19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Mevcut partilerin encamı...

Türk siyasetini çok yakından takip eden önemli bir ekonomist olan bir dostum, on gün kadar süren bir ABD ziyaretinden sonra dönüşte dün beni aradı: "Hiçbir şey anlayamıyorum. Başbakanın AK Parti Grup toplantısında yaptığı konuşma, artık klasikleşen, otoriter ’bu böyle biline’ vurgusuyla süslenmiş ama, mükemmel demokrasi tarifleri veren, demokrasiyi yücelten bir konuşma. Aynı Başbakan, daha geçen hafta, hapisten çıkan DEP’lilerin Hükümetten gördüğü samimi ilgiyi anlamakta zorlandıklarını söyleyen milletvekillerini azarlamıyor muydu? Haziran’ın 6’sında, Ersönmez Yarbay’ın partiiçi demokrasi eksikliğinden şikayet eden yazısı havada kalmadı mı?" diye serzenişini belirtti.

Öyle...

Hemen hemen bütün partiler öyle...

Bakın, dün, basınımızın en ciddi kalemlerinden Sedat Ergin partilerin durumunu özetle nasıl analiz etmiş:

"CHP namlu gölgesinde kurultay yapıyor. DSP’de Ecevit, genel başkanlığı bırakırken, kendi gösterdiği adaydan başka aday gösterme teşebbüsünü ’İç kökenli bir isyan var. DSP yönetimine karşı bir başkaldırı tasarlanıyor’ diye değerlendiriyor. AK Parti’de Tayyip Erdoğan, ’demokrasi önce disiplindir. Benim partimde bildiri mildiri olmaz kardeşim’ diyor. "

Sedat Ergin’in vardığı sonuç, bizim de milletvekili olarak bildiğimiz, beni de AK Parti’den istifaya götüren sonuç: "Bütün bu davranışlarda ortak olan bir nokta var: Farklı görüşlere tahammülsüzlük ve bütün ipleri liderin elinde tuttuğu, yüksek bir disiplin kültürünün parti içindeki mutlak hükümranlığı...

Sol, sağ, sosyal demokrat, İslamcı kökenli muhafazakar demokrat, hiç fark etmiyor..."

ANAR’ın son yaptığı anketle Cumhuriyet tarihimizde herhalde Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra en yüksek popülariteye ulaştığı görülen, "büyük propaganda uzmanı", şahsi propaganda ile partisinin kampanyasını, 7-24-365 prensibi ile düzenleyen Başbakınımızın iniş çıkışları dostumu neden hayrete düşürüyor ki? Başbakan için mesele, propaganda, kampanya, imaj ...

Dostum, siyasi partilerdeki demokrasi eksikliğinden hayıflanırken, Başbakanın daha dünkü Grup konuşmasındaki ekonomi değerlendirmesine de dikkat etmeli. Başbakan’a göre sadece işsizlik konusunu ıskalamışlar, geri kalan her konuda müthiş başarılılarmış!

Halbuki ekonominin esas hedefi fertlerin refahını arttırmak olduğuna göre, bunun da birinci aracı işsizliğe çare bulmak. Bu hedefi ıskaladıktan sonra geri kalanı neye yarar?

Bu arada iktidara geldiklerinden beri, iç ve dış borçlar 70-80 milyar dolar artmış, enflasyon yüzde 10’lara indiği halde, enflasyonun yüzde 150’si nispetinde, yüzde 15- yüzde 17’lik bir reel faiz varmış, döviz kuru müthiş bir sun’i baskı altındaymış, ithalat patlamış, cari işlemler açığı sene sonunda 10 milyar doların üzerine çıkacakmış ne gam...

İşte konuları ancak böyle sathi ele alan ama dünyadaki en üstün propaganda ve imaj uzmanlarından olan bir Başbakanımız var...

Biz yine ana konuya dönelim: Parti içi demokrasi.

Evet, parti içi demokrasi işlemezse, aday belirlemelerde önemli ölçüde yerel teşkilatlar fiilen aktif olmazsa, seçilecek adayların hukuk devleti ve demokrasi anlayışları anayasanın özünü hazmetmelerinde yetersiz kalırsa, parti içindeki kurum ve kurullar hakikaten demokratik manada çalışmazsa, demokratik katılımcılık hukuk anlayışı ve bilgi eksenli ortaya konulmazsa hiçbir şey düzelmeyecek.

Ben de ortaya böyle bir parti çıkmaz veya mevcut partilerden bir tanesi böyle bir anlayışı hayata geçirmezse aktif siyasete devam etmenin manasını görmeyeceğim.



Yayın Tarihi : 8 Temmuz 2004 Perşembe 14:30:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?