19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Fethullah Gülen’den iddialara somut cevap bekliyoruz (4)


Fethullah Gülen Hoca ile ilgili vermiş olduğum soru önergesi ve bu soru önergesinden sonraki süreçte sütunlarımda Nurettin Veren’e yer vermiş olmam dolayısıyla meydana gelen gelişmeler devam ediyor.
****

Pazar günü (28.11.2004) İstanbul’da, Nurettin Veren’in iddialarında da yer alan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak ve Zaman Gazetesi Yazarı Hüseyin Gülerce ile görüştüm. Uzun ve açık bir görüşme yaptık. Konu kısa olarak Tercüman Gazetesi’nin ortaya attığı Fethullah Gülen’in “Türkiye’de yeniden kan gövdeyi götürecek. Falan tür simalar bu dönemde Türkiye’de bulunmasa iyi olur” ifadesi ile Tercüman Gazetesi Başyazarının bu konuda yazdığı yazısı üzerine verdiğim soru önergesi idi.

Konuyu kısaca görüştük ama önemli konu bu idi. Bana, Fethullah Gülen Hoca’nın bu konuda bu sözleri herkül.com adlı bir bir internet sitesine verdiği röportajında söylediğini, gazetenin konuyu ele almasıyla hadisenin büyüdüğünü söylediler. Ben de, “Büyümesi iyi oldu. Hem gazetenin başyazarının “Fethullah Gülen’in istihbaratı kuvvetlidir” iddiasının, hem de bu iddianın 28.11.2004 tarihli Tercüman Gazetesi’nde, Murat Çelik’in eski Başbakan Bülent Ecevit’le yaptığı röportajda, Ecevit’in ağzından Emniyet’in işaret edilerek teyid edilmesinin mutlaka üzerine gidilmesi gerektiğini, Nazlı Ilıcak ve Sayın Bülent Ecevit’in beyanlarının Gülen’in devlet içinde teşkilatlanmış olduğu intibaını kuvvetlendirdiğini, dolayısıyla Gülen’in hem “gizli örgüt”, hem de muhtemel suikastler iddialarının araştırılmasının zorunlu olduğunu ve en önemlisi Fethullah Gülen Hoca’nın bu konularda mutlaka ama mutlaka şeffaf ve açık olması gerektiğini, bu konudaki görüşlerimi özetler bir mektubu da kendisine yollayacağımı söyledim. (Bu mektubu yazınca özetini sizinle paylaşırım.)

Harun Tokak ve Hüseyin Gülerce bana cevaben, şeffaflık konusunda haklı olduğumu söylediler. Nurettin Veren’in ortaya koyduğu yemin konusunu ise yadırgamadılar. Sonra Nurettin Veren ile ilgili benim sütunlarımdaki davete cevaben, cevap haklarını kullandılar; doğrusu çok da iyi kullandılar. Cevapları aşağıda ileteceğim, burada yer alan bazı hususlara da Nurettin Veren’in cevap vermesi lazım. Yoksa inandırıcılığı büyük ölçüde darbe alacaktır.

Bana öncelikle, Cumhuriyet Gazetesi’nden (Fethullah Gülen’i hiç de sevmediğini bildiğimiz) Hikmet Çetinkaya’nın bir yazısını okudular. Yazının tarihi 13.09.1995. Başlığı da, “Şeyhler, Şıhlar, Hocalar, Okullar”. Hikmet Çetinkaya bu yazısında Mustafa Balbay’ın “Orta Asya’da Zaman” başlıklı yazısından alıntı yapmış.

Yazının ana konusunu, Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde Türk Cumhuriyetleri’ne yaptığı gezi oluşturuyor.

“Veren’in soruşu gazetecilik değil, ‘iş bağlamak’:

Kaldığımız Marco Polo Oteli’nde hesabı herkesin kendisinin ödeyeceği Türkiye’de duyuruldu. Gezi rehberinde de yazılıydı. Otele ilk inişte bir kez daha duyuruldu.

