19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

hükümetin 'samimiyetini' takip etmek istiyormusunuz ?

YÖK meselesi sonunda, gerisinde bir çok gerginlik bırakarak başladığı noktaya döndü. Başbakan konuyu halletmekten ziyade tribünlere oynama niyetinde olduğunu, seçmenine kurum ve kurulları şikayet gayretini dünkü Grup konuşmasında gösterdi. Başbakan, “Tamamen haklıymış ama, tasarıyı geri çekiyormuş”.

Haklıysan gereğini yap, şikayet edip durma...

“TBMM’de demokratik çoğunluğumuzu sağlayan millettir. Bu Meclisi tahkir etmek, milleti tahkir etmektir. Azınlığın çoğunluğa hükmetmesi otoriter yapıyı davet eder.”

Doğru... 40 küsur milyon seçmenin 11.5 milyonunun oyuyla, yani azınlık oyuyla çoğunluğa hükmetmeye kalkışmak otoriter yapıyı davet eder Sayın Başbakan. Her tarafa çuvaldızları batırırken kendinize de biraz iğne batırsanıza...

Sonunda anlaşılan bizim de uzun zamandır savunduğumuz, hatta, gündeme ilk gündeme getirenlerden biri olduğumuz seçmeli din dersi meselesi, ileriki bir tarihte gündeme gelecek ve konu hallolacak. Bekleyelim, görelim.

****

Bu konuyu şimdilik bir tarafa bırakalım ve “denetim” konularına dönelim.

AKP iktidara geleli 18 ay oldu. Başta yolsuzlukla mücadele konusunda verdiği sözler itibariyle ne yapmış, Araştırma Komisyonlarının önerilerini ne kadar dikkate almış bir görelim.

İçinde bulunduğumuz hafta içinde TBMM’de, “Orman Köylülerinin Sorunlarının Araştırılarak Orman Köylülerinin Kalkındırılması İçin Alınan Önlemlerin Belirlenmesi Komisyonu” raporu görüşüldü. “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlarımızın Sorunları ve Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Komisyonu”, “Yasama Dokunulmazlığı Komisyonu” raporları ise görüşülmek üzere gündemin ön sıralarına alındı.

AK Parti bu konularda ne yapacağını bilmiyor ki. “Ne yapalım?” diye komisyon kurdurdu, nihayet 18 ay sonra raporlar TBMM’de okundu. Konular çok geniş kitleleri alakadar ettiği için ben size sırayla, önümüzdeki günlerde bu komisyon raporlarının öneriler bölümlerini ileteceğim. Sizler de, 18 aydır AKP ne yapmış, ne yapmamış, bundan sonra ne yapması lazım, yapacak mı yapmayacak mı, takip edebilirsiniz.

****

Ancak; önce “yolsuzluklar meselesi”. Biliyorsunuz Türkiye’deki Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu diye birkomisyon kuruldu. “Biz boşuna vakit kaybı” dedik. Komisyon Başkanı Sayın Azmi Ateş de, “İşin ancak yüzde 50’sine bakabildik” diyor. Buna rağmen, Azmi Ateş Başkanlığındaki Komisyon güzel bir rapor çıkardı. Ben de bu raporun öneriler bölümünden yapılması tavsiye edilen konuları Başbakana bir mektup yazarak 4.11.2003 tarihinde bir yazıyla sordum. Başbakan, tabii cevap vermedi, belki de veremedi.

Aşağıda Başbakana yazdığım mektup ve ekini dikkatlerinize sunuyorum. Eğer, yolsuzluklarla ilgiliyseniz ve bu hükümetin bu konudaki samimiyetini tartmak istiyorsanız uzun olan bu mektubu vakit ayırıp okumanızı tavsiye ederim.

EK: Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a gönderilen 04.11.2003 tarihli mektup:

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN

Başbakan, AK Parti Genel Başkanı ve

AK Parti TBMM Grup Başkanı



Muhterem Başbakan,

Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nun Raporunun büyük bir gecikmeyle de olsa bugünlerde TBMM Genel Kurulu’na geleceği anlaşılıyor. 3 Kasım seçimlerinden bu yana bir sene geçti ve tesadüfen ortaya çıkan İmar Bankası yolsuzluğu haricinde, ortaya hiçbir şey konulamadı.

Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nun, “Yolsuzlukların Sebeplerinin Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”nu danışmanlarımla beraber çok ciddi bir şekilde okuyup, tetkik ettik.

İki hususu dikkatlerinize getirmek istiyorum:

1- Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, “Türkiye’de bilinen ve bilinmeyen tüm yolsuzlukların ortaya çıkarılması” amacıyla kurulmuştu. Ancak, Komisyon kendi raporunda, “Komisyonumuz görev süresinin sınırlı oluşu ve karşılaştığı engeller nedeniyle, çok arzu etmemize rağmen bir çok alanda inceleme ve araştırma imkanı bulamamıştır” ifadesini kullanmıştır. Ayrıca Komisyon Üyesi Nimet Çubukçu da, 18.09.2003 tarihli Vatan gazetesinde vermiş olduğu mülakatta, “Yolsuzlukların ancak üçte birine bakılabildiğini” açıklamıştır.

Bu durum çerçevesinde siz ve partiniz, Komisyonun görevini tamamlayabilmesi ve kapsam dışı kalmış konuların araştırılabilmesi için yeni bir araştırma önergesini TBMM Genel Kurulu’na sevk etmeyi düşünüyor musunuz?

2- İlişikte Komisyon Raporunun tetkikinden ortaya çıkarttığımız 14 sayfalık, 49 soruyu ihtiva eden not bulunmaktadır. Bu not, Komisyon raporunu detaylı olarak irdelemekte ve yapılması gereken bir çok kanuni değişikliği ortaya koymakta ve muhakkak takip edilmesi gereken işleri sıralamaktadır.

Bu notu, sorularıyla birlikte size tevcii ediyorum ve mutlaka cevabınızı bekliyorum.

Ayrıca raporun 640-654 sayfaları arasındaki POAŞ kısmını da zat-ı alinizin dikkatle okumanıza arz ediyor ve POAŞ’ın ödemelerini tekrar yapılandırma kararınızın, bu raporun bulgularına ne kadar uygun olduğunu da taktirlerinize bırakıyorum.

Hürmetlerimle.04.11.2003

Emin ŞİRİN

iSTANBUL MİLLETVEKİLİ



YOLSUZLUKLARI ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU HAKKINDA NOTLAR

TBMM Genel Kurulu’nun 07.01.2003 tarihindeki 18. Birleşimdeki 755 No’lu kararla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca kurulan 10/9 Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu’nun 19.06.2003 tarih ve 266 sıra sayılı 1113 sayfalık Raporunun incelenmesinde:

Komisyon Raporunun 9. sayfasının, 3. paragrafında, “Komisyonumuz görev süresinin sınırlı oluşu ve karşılaştığı engeller nedeniyle, çok arzu etmemize rağmen bir çok alanda inceleme ve araştırma imkanı bulamamıştır” ifadesi kullanılmıştır. Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Üyesi Sayın Nimet Çubukçu da 18.09.2003 tarihinde Vatan Gazetesine vermiş olduğu mülakatta, “Yolsuzlukların ancak üçte birine bakılabildiğini” açıklamıştır.

