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde ulusun ve ülkenin gereksinimine uygun insan yetiştirmek olduğu belirtilmiştir.

Anayasa'nın 42. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise, eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devlet'in gözetim ve denetimi altında yapılacağı, bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim kurumları açılamayacağı belirtilerek, laiklik ilkesine uygun eğitim ve öğretim öngörülmüş, eğitim ve öğretim özgürlüğünün Anayasa'ya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı vurgulanmıştır. 42. maddenin amacı, kapsamlı ve nitelikli öğretim programlarıyla toplumu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır.

Devlet'in eğitim ve öğretimdeki gözetim ve denetim görevi, laiklik ilkesine aykırı etkinlik ve öğretim yapılmasına izin verilmemesi görevini de kapsamaktadır. Eğitim ve öğretimde böylesine önemli yer tutan laiklik ilkesinin anayasal içeriğinin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

aa- Anayasa'nın 1. maddesinde, Türkiye Devleti'nin bir Cumhuriyet olduğu belirtilmiş; 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, başlangıçta yer verilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmış; 4. maddesinde de, 1 ve 2. maddelerdeki "Cumhuriyet"in ve "Cumhuriyet'in nitelikleri"nin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin önerilemeyeceği belirtilmiştir.

Böylece, Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerinden olan laiklik, anayasal içeriğiyle güvence altına alınmıştır.

Anayasa'nın 176. maddesine göre, başlangıç bölümü, Anayasa metnine dahildir. Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri içeren başlangıç bölümü, maddelerin amacını ve yönünü belirten bir kaynaktır. Madde gerekçesinde de, başlangıç bölümünün Anayasa'nın diğer kuralları ile eşdeğer olduğu vurgulanmıştır.

Anayasa'nın başlangıç bölümünde,

- Yüce Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa'nın, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda anlaşılması, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanması gerektiği,

- Hiçbir etkinliğin Atatürk ilke ve devrimleri karşısında koruma göremeyeceği,

- Laiklik ilkesi gereği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı,

belirtilmiştir. Böylece, Cumhuriyet'in niteliklerinin en önemlisi ve diğer niteliklerin temeli olan laiklik, Anayasa'ya yön veren ilkeler arasındaki yerini almış ve anayasal tanımını bulmuştur.

Bu tanıma göre laiklik, dinin, sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici olmasını önleyen temel ilkedir. Bu işlevine uygun olarak Anayasa'nın 24. maddesinde de,

- Devlet'in sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı,

- Dinin ya da din duygularının yahut dince kutsal sayılan şeylerin, siyasal ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla kötüye kullanılamayacağı,

açık biçimde kurala bağlanmıştır.

Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'in gereklerine uygun olarak yasayla sınırlanabileceği; 14. maddesinde de, Anayasa'da yer verilen hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir.

Böylece, temel hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'i zedeleyecek biçimde kötüye kullanılması önlenmiş, gerekirse laik Cumhuriyet'i korumak için temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması kabul edilmiştir.

bb- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi, coğrafi yönden tekil devlet yapısını, yönetsel yönden laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini, siyasal yönden tam bağımsızlık ilkesini, ekonomik, sosyal, kültürel ve sanatsal yönden de çağdaş bir Türkiye'yi hedeflemektedir.

Atatürk devriminin amacı, aydınlanma çağını yakalamak ve Türk toplumunu çağdaşlaştırmaktır. Bu amaç, Anayasa'nın başlangıcında "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak", 174. maddesinde de, "çağdaş uygarlık düzeyini aşmak" biçiminde anlatımını bulmuştur.

Devrimin temeli, amacına bağlı olarak laiklik ilkesidir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır. Anayasa'da benimsenen laiklik ilkesinin, yukarıda belirtilen amaç bağlamında değerlendirilmesi ve yorumlanması zorunludur.

Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, laiklik, ülkelerin içinde bulunduğu tarihsel, siyasal, toplumsal koşullara ve her dinin bünyesinin gerektirdiği isterlere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.

Bu farklılığa bağlı olarak her ülkenin laiklik anlayışı o ülkenin Anayasa'sına yansımıştır. Türkiye için özellik taşıyan laiklik de Anayasa'da benimsenen ve korunan içerikte bir ilkedir.

Laiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullardan ve her dinin özelliklerinden esinlenmesi, bu koşullar ile özellikler arasındaki uyum ya da uyumsuzlukların laiklik anlayışına yansıyarak değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarması doğaldır. Dini ve din anlayışı tümüyle farklı ülkelerde laiklik uygulamasının, aynı anlam ve düzeyde benimsenmesi beklenemez.

Anayasa Mahkemesi'nin 1961 ve 1982 Anayasaları dönemlerinde verdiği çeşitli kararlarında, laikliğin hukuksal, sosyal, siyasal tanımları ve ulusal değeri geniş biçimde ele alınıp, özenle korunması gereken bir ilke olduğu vurgulanmıştır. Bu kararlara göre laiklik ilkesi şu öğeleri içermektedir:

- Din, Devlet işlerinde egemen olamaz.

- Din, bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki yerinde, sınırsız özgürlük tanınarak anayasal güvenceye alınmıştır.

- Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesi yasaklanabilir.

- Devlete, kamu düzeninin koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler üzerinde denetim yetkisi tanınmıştır.

Bu tanım, devlete, dinsel hak ve özgürlükler üzerinde denetim yetkisi tanırken, devrimlerin, dinin toplumsal görevlerden sıyrılıp, vicdanlara bırakılması doğrultusundaki amacına koşut bir anlam içermektedir.

Buna göre, Atatürk devrimlerinin hareket noktasında laiklik ilkesi yatmakta ve devrimlerin temel taşını bu ilke oluşturmaktadır. Laiklikten verilecek en küçük ödün, Atatürk devrimlerini yörüngesinden saptırarak, yok olması sonucunu doğurabilecektir.

Laiklik, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan bir uygar yaşam biçimidir.

Anayasa, bireyin inanç alanında kaldığı sürece din ve inanç olgusuna sınırsız bir özgürlük tanımakta, buna karşın toplumsal yaşamı etkilediğinde, açığa vurulduğunda kamu düzenini koruma amacıyla bu özgürlük sınırlanabilmektedir. Bu bağlamda, devlet, dinin kötüye kullanılmasını ve sömürülmesini önleyecek önlemleri alacaktır.

Genel olarak laikliğin din işleri ile dünya işlerinin ayrılması anlamına geldiği söylenmektedir. Bu, laikliğin dar ve klasik tanımıdır. Bununla anlatılmak istenen, yalnızca devlet içinde din ve dünya işleriyle ilgili otoritelerin birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda sosyal yaşamın, eğitimin, aile, ekonomi ve hukuk alanlarının din kurallarından arındırılarak, zamana, yaşamın gereklerine göre saptanmasıdır.

Laiklik ilkesi, din ve mezhep ayrılıklarını bireyin özel yaşam alanına sokarak siyaset dışında tutmayı amaçlamıştır. Böylece, din siyasallaşmaktan kurtarılmış, yönetim aracı olmaktan çıkarılmış, gerçek saygın ve kutsal yerinde tutularak, bireylerin vicdanına bırakılmıştır.

Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti'nde "ümmet"ten "ulus"a geçmenin itici gücü olmuştur; kişileri ve toplum kesimlerini birbirine güvenle bağlayan, uluslaşmayı, ulusal birliği ve ulusal dayanışmayı sağlayan ve güçlendiren içeriktedir.

Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi gücünü laiklikten almakta, demokrasi herşeyden önce laikliğe dayanmaktadır. Çünkü, demokrasinin iki önemli öğesi olan özgürlük ve eşitlik, ancak dinsel zorlamaların olmadığı laik toplumlarda gerçekleşebilmektedir.

Laiklik, tüm özgürlüklerin, bu bağlamda din ve inanç özgürlüğünün de güvencesidir. Çünkü, yalnız laik düzende insanlar inanıp inanmamakta, din seçiminde ya da dinsel uygulamalarda özgürdürler.

cc-Anayasa'nın 174. maddesinde, Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı güden devrim yasaları tek tek sayılarak anayasal güvenceye alınmıştır.

Bu yasalar, maddede de belirtildiği gibi laiklik ilkesiyle doğrudan ilgili bulunmakta, Cumhuriyetimizin laik niteliğini somutlaştırmakta ve ona içerik kazandırmaktadır. Bu nedenle, Anayasa'nın 174. maddesi, başlangıcı ile 2. ve 24. maddelerinden ayrı düşünülemez ve onları tamamlayıcı niteliktedir.

