17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İsmet Berkan ve Yalçın Akdoğan’a açık mektup

Pazar günkü gazetelerde neşrolunan iki makaleyi özellikle çok önemli buldum. Bu makalelerin yazarları, Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan ve Yeni Şafak Gazetesi Köşe Yazarı, AK Parti’nin “Doktrin Hocası” ve AK Parti’nin felsefesi haline gelmesi gerektiği kararlaştırılmış olan “Muhafazakar Demokratlık” kitabının Yazarı Yalçın Akdoğan.



Bu iki kıymetli yazarımıza bu sütundan birer açık mektup yolluyorum:

Çok Sevgili İsmet Bey,



“İleride tarih de yazsın ama, şimdi biz de yazalım” yazınızı, diğer bütün yazılarınız gibi dikkatle okudum. Hakikaten öğrenmek arzusu ile yazdıklarınızla ilgili size soracaklarım var; lütfen bu konulara da değinin, bildiklerinizi bizimle paylaşın ve “şimdi biz de yazalım” dediğinize göre yazılmış olsun:



- AB üyeliği yolundaki Kıbrıs meselesi için Aytaç Yalman ve Eruygur ne yaptı? Ne yapmadı?

- Bu iki komutan hakkında “bunların pek azı yazıldı” dediğiniz pek çok dedikodu nelerdir?

- Aytaç Yalman’ın reddedilen 1 Mart tezkeresi döneminde oynadığı rol nedir? Kıbrıs konusunda yaptıkları ve yapmadıkları nelerdir?

- Özellikle öğrenmek isterim; Ankara Gölbaşı Tesislerinde, bazı gazetecilerle, bazı politikacılarla ne görüşmeler yapıldı? “Hilmi Özkök’ün kuşkusuz haberi oldu” dediğiniz konular nelerdir? Tepkisi ne idi? B tepkiyi kamuoyuna neden duyurmadı?

- Soru olarak bıraktığınız “sevinç çığlıkları atan cuntacı profesör” Kim? Haber kaynakları kimler? Yönetime el koymaktan bahseden ve “tarih beni yazar” diyen komutan kim? Bu komutan suç işlediği halde neden hakkında işlem yapılmadı?



Sevgili İsmet Bey,



Bir de size şahsi bir sorum var: Bunları bugün yazıyorsunuz da, komutanlar emekli olmadan neden yazmadınız? Doğrusu yazsaydınız çok daha iyi olurdu. Zira bir milletvekili olan ve özellikle bahsettiğiniz Irak ve Kıbrıs konularında oy veren kişilerden olan ben, askerin her iki konu hakkında güvenlik açısından ne düşündüğünü bir türlü anlayamadım. Özellikle Kıbrıs konusunda Genelkurmay Başkanlığına, Milli Savunma ve Dışişleri Komisyonlarına, TBMM’de bir komisyon toplantısında, siyasi konulara girmeden askerin görüşlerini dinlemek gerektiği talebim de netice vermedi. Askerin sadece MGK kapsamında yürütmeyle temas kurmalarının yetersiz olduğunu, meşru zemin ve organlarda TBMM’yi bilgilendirmeleri gerektiğini savundum, ondan da netice alamadım.



Benim bir milletvekili olarak bu meşru taleplerim karşılanmazken, sizin dediğiniz Gölbaşı konuşmalarını ve hangi politikacılarla yapıldığını çok merak ediyorum. Sakın yanlış anlamayın; Katılamadığım için kıskandığımdan değil, bilakis askerin hala meşru zeminleri kullanmayıp, eski alışkanlıklarını devam ettirdiğinden.



Kuzey Irak konusuna gelince:



Dışişleri Komisyonunun bir toplantısında Kara Kuvvetlerine mensup bir generalin söylediklerini ( ABD’nin sadece 20 km’ye müsaade ettiğini, ileriye geçmemize müsaade etmediklerini, PKK da dahil hiçbir Kürt unsurla TSK’nın çatışmaya girmesine müsaade edilmeyeceği) eğer bütün milletvekilleri ile paylaşsalardı, inanın çıkacak red cevabı çok daha kuvvetli olurdu.