GENEL KONULAR

1- 266 sıra sayılı Araştırma Komisyonu Raporunun;

31. sayfasının, 4. paragrafında, “Ulusal güvenlikle ilgili konular dışındaki gizlilik, vatandaşları da bürokrasi karşısında savunmasız ve çaresiz bıraktığından, bu bürokratik yapı yolsuzlukların gizli kalmasına meydan vermektedir”. Yolsuzlukların ortaya çıkarılmasa engel olan “gizlilik” ibaresinin İçtüzükten çıkartılması ve Araştırma Komisyonlarının önünü açacak şekilde ilgili kanunların düzeltilmesi yönünde bir çalışmanız olacak mıdır?

2- Raporun 32 ve 33. sayfalarında yer alan, kamuya ilişkin öneriler kısmında;

a- Kamuya alınan kişilerin liyakatli olmaları

b- Kamu sektöründe çalışan elamanların ücretlerindeki dengesizliklerin giderilerek, adaletsizliklerin önlenmesi

c- Az ücretle çok kişinin, siyasi mülahazalarla işe alınarak devlet kadrolarının şişirilmesi ile bütçenin zorlanması

d- Kamuda görev yapan üst düzey yöneticilerin çok sık değiştirilmesinden vazgeçilerek devlet kadrolarında hem çalışanların verimli hale gelmesi, hem de azil konularının giderilmesi, vb.

Konularında bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

3- Raporun 35 ve 36. sayfalarında yer alan, “Hesap Verme Mekanizmalarının Eksikliği” konu başlıklı bölümde:

a- Bakanların tek tek Parlamentoya hesap verme sorumluluğu

b- Bürokratların bağlı veya ilişkili oldukları bakanlarına karşı hesap verme sorumluluğu

c- Gerek Parlamentonun ve gerekse bürokrasinin vatandaşlara karşı hesap verme sorumlulukları

d- Bakanlıkların TBMM’ye 6 aylık ya da yıllık olağan faaliyet raporlarını sunmalarına dair, vb.

Bir yükümlülük bulunmamaktadır. Yukarıdaki maddelerde bahsedilen konuları denetimi sağlayabilmek açısından bir yükümlülük haline getirmeyi düşünüyor musunuz?

4- Sayfa 37 ve 38’de yer alan “Kamusal Denetim Yetersizliği” başlıklı bölümde:

a- Denetim birimlerinin ve mensuplarının bağımsızlığının yerli yerine oturmamış olması,

b- Denetimsiz alanların ve faaliyetlerin bulunması

c- Mükerrer denetim faaliyetleri

d- Denetim faaliyetlerinin ve raporlarının kamuoyunun bilgisine ve değerlendirmesine sunulmaması,

İfadeleri yer almıştır.

Bu eksikliklerden hareketle, kamuda denetimi sağlamak üzere bir düzenlemeye gitmeyi düşünmekte misiniz?

5- Sayfa 41’de yer alan, “Adli sistemin işleyişinden kaynaklanan sorunlar” başlıklı bölümde, adli sistemin yapısı, bu yapıya egemen olan anlayış ile işleyiş tarzı yanında adli yargıdaki kadro sorunları ve iş yükü sisteminin işleyişinin aksatılmamasıyla ilgili olarak aşağıdaki sorunlar hakkında bir düzenleme yapmayı düşünmekte misiniz?

a- Cezaların yetersizliği

b- İnfaz sistemi

c- Hazırlık soruşturması

d- Gereğinden fazla bilirkişiye gidilmesi

e- Memurların yargılanması

f- Kadro sorunu

g- Hakim ve savcıların yetersizliği

h- Mahkemelerin ve Yargıtay’ın iş yükü

i- Yardımcı personel yetersizliği

6- “Yolsuzluklarla Mücadele Alanında Türkiye Deneyimi” başlıklı bölümde:

a- TCK’nın yolsuzluklarla ilgili maddelerinde cezaların arttırılması,

b- Yolsuzlukları ihbar edenlerin ihbarlarının doğru çıkması halinde ihbarcının isminin saklı kalması şartı ile kendisine bu işle ilgili nakdi mükafaat verilmesi düşünülmekte midir?

7- Sayfa 122’de yer alan, “Yolsuzlukların Denetimi” başlıklı bölümde:

Yolsuzluk riski çok olan alanların tespit edilerek, denetimlerin bu alanlar üzerinde yoğunlaştırılıp, gelir ve giderleri çok olan kurumların ve bilhassa, Türkiye’de yolsuzlukların yoğun olduğu bir alan olan KİT’lerin, bilhassa Devlet Denetim ve Sayıştay elemanlarınca denetlenmeleri düşünülmekte midir?

8- Sayfa 125’in, dördüncü paragrafında yer alan “yolsuzlukla ilgili cezaların arttırılması ve zararların tazmini için” yeni önlemler alınması düşünülmekte midir?

9- 138. sayfada yer alan, “Anayasamızın yasama dokunulmazlığı başlıklı 83. maddesi, AB üye ülkeleri ortak normlarına göre, dokunulmazlıkların yolsuzlukla ve rüşvet suçlarını kapsayacak bir şekilde yeniden düzenlenmesi düşünülmekte midir?

10- 139. sayfanın, birinci paragrafında, başbakan ve bakanların cezai sorumluluklarının siyasi etkilerle Yüce Divana sevkinin önlenerek, sanki beraat etmiş hale gelmelerinin kamu vicdanını yaraladığından bahsedilmektedir. Bu kişilerin sorumluluklarının yargı süreci sonunda belirlenmeleri için Anayasamızın 100. maddesininin değiştirilmesi düşünülmekte midir?

11- Sayfa 140’ın, dördüncü parafrafında yer alan, yolsuzluk fiillerinden elde edilecek gelirlerin, zapt ve müsaderesi ile yargılama usullerini, muhbir ve tanık koruma programlarını ve bu konuyla ilgili tüm çağdaş hükümleri bir arada toplayacak ve böylece bu konudaki mevzuat dağınıklığını giderecek bir yolsuzlukla mücadele kanunu hazırlamayı düşünüyor musunuz?

12- 145. sayfanın üçüncü ve dördüncü paragraflarında yer alan, kara paranın aklanması ve bankaların bünyelerinin daha sağlıklı olmaları için, istihdamı zorunlu olan banka müfettişlerinin rahat çalışabilmeleri için “İşten çıkarma riskini azaltacak” ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 9/4. maddelerinde değişiklik yapacak bir düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz?