Ben hesabı ödedim. Hemen arkamda Veren vardı. ‘Anahtarı verdi, hesabı ödemeden dışarı çıktı. Otel yetkilileri uyardı ama dinlemedi. Otel yöneticileri, Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdür Yardımcısı Ataman Yalgın’ı mutahap alıp hesabı ödemesini istediler.

Yalgın, ‘lanet olsun’ deyip 600 doları ödedi.

Başbakanlık Basın Müşaviri Mehmet Bican, ertesi gün Kırgızistan Devlet Başkanı Akayev’in yemeğinde Veren’i sıkıştırıp 600 doları aldı. Orada öğrendim ki Veren daha önceki Özbekistan gezisinde de otel parasını ödememiş. Dışişleri de üstlenmemiş, iki ülke arasında bu konuda yazışmalar devam ediyormuş.”

Sonra bana, Nurettin Veren’in ısrarla üzerinde durduğu İçişleri Bakanlığı’na verdiği, kendi el yazısıyla yazıldığını söyledikleri dilekçeyi gösterdiler. Dilekçenin tarihi 03.01.2003. Bu dilekçesinde Nurettin Veren, hakikaten Fethullah Gülen Hoca’yı şikayet ediyor ve kendisini öldürtmek istediğini söylüyor. Ardından bana 10.01.2003 tarihli, yine Nurettin Veren’in el yazısıyla olduğunu söyledikleri bir ikinci dilekçeyi gösterdiler. Bu sefer Nurettin Veren, “Benim birinci dilekçemi dikkate almayın. Büyük hata yapmışım. Ortada böyle bir şey yok” diyor!

Sonra Nurettin Veren’in Zaman Gazetesi’ndeki görevi ile ilgili bir kaç imza taşıyan başka bir belge gösterdiler. Bu belgede Nuretin Veren, Alaaddin Kaya ile birlikte bir başka imza daha var. Belgede, Nurettin Veren’in ricası üzerine kendisine künyede bilabedel bir sene yer verileceği söyleniyor.

Nurettin Veren, Aydınlık’a verdiği röportajda, hem de Alaaddin Kaya ile yaptığı görüşmede Asya Finans’la, Zaman Gazetesi’nde ve Samanyolu’nda olan hisselirini istemiş. Nedir bu hisseler? Şirketlerin yüzde kaçıdır? Nurettin Veren bunlara kaç para yatırmıştır? Bugün ne istemektedir? Niye istemektedir?

Son olarak son günlerde yaptığım yazışmalar ile ilgili olarak çok sayıda e-mail alıyorum. Aldığım bir çok mesajda (mesela Ali Bayram, ve Ünal Bolat) özellikle şu soruları soruyorlar:

- Konuşmak için neden 35 sene beklediniz?

- Şuanda etkin ve yetkin bir görevde olsaydınız acaba konuşur muydunuz?

Nurettin Veren’in bu sorulara da cevap vermesi lazım.

*****

Aydınlık Dergisi de bu hafta Nurettin Veren ile bir röportaj yapmış. Bu röportaj çok detaylı ve uzun. Bana cevap veren, belgeler gösteren ve iddialarını ortaya koyan Harun Tokak ve Hüseyin Gülerce’nin Aydınlık’la da görüşmelerinde ve açıklama yollamalarında fayda var.

Aydınlık ayrıca benden, “Nurettin Veren’in açıklamalarına destek olan Emin Şirin” diye bahsetmiş. Ben, sitesi hack’landiğini iddia eden Nurettin Veren’in söz söyleme hürriyetine destek oluyorum. Sadece hakikatin ortaya çıkması ve objektif bir münazara ortamının oluşmasına çalışıyorum. Ancak, Nurettin Veren’in söyledikleri; iddiaları sadece kendisine aittir.

Ben bu konuyu da daha Hüseyin Gülerce ve Harun Tokak ile görüşmeden önce Aydınlık Dergisi’ne telefonla bildirdim. Bu açıklamama da derginin gelecek sayısında yer vermelerini bekliyorum.