Ayrıca, 174. maddede yer verilen ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında yeni rejimi oluşturmak amacıyla çıkarılan yasaların "inkılap yasaları" olarak anılmaları, bu yasaların Türk Devrimi ve Atatürk ilkelerinin gerçekleşme aracı olduğunu göstermektedir.

Bundan da anlaşılmaktadır ki, laiklik, tüm anayasal kurallara egemen bir ilkedir.

Anayasa koyucu, Atatürk devrimlerinin temel felsefesinin önemini, devrim yasalarını 174. maddesi ile korumaya alarak vurgulamak istemiştir. Gerçekten, 1982 Anayasası'nın "İnkılap kanunlarının korunması" başlıklı 174. maddesinin gerekçesinde,

"Atatürk inkılaplarının Atatürk'ün amaç olarak gösterdiği Batı uygarlık düzeyine varıştaki önemleri tartışılmayacak kadar açıktır. Türk Milleti bu inkılapların bilincine varmış ve onlarla ilgili değerlendirmelerini etrafında toplandığı fikirler nüvesine katmıştır.

Ancak zaman zaman Atatürk inkılaplarının anlamını kavrayamayanların belirdikleri görüldüğünden inkılapları Anayasanın himayesine alan 1961 Anayasasındaki hükmün yeni Anayasada korunması yerinde görülmüştür."

denilerek, devrimlerin Anayasa'nın korunmasına alındığı belirtilmiştir.

dd- Ülkemizde laik öğretime geçiş, Anayasa'nın 174. maddesiyle korumaya alınan 03 Mart 1924 günlü, 430 sayılı Öğretim Birliği Yasası ile gerçekleştirilmiştir. Bu Yasa ile,

- Türkiye'deki tüm okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış,

- Şeriye ve Evkaf Bakanlığı ile vakıflarca yönetilen medreseler ve dini eğitim veren okullar kapatılmış,

- Diyanet uzmanları yetiştirmek üzere ilahiyat fakültesi, imam ve hatip gibi din hizmetlerini yürüteceklerin yetiştirilmesi amacıyla okullar açılması için Milli Eğitim Bakanlığı'na görev ve yetki verilmiştir.

Öğretim birliği ilkesinin amacı, akla ve bilime dayalı programlarla çağdaş uygarlık hedefine yönlendirilmiş yurttaşlar yaratmaktır.

İkili öğretim, yani bir yanda akla ve bilime öte yanda dinsel öğretiye dayalı öğretim toplumda ikiliğe yol açacak kaos ve karmaşa yaratacaktır. Bunun çağdaşlaşma hedefine ve ulusal birliğe zararı açıktır.

Öğretim Birliği Yasası'nın gerekçesinde,

"Bir devletin genel eğitim ve kültür politikasında ulusun düşünce ve duygu bütünlüğünü sağlamak için öğrenim birliği en doğru, en bilimsel ve her yerde yararı ve olumluluğu görülmüş bir ilkedir. 1839 Gülhane Fermanı'ndan sonra açılan Kutlu Düzenleme (Tanzimat-ı Hayriye) döneminde öğrenim birliğine başlanmak istenmişse de, bunda başarılı olunamamış ve tam tersine bu alanda bir ikilik yaratılmıştır. Bu ikilik eğitim ve öğretim açısından birçok olumsuz sonuç yaratmıştır. Bir ulus bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim, iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu, düşünce ve dayanışma birliği amaçlarını tümüyle yok eder. Yasa önerimizin kabulü durumunda, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki her çeşit eğitim-öğretim kurumlarının bağlanacakları tek yer Eğitim Bakanlığı olacaktır. Cumhuriyetin kültür politikasından ve kültürümüzü duygu ve düşünce birliği içinde ilerletmekte görevli olan Eğitim Bakanlığı, müspet ve bütünleşmiş bir eğitim politikası uygulayacaktır."

denilerek, öğretim birliği ilkesinin önemi vurgulanmış ve temeli atılmıştır. Öğretim birliği ilkesi, laik eğitimin vazgeçilmez koşulu olarak laiklik ilkesinin önemli alanlarından birini oluşturmaktadır.

Öğretim Birliği Yasası'nda, imam hatip yetiştirecek okulların kurulmasının öngörülmesinin amacı, din kültürünü bilimsel ortamda edinmiş, aydın, toplumu batıl inançtan kurtarabilecek din adamları yetiştirmektir.