13- Sayfa 174 ve 175. sayfaların birinci paragraflarında yer alan “görev zararı” uygulamasının dayanağı 233 sayılı KHK’nin 35. maddesidir. Bu maddede yer alan düzenleme ile Hükümete KİT’lerin ürettikleri mal ve hizmetler için fiyat tespit etme yetkisi verilmekte, ancak bu şekilde tespit edilen fiyatların piyasa fiyatının altında olması durumunda aradaki farkın Hazinece karşılanması öngörülmektedir. Hazine, kanunlara uymayan fatura ve harcamaları kendi bütçesinden karşılayacağı için, bu harcamaları bankalara yaptırmaktadır. Bu durumda:

a- Görev zararları olarak bankalara yaptırılan masraflar “ödentiler” normal bütçe içine alınabilir mi?

b- Devlet bankalarının, bürokratlar ve siyasilerce görev zararlarına uğratılmaları ve bilahare bu zararların kamufle edilerek devlet iç borç tutarına ilave edilmesinden vazgeçilmesi için ne gibi tedbirler alınması düşünülmektedir? (Örneğin 1999 yılı Bütçe Kanununun borç yüküne, sadece kamu bankalarının görev zararı olarak 12 puan eklenmiştir)

c- Kamu bankalarının 2001 yılındaki 23 katrilyon liralık görev zararları iç borçlanma senedi verilerek, iç borca dönüştürülmüştür. 30.06.2003 tarihi itibariyle bu 23 katrilyonluk görev zararını kapsayan bu iç borcun ne kadarı tasfiye edilmiştir? Bu usulsüz uygulamadan vazgeçilmesi yönünde bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

d- Yeni uygulanan hesap planları ve yine yakın zamanlarda başlayan bilgisayarlı banka muamelerinin yetkililerce dikkatlice takip edilerek, hesap kaybına ve yolsuzluklara meydan verilmemesi için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz? (İmar Bankası örneği)

e- Bankalardaki yolsuzlukların daha çabuk farkedilip önlenmesi bakımından, bankaların müfettişlerce en az altı ay veya yılda bir rutin teftişinin yapılması düşünülmekte midir?

f- Türkiye’deki kamu ve özel olmak üzere, bütün bankaların hesaplarının tek elden, (Merkez Bankası-Bankalar Birliği-Hazine-BDDK) borsa gibi, bütün nakit veya mahsup giriş-çıkışlarının merkezi bilgisayar sistemince izlenmesi ve dolayısıyla bankalarca yapılacak en küçük bir yolsuzluk veya hatalı işlemin anında tespit edilmesi düşünülmekte midir?

14- 175 ve 176. sayfalarda yer alan, 2001 yılı sonu itibariyle Halk Bankası ve Ziraat Bankası’nın takibe intikal eden kredilerinin faizli bakiyelerinin 15 katrilyon liraya ulaştığı bildirilmektedir.

Söz konusu kredilerin çoğunun subjektif, siyasi ve bireysel ilişkiler çerçevesinde belirli grup firmalarına kullandırıldığından yapılan denetimler sonucunda kredilerin usulsüz açıldığı, banka müfettişleri, Yüksek Denetleme Kurulu Denetçileri ve Devlet Denetleme Kurulu Devnetçileri tarafından tespit edilmiştir. Ancak, TCK’nın 230, 240, 508 ve 510. maddelerinden yargıya intikal ettirilen davalarda ancak 2 yönetici hafif ceza almış ve çoğu da aftan yararlanmışlardır.

Bu durumda aşağıdaki konularda tedbirlerin alınması düşünülmekte midir?:

a- Bankaların usulsüz kredi veren yöneticilerine daha ağır ceza uygulanması

b- Takibe uğrayan kredinin hiç olmazsa bir kısmının, bankanın kredi komitesine zimmetlenmesi

c- Banka yetkililerinin menkul ve gayrimenkullerine tedbir konulması

(a, b ve c fıkralarının Komisyonca teklif edilmiş olmasına rağmen şahsen bu üç teklife kesinlikle iştirak etmediğimi ve Bankacılık Sisteminin zedeleneceğimi düşündüğümü belirtmek isterim. Emin Şirin.)

d- Aldığı krediyi ödemeyen veya dolandırıcılık yaptığı belirlenen firmaların İstanbul Yaklaşımı’ndan yararlanmamaları

e- Bankaların hakim ortaklarına kesinlikle kredi kullandırılmamalı ve bu ortaklara normal vatandaşa tanınan haklardan fazlasının tanınmaması

f- Hortumlanan bankaların hakim ortaklarına ve hortumcularına, 4743 sayılı yasa ile mali sektörün yeniden yapılandırılması adı altında, kamuoyunda İstanbul Yaklaşımı olarak bilinen kredilerin yeniden yapılandırılmasının öngörülmesi ile birlikte bahsi geçen yönetici ve hortumcuların hukuki sorumluluktan kurtulmalarına imkan verilmemesi

g- Kamu bankalarını zarara uğrattıkları iddia edilen yöneticilerin haklarında dava açılmakla birlikte bir çoğu erteleme kapsamına girmiştir. Ancak, bu yöneticilerin halen kamu bankalarında üst düzey görev aldıkları ve hatta terfi ettikleri bilinmektedir. Bunlara mani olacak kararların ve tedbirlerin alınması düşünülmekte midir?

h- Kamu bankalarından, değişik yöntemlerle, yurt içinde ve yurt dışında tabela firmalar kurmak suretiyle usulsüz krediler temin eden firmalar hakkında, deneticiler ve banka yöneticileri tarafından neden Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmamıştır? Bu nedeticiler ve yöneticiler hakkında soruşturma açılmış mıdır?

15- Raporun 176. sayfasının 2. paragrafında yer alan Emlak Bankası’ndan verilen usulsüz ve takibe intikal eden kredilerin;

a- Emlak Bankası’nın tasfiyesi için oluşturulan Emlak Bankası Tasfiye Fonu A.Ş.’ye aktarılmak üzere, bu kredilerin açılması ve kullandırılması ve tahsilinden sorumlu banka personeli haklarında soruşturma yapılmadığı tespit edildiği halde, neden olaya müdahale edilerek Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmamıştır?

b- Emlak Bankası’nın tasfiyesinde Hazine’nin zarara uğratıldığı tespit edildiği halde, neden tedbir alınmamış ve yetkililer hakkında soruşturma açılmamış ve suç duyurusunda bulunulmamıştır?

c- Emlak Bankası’nın Halk ve Ziraat Bankalarına devredilen ve bilahare takibe intikal eden kredilerinin açılış, kullanılış ve vade uzatımlarının nedenleri tespit edildiği halde, müsebbibler hakkında soruşturma neden açılmamıştır?

d- Emlak Bankası’nın konut edindirme hesaplarının Toplu Konut İdaresi’ne devredilmesiyle konut edindirme kredilerinin karşılığının kalmadığı, ayrıca bu hesapların düzgün tutulmadığı ve hak sahiplerinin belirlenmesinde güçlükler bulunduğu tespit edildiği halde, bu kredilerle ilgili yetkililer hakkında neden soruşturma açılmamıştır?

16- 178. sayfanın 4. paragrafında Merkez Bankası’nın işçi dövizlerini mevduatlarında tuttuğunda bankanın yıllık 1.5 milyar dolar civarında faiz ve işletme gideri maliyetinin olduğu tespit edilmiştir. Banka bu yüksek maliyeti ödemeye neden devam etmiştir? Bankanın zarara uğramasına neden olan bu döviz bulundurma yönteminden vazgeçilmesi düşünülmekte midir?

17- 179. sayfanın 2. paragrafında, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde Merkez Bankası’nın para politikalarını yanlış uygulayan yöneticiler hakkında soruşturma açılmış mıdır?