Hoş, yukarıda söylediğim bu bilgileri AK Parti’nin kapalı bir grup toplantısında Abdullah Gül milletvekilleri ile paylaştı. “Hayır”ların ağır basmaması muhtemelen Tayyip Erdoğan’ın bu grup toplantısında nedeneyse yalvarırcasına “evet” denmesi gerektiğini söylemesindendir.



Şimdi, iyi kötü bir basın mensubu olarak, ama özellikle bir milletvekili olarak sizden bir ricam var: Zamanında yazılmayanlar bir zaman sonra manasını kaybediyor. Onun için, soru halinde bıraktığınız bu konuları lütfen anlatın. Ve, özellikle darbe yapmak isteyen komutan kimmiş bilelim.



Bugüne kadar yaptığım gibi bundan sonra da yazılarınızı büyük bir zevk ve merakla izlemeye devam edeceğim.



En samimi sevgilerimle.



****

Muhterem Yalçın Bey,



Gecen hafta başladığınız ve bu hafta da devam ettiğiniz “Siyasal ahlak-Ahlaklı siyaset” konularındaki yazılarınızı çok büyük bir ilgi ve takdir ile okudum.



“Değerden azade bir siyasetin ulaştığı yolsuzluktan da, bilgiden mahrum siyasetin ulaştığı sığlıktan da kurtulmanın yolu ‘akılla yoğrulmuş’ ahlaklı bir siyasettir” diyorsunuz.



Hakikaten çok doğru. Hatta, “ahlakla yoğrulmuş akıllı bir siyaset” yerine, “akılla yoğrulmuş ahlaklı bir siyaset” tabirini kullanmanız AK Parti’nin iktidar olduğu bu dönem ve konjonktürde daha uygun oluyor.



İnanın bu yazılarınızı, “Muhafazakar Demokratlık” kitabınızdan ve bir çok makalenizden daha fazla önemsedim. Ve samimiyetle bütün AK Parti kadrolarının, başta yönetim olmak üzere sizin bu makalenizi benimseyerek okumalarını ve icraata koymalarını temenni ederim.



Yazınızda çok takdir ettiğim bir başka husus da, “güzel huylarına rağmen Meleklerin derecesinin sabit kalması, tercih serbestiyesine sahip olmamasındandır” cümleniz hariç dini referanslara yer vermemiş olmanız herhalde ahlaklı siyasetin, ahlak boyutunu ahlakın evrensel prensiplerinde aramak, dini referanslara oturtmamak daha doğru olur.



Bu satırları yazarken sizinle aynı gün Ayşe Arman röportajı çıkan Şevket Eygi’nin birkaç cümlesini burada hatırlatayım:



“Türk toplumu zaten en seçkin görünenler dahil olmak üzere, istisnalar haricinde, buram buram Bedevilik, köylülük ve varoş kültürü kokan bir toplumdur. Bu söylediklerimde bir küçümseme yoktur. Ben de ‘fikir öfkesi’ denilen bir şey var. Ben memleketimin haline bakıp öfkeleniyorum. Bu da üzüntüden kaynaklanıyor. Ben sadece Müslümanların kaliteli olmasını istemiyorum ki; laiklerin, çağdaşların, İslamdan uzaklaşan insanların, hatta ateistlerin de kaliteli olmasını istiyorum. Çünkü kaliteli bir ateist, o ülkedeki dominant dinle uğraşıp savaşmaz. Kaliteli olduğu vakit kavga çıkmaz.”



Platon meselesine gelince de; Platon’un vurguladığı erdemli siyasetin bilgiye dayanması hususu, diğer fikirlerinin geçerliliğini ortaya koymaz. Bilakis Platon’un örnek gösterilmesini bazı sebeplerden çok da uygun bulmuyorum. Bu konuda haberx.com’da, “Hüseyin Çelik’e açık mektup” başlıklı bir yazı yazdım.



Yazınızı tekrar tebrik eder ve AK Parti’nin bugünkü yönetim kadrosu, gerek merkezi, gerek yerel yönetim kadroları tarafından benimsenmesini temenni ederim.



Hürmetlerimle.


Yayın Tarihi : 29 Ağustos 2004 Pazar 21:30:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?