*****

Yukarıdaki yazımı bitirdikten sonra HaberX’in editörü beni aradı. Herkül.org sitesinden bir bey, haberx’in editörüne bir mesaj yollamış; mesajın da bana iletilmesini istemiş. Mesaj Sayın Fethullah Gülen’in verdiği cevapla ilgili.

Herkül.org sitesi Tercüman Gazetesi’nde çıkan, benim soru önergeme konu olan ve son günlerde bu konuyla ilgili haber ve yazıların çıkmasına sebep olan haberi yayınlayan site.

Herkül.org sitesinin bana iletilmesini istediği mesajdaki soru şu:

“1999 Haziran’ında aleyhinizde estirilmeye çalışılan kaset fırtınası ve bir bardak suda boğma kampanyası günümüzde de tekrarlanmak mı isteniyor acaba? Kendi edep ve üslubunuz gereği sükutu tercih etmenize, maruz kaldığınız insafsızca hücumlara mantıkî mahmiller bulmaya çalışmanıza ve herkesle bir çeşit diyalog köprüleri kurma gayretlerinize rağmen hâlâ değişik iftira, isnat ve hatta komplolarla size saldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Fethullah Gülen Hocaefendi özetle, mealen: “Bugüne kadar asılsız isnat ve ithamlara, bana sağdan soldan taş atanlara çok maruz kaldım ama bunlar çok küçük ve sayıları çok az bir kesim. Yapılan hizmetlere kıskançlık ve hazımsızlıkla bakıyorlar. Milletin yüzde 85’i de itham ve iddialara hiç kıymet vermedi. Bana istedikleri kadar tecavüz etsinler, ben karşılığında dua ediyorum. Bu insanların tabiatı düşmanlığa, tecavüze, anarşiye, iftiraya kilitlenmiş insanlardır” diyor.

“Gönül koymuyor” ama sormadan da edemiyor: “Bur kaç senelik dünya uğruna ahireti tehlikeye atmaya, makam adına düşmanlarına el uzatmaya, para pul hatırına onca dosta ihanet etmeye değer miydi?”

Cevap herhalde Nurettin Veren’in iddialarına cevap ama, genel, çok ağır lisanla verilmiş bir cevap.

Ama benim aradığım cevaplar bunlar değil. “Bana laf eden, ihanet eder” gibi genel bir tavır almak yerine somut ve şeffaf bir şekilde Nurettin Veren’in aşağıda özetlediğim sorularının ve iddialarının cevaplandırılması lazım. Tekrar ediyorum konu, Nurettin Veren’in şahsiyetinden ziyade, somut iddialarının cevaplandırılması:

1. Artık eğitim kurumu değiliz! Amacımız yoksul öğrencilere yardım etmekti şimdi devlet içinde devlet olmak için uğraşıyoruz.

2.Devletin içinde örgütleniyoruz. Örnek mi… Polis içindeki örgütlenmeyi K.Ö sağlıyor. Bu arkadaş bunları güzelce örgütleyip, bütün istihbaratı günü gününe Hocaefendi’ye götürüyordu. Hizmet namına. Kutsal işti, O’na göre. Hocaefendi de bu istihbaratı istedi. İstemeseydi, olmazdı. Bizim, siyasetten uzak durmamız istenirken, devletin en mahrem (istihbarat) ünitelerine burnumuzu sokmamız, devletin bize olan güvenini sarstı.

3. Bizim en büyük hatamız, "aydın insan yetiştireceğiz" diyorduk, ama bu karara 180 derece zıt çalışmalar yaptık. Bir elinde Kur’an bir elinde topuz olmaz. Biz eğitim seferberliği yapıyorsak, siyaset olmaz. Siyasete girmedik ama, devletin en mahrem ünitelerine müdahale etmeyi mahsursuz gördük. Bu da Hocaefendi’nin tek başına aldığı kararla oldu. Somut anlamda şunu da biliyor devlet: Resmi üniformalı subay çocuklarla toplantılar yapılırdı.