18- 179. sayfanın 8. paragrafında, Merkez Bankası’nın idare merkezi, bankaca para otoritesi sıfatı ile gerçekleştirilen piyasa işlemlerinin ve çok çeşitli amaçlarla yapılan harcamaların da merkezi durumundadır. Bu işlemlerin düzenli gitmesi için devamlı olarak teftiş elemanlarınca denetlenmesi gerekmektedir. Buna rağmen, banka yönetiminin lüzum görmemesi durumunda banka teftiş edilememektedir. Bu da usulsuzlük ve yolsuzluk iddialarna neden olmaktadır. Bunun önlenebilmesi için Hazine ve Merkez Bankasının işbirliği ile bir tedbir alınması düşünülmekte midir?

19- 182. sayfanın 3. paragrafında, mali durumları bozulduğu için el konulmuş bulunan bankaların sorumluluğu TMSF’ye aittir. Devir işlemlerinin gerekçesi “bankanın daha fazla zarar üretmemesini önlemek” olduğuna göre, TMSF yönetimindeki bankaların devirden sonra hızla risklerinden arındırılarak zarar etmemesi gerekir. Ancak, bankaların Fona devrinden sonra oluşan 12.9 katrilyon liralık Fonlama zararına TMSF ve BDDK yönetiminin sebep olduğu tespit edilmiştir. Bu yöneticiler hakkında herhangi bir soruşturma açılmışmıdır? Açılmamışsa, böyle bu konuda bir soruşturma açılması düşünülmekte midir?

20- 183. maddenin 1, 2 ve 3. paragraflarında el konulan bankalardan devralınan alacakların faizli bakiyelerinin yaklaşık 15 milyar dolara ulaştığı, ancak, BDDK ve TMSF raporlarına göre tahsilatların (yüzde 1-2) çok cüz’i olduğu ve bunun da başlıca sebebinin TMSF’nin takip işlemlerinin yetersizliği ve TMSF kapsamındaki bankaların ticari ve bireysel kredilerinin halen sağlıklı bir şekilde hesaplarının kesinleştirilemediğinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Buna göre:

a- Bu işlemleri takip etmek için neden TMSF’ye uzman ve aktif personel takviyesi yapılmamaktadır?

b- Kredi takiplerini yavaşlatanlar ve tahsilatı geciktiren hakkında işlem yapılmaş mıdır? Yapılmamışsa, yapılması düşünülmekte midir?

c- TMSF kapsamındaki bankaların bir çoğunun birleşme ve devirden önce genel kabul görmüş ihale ve satış yöntemleri denenmeden, yalnız teklif alma usulü ile bir çok taşınmaz veya iştirak elden çıkarılarak zarara uğratıldığı kanaatine varılmıştır. Bu yanlış uygulamayı yapanlar hakkında ve zararın tazmini hususunda herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Yapılması düşünülmekte midir?

d- 183. sayfanın 4. paragrafında, mevcut varlıkları ile TMSF’nin devasa bir KİT görünümünde olduğu ve bilançosunun büyüklüğünün devlet bütçesinin 1/3’üne yaklaştığı ve Hazinece aktarılan kaynağın bir yıllık vergi gelirlerinin yarısına ulaştığı tespit edilmiştir. Bu kuruluşun doğru dürüst yönetilmesi ile ilgili olarak, gerek teknik, gerekse idari tedbirlerin alınması düşünülmekte midir?

21- 183. sayfanın 6. paragrafında, bankaların devirleri sırasında TMSF’nin özkaynaklarının sınırlı olması nedeniyle büyük ölçüde Hazine kaynaklarından istifa edildiği, Hazineden yapılan borçlanmaların ise yıllık olarak 8 katrilyonun üzerinde bir faiz maliyeti oluşturduğu tespit edilmiştir. Bu maliyetin devamlı büyüyeceği hesaplanarak, bir tedbir alınması düşünülmekte midir?

22- 184. sayfanın 1.,2., 3. paragrafında:

a- BDDK’nın, bankacılık alanında bir taraftan düzenleyici, diğer taraftan da icracı konumda bulunmasının ciddi bir yapılanma zaafı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum, BDDK’nın bankaların devri sırasında tarafsız bir şekilde karar vermesini engellemektedir çünkü, çünkü alınacak devir kararı sonucunda bankanın yönetimi de üstlenmek BDDK’nın görevidir.

BDDK’nın hem icracı, hem de düzenleyici konumda bulunması kamu menfaati açısından çelişkili bir durum oluşturmak mıdır? Bu karmaşık ve adaletsiz yapının düzeltilmesi için yeni bir düzenlemeye gidilmesi düşünülmekte midir?

b- TMSF’ye devredilen bankaların Bankalar Yeminli Murakıplarınca denetlenmesinin mümkün olmadığından, TMSF’nin denetim yetersizliğinden zaafa düştüğü ve bünyesindeki bankaların da bu yüzden çok zarara uğradıkları tespit edilmiştir. Bu tespitler doğrultusunda, TMSF konusunda yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

23- 184. sayfanın 6. paragrafında, “BDDK TBMM adına denetime tabii tutulmalıdır. TBMM adına denetim bütçe denetimi ile sınırlandırılamalı, kurumun istisnasız bütün işlemleri özellikle, performans denetimi yoluyla denetlenmelidir” ifadesi yer almaktadır. Bu tespit doğrultusunda, BDDK’nın TBMM tarafından denetlenmesini nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz?

24- 185. sayfanın 1. paragrafında, Bankalar Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle ilgili olarak bankaların usulsüz kredi vermelerine ilişkin bir suç tanımı ve suçun yaptırımı yer almamaktadır:

a- Örneğin, zimmet suçları TCK’nın 508 ve 510 maddelerine göre açılmaktadır. Buna karşın Bankalar Kanunu’nda mevzuata aykırı kredi kullandırılmasına ilişkin ayırca bir suç tanımının bulunmamaktadır. Suçun niteliğinin doğru tespit ve adaletin tecellisi için bu suç tanımı hakkında bir kanun maddesi hazırlanması düşünülmekte midir?

b- 2. paragrafta ise, “TCK’nın 503 ve 504/1, 504/8 maddelerinde yer alan banka ve kredi kuruluşlarına karşı işlenen suçların, Bankalar Kanunu’nda yer alan düzenlemelerle uyumunun sağlanması ve bankacılıkla ilgili suçların iki ayrı kanunla düzenlenmiş olmasından kaynaklanan karmaşa, bu suçlar ya da sadece Bankalar Kanunu’nda ya da sadece TCK’da düzenlenerek giderilmelidir” ifadesi yer almaktadır. Bu tespit doğrulutusunda yeni bir düzenlemeye gidilmesi düşünülmekte midir?

c- Araştırma Komisyonunun Bankalar Kanunu’nun 24/4 maddesindeki, “Açılacak davalar ilgili bankanın merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemelerde görülür” hükmünün değiştirilerek, “fiilin işlendiği yerin yetkili mahkemesinde görülmelidir” tavsiyesine uyacak değişikliği yapmayı düşünmekte misiniz?

25- 185. sayfanın 6. Bankalar Kanunu’nun kovuşturma usulune ilişkin 23 ve 24. maddelerinde, TCK’nın ve diğer kanunlara aykırılıklara ilişkin raporların bekletilmeksizin yargıya intikal ettirileceğine ilişkin hüküm bulunmasına rağmen, raporların zamanında yargıya aksettirilmediği tespit edilmiştir. Kanunda, bekleme olduğunda bu kararların otomatik olarak Danıştay denetime tabii olması gerektiği vurgulanmaktadır, bu da davanın sonuçlanmasının gecikmesine sebep olmaktadır.

Bu konuda görev ihmali bulunan yöneticiler hakkında bugüne kadar bir işlem yapılmış mıdır? Yapılması düşünülmekte midir?

TMSF
26- 185. sayfanın 7. paragrafında, TMSF’nin banka devirleri sonucunda Hazine’den aldığı ikrazların faizleriyle birlikte 40 katrilyon TL’ye bali olduğu, ancak TMSF’nin Hazineye olan borcuna karşılık bilançosunda bulunan varlıkların:

a- Bankalar

b- Devralınan bankaların iştirakleri

c- Gayrimenkuller

d- Takipteki alacaklardan oluştuğu belirtilmektedir.

Ancak, Komisyonun yaptığı araştırmalarda TMSF kayıtlarının henüz sağlıklı olmadığı, örneğin bir çok kredinin halen muhasebe kayıtlarına intikal ettirilmediği tespit edilmektedir. Bu durum karşısında:

- TMSF’nin aktifinde bulunan iştiraklerin ve diğer sabit kıymetlerinin de defter değerinden muhasebeleştirilmesi sonucu aktif değerlerinin piyasa değerini yansıtmadığı, diğer taraftan pasifte bulunan Hazine borçlarına faiz yürütülmesi sebebiyle oluşan gider kalemlerindeki artış sonucunda, TMSF’nin bilançosunun artan bir şekilde zarar üretmekte olduğu,

- Rapor tarihi itibariyle yaklaşık 40 katrilyon TL’lik borca karşılık TMSF’nin varlıklarının yetersiz kaldığı, nakde çevrilmesinde güçlük bulunduğu ve bu işlemlerin çok zaman aldığı,

- 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 1. ve 5. maddeleri, Bakanlar Kurulu kararı ile TMSF’nin Hazine’den aldığı ikrazın tasfiye edilebileceğine müsaade ettiği,

- TMSF ile Hazine arasında sağlıklı bir hesaplaşma yapılarak, TMSF’nin bilançosundaki varlıkları piyasa değerleri ile hesaplanmak şartı ile, Hazineye temlik ve karar borçların görev zararları olarak kaydedilmesi şartıyla borçların tasfiye edilmesinin önerildiği,

- Yukarıdaki 4 maddede belirtilen mühim muhasebe kayıtları bugüne kadar tutulmuş mudur? Borçların tasfiyesi ve ikrazı yerine getirilmiş midir? Getirilmemişse nedeni nedir?

27- 186. sayfanın 6. paragrafında, “Mevduat sigortasının genel olarak kendine yeterli bir sistem içinde yürütülmesi esasına göre yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Öncelikle mevduat güvencesi AB standartlarına getirilmelidir” ifadesi yer almaktadır.

Bu hususta ne yapmayı düşünüyorsunuz?

DALGALI KUR

28- 252. sayfanın 2. paragrafında döviz kurunun dalgalanmaya bırakılması kararı 21.02.2001 tarihinde Başbakanlıkta toplanan, “Ekonomi Zirvesi” ile resmiyet kazanmış ve 22.02.2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bununla birlikte döviz kurunun dalgalanmaya bırakılacağının 19.02.2001 tarihinde belirginleşmeye başladığını gösteren bazı verilerin olduğu, bu kararın IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fischer, Bölüm Başkanı Michael Deppler ve IMF Türkiye Sorumlusu Carlo Cottarelli ile 19.02.2001 tarihinde Ankara’da karar verildiğini ifade eden zamanın Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’in:

a- Türkiye Halk Bankası Posta Caddesi Şubesinde bulunan kendi şahsi TL hesaplarını, 19.02.2001 tarihinde dolara çevirmiştir. Bu hesaplardan birinin vadesi 9 gün önceden, yani 10.02.2001 tarihinde bozdurulmak suretiyle dolara çevrilmiştir. Adı geçenin şahsi hesaplarını dolara çevirirken resmi görevi dolayısıyla öğrenmiş olduğu dalgalı kura geçireleceği bilgisi ile ve düşük kurdan döviz satın alarak kendisine menfaat sağlamak amacıyla hareket ettiğinin sabit olduğu,

b- Gazi Erçel’in yukarıda bahsedilen döviz alımları ile ilgili olarak, BDDK üyeleri Servet Taşdelen ve Bilge Hacıhasanoğlu isimli bilirkişilerin hazırladıkları raporlarda:

- Olayın tamamen olağandışı olduğu,

- Dövizlerin çoğunun yabancı bankalar tarafından da alındığı

- 19-21 Şubat 2001 tarihlerinde Merkez Bankası bünyesinde döviz ve efektif piyasalarında, “daha önceden belirlenmiş çalışma saatleri” dışında da işlem yapıldığı tespit edilmiştir.

c- Hazine Eski Müsteşarı Selçuk Demiralp’in Komisyona yaptığı açıklamalarda, 20.02.2001 tarihli Hazine Bonosu İhalesi sonrasında, 12 katılımcının ihalede kazandıkları tutarın 694 trilyon TL’lik bölümünü yatırmaktan vazgeçmeleri dolayısıyla, Hazine’nin 21.02.2001 tarihindeki itfasında ortaya çıkan finansman açığının, bedeli yatırılmamış olan Hazine Bonolarının Merkez Bankasına satılması yoluyla kapatıldığını söylemiştir.

d- 24.04.2001 tarih ve 4651 sayılı kanun ile, yeniden düzenlenen açık piyasa işlemlerinin, yalnızca para politikası amaçları için yürütüleceği ve Hazineye, kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlara kredi vermek amacıyla yapılmacağı hükme bağlanmıştır.

e- 20.02.2001 tarihli Hazine Bonosu İhalesinde satın aldıkları halde, daha sonra 21.02.2001 tarihinde bedelini yatırmadıkları 694 trilyon tutarındaki Hazine Bonolarının birinci elden Merkez Bankasına satılması işleminin yasal dayanağının bulunmadığı ve 1211 sayılı Merkez Bankası Kanununun açık piyasa işlemleri başlıklı 52. maddesinin anılan hükmüne aykırı olduğu, bu durumun adı geçen tarihte yapılan ihaledeki iptallerin sonucu itibariyle Merkez Bankası rezervlerindeki erimeyi arttırdığı

Yukarıda maddelerde bahsedilen olaylarda, Merkez Bankası ve Hazinenin uğradığı bu zararların müsebbiblerinden başta Gazi Erçel olmak üzere, diğer ilgili bürokratlar hakkında ne gibi bir eşlem yapılmıştır? Devleti zarara uğrattıkları iddia edilen bu bürokratlardan, uğranılan zararın tazmin edilmesi için girişimde bulunulmuş mudur?

29- Eski kurlar üzerinden satışı yapılan dövizlerin TL karşılıklarının hangi kaynaklardan elde edildiğinin belirlenmesinin temini için istenilen bilgilere, Devlet Bakanı Ali Babacan tarafından verilen 02.05.2003 tarih ve 25/1676 sayılı cevabi yazıda:

Talep edilen bilgilerin “ticari sır” kapsamında olduğu ve TBMM İçtüzüğünün 105. maddesinin son fıkrasında, “Ticari sırlar Meclis Araştırması kapsamı dışında bırakıldığından”, bu bilgilerin Komisyona sunulmasının mümkün olmadığı bildirilmiştir. Bu gizlilik perdesi neticesinde, devletin zararlarının araştırılıp tazmini mümkün olmamaktadır.

Bu soruna çözüm kavuşturabilmek amacıyla, İçtüzüğün 105. maddesinin son fıkrasının değiştirilmesi yönünde bir girişiminiz olacak mıdır?

POAŞ
30- POAŞ’ın yüzde 25.8 hissesinin İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.’ye satılması ile ilgili olarak:

a- Satış sözleşmesinde taksitlerden herhangi birinin ödenmemesi durumunda rehnedilen tüm hisselerin idare alacağının tamanının tahsili için İMKB’de satış dahil dilenen şekilde satılabileceği hükme bağlandığı hale POAŞ’ın taksidini ödenmediği, hatta borcunu erteleterek, 5 yıl vadeye yaydığı bilinmektedir.

POAŞ’ın borcunun, yukarıdaki açık hükme rağmen “ötelenmesinin” nedeni nedir? Bu “öteleme” yukarıdaki hükme aykırı bir işlem değil midir?

b- Raporun 646. sayfasında ; Yüzde 25.8 oranındaki POAŞ hisselerinin satışında, “özelleştirme uygulamalarında değer tespiti ve ihale yönetmeliğinin” teminat olarak alınabilecek değerlerle ilgili amir hükmüne aykırı olarak, hisse senedi rehninin teminat olarak kabulü ile usulsüz bir işlem yapılmıştır” ibaresi yer almaktadır.

İhalenin usulsüz olarak yapıldığı ortada iken, neden ihaleyi iptal etmek yerine, Doğan Grubu ile borç erteleme anlaşması yapılmıştır? Bu usulsüzlüğü gidermek üzere herhangi bir işlem yapmayı ve (a) maddesindeki hükmü uygulamayı düşünüyor musunuz?

c- 641. sayfanın 3,4 ve 5. paragraflarında, POAŞ’ın yüzde 51 oranındaki kontrol hissesinin blok satış yoluyla özelleştirilebilmesini teminen 1999 yılında gerçekleştirilen ikinci ihalede, ÖYK’nın 21.04.2000 tarih ve 37 nolu kararıyla; şirketin hisselerinin yüzde 51’inin Türkiye İş Bankası- Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş. ortak girişim grubunun ihale şartnamesi çerçevesinde kuracağı bir anonim şirkete, 1.260 milyon dolar bedelle vadeli satılmasına karar verilerek, 21.07.2000 tarihinde İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş. ile satış sözleşmesi imzalayarak satış yapılmıştır. Satışın akabinde 1 milyon 260 bin dolar olan satış bedeli peşinen ve nakden tahsil edilmiştir.

Ancak satış sözleşmesinde, “taksitlerden herhangi birinin ödenmemesi durumunda, rehnedilen tüm hisselerin idare alacağının tamamının tahsili için İMKB’de satış da dahil olmak üzere dilenen şekilde satılabileceği” hükme bağlandığı halde, İŞ-Doğan ortaklığı borcunu vadesinde ödememiş, buna rağmen neden yukarıda hükme bağlanan satış sözleşmesinin şartları yerine getirilmemiştir?

d- 645. sayfada, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 23.08.2000 tarih ve 24149 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, “Özelleştirme Uygulamalarında Değer Tespiti ve İhale Yönetmeliği”nin “teminat olarak kabul edilebilecek değerler”i şu şekilde belirlenmiştir:

- Tedavüldeki Türk Lirası

- İdarece belirlenecek döviz cinsi

- Hazine Müsteşarlığı’nca ihale mevzuatı ile ilgili olarak belirlenen bankaların veya yetkili finans kuruluşlarının vereceği, idarece şartalır belirlenecek teminat mektupları

- Devlet tahvilleri, teminat olarak kullanılması mümkün olan Hazine bonoları, Hazine kefaletini haiz tahviller.

Bununla birlikte, raporun 645 ve 646. sayfalarında, ÖYK’nın 16.07.2002 tarih ve 41 numaralı kararı doğrultusunda, 31.07.2002 tarihinde imzalanan satış sözleşmesine istinaden, yüzde 25.8 oranındaki POAŞ hissesinin, İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.’ye satışı ile ilgili olarak:

“Özelleştirme Uygulamalarında Değer Tespiti ve İhale Yönetmeliği”nin, teminat olarak alınabilecek değerlerle ilgili olarak amir hükmüne aykırı olarak, hisse senedinin teminat olarak kabulü ile neden usulsüz bir işlem yapılmıştır? Ayrıca bu işlem sonucunda, 30.06.2003 tarihinde IMKB’De işlem gören hisse senetlerinin değeri düşmüştür. Bu ihale işlemindeki hisse senedini teminat olarak kabul ederek, usulsüz bir işleme imza atan yetkililer kimlerdir? Bu yetkililer hakkında, TCK’ya göre fiile uyan suçtan herhangi bir kovuşturma yapılmış mıdır? Yapılması düşünülmekte midir?

e- 648 ve 649. sayfalarda POAŞ ile İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.’nin birleştirilmesi işlemlerinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından değerlendirme sonucunda, İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.’nin 23.12.2002 tarihli yazılarında önerilen teminatlar yetersiz görülerek, 31.07.2002 tarihli hisse satış sözleşmesinden doğan alacağın faizleriyle birlikte tamamını kapsayacak şekilde banka teminat mektubu istenmesine karar verilmiş ve İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.’ye gönderilen 07.01.2003 tarih ve 153 sayılı yazı ile, “sözkonusu teminat mektubu/mektuplarının bu yazının tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde ÖİB’ye verilmemesi halinde birleşmeye karşı itirazen yasal yollara başvurulacağı” bildirilmiştir.

