17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Hasan Karakaya’ya cevabımdır...

Çok Sevgili Hasan Bey,

Vakit Gazetesindeki köşenizde benimle ilgili bir yazı yazmışsınız. Cumhurbaşkanı Sezer ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e yazdığım mektup sizi hayrete düşürmüş; “tuhaf gelmiş”, “demokratik ve özgür bir Türkiye” isteyen Emin Şirin’e hayret etmişsiniz.

Özetle şunları söylüyorsunuz:

“Tuhaf olan, Emin Şirin’in Çölaşan’a benzer gerekçelerle, Cumhurbaşkanı Sezer ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e hitaben onlara açık mektuplar yazması.

Buyurun okuyalım:

AB ile ilgili konuşulan “ucu açık müzakerede, Kıbrıs, Kürt meselesi gibi sayısız bir çok problem ortaya konuldu. AB Anayasası haline gelecek Avrupa için yeni bir anayasa oluşturan anlaşma 9 Ekim’de Roma’da imzalandı. Bu anayasa, Türkiye AB’ye girerse, Türkiye’nin de anayasası haline gelecek. Bu anayasa kabul edilince, bizim anayasamızda Atatürk Milliyetçiliği yer almayacak. Laikliğe kesinlikle yeni bir tarif gelecek ve “tek başına ya da topluluk halinde ibadette, öğretimde, uygulamalarda ve törenlerde dinini veya inancını açıkça ortaya koyma özgürlüğü gelecek”, “ebeveynlerin kendi çocuklarının eğitimini ve öğretimini, kendi dini kanaatlerine uygun olarak sağlama hakkına saygı gösterilecek”, “dini cemaatlerin statülerine eşit ölçüde saygılı olunacak”.

Ve; AB’nin münhasıran yetkisinde olan özelikle ekonomi, ticaret ve tarım konularında veto hakkı olmadığından, bir anlamda egemenlik kayıtsız şartsız AB’ye telsi edilmiş olacaktır”,

Bu konular tarafınızdan tetkik edilmiş midir? Bu konular hakkındaki görüş ve kanaatleriniz nelerdir? AB’ye tam üyeliğe evet derken AB anayasasının bu şartlarını bilerek mi evet diyorsunuz?

Hayret !...

“Demokratik ve özgür bir Türkiye istediğini zannettiğim Emin Şirin, Sezer neyse de, “Genelkurmay Başkanına” mektup yazıp bir anlamda göreve davet ediyor. Hem de laikliğe yeni bir tarif geleceği endişesiyle, hem de dinini veya inancını ortaya koyma özgürlüğüne karşı çıkarak. Dahası, “ebeveynlerin, kendi çocuklarının eğitimini ve öğretimini, kendi dini kanaatlerini uygun olarak sağlama hakkına ateş püskürerek”..

Doğrusunu söylemem gerekirse, “AB’den kuşku duyma konusunda ya ben “yaya” kaldım, ya da Emin Şirin Bey’in kafası yok karışık”…

Ve Hasan Karakaya devam edip gidiyor.

Hasan Bey,

Laikliğe yeni bir tarif getirilmesi için en fazla makale yazanlardan biri benim ama laikliğin ortadan kaldırılmasına da herkesten önce ben karşı çıkarım.

AB’den endişeler konusunda “ya ben yaya kaldım” ya da “Emin Şirin ve Emin Çölaşan tam anlamıyla uçuşa geçmişler” diyorsunuz.

Doğrusu siz “yaya kalmışsınız”. Hem bilginiz eksik, hem de kafanız karışık. Lütfen bu tabirleri bir kötüleme olarak almayın yazınızda kullandığınız tabirleri kullanıyorum.

Zaman, gazetenizin manşetinde de söylendiği gibi “itidal” zamanı…

Zaman, gazetenizin arşiv sayfasındaki kartel medyasını teşhir eden sayfayı görmek ve hatırlamak zamanı. Ve en önemlisi zaman, bilgi edinmeden konuşmama zamanı. Onun için sizi bilgilenmeye ve ondan sonra fikir beyan etmeye davet ediyorum. Bilgisiz konuşulunca, aynen sizin dediğiniz gibi inşaata cahil insanların ve saçmalayanların yanında taş taşımış olursunuz.