4. Hiç hayatımda görmediğim şekliyle avazı çıktığı kadar bağırdı Gülen. "Nurettin suikast yapmaya geldi, beni öldürecek." O’nu öyle inandırmışlar. 35 yıl aynı çatı altında beraber olduğumuzu unutmuş ve beni canavar gibi görüyordu. Ya ilaçların ya da anlatılanların etkisiyle, o kadar insanın önünde avazı çıktığı kadar bağırıyordu: "Senin buraya, beni öldürmeye geldiğini bilmiyorsam ben e.eşeğim. "Yazıklar olsun Hocam. Ben sana, anamdan babamdan, çocuğumdan daha yakınken, bunları nasıl söylersin. Bana bunu söylecek insan daha anasından doğmadı. Ben bunu kabul etmem" dedim.

O sırada şömine demirini kaptı ve üzerime öldürmek üzere yürüdü. Etrafındakilere de "Öldürün bunu, öldürün bunu" diye defalarca avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Polis Arif bana yalvarıyor, "Ağabey ne olur uzaklaş buradan". Beni tekme tokat, İsmail Büyükçelebi de dahil; o gölgesinden korkan herif, benim 30 yıllık arkadaşım, Büyükçelebi, boğazımı sıktı, tekmek tokat dışarı çıkardılar. Necdet Başaran’ın arabasına tekme tokat bindirdiler, şahsi eşyalarımı alamadan döndüm.

Döndükten sonra, bu olayı K.Ö. ve Abdullah Ayvaz’ın yaptığını bana Necdet Başaran söylemişti: "Hocaefendi’ye, senin bu kasetleri sattığını inandırdılar." Hiç kimseye söylemeden, K.Ö. ve Abdullah’ı aradım. Abdullah Aymaz, "Böyle bir şey yok. İftira" dedi gülerek, sırıtarak. Görüşmek istemedi. K.Ö.’i aradım o da görüşmedi. Şerif Ali Bey’e gittim, "Sen doktorsun. Bu arkadaşlarla görüşemedim. Ama Hocaefendi cinnet noktasında. Doktorsun, ne yapmamız gerektiğini söyle" dedim. Ben bu sır dairesi içinde bunu çözmeye çalıştım. Üç sene bunu kimseye söylemedim. Sadece Şerif Ali biliyordu. Hocaefendi, belki pişmanlık duyar. "Cinnetten dolayı yapmıştır bunu ve çözeriz" diye düşünüyordum.

5. Fethullah Gülen, Amerika’nın gücünü kullanıp daha fazla hizmet edileceği yönünde mesajlar veriyor. "Amerika’ya dost olmak, sırtımızı dayamak, bizi daha emin kılar. Dolayısıyla Türkiye’de de askerden ve rejimden gelebilecek tehlikelere karşı sırtımızı güçlü bir yerlere dayamış oluruz" deyip, cemaate fısıltı şeklinde brifingler vererek, empoze ediyor. Cemaat, farkında olmadan Amerikan conisi gibi kullanılıyor şu anda Gülen tarafından.

6. Bir kere manşetin (D. B. Tercüman) kendisinde bir sakatlık var. Nazlı Ilıcak, "Fethullah Gülen çok iyi bir istihbaratçıdır" diyor. Fethullah Hoca, benim bildiğim gönül insanıdır! Daha önce İhsan Kalkavan da "Her yerde en iyi Atatürkçü olduğunu ispatlarım" dedi. Bir karar verilmesi gerekiyor: Fethullah Hoca çok iyi istihbaratçıdır, çok iyi bir Atatürkçüdür, çok iyi bir diyalogcudur. Hoca, bunlardan birini kabul edip kimliğini ortaya koymalı. Amerika’da yaşayan, 70’ine merdiven dayamış, hasta, gözleri yaşlı bir insan, Türkiye devletini uyaracak kadar istihbaratı nereden, nasıl alır? Herkesi uyandırıyor! Amerika’da yaşadığı halde, Türkiye’nin en mahrem meseleleri nasıl O’na gidiyor? O zaman, devlet ona mı çalışıyor? İstihbarat raporları nasıl gidiyor? Bir Hoca’nın bunlarla ilgilenmesi doğru mu? Vatikan’ın pozisyonunu, Papa’nın pozisyonunu mu istiyor? İslam dünyasında Halife mi olmak istiyor?