Verilen süre içinde İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş. tarafından teminat mektuplarının getirilmesi konusunda herhangi bir işlem tesis edilmediği saptanmıştır. Hükme rağmen bu işlemlere uymayan İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş. hakkında ne gibi kanuni işlem yapılmıştır? Bu hükmün takipçisi olmayan yetkililer kimlerdir? Bu kişiler hakkında yasal bir işlem yapılacak mıdır?

f- 649. sayfanın, beşinci paragrafında;

- “-5.0 milyon adet hissesine sahip bulunduğu POAŞ hisselerinin çoğunluğunun İ Bankası- Doğan Holding ortaklarına satılmasının ardından meydana gelen gelişmelerin hisse senetlerinin önemli ölçüde değer yitirmelerine sebep olduğu”

- POAŞ hisselerinin ÖİB tarafından satışı yapılan kısmı için usul ve yasaya uygun olmayan yöntemlerin kullanıldığı, küçük yatırımcının zarara uğramaması yönünde SPK üyeleri ile yöneticileri tarafından tedbir alınmadığı,

- ÖİB’nin İŞ-Doğan Grubuna satılan bir kısım POAŞ hissesinden kaynaklanan alacağı ile ilgili yeterli teminat verilmediği taktirde devleti ve küçük yatırımcıyı ciddi bir biçimde zarara uğratacağına dair açıklamalar olduğu ve yeterli teminatlar alınmadığı halde, SPK’nın bu hususu dikkate almadan İş-Doğan birleşmesine onay verdiği, bu birleşme ile son derece karlı durumda olan POAŞ’ın çok ciddi durumda borca sokulduğu,

- POAŞ hisse senetlerinin İş-Doğan’a satışı ile devlete yüklenen risk ve zarar dışında, oldukça yüksek miktarda Kurumlar Vergisi kaybına sebep olunduğu



gerekçeleriyle, SPK’nın hangi yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuş mudur? Bulunulmamışsa, işlem yapılması düşünülmekte midir? Bulunulmuşsa, takibat ne durumdadır?

g- 654. sayfanın 3. paragrafında; 1998 yılında imtiyazlı hisse ihdas eden 98/47 sayılı karar uyarınca, imtiyazlı hissenin “şirketteki kamu payının yüzde 50’nin altına düşmesinden itibaren 5 yıl süre” ile geçerli olması, dolayısıyla POAŞ’taki kamu payının yüzde 50’nin altına indiği 21.07.2000 tarihli satış sözlemesinden itibaren 21.07.2005 tarihine kadar geçerli olması gerekirken, sözkonusu uygulama ile imtiyazlı hisse, POAŞ’taki yüzde 51 oranındaki kamu payını satışından itibaren sadece yaklaşık 2 yıl süre ile yürürlükte kalmıştır.

Altın hissenin öngörülen sürenin tamamlanmasından 3 yıl önce ÖYK tarafından res’en kaldırılmasının;

- Sebepleri araştırılmış mıdır?

- Müsebbibleri kimlerdir? Bunlar hakkında herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmamışsa, açılması düşünülmekte midir?

TRONA

31- Raporun 863. sayfasında, “Olaylarda sorumluluğu bulunduğu anlaşılanlar ile projede çerçeve anlaşması YPK kararlarına aykırı işlem tesis edilmesi ve işin yürütümü ile ilgili olarak kamu yararının gözetilmediği, gerek kurum, gerekse Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı ve diğer raporlar ile tevsik edildiği için, kamunun uhdesinde bulunan İR 3388 nolu trona madeni ruhsat hukukunun korunması kanaatine varılmıştır” ibaresi bulunmaktadır.

Raporda bahsedilen “trona madeni ruhsat hukukunun korunması” amacıyla geçmişteki sözleşmeleri iptal etmeyi düşünüyor musunuz? Trona madenini koruyacak ne tür önlemler almayı planlıyorsunuz?

SÜLFİRİK ASİT

32- Raporun 877. sayfasında:

a- Bandırma’da kurulmakta olan yeni sülfirik asit tesisinin anahtar teslimi ve sabit fiyatla yapılması, “ihaleye lisansör firmalar davet edilecektir” denilmesine rağmen taşeron firmaların da davet edilmesi, ihaleye davet edilen firmalara yeterli süre verilmemesi, ihaleyi değerlendirecek heyetin yetersiz ve tecrübesiz elemanlardan seçilmesi, hazırlanan teknik ve teklif alma şartnamesinin belli bir firmayı işaret etmesi, ihalede rekabetin bulunmaması, ihalenin iptal edilen birinci ihalede çıkan fiyatların çok üzerinde bedelle verilmesi ve iç zarfların açılması aşamasında rekabet şartlarının bir kez daha ihlal edilerek iç zarfında ihale dökümanlarına karşı şartlar ileri süren firmaya verilmesinden dolayı yeni sülfirik asit tesis ihalesinin yasalara aykırı yapıldığı,

b- 877. sayfasında, Bandırma sülfirik asit tesisinin ihale edilmesi işinde, ilgili bakandan 18.09.2000 tarih ve 1713 sayılı yazı ile alınan iznin ve bu işin anahtar teslimi olarak ihale edilmesinin mevzuata aykırı olarak yapıldığı anlaşılmıştır.

c- Eti Holding A.Ş. Genel Müdürlüğünce yapılan işlemin 87/12317 sayılı Bakanlar Kurulu kararının 3. maddesinde sıralanan unsurları taşımadığı, yeterli proje, mühendislik, müşavirlik ve mimarlık hizmetlerinin önceden bu esaslara göre yaptırılmamış olması hususlarından dolayı Bandırma sülfirik asit tesisi yapım ve tedarik işinin anahtar teslimi olarak ihale edilmesi ve bu şekilde sözleşme yapılması işlerinin anılan Bakanlar kurulu kararına uygun olarak gerçekleştirilmediği

d- Lisansör bir yabancı firma tarafından anahtar teslimi esasına göre sabit bedelle inşa ettirilmesi düşünülen tesisin ihalesinin yapılabilmesi için Bakanlık “onayı” alındıktan sonra lisans kiralayan yabancı firmaların da ihaleye davet edilmesi hususunun hem bu onaya, hem de Bakanlar Kurulunun 87/12317 sayılı kararının hükümlerine aykırı olduğu,

e- FENCO firmasının seçilen obsiyonerlerle birlikte 75.900.000 dolarlık fiyatının SKEC firmasının 50.057.881 dolarlık fiyatından 25.842.119 daha dolar daha fazla olduğu, Eti Holding’in ilgili olduğu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in birinci ihaleyi yüksek fiyatlı teklifte verilmek istendiği için iptal ettiği ve bu durumu 21.10.2000 tarihli Hürriyet Gazetesinde Muharrem Sarıkaya’nın köşesinde açıkladığı halde, bu haberin tekzibi ile ilgili herhangi bir belgeye rastlanmadığı, yapılan ihalede çıkan fiyatın birinci ihalenin de üzerinde olduğu, bu bağlamda SKEC firmasının Türkiye Temsilcisi Yenigün A.Ş.’nin Devlet Bakanlığı’na ve Eti Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı’na hitaben yazdığı yazılarla ihalenin yüksek fiyattan verilmeye çalışıldığını belirttikleri, aynı şekilde Bandırma Asit Fabrikası (BAĞFAŞ) Sahibi recep Gencer’in ihalenin yüksek fiyattan verilmek istendiğine ilişkin Bakanlığa uyarı yazıları yazdıkları halde, Bakanın bu kez aynı tesis için 30 milyon dolar fazla fiyat verilmesine müsaade etmediği

Anlaşılmış. Bu hususlarda;

- Bu ihalelerle ilgili olarak ne tür işlemler yapılmıştır?

- Yasalara aykırı olarak yapılan bu ihaleye fesat karıştıranlar kimlerdir?

- Sorumlular hakkında adli mercilere suç duyurusunda bulunulmuş mudur? Yapılmışsa durum ne aşamadadır? Yapılmamışsa nedenleri nedir?

