19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Sayın Hüseyin Çelik’e açık mektup

Milli Eğitim Bakanlığı olarak gazetelerde bu seneki müfredat programı çerçevesinde öğrencilere okumalarını tavsiye ettiğiniz “100 Temel Eser”in listesi yayınlandı. Liste içerisinde hakikaten fevkalade eserler var. Pek tabii “Şu eser de olsaydı, acaba bu eser olmasaydı daha mı iyi olurdu?” gibi tartışmalar olabilir. Ama bir eser var ki bana, “Hüseyin Çelik ne yapmaya çalışıyor, bu yaptığı aklı başında bir adamın yapacağı iş mi?” dedirtti.

Hüseyin Bey,

Platon’un yani Eflatun’un “Devlet” adlı eserini öğrencilerin okuması gereken “100 Temel Eser” arasına almışsın.

Sevgili Dostum,

Sen “Devlet”i okudun mu? Bu kitap ortaöğretimdeki öğrenciye okutulacak kitap mı? Eğer kitabı okuyup da tavsiye ediyorsan felaket; okumadan tavsiye ediyorsan, bir başka felaket.

Aynı zemin üzerinde konuşabilmek için, internette bir arama motorunda Platon+Devlet kelimelerini arayın. Ben süratle baktım, çıkan yazıların bir kısmını aşağıda iletiyorum.

Özetle; Platon, faşist devletin temellerini kuran felsefeyi savunan yönetici sınıfın kendisini üstün bir ırk olarak hissetmesi gerektiğini, askerlerin ırkının saf tutulması gerektiğini, üstün ırkın yetiştirilmesi için çiftleştirme yöntemlerinin uygulanmasını ( en güçlü erkekler ile en güzel kadınlar seçilerek evlendirilmeli, en zayıf ve en kötü durumdakiler de birbirleriyle evlendirilmelidir), toplumda kimin kiminle evleneceğine kendilerinin değil, devletin karar vermesi gerektiğini, babanın oğlunu, oğlunun babasını tanımaması gