19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Nerede 1924 Meclisi, nerede Baskın Oran komisyonu?..

Dünkü yazımda, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun, “Baskın Oran Raporu”nda bahsedilen konulardan 39/4 ve Alevilik konularına değineceğimizi söylemiştik.

Bu konulara gelecek yazımda girmeden önce, Türklük- Türkiyelilik kavramı üzerine bir kaç bilgiyi daha dikkatlerinize getirmek istiyorum:

Evet, Meclisimizin açıldığı günlerde Mustafa Kemal Paşa’nın 24.04.1920 tarihinde, yani TBMM açıldıktan bir gün sonra 2. celsede yaptığı bir konuşma var. Bu konuşmada Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin hudutlarını anlatırken, bu hududun içine güneyde İskenderun’un güneyinden Musul vilayeti, Süleymaniye ve Kerkük havalisini de içine alan bir mıntıkayı tarif ettikten sonra şu konuşmayı yapar:

“Efendiler: Bu hudut sırf askeri mülahazat ile çizilmiş bir hudut değildir, hududu millidir. Hududu milli olmak üzere tespit edilmiştir. Fakat bu hudut dahilinde tasavvur edilmesin ki, anasırı islamiyeden yalnız bir cins millet vardır. Bu hudut dahilinde Türk vardır, Çerkes vardır ve anasırı sairei islamiye vardır. İşte bu hudut memzuç bir halde yaşayan, bütün maksatlarını, bütün manasiyle tevhidetmiş olan kardeş milletlerin hududu millisidir.

Bu hudut meselesini tespit eden maddenin içerisinde büyük bir esas vardır. Fazla olarak o da bu vatan hududu dahilinde yaşıyan anasırı islamiyenin her birinin kendine mahsus olan mahitine, adatına, ırkına mahsus olan imtiyazatı bütün samimiyetle ve mukabilen kabul ve tasdik edilmiştir. Bittabi buna ait teferruat ve tafsilat yoktur. Çünkü bu tafsilat ve teferruata girmenin zamanı da değildir. İnşallah mevcudiyetimiz tahlis edildikten sonra kardeşler beyninde hal ve fasledileceğinden bırakılmış ve teferruatına girişilmemiştir. Fakat esas olarak bu maddede mündemiçtir. Yine Erzurum Kongresinin milliyet esasından birisi, efendiler; işte bu hududu milli dahilindeki idarenin hakimiyeti milliye esasatına müstenidolmasıdır.”

****

1924’e gelindiğinde Meclis, yeni bir anayasa yapar. Bu Anayasanın 88. maddesi aynen şöyle demektedir:

“Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyle (Türk)ıtlak olunur. Türkiye’de veya hariçte bir Türk babanın sulbünden doğan veyahut Türkiye’de de mütemekkin bir ecnebi babanın sulbünden Türkiye’de doğupta memleket dahilinde ikamet ve sinni rüşte vüsulünde resmen Türklüğü ihtiyar eden veyahut vatandaşlık kanunu mucibince Türklüğe kabul olunan herkes Türk”tür. Türklük sıfatı kanunen muayyen olan ahvalde izaa edilir”.



İşte, daha 1924’de yapılan fevkalade ileri, herhalükarda Baskın Oran raporundan daha ileri bir anayasal vatandaşlık kavramı.

Bu madde, 1960 Anayasasında, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” şeklinde tarif ediliyor, 1982 Anayasası’nın 66. maddesinde de bu hüküm aynen korunuyor.

Size, TBMM’nin o zamanki ismiyle Kavanin Mecmuası olan olan tutanaklar dergisinden 88. maddenin kabulü sırasında yapılan görüşmelerin tutanaklarından bazı kısımları almak istiyorum. Yine göreceksiniz, o günkü münazaraların seviyesi, belki de bugünün ilerisinde.

1924 Anayasasının Türk Vatandaşlığı ile ilgili maddesinin görüşme tutanakları ise bugünkü Türklük-Türkiyelilik tartışmalarına cevap verecek niteliktedir:

Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir)- Encümenden bir şey sormak istiyorum; bu maddenin mesbuku lehi milliyet midir, tabiiyet midir?

Celal Nuri Bey (Gelibolu)- Tabiiyettir efendim.

Abdullah Azmi Efendi (Eskişehir): Tabiiyet kelimesi Cumhuriyette mevzubahis olamayacağından Türklükle ifade edilmiştir. Bunun mesbuku lehi tabiiyettir, milliyet değildir. Demek ki ecnebi babadan olan çocuk kalacak, buraya bir tabiiyet kelimesinin ilavesi icapediyor.

Celal Nuri Bey: (Gelibolu) Efendim, biz burada etnografya itibariyle milliyet tespit etmiyoruz. Lozan muahedenamesinin 37nci maddesinde şöyle diyor: Türkiye 38’den 44’e kadar olan maddelerde musarrah ahkamın kavanini asiye şeklinde tanınmasını ve hiç bir kanun, bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin bu ahkama münafi veya muarız olmamasını ve hiç bir kanun bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin ahkamı mezkureye ihrazı tefevvuk etmemesini tahaahhut eder ahdin 39. maddesi: Gayrimüslim akaliyetlere mensup Türk tebaası, Müslümanların istifade ettikleri aynı hukuku medeniye ve siyasiyeden istifade edeceklerdir. İlah. “Binaenaleyh Hars” gibi bir kelimeyi buraya koymaya imkan yoktur.

Ahmet Hamdi Bey (Bozok)- Efendim, buyuruyorsunuz ki, bu tabiiyeti tespit etmiyor, milliyeti tespit ediyor. Halbuki made Türkiye ahalisine din, ırk farkı gözetmeksizin Türk değince nasıl olur da milliyeti tayin etmiyor da tabiiyeti tayin ediyor buyuruyorsunuz? Milliyeti tayin ediyor.

Celal Nuri Bey (Gelibolu)- Efendim, tabiiyet bir metbu tasavvur eder. Metbu da bir şahsı mutasavver olması lazımdır. Bir cumhuriyette tabiiyet denilmez, milliyet denilir. Başka imkanı yoktur.

Hamdullah Suphi Bey (İstanbul)- Reis Bey söz istiyorum. Arkadaşlar, mevzubahis olan madde tahsisen dikkatimizi celbetmeye layıktır. Bütün siyasi hudutlarımız dahilinde yaşayanlara Türk ünvanını vermek benim için bir emel olabilir. Fakat görüyorsunuz ki, çok müşkül bir mücadelenin tamam olduğuna dair bir şey taşımıyoruz. Diyoruz ki; Devletin, Türkiye Cumhuriyetinin tabaası tamamıyle Türktür. Bir taraftan da hükümet mücadele ediyor, ecnebiler tarafından tesis edilmiş olan müessesatta çalışan rumu, Ermeniyi çıkarmaya çalışıyor. Biz bunları Rumdur, Ermenidir diye çıkarmak istediğimiz vakit bize “Hayır, Meclisimizden çıkan kanun mucibince bunlar Türktür” derlerse ne cevap vereceksiniz?Size soruyorum arkadaşlar; tabiiyet kelimesi zihinlerde mevcut ve kalplerde mevcut bulunan bir emeli izale etmeye kifayet etmez. Lafzan biz bir tefsir bulabiliriz. Maddeyi tefsir ile geçebilir, fakat bir hakikat vardır. Onlar Türk olamazlar, hatta Meclis de firari Rum ve Ermenileri Türk yapamaz. Onlar da olamaz imkanı yoktur.

...

Arkadaşlar; toprağımızın içinde yaşayan bir Ermeni ki, bilhassa Anadolulu olanlar bunun pek güzel şahididirler. Ayrı bir mektebi yoktu, ayrı bir terbiyeleri yoktu, ayrı bir lisanları yoktu. Türk şiirlerini yazdılar, Türk manilerini söylediler, Türkiye ile müteallik oldular. Bunlar Hıristiyan Türkleri diye yadedilmek mümkün idi. Fakat araya propaganda girdi, araya nifak girdi, edebiyat, musiki, kilise, mektep, tamamıyle asırların Türkleştirmiş olduğu Ermenileri bizden ayırmaya başladı. Şimdi ayrı bir lisanı var, ayrı bir mektebi var, kalbine ayrı bir şey sokmuşlardır. Buraya Türktür diye bir maddei kanuniye geçiriniz, acaba aradaki farkı izale etmiş olur muyuz? Ve hangimizi tatmin edebilir ki, bunlar Türk olmuşlardır. Bana sual soran zata cevap verdim, dedim ki; Türk olmanız mümkündür.