Bu amaç, imam hatip liselerinin imamlık, hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği gibi alanlardaki dini hizmetleri yerine getirmek amacıyla, öğrencileri bu mesleğe hazırlayıcı programlar çerçevesinde eğitim ve öğretim verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

ee-1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası'nın 32. maddesinde, öğretim birliği ilkesine uygun olarak imam hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı'nca açılan, ortaöğretim sistemi içindeki öğretim kurumları olarak tanımlanmıştır.

Madde gerekçesinde,

"İmam-hatip okulları, imamlık ve hatiplik gibi din hizmetlerinin ifası ile görevli kimseleri yetiştirmek üzere açılan okullardır. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu, amaçları dolayısıyla din öğretimine mecburi dersler arasında geniş ölçüde yer ve önem verilen bu okulların, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, Ôayrı mektepler' olarak açılmasını amirdir.

Tevhidi Tedrisat Kanunu, Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden bir konu olarak, Anayasanın 153. maddesinde (1961 Anayasası) yer almış bulunmaktadır.

Bu defa 31. madde (32. madde olarak yasalaştı), Tevhidi Tedrisat Kanununun ilgili maddesi hükmünü yerine getirmek, imam-hatip okullarının milli eğitim sistemi içindeki yerini açıklamak ve sekiz yıllık temel eğitime dayalı ve meslek icabı yalnız erkek öğrencilere mahsus ayrı meslek okulları olduğunu belirtmek amacıyla getirilmiştir. İmam-hatip okullarını bitirenler, bugün olduğu gibi, kendi alanlarında yükseköğrenime geçebileceklerdir."

denilmektedir.

Gerekçeden de açıkça anlaşılabileceği gibi, bu okullar, yalnızca din adamı yetiştirilmesi için erkek öğrencilerin öğretim görmeleri ve bunların da ortaöğretim sonrasında kendi alanlarında yükseköğrenime devam edebilmeleri amacıyla kurulmuştur.

Yapılan incelemeler, sonraki düzenleme ve uygulamalarla imam hatip liselerinin amacından saptırıldığını göstermektedir. Geçen zaman içinde imam hatip liseleri, genel liselere alternatif öğretim kurumları durumuna getirilmiş, ikili eğitim-öğretim sistemi yaratılarak eğitim birliğine ve laiklik ilkesine aykırı düşecek önemli uygulamalar yapılmıştır.

İmam hatip liseleri ülkenin din adamı gereksinimini karşılamak amacıyla kurulduklarına göre, bu liselerin hem okul hem öğrenci sayısı olarak ülke gereksiniminin gerektirdiği düzeyde tutulması öğretim birliği ve laiklik ilkelerine uygun düşecektir.

ff-Türk milli eğitiminin genel amacı, Türk Ulusu'nun tüm bireylerini, Atatürk ilke ve devrimlerine ve Anayasa'da anlatımını bulan Atatürk Milliyetçiliği'ne bağlı, Anayasa'nın başlangıcında belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları yaşamında uygulayan yurttaşlar olarak yetiştirmektir.

Yasakoyucu, kişiler yönünden hak, devlet yönünden ödev olan öğrenim ve öğretim hakkını düzenlerken, toplumun gereksinim duyduğu insan gücünün yetiştirilmesi, böylece, toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın sağlanması gibi hususları gözetmek zorundadır.

Türkiye'de laikliğin, siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmelere ve bu gelişmelere öncülük edecek eğitim seferberliğine dayalı olarak yerleştirilmesi öngörülmüştür.

Eğitimin siyasal ve toplumsal bilinçlenme ile bu bilinçlenmeye öncülük yapabilmesi için öğretim birliği ilkesine bağlı kalınması zorunludur. Tersi durumda, öğretim birliği ilkesi uyarınca kapatılan okulların yerine yenileri açılmış olacaktır.

Bunun dışına çıkılarak, imam hatip liselerinin genel lise statüsüne yükseltilmesi ya da bu liseleri bitirenlerin genel liseleri bitirenler gibi yükseköğretim hakkından yararlanmasının sağlanması, eğitimin laikleşmesini amaçlayan öğretim birliği ilkesiyle, laiklik ilkesiyle, demokratik, laik, eşitlikçi, adil, işlevsel ve bilimsel temellere dayalı eğitim anlayışıyla, kısaca Anayasa'nın Atatürk ilke ve devrimlerini temel alan ruhuyla bağdaşmamaktadır.

Yayın Tarihi : 1 Haziran 2004 Salı 11:40:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?