Bir kere siz benim açık mektubumun tamamını okumamışsınız. Mektubumun başında hem Sezer’e, hem Özkök’e hitap ederken, “Bu Hükümet AB konusunda TBMM’den kaçıyor, sizlere danışıyormuş. Sizler bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bizim milletvekilleri olarak fikir beyan etme hakkımız yok. Kimse bizim fikrimizi sormuyor” demiştim.

Mektubun o tarafını neden atladınız?

AB konusunda müteaddit yazılar yazdım. Anlaşılan hiçbirini okumadığınız için kafanız karışmış. Benim teklifim özetle, “AB’ye teklifi biz yapalım: AB, 15 sene müddetle, her sene bizden 100 bin işçi alsın” idi. Bunun da sebeplerini üç uzun yazıda anlattım. Okumanızı tavsiye ederim.

Hele hele 29 Ekim’de Roma’da takdis eden Papazın eli heykeli altında Başbakanımızla, Başbakan Yardımcımızın müşahit olarak imzaladıkları müstakbel Avrupa anayasasını okuyan aklı başında bir tek Türk vatandaşını, hiç olmazsa bu anayasanın 15-20 sene nasıl çalıştığını görmeden AB’ye girmeye kalkmaları kabili tasavvur değildir. Hele benim tanıdığım Hasan Karakaya’nın hiç değildir. Ben yazdığım açık mektuptaki muhatapların hassas olduğu konuları dikkatlerine getirdim ki, açıp belgeyi okusunlar.

Makalelerimi okuyanlar, soru önergelerimi görenler benim aklımın hiç karışık olmadığını, hatta “zemzem” suyu berraklığında ve tutarlılığında olduğumu bilirler.

Özetleyeyim: Ben, “demokratik ve özgür bir Türkiye” istiyorum. Ama bunlardan önce de Türkiye’nin var olmasını istiyorum.

Ben dindarların sonuna kadar yanındayım, dincilerin de sonuna kadar karşısındayım.

Başörtüsü konusunda üniversite öğrencilerinin başörtüsü ile üniversiteye gitmelerine mutlaka müsaade edilmesini istiyorum ancak hakim koltuğunda “dinin veya inancın serbestçe ortaya konulması özgürlüğü kapsamında sarıklı, cübbeli bir hakim görmek istemiyorum!

Özetle, “kamu hizmeti alanların başörtüsü konusunda kesinlikle serbest olmalarını, buna mukabil, kamu hizmeti verenlerin kanuna dayanmak kaydıyla kılık kıyafet yönetmeliğine uymalarını istiyorum.

Hilmi Özkök’ün siyasete karışmasını hiç makul görmüyorum. Madem Hükümetle kriptolaşıyor, aynı zamanda bir milletvekili olarak bana ve bütün milletvekillerine bilgi vermesi gerektiğini düşünüyorum. 20 Mart tezkeresinden sonra özellikle 11 askerimizin kafasına çuval geçirildikten sonraki pasif tavrını hiç onaylamıyorum. Ben, “düşman devlet kalmadı” diyen bir Genelkurmay Başkanına tereddütle bakıyorum. Anıtkabir’in TBMM’ye bağlanmasını ve Anıtkabir’de rahat rahat bir kabir ziyareti olduğu için fatiha okunabilmesini istiyorum.

Askerin bütün hesaplarının Sayıştay ve TBMM tarafından doğru dürüst denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sevgili Hasan Bey,

Ben bu hakları savunuyorum diye ne dincilerin, ne liboşların, ne de “17 Aralık son 500 senenin en önemli günüdür” aşırılığına kaçıp AB anayasasının getireceği yorumlar çerçevesinde takkeli, cübbeli hakim, her isteyenin istediği okulu açmasını, cemaatlerin mesela acz-i mendilerin AB tarafından tanınmasını istemiyorum.

Ve, en önemlisi Sevgili Hasan Bey, ne yapacaksak kendimizin uzlaşma içinde, aramızda konuşarak yapmasını, yapılacak işlerin AB zorlamasıyla yapılmaması gerektiğini savunuyorum. Sizi temin ederim, AB anayasasında “dinini veya inancını kamu alanlarında açıkça ortaya koyma özgürlüğü yoktur” maddesi olsaydı, aynı tepkiyi gösterir, aynı şekilde reddederdim.