7. 25 Kasım sabahıydı. Önce telefonla aradı. Sonra sabah 10:00 civarında evime geldi Alaaddin Kaya ve saat 17:00’ye kadar beraberdik. Oturduk konuştuk. Şunları söyledim:

"Bizim isteğimiz, eğitim kurumlarını, zarar görmeden, yozlaştırılmadan, kimsenin gizli maksatlarına alet edilmeden devam ettirilmesi. Gerek Türkiye’de, gerekse yutdışındaki siyasi odaklardan gelecek tekliflerde, pazarlık unsuru olmaması önemli. Kiliselerin, papazların gizli maksatları için kullandırılmaması, uluslararası hesaplarda pazarlık konusu olmaması, devlet içinde devlet olmamak üzere, açık ve net şekilde faalitleyet göstermemiz gerek. Benim bu yaşananlara müdahale edebilmem için, sıfırdan kuruluşunda bulunduğum Zaman Gazetesi, Samanyolu Televizyonu, Asya Finans ve Gazeteciler Yazarlar Vakfı gibi müesseselerde, hisselerimin bana iade edilmesini istiyorum. Denetimler tarafımdan yapılmalı." Bunları Gülen’e iletmesini istedim.

Alaaddin Bey benim yanımda Hocaefendi’yle konuştu. Hocaefendi, "Ben ona beş vakit namazımda dua ediyorum. Bağrıma basmak, kucaklamak istiyorum. O’nun faziletli bir insan olduğunu, beni zor duruma sokmak istemediğini de biliyorum. Fakat cemaatten gelebilecek tepkilerden korktuğum için, iki-üç aylık bir süre sonunda bu müesseselerin yönetimini Veren’e teslim edebiliriz. Benim şerefime güvenir, şerefim ve namusum üzerine söz veriyorum. İki-üç ay daha bu işle ilgili bir talepte bulunmasın" demiş. Alaaadin Kaya’ya sorulabilir. Sabah 10:00’dan akşam 17:00’ye kadar konuştuk.

8. "Fethullah Gülen cemaati, yurtdışı kaynakların pazarlık unsuru oldu! Bizim felsefemizde bir boşluk var, bundan yararlandılar. İslami felsefeye göre, ’Yaptığınız işin üstünde oturmayın’ derler. Örneğin, Özbekistan’da görevlendirilmiş Bilkent mezunu bir öğretmen 150 dolar maaşa çalışıyor ve bu öğretmene ’Helal olsun’ denildiğinde öğretmen şunları söylüyor: ’Ben yapmadım Hocaefendi yaptı.’ Fethullah Gülen de, ’İstemem yan cebime koy’ tavrında tabii..."

9. "Okulları devletin en üst kademeleri sahiplendi, destek verdi. Ama bu destek maddi anlamda bir destek değildi. Örneğin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, şahsıma güvenerek, beni çeşitli ülkelerde tanıttı. Okulların açılması için destek verdi. Okuldaki çocuklarımızı eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’ya götürdüm. ’Bu okullar devletin kontrolünde olsun’ dedim Sayın Karadayı’ya. Yekta Güngör Özden’e, eski DGM Savcısı Nusret Demiral’a götürdüm çocuklarımızı. ’Sizin bizden haberiniz olsun’ dedim. Ama okullar büyüyüp cemaat büyük güç haline gelince, bazıları haset yaptılar, fitne soktular. Fethullah Gülen büyüdükçe, imparator olacağını gördüm. Kutsallık, dokunulmazlık zırhına büründü. Gülen niçin sorgulanmasın? Herşeyi cemaat ve devlet bilsin! Doğrusu budur!

