24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Dostumuz ABD!... .... (Öğrenci Affı Salı günü TBMM gündeminde)


Öğrenci Affı ile ilgili olarak devamlı e-mailler ve sms’ler alıyorum. Konu takibimizde. Zaten, Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç konuyu çok büyük bir iyiniyetle ve dikkatle takip ediyor.

Şimdi, önümüzdeki Salı günü, eğer bir aksilik olmazsa, TBMM Genel Kurulu’nda, verdiğim kanun teklifi gündeme alınacak. Gündeme alınması demek kanun çıkacak manasına gelmez, gündeme alındıktan sonra teklif belki aylarca görüşülemeyebilir. Yine de doğru yolda bir adımdır ve özellikle hükümetle bu konuyu, ilgili arkadaşların takip etmesinde çok büyük bir yarar var.

****

Bu konuyu doğrusu Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül’ün gündeme getirmesini beklerdim ama Radikal’den Mine Kırıkkanat öne geçti.

Kırıkkanat, “CIA’nın AB’ye, ‘Türkiye’yi almayın’ Raporu” başlıklı yazısında bakın ne diyor?

“Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesiyle birlikte üyelik perspektifi ciddileştikten sonra ABD yönetimlerinin de aslında Türkiye AB’ye alınmasın, sözde verilen destek özde geri tepsin diye konuştuğu anlaşıldı. Nasıl mı?

2004 yılında CIA’in proje birimi National İntelligence Council 2020 yılında dünyanın konumuna yönelik öngörülerini içeren bir rapor hazırladı ve 120 sayfalık bu raporu, ne tesadüf, tam da Türkiye’ye müzakere tarihi verileceği kesinleşen aralık ayında yayımladı. Dünyanın gelecekteki siyasi coğrafyasına ilişkin uçuk kaçık öngörülerin yanı sıra, geniş genelinde herkesin bildiği, eften püften verilerin yer aldığı raporun en orijinal bölümü ve en beklenmedik yorumu ’neyle’ ilgiliydi, bilin bakalım. Türkiye’nin olası AB üyeliğiyle, sayın seyirciler! İşte size bu bölümden alıntılar:
"AB’nin dünya gidişatına etkisini siyasal bütünlüğü belirleyecektir. Oysa AB’nin 10 yeni üyeye genişlemesi, birlik kurumlarının kökleşmesini, stratejilerde ortak bir vizyon geliştirilmesini, dış politika ve savunmada bütünlük sağlanmasını frenleyecektir. YOĞUN MÜSLÜMAN NÜFUSUYLA Türkiye’nin üye alınması, birlikte ’fren motoru’ görevi üstlenecek ve AB’nin her türlü gelişimini durdurduğu gibi, uluslararası etkinlikte büyüklüğüne orantılı başrol almasını engelleyecektir. Türkiye’nin üyeliği, AB’yi parçalamak ya da dağıtmak riski taşımaktadır."(*)
CIA, bu raporu Türkiye için ’asli’ önemde aralık ayında yayımlamakla yetinmedi, raporu hazırlayan NİC Başkanı Robert Hutchings’i, raporun hemen ardından alelacele.. Türkiye karşıtlığının en üst düzeyde cepheleştiği Paris’e gönderdi. Ne tesadüfdür ki, Fransız parlamentosu Türkiye’nin olası üyeliğini referanduma bağlayan Anayasa değişikliğini görüşmeye başladığı günün arifesinde, yani 24 Ocak 2005’te, Mr. Hutchings Paris’teki Fransa’nın siyasal ’think thank’ kurumu, Sciences Politiques kürsüsünden altına imzasını koyduğu raporu övüyor, ’AB’nin Türkiye’yi niçin almaması gerektiğini’ anlatıyordu!
Bu kadar tesadüf, ne kadar tesadüftür, varın siz karar verin, sayın seyirciler. Ancak asıl tuhaflık, Türkiye’de bu CIA raporu hakkında tek satır çıkmaması. Üstelik raporun Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin olumsuz öngörüleri, Le Figaro, France Soir gibi gazetelerde de yayımlandı. Zaten ben de Fransız basınından öğrendim, raporun varlığını.
Demek ki ABD, ister göründüğü Türkiye’nin AB üyeliğini aslında pek istemezmiş. Üyelik süreci müzakere tarihiyle ciddiye binince, karşı kampanya CIA tarafından ele alınacak kadar ciddi başlatıldı, sayın seyirciler.”

****

Kenthaber’deki makalelerimi takip edenler bilirler; ben bu hükümetin ABD kontrolünde olduğunu, esas itibariyle AB’ye hakikaten girmek gibi bir niyetleri olmadığını, AB’yi siyasi pazarlama ve Türkiye’de istedikleri bazı kanunları çıkartmak için kullandıklarını ve zaten Hükümeti kontrol eden ABD’nin böyle bir şeye izin vermeyeceğini defalarca yazdım; söyledim. Bu hükümetin hedefi, daha doğrusu bu Hükümete verilen hedef ve hatta Hükümetin varolma nedenlerinin önemlilerinden biri Büyük Ortadoğu yani BOP ve Yeni Osmanlı Projelerinin gerçekleştirilmeleridir. CIA raporu bu görüşümüzün somut bir delilini teşkil etmiş oldu.

“Peki madem, Hükümet ABD’nin sözünden pek dışarı çıkamaz diyorsun, Başbakanın ve Dışişleri Bakanının bugünlerdeki çıkışlarını nasıl izah edeceksin? diye sorabilirsiniz.

Bakın, bu konuda endişelenmiş bir köşe yazarı ne diyor:

“Burada cevabı aranması gereken soru şu olmalı: Oyuna mı geliyoruz? ABD, 1 Mart tezkeresinin reddiyle suya düşmüş "Türkiye’nin bütününü üs olarak kullanma" niyetini tazelemiş, bölgedeki işbirlikçileri ve içimizdeki yardakçıları aracılığıyla bir oyun planı kurmuş da sanki onu oynuyor gibi...

Heyecanlanmak yerine serinkanlı olmak ve mantıklı düşünmek zamanı.”

Evet, belki bu görüş haklıdır.

Belki de hükümet, anketlerde ortaya çıkan büyük Bush ve Amerika memnuniyetsizliğini ve hatta düşmanlığını da gitmeyi düşündüğü bir erken seçimin malzemesi yapacaktır ve o yüzden ABD’ye seçime kadar karşı söylemlerini kuvvetlendirecektir. Hatta ve hatta Condoleezza Rice’nin Türkiye ziyaretinde, Rice’a “haddini bildirecektir.”

Ben yine de sözümden dönmüyorum; bu Hükümet BOP’a angajedir ve dış politikada ABD’nin sözünden filan çıkamaz. Arada bir Ahmet Davudoğlu’nun teşviki ile ortaya çıkartılıyor gibi görünen çok boyutlu siyaset görüntüsü veya kısa vadeli politik hesaplarla ortaya atılan Amerikan karşıtı konuşmaların bir kıymeti harbiyesi yoktur.


Yayın Tarihi : 4 Şubat 2005 Cuma 16:23:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?