YEREL YÖNETİM İMAR PLANI UYGULAMALARI
33- Raporun 1014-1027 sayfaları arasında yer alan ve genellikle belediyelerin şehir imar planına aykırı uygulamaları ile ilgili olarak bir Araştırma Komisyonu kurdurmayı düşünüyor musunuz?

İHALE YOLSUZLUKLARI

34- 890. Sayfada yer alan TKİ’nin kömür ihaleleri,

35- 891. Sayfada yer alan TKİ’nin yedek malzeme alımları,

36- 892. Sayfada yer alan Termik Santraller ihale yolsuzluğu

37- 893. Sayfada yer alan, TKİ’de gerekli soruşturmayı yapmayan yetkililer hakkında soruşturma açılması,

38- 932. Sayfada yer alan, Adapazarı Su ve Kanalizasyon İhalesi,

39- 967. Sayfada yer alan, Orhanlı ve Ömerli Belediyeleri yanlış imar planı uygulamaları

40- 975. sayfada Ankara- İstanbul demiryolu ihalesi

41- 979. TPAO’nun Irak’tan ve diğer ülkelerden fuel-oil ve ham petrol ticareti ile ilgili,

42- 985. Sayfada yer alan, PETKİM ihalelerinde sözleşmeler hilafına döviz kuru kaybı,

43- 1004. sayfada yer alan TEKEL’in Ankara Başmüdürlük binası ihalesi yolsuzluğu,

44- 1014 Sayfada Ömerli, Orhanlı ve Antalya, Bakırköy belediyelerinin imar planına aykırı yapılanmaları

ile ilgili olarak yeni araştırma komisyonları kurdurmayı düşünüyor musunuz?

İLAÇ
45- Sayfa 684. son paragrafında yer alan: “Ülkemizde, büyük ölçüde dışa bağımlılık arzeden, rasyonel dışı ilaç kullanımı ve suistimaller nedeniyle de, ülke ekonomisi üzerinde mali yük teşkil eden ilaç konusundaki; tedavi ve gereklilik boyutunu aşan ilaç israfı ile istismara neden olan promosyon, rüşvet, sahte küpür ve sahte reçete uygulamalarını, ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve karlılık ilişkileri ile klinik deneylerinin araştırılarak, halen devam eden kamu zararının önlenmesi için” tespit ve değerlendirmelerden yola çıkarak, bu konuyla ilgili ne tür önlemler almayı düşünüyorsunuz? Yolsuzluğun ve suistimallerin önlenmesi konusunda yasal değişiklere gitmeyi düşünüyor musunuz?

ETİBANK BANKACILIK A.O. ÖZELLEŞTİRİLMESİ

46- Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nun Raporunun 693. sayfasının sonuç kısmında, “Etibank Bankacılık A.O.’nun özelleştirilmesinde Hazine Müsteşarlığı’nca İpek Grubu ile ilgili sakınca ve çekinceler açıkça belirtilmesine ve bankanın devrinin hem bu grubun kendi bankasının mali yapısının güçlendirilmesine, hem de Etibank’ı almaları halinde bankanın faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için kaynak göstermeleri şartına bağlandığı”, ancak grubun bu şartları asgari düzeyde bile yerine getirmemesine rağmen Etibank’ın İpek Grubuna verilmesine gözyumulduğu yer almaktadır.

Raporda Özelleştirmeden Sorumlu Bakanın dikkatinin çekilerek, konuyla ilgili olarak yasal işlem yapılması tavsiye edilmiştir. Komisyonun bu tavsiyesine uymayı düşünüyor musunuz? Etibank’ın usulsüz bir şekilde devrine yol açan yetkililer hakkında bir işlem yaptırmayı düşünüyor musunuz? Etibank’ın devrinden meydana gelen zararın tazmini yoluna gidecek misiniz?

ENERJİ POLİTİKALARI

47- Raporun 704, 705 ve 706 sayfalarında incelenen Enerji politikaları konusunda:

“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda aşağıda belirtilen konularda ve yine belirtilen nedenlerle Anayasanın 98., İçtüzüğün 104. maddeleri uyarınca, aşağıdaki konular hakkında bir Meclis Araştırması açtırmayı düşünüyor musunuz?

a- Çayırhan Termik Santrali

b- İskenderun İthal Kömür Santrali

c- Kırklareli Doğalgaz Santrali

d- Aktaş Elektrik Şirketi uygulamaları

e- Bartın Mobil Santralin Samsun’a nakli

f- Ilgın Termik Santral ihalesi

g- Yamula Hidroelektrik santrali

Ayrıca, bu santraller yoluyla devletin uğradığı zararların daha aza indirilmesi için ne gibi önlemler alınması düşünülmektedir? ÇEAŞ ve Kepez örneğinde olduğu gibi, bu işletmelere de el konulması düşünülmekte midir?

DSİ
48- Sayfa 706. yer alan DSİ Genel Müdürlüğü uygulamaları ile ilgili olarak işlerin büyük bir bölümünün ihalesiz verildiği ve siyasi nedenlerle haksız keşif artışları yapıldığı tespitinin yanında, aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:

“2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 63. maddesine aykırı bu usulsüz keşif artışlarının iptal edilmesi gerekmektedir”.

Yasanın değiştirilmesi için girişimde bulunacak mısınız?

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI

49- Sayfa 710’da yer alan, İller Bankası Genel Müdürlüğü Yatırım İnşaatlarında Uygulanan İndirim Oranları, gerçekleştirilen ek sözleşme uygulamaları ve keşif artışları ile ilgili olarak, “1999-2003 yılları arasında, ‘Belli istekliler arasından kapalı teklif usulü’ ile yapılan ihalelerde müteahhit firmaların kendi aralarında anlaşarak ihalelerde indirim oranlarını düşürdüğü iddialarının, katılan isteklilerin firma geçmişi de dikkate alınarak ihale öncesi, ihale sırası ve ihale sonrası aşamalarını kapsayacak bir şekilde bütün yönleriyle irdelenmesi,

İller Bankası İhale Yönetmeliği 30. maddesine aykırı ve ilgili Bakanlıkça yapılan inceleme raporlarına karşı ikinci ek sözleşme kararlarının alınması ve uygulanmasının, 1997 yılında başlatılan birinci sözleşme uygulamalarını da içerecek şekilde bütün yönleriyle incelenmesi ve sorumluluklarının belirlenebilmesi için bir Meclis Araştırması açılması” kanaatine varılmıştır.

İller Bankası ihalelerini mercek altına almayı düşünüyor musunuz? Suistimallere neden olan ek sözleşmeleri iptal etme yoluna gidecek misiniz? İller Bankası’nın İhale Yönetmeliğinde değişiklikler yapmayı düşünüyor musunuz?

Yayın Tarihi : 2 Haziran 2004 Çarşamba 21:16:03
Güncelleme :2 Haziran 2004 Çarşamba 21:22:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mustafa Rasi UYSAL IP: 85.105.131.xxx Tarih : 5.06.2006 14:43:17
namuslu ve onurlu insanların hiç bir zırha sığınmadan Yüce Türk Adaleti önünde aklanması gerektiğine şiddetle inanıyorum.