10. "Biz ikinci bir Fethullah Gülen hareketi değiliz. Sahneye böyle birşey için çıkmıyoruz. Şeffaflık içinde, devlet ve kamuoyu bizi yargılasın istiyoruz. Cemaat içinde bunları yapamadım. Fethullah Gülen bana ’Yollarımız ayrılıyor’ diye mektup yazdı. Mektup, Kuran harfleriyle yazılmıştı.

11."Şimdi bakın, Zaman Gazetesi Yazarı Hüseyin Gülerce’nin 25 Kasım tarihli yazısının başlığı ’Fitne’. Gülerce’nin ölçüleri doğrudur. Ama kendisi bu sıfatların içinde bulunmaktadır. Fethullah Gülen’in bir çizelgesi var. Çizelgenin adı, ’Hizmet Prensipleri’. Bizim yemin metnimiz var. Cemaatin yasalarını kendisi koydu. Kırmızı çizgilerimizi kendisi belirledi. O gün ne kararlar alındı? Bugün neler uygulanıyor? Bunları göstereceğim! Bizim derdimiz, üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil!

12."Bizim girişimimizi siyasi bir güç haline getirmek yanlıştır. Fethullah Gülen cemaati, yurtdışı kaynakların pazarlık unsuru oldu! Bu güçlerin pazarlık unsurları olarak kullanılmak yanlış! Bizim felsefemizde bir boşluk var, bundan yararlandılar. İslami felsefeye göre, ’Yaptığınız işin üstünde oturmayın’ derler. Bu hem iyidir hem kötü. Boşluklara yol açıyor. Örneğin, Özbekistan’da görevlendirilmiş Bilkent mezunu bir öğretmen 150 dolar maaşa çalışıyor ve bu öğretmene ’Helal olsun’ denildiğinde öğretmen şunları söylüyor: ’Ben yapmadım Hocaefendi yaptı.’ Fethullah Gülen de, ’İstemem yan cebime koy’ tavrında tabii... Bu durum cemaat içinde büyük rahatsızlığa yol açtı. Gülen, buralardan aldığı güçle, uluslararası dengelerde oynamaya başladı. Amerika’ya sırtını dayadı. Vatikan gibi olmak istedi. İslam’ın Vatikan’ı Vatikan da bu desteği verdi zaten! Arkasından, Yahudi, Ermeni desteğini de aldı. Fethullah Gülen’in şu andaki beklentisi şudur: 17 Aralık’tan sonra kendisine kimse birşey yapamayacak. Amerika’da bunu kullanmaktadır. Başedilmez bir güce ulaştığı mesajını vermek istiyor! Medyada da büyük ölçüde kontrolü aldılar.

****

Yukarıda da söyledim. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye ben uzun ve detaylı bir mektup yazarak görüşlerimi aktaracağım; bu mektubun özetini de sizlerle paylaşacağım.

Bu mektuptan önce, hemen bugün, burada Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’den cevaplandırmasını istediğim sorular var. Bu soruların cevaplarını bana lütfen herkül.org aracılığıyla filan yollamasın. Bu soruları bir milletvekili olarak soruyorum ve bir millet evladı (hem de Fethullah Gülen’in yurtdışındaki faaliyetlerinden dolayı samimi olarak seven bir millet evladı) olarak cevap bekliyorum:

1- Soru önergemde de yer alan, “Memlekette ne zaman iyi şeyler olursa, bu gelişmelerden sonra o melun cinayetler tekrar olacaktır. Bu ülkede, 300 seneden beri Türk toplumunun kaderinde hakim cemiyyat-ı sırrıyeler vardır. Bunlar görünmezler ama Türk toplumuyla oynayagelmişlerdir.

