Bu hafta Salı Çarşamba günleri Kürt kardeşlerimiz için önemli günler oldu.
Salı günü Iraklı Kürtler üzgündü. BM Güvenlik Konseyi, oy birliği ile aldığı kararda Irak’taki Kürt bölgesinin özerkliğini tanıyan geçici anayasaya atıf yapmamıştı. Bu husus Iraklı Kürtler’i çok üzdü. Anlaşılan Irak’taki kalıcı anayasanın görüşmeleri çok zorlu geçecek.
Derken, Çarşamba günü Türkiye’deki Kürt asıllı kardeşlerimiz sevinçli bir gün yaşadılar. Evvela TRT’de Kürtçe yayın başladı. Yayın kalitesiz bir yayın olmakla beraber amaç hasıl oldu. Derken, Yargıtay 9. Dairesi 10 yıldır hapiste olan DEP Milletvekillerinin tahliyesine karar verdi. Öğleden sonra da tahliyeler gerçekleşti.
Tahliyeden sonra milletvekilleri evlerine, ailelerine koşacaklarına DEHAP Genel Merkezine gidip bir basın toplantısı yaptılar. Basın toplantısında konuşan Leyla Zana çok olumlu, sıcak mesajlar verdi.
Perşembe sabahı da gazetelerimizin bayram ettiğini gördük; “Avrupa yolunda son engel kalktı, hadi bakalım Avrupa”, “Şimdi ne diyeceksin Avrupa” mealinde başlıklar okundu. Avrupa sayesinde Zana ve arkadaşları hürriyetlerine kavuşmuşlar, Avrupacılar Jakoben milliyetçilere ve Avrupa’yı anlamayan yargıya karşı bir zafer kazanmışlardı. Hükümet memnundu; Abdullah Gül, Deniz Baykal’ı, “yaptıklarımızı anlamıyor, kıskanıyor” sözleriyle tenkit ediyordu...
Yine aynı günde Abdullah Öcalan’ın AİHM’deki temyiz duruşması yapıldı. AİHM’nin ilk Öcalan kararında, “Davacının gözaltı süresinin yasal olmadığı, savunma hakkının sınırlandığı, adil bir mahkeme tarafından yargılanmadığı” kararı verilmişti.
Eh, şimdi, AİHM temyiz kararını da aynı çerçevede verirse, Zana ve arkadaşları da tahliye olduklarına göre Öcalan için de bir yol bulunur, bir kaç yıl içinde o da tahliye olurdu...
Çarşamba günü Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlarımız için güzel bir gündü...
****
Irak’ta neler olacağını göreceğiz. Evvela kendi içimize dönelim:
Yayın meselesinde anayasal düzenin bozulmaması kaydıyla üniter yapıya dikkat ederek Kürtçe dahil diğer lehçelerdeki yayınları bir demokratikleşme, kucaklaşma, gerilim ortamını azaltma ve insan hakları açısından kullanabilirsek ne ala...
Ben, anayasanın 66. maddesine can-ı gönülden (milletvekilliği yeminime bağlı kalmanın da ötesinde) bağlıyım. Bu madde, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” diyor. Başbakanın savunduğu, “Türklük yerine Türkiyelilik” fikri (Başbakan herhalde milletvekilliği yeminini unutuyor) benim benimsediğim bir fikir değil. Anayasal vatandaşlık kavramından fevkalade memnunum ve kendimi bu kapsamda son derece milli ve Türk hissediyorum.
Anayasanın 66. maddesinin Türkiye’de yaşayan hiç kimse tarafından unutulmaması ve çok iyi anlaşılması lazım.
DEP’lilerin tahliyesine gelince, hem insani, hem siyasi açıdan geç kalmış bir tahliyeydi. Yeni Ceza Kanunu taslağımızda neredeyse 8 seneden fazla hapis yatılmaması hükmü öngörülürken, bu insanlar fiilen fiziki bir cebir hareketine karışmamış olmalarına rağmen 10.5 sene hapis yattılar. Bölücü terör örgütünü, yani PKK’yı desteklemek, yataklık etmek, vicdanları sızlatan bir suç. Ama, AKP Hükümeti sayesinde hapisteki PKK’lıları sokağa salarken eski DEP’lileri hapiste tutmak anlamını yitirmişti.
Tahliye görüntülerini izlerken yine de şehitlerimizi, 30 bin ölüyü, boşaltılan köyleri, göçen insanları, Osman Pamukoğlu’nun “Unutulanlardan Başka Yeni Birşey Yok” kitabını hatırmadan edemedim.
Zana ve arkadaşlarının hapisten çıkar çıkmaz DEHAP merkezine gitmeyi tercih etmeleri bana manidar geldi. “Hani DEHAP; DEP’in devamı değildi!” İyi ki Vural Savaş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı değil, DEHAP için devamdan kapatma davası açıverirdi (!)
Leyla Zana toparlayıcı bir konuşma yaptı ancak, kendisini bazı sorularım var. Bu soruları sembol bir isim haline gelmenin mesuliyeti altında cevaplandırırsa memnun olurum:
- Anayasanın (üzerine zamanında yemin ettiğiniz) 66. maddesini benimsiyor musunuz? Yoksa, milletvekilliği seçildiğinizde Nuriye Akman ile yaptığınız bir röportajda söylediğiniz gibi “Kendimi kesinlikle Türk hissetmiyorum, sonuna kadar Kürdüm. Sen kendini nasıl Kürt olarak hissetmiyorsan, ben de öyle Türk hissetmiyorum” görüşünüz politik bir görüş olarak devam edecek mi?
- Güneydoğu’da PKK döneminin açtığı yaraların sarılması için ölen Kürt kökenli PKK’lıların mezarını ziyaret ederken, aynı zamanda bir askeri şehitliğe gidip vatanın bütünlüğü uğruna toprağa düşmüş gençlerin mezarına gidip “Fatiha” okuyacak mısınız, bir çiçek bırakacak mısınız?
Önümüzdeki dönem siz veya sizin gibi sembol veya sembol haline gelebilecek kişilerin PKK’dan, Kongra-GEL’den uzaklaşmakları, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü bozmadan, Anayasa’nın 66. maddesi çerçevesinde yaşayacakları bir ortamı hazırlamaları gereken bir dönem. İnşallah böyle olur.
Aksi takdirde PKK’nın başındakilerin söyledikleri gibi, tekrar silaha sarılırlarsa, bu seferki tepki sadece devlet ve TSK’dan değil, milletten de gelecektir. Bu böyle biline!
Hükümete de çok önemli bir görev düşüyor. Güneydoğu’da yapılacak üç şey var; bu üç hususu da Avrupa’nın istek listesinde olmadığı için dikkate almadılar. Güneydoğu Anadolu’da yapılacak 3 şey sırasıyla; devleti temsil eden tüm bürokratların halka, ayırımsız sıcak muamelesi, ikincisi koruculuk sisteminin kaldırılarak bu kaynakların bölgedeki yatırımlara dönüştürülmesi, üçüncüsü de bölgede ciddi bir ekonomik faaliyetin geliştirilmesi. Bu konulara dokunulmadı. Hükümetin bu konuları muhakkak ele alması lazım. Madem yapılanlar AB kompleksinden değil ihtiyacımız olduğu için yapılıyor; hadi bakalım samimiyetinizi görelim.
Yayın Tarihi :
11 Haziran 2004 Cuma 01:35:45