17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Recep Tayyip Erdoğan, DEP’lilerle aynı çizgide buluştu

Sevgili Kenthaber okurları; bugünkü basın açıklamamı sizinle paylaşmak istiyorum:

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile PKK mensubu olduğu mahkeme kararı ile tescilli DEP’liler aynı paralelde, aynı kanaatte, aynı görüşte....

Recep Tayyip Erdoğan’ın beyanatı:

“Baktım ABD bütün koşanlar zenci. Fransa bütün koşanlar zenci. Bakıyorsunuz orada bir zenci-beyaz olayı var. Yıllardır bu yaşanır fakat zenciler ABD’yi temsil ediyor. Onlar sadece Amerikalı, Amerikan ırkı değil ve başarı ile bitirdikten sonra, rekorları kırdıktan sonra bakıyorsunuz bayrağı alıyor, bu bayrak ile beraber kalkıyor tur atıyor. Amerikalılık bilincini yakalamış. Şimdi biz de bir defa Türkiye’de Türkiyelilik bilincini en azından yakalamalıyız. Bunu bir de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinciyle zenginleştirmeliyiz. Bunu başarabilirsek ben inanıyorum ki önündeki bir çok engelleri rahatlıkla aşacaktır.”

Güneydoğu Anadolu turunu tamamlayan DEP’lilerin adına konuşan Orhan Doğan’ın sözleri:

“Etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçiliği reddetmekte, milliyetçilikten beslenen siyaseti onaylamamakta ve Türkiyeli üst kimliğinde tanımlanacak anayasal vatandaşlığın özgür ve eşit yurttaş yaratacağına inanmakta ve buna destek vermektedir.”

Düşünceler ve konuşmalar tıpa tıp aynı değil mi?

Etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik lafı da Recep Tayyip Erdoğan’ın. Dinsel milliyetçilik ne diye merak edip duruyorduk; şimdi aynı tabiri DEP’lilerin ağzından da duyduk.

Türk olmayı bırakıp, Türkiyeli olacağız!..

Anayasaya bağlılık yemini etmiş olan Recep Tayyip Erdoğan’a Anayasanın 66. maddesini hatırlatıyorum: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” Recep Tayyip Erdoğan bu cümleyi tekrar okusun. Bu cümle, “Türkiye Cumhuriyetine bağlı alan herkes Türkiyelidir” demiyor. Bu cümle, “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” diyor. Bizim anayasal vatandaşlık kavramımız bu kavram ve bu gelenek Cumhuriyet kurulduğundan beri var.

Yakında AB’den gelecek talepler çerçevesinde Anayasanın bu maddesinde bir değişikliğe gidilmesine katiyen kalkışılmamalıdır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a buradan soruyorum: Anayasanın 66. maddesinin ilk cümlesini olduğu gibi kabul ediyor musunuz? Yoksa Türk yerine Türkiyelilik kavramında ısrarcı mısınız?

Hürriyet Gazetesi’nin bu sabahki haberine göre: Abdullah Gül, devlet birimlerinin, “yararlı olur” değerlendirmesi üzerine Leyla Zana ve arkadaşlarını Başbakan Vekili olarak görüştüğünü açıklamış ve Devlet kararıydı” demiştir.

Tahliye olan DEP’lilerle Abdullah Gül’ün Başbabakan Vekili olarak yaptığı görüşme “devlet kararı” imiş. Kim bu devlet? Abdullah Gül’den açıklamasını bekliyorum. Mahkumiyetleri devam eden, PKK mensubu oldukları mahkeme kararı ile sabit eski DEP milletvekilleri ile devlet, “karar alıp”, Başbakan Yardımcısını görevlendirip görüşme mi yaptıracak?

Tekrar soruyorum: Kim bu devlet? MGK mı, TSK mı, Cumhurbaşkanı mı, MİT mi?

Kim?

TBMM’nin ve halkın temsilcisi olarak soruyorum: Kim? DEP görüşmesini, “devlet kararı” yapan devlet kararını açıklayın.

Kim bu devlet?

Bu çağ dışı yasak Türkiye’yi küçültüyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın başörtüsü konusundaki tavrı Türkiye’yi büyültmüyor, küçültüyor. Laikliği kuvvetlendirmiyor, zayıflatıyor. Demokrasiyi kesinlikle zedeliyor. Ayrımcılığı ve çifte stardardı ortaya koyuyor. Başbakanın eşi Sayın Emine Erdoğan, Başkan Bush ve eşi şerefine Çankaya’da verilecek olan yemeğe davet edilmemiş. Sebep: Emine Hanım’ın başörtüsü. Sayın Cumhurbaşkanının Çankaya’ya getirdiği bu başörtüsü yasağının laiklikle hiçbir alakası olmadığı gibi, çağ dışı bir anlayış.

Üzülmemek elde değil...

28 Şubat itirafı

Eski Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı Emekli Korgeneral İzzetin İyigün, 21 Haziran 2004 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan Yener Süsoy röportajında, “28 Şubat’ın en kritik kararının nasıl alındığını ilk kez anlattı” izahatından sonra , “Tankların Sincan’da yürüyeceğini ne Karadayı, ne Çevik Bir biliyordu. Sadece Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Doğu Aktulga, Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve ben biliyorduk. Zırhlı Tümen bana bağlıydı. Hikmet Paşa, Doğu Paşa’ya, ‘İzzet Paşa, 80 tankla Sincan’dan geçsin’ emrini vermiş. Doğu Paşa bana, ‘Komutana hareketin suç olacağını anlattım ama ikna edemedim. Karar senin’ dedi. Ben de yürüttüm” demiştir.

Ayrıca Emekli Korgeneral İzzettin İyigün, “İktidar bir çeşit postmodern indirmeyle gitmeliydi ve öyle de oldu” demiştir. Bu açıklamalar Ordunun siyasete müdahale ettiğini, iktidarın “bir çeşit postmodern indirmeyle gittiğini” ve bunun Deniz Kuvvetleri Komutanı Rahmetli Güven Erkaya, Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal tarafından organize edildiğini, tankların Sincan’dan geçirilişinin kendi ifadelerine göre suç olduğunu bile bile Orgeneral Hikmet Köksal’ın talimatıyla, Emekli Korgeneral İzzetin İyigün tarafından yapıldığını kendi ifadeleri ile göstermektedir.

Hürriyet Gazetesindeki bu haber tamamen itiraf ve suç duyurusu niteliğindedir. Konuyu Askeri Yargıtay Başsavcılığı makamının dikkatine getiriyorum ve alınacak tedbirleri TBMM’nin bir üyesi ve halkın temsilcisi olarak bekliyorum.

Bütün bu hususlar demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakışmıyor...

Laikliğimizi, demokrasimizi, ancak ve ancak çağdaş tarifler, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti esasları çerçevesinde koruyabiliriz.


Yayın Tarihi : 21 Haziran 2004 Pazartesi 20:17:12
Güncelleme :21 Haziran 2004 Pazartesi 21:06:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?