… Tanzimat’tan daha önce Türkiye’de faaliyete başlayan, zamanla devletleri bile aşabilecek hale gelen, bazı idarecilere dedikleri her şeyi yaptırabilen, hükümetleri devirip yeni hükümetler kurabilen, içeride çok iyi teşkilatlanmış olsalar da kökleri tamamen dışarıda bulunan, harici güçlerin emellerine hizmet eden, çok güçlü insanları bünyelerine aldıklarından dolayı kendilerine mensup bir insanın tutuklanmasına, sorgulanmasına ve mahkum edilmesine asla fırsat vermeyen, bir kısım cemiyyat-i sırriyenin çok iyi takibe alınması lazımdır” ifadenizde bahsettiğiniz sır örgüt kimdir, kimlerdir? Lütfen somut olarak açıklayınız.

2- “Bundan 8-9 ay evvel bir dostum vasıtasıyla bana, bu tür şeyleri bilen, çok üst seviyelerde vazife görmüş bir insanın, ‘önümüzdeki aylarda Türkiye’de yeniden kan gövdeyi götürecek, seri cinayetler işlenecek’ dediği nakledildi, ‘mesela falan falan tür simalar, bu dönemde Türkiye’de bulunmasalar iyi olur. Çünkü seçilen hedefler onlar da olabilir’ denildi.” Iddianız çok kuvvetli iddialar. Size bu iddiaları kim, ne zaman söyledi? Bu konuları şeffaf, somut bir şekilde kamuoyu ile paylaşmanız gerekmez mi?

3- Tercüman Gazetesi’nden Murat Çelik’in, Sayın Bülent Ecevit ile yaptığı röportajda, “Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’e böyle önemli iddialarda bulunmasını sağlayacak istihbaratın nasıl ulaştığı hakkında bir fikriniz var mı? sorusunu sormuş, Sayın Ecevit verdiği verdiği cevapta: “ Sayın Fethullah Gülen’in ciddi bir istihbarat birikimi olduğu belli. Bu açıktan söylenmese de böyleydi. Şimdi açıktan ortaya çıktı., “ Genelkurmay’ın içinden bilgi verileceğini sanmam. Ama Emniyet ya da farklı bazı kurumlardan olabilir diye düşünüyorum. Sayın Gülen ya da başkalarının, bazı devlet kurumlarında bağlantıları var.” demiştir. Sayın Bülent Ecevit’in bu sözleri, Tercüman Gazetesi Başyazarının sözleriyle de örtüşmektedir. Bu konuda iki sorum var:

a- Sizinle bu istihbaratı kim, neden paylaşıyor? Neden sizinle paylaşıyor?

b- Siz bu istihbaratlarla ne yapıyorsunuz?

Bunları şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmanız gerekmez mi?

4- Nurettin Veren’in açıkladığı hizmet prensibi metninin, 9. ve 14. maddeleri fevkalade dikkatimi çekti. Bu hizmet prensibi ve yemin metninin olmadığına dair kimse aksine bir şey söylemiyor. Kendini eğitim faaliyetlerine vakfeden bir vakıf veya cemaatin böyle bir yemin etmesi ve hizmet prensibini bu olarak açıklaması makul mudur?

5- Nurettin Veren’in 12 adet iddiasının cevabını kim, nasıl verecek?

Sevgili Hocam,

550 milletvekilinin içinde yurtdışında teşvik ederek kurdurduğunuz okulları herhalde benim kadar açık yüreklilikle ve yüksek sesle (pıs pıs konuşanlar hariç) destekleyen yoktur. Ama bazı konulardan rahatsız olduğumu açıkça söyledim, söylüyorum.

Lütfen mektubumu beklemeden yukarıdaki sorularıma cevap verin. Allah korusun bu arada bir kişinin burnu kanar veya dediğiniz gibi “kan selleri akarsa” vebal altında kalınır.


Yayın Tarihi : 29 Kasım 2004 Pazartesi 12:26:39
Güncelleme :29 Kasım 2004 Pazartesi 12:37:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?