...

Ermeniliği reddediniz, Türk harsını kabul ediniz. Ondan sonra size Türk deriz. Fakat siz lisan ayrılığını, mektep ayrılığını, devlet ayrılığını güdünüz, ondan sonra geliniz ve bana deyiniz ki, bizi Türk telakki et. Eğer böyle muhalif iseniz elimden gelmez. Çünkü ruhumun inanmasına imkan yoktur. O halde arkadaşlar, madde bizim aleyhimize kullanılabilir. İzahata muhtaçtır.

Celal Nuri Bey (Gelibolu)- Bu madde biraz mühimdir efendim, bunu kolaylıkla geçiştirmek mümkün değildir. Hamdullan Suphi Bey, fikre taalluk eder, terbiyeye taalluk eder, harsa taalluk eder, bir çok muteber beyanatta bulundular. Fakat şunu da arz edeyim ki; bunların cümlesini bendeniz tasdik ederim. Bunların cümlesi denilmek lazımdır ki, hukuku beynelmilelin tevlit ettiği bir takım icabat vardır. Mesela bugün bizim öz vatandaşımız, Müslüman, Hanefiyul mezhep, Türkçe konuyur. Bir zat, Gümülcineli olmak itibariyle bugün Yunandır, kezalik bir Manastırlı Sırptır. Filibeli bir Müslüman Bulgardır ve muamelatı beynelmileliyede daima bu sıfatı resmiyeye riayet edilir. Memaliki ecnebiyede onu o devlet himaye eder. Türk Devleti himaye edemez. Manastırlı bir Türkü Türk konsolosları memaliki ecnebiyede onu himaye edemez. Eskiden bir Osmanlı sıfatı vardır, bu sıfat cümleye şamildi. Bu sıfatı ortadan kaldırıyoruz. Yerine bir Türk Cumhuriyeti kaim olmuştur. Bu Türk Cumhuriyetinin de bilcümle efradı Türk ve Müslüman değildir. Bunları ne yapacağız? Ortada bir Rum var, bir Ermeni var, bir Yahudi var, türlü türlü anasır var. Lehülhamd ki akaliyettir. Bunlara eğer Türklük sıfatını vermeyecek olursak ne diyeceğiz? (Türkiyeli sesleri) İstirham ederim, Türkiyeli hiçbir manayı müfit edğildir. Kezalik şu kürsüde okuduğum Lozan muahedesinin 37. maddesi mucibince arada hiçbir fark olmayacaktır.

Ahmet Hamdi Bey (Bozok) İsimce değil de hukukça.

Celal Nuri Bey (devamla)- Müsaade suyurun fark olmayacaktır. Fark olmayınca şu Türktür, şu Türkiyelidir demek ve ikiye ayırmak ahden mümkün değildir. Bunun bir misali vardır. Eğer tahvile müsaade edilecek olursa o misali söyleyeceğim. Cezayir’deki Fransız tebaası, Fransız ahalii asliyesiyle vatandaş idi ve Fransız mestamerelerindeki ahali Fransız hukuku siyasiyesine malik değildi. Onun için kendilerine tebaa muamelesi yapılabilirdi. Fakat bizimki otuzdokuzuncu madde mucibince Müslümanların istifade ettikleri aynı hukuku medeniye ve siyasiyeden iftifade edeceklerdir denildiği takdirde hiçbir farkı kalmayacaktır. Binaenaleyh Hamdullah Suphi Bey’e soruyorum, bunlara Türklük sıfatını vermeyelim de ne yapalım? Elimizde ikinci bir imkan var mıdır ve bu imkan uhud ile hukukudüvel ile kabili telif midir?

****

Keşke Baskın Oran, 1924’deki Celal Bey kadar olabilseydi...


Yayın Tarihi : 26 Ekim 2004 Salı 23:10:00


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?