Sevgili Hasan Bey,

Kendi manşetinizi okuyun: “İtidal zamanı” ve en önemlisi bilgi sahibi olmadan konuşmamak ve insanları suçlamamak zamanı.

28 Şubat’ın jakoben aşırılıklarından sonra şimdi de yeni Tanzimatçılık ruhu içinde bir AB histerisine kapılınmasından endişe ediyorum. Konuları kendi aramızda tartışarak halletmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Benim hakkımda da bir yazı yazacaksanız ya açıklamalarımı, ya da yazılarımı tam olarak okuyun veya telefonu açıp sorun.

Aksi bir tavır size yakışmıyor.

Hasan Bey,

Sizin dürüstlüğünüzü ve meslek namusunuzu biliyorum ve bu açıklamamı yayınlamanızı istiyorum.


Yayın Tarihi : 19 Aralık 2004 Pazar 19:39:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ahmet yıdız IP: 85.101.31.xxx Tarih : 28.09.2006 13:11:26
başarılarınızın devamını diliyorm.

elif bal IP: 88.249.52.xxx Tarih : 17.05.2007 11:34:50
selam her ne kadar kendinizi haklı görsenizde ortada br din gerçeği var bunu unutmayın takkede cüppede bizim gerçeğimiz tabi siz bunu kabul etmeyebilirsiniz herkes kendinden mesuldür ayrıca başörtü konusunda serbestliği savunduğunuz için teşekkürler ben Hasan Karakaya'nında bunu düşünerek yazdığına inanıyorum

ahmet ülgensoy IP: 193.140.180.xxx Tarih : 17.09.2007 11:45:59

hasan bey son derece yapıcı eleştiriler yapar o ne yazmışsa aynen katılıyorum diğer yazarların da bir nebze olsun onun kadar cesaretli olması gerektiğini düşünüyorum


mehmet nuri çakmaklı IP: 88.245.87.xxx Tarih : 7.12.2007 10:46:43

bu ülkede insanların kendi fikir ve tarafgirliği üzerinden.birbirlerine karşı şahsi sataşma ve kavgalarını kendileriyle aynı düşünen insanlarıda dahil etmelerini ve kardeşliğimizi ortadan kaldıran söz ve aylemlere girmelerini anlamıyorum ben kendim inançlı bir insanım. Fakat, çevremdeki arkadaşlarımın çoğu farklı dünya görüşünde olan inlanlar. bunlarla dostluklar kuruyor ve her türlü sırrımı paylaşıyorum ve asla onlara sahip olduğu fikirlerinden dolayı farklı bir muamelede bulunmuyorum.Bu ülkede halk, yani bizler kendi aramızda ticaret yapıyor.alışveriş yapıyor.komşusuk yapıyor.birlikte eyleniyor ve hatta evleniyoruz.peki ya sizler ''aydınlar''toplum önderleri,meclis kürsülerinden,gazete köşelerinden ve hatta manşetlerinden, ve bir araya geldiğiniz heryerde didişip kavgalar ediyor, toplumun anlamadığı kavramlarla ve çoğu hayali senaryolarla bir birinizede, devletede güya sahip çıktığınız halkada zarar veriyorsunuz.Size ramen türbanlı ve başaçıklar,sağcılar ve solcular,kürtler ve türkler, aleviler ve sünniler.bir aradayız ve kusura bakmayın ama,bu ülkenin insanlarında var olan sağ duyu sizin entellektüel biriminizin üstüne çoktan çıkmış durumda.


memet IP: 88.246.224.xxx Tarih : 11.08.2007 14:11:14
hasan karakaya yı yıllardan dır takip ediyorum türkiyede adam gibi yazarlardan biri olduğunu da biliyoruz kesinlikle haklı olduğunu düşünüyorum her zaman kendisine açık desteğimi sürdüreceğim

kübra sağnak IP: 85.110.205.xxx Tarih : 28.08.2007 14:51:18
tebrik ederim.yazınızın eleştrirel sınırı beni cok mutlu etti. gercekten içten bir yazı ve seviyeli.hasan karakaya da cok değerli bir yazardır.uslubunuzdan dolayı tebrik ederim.basarılarınızın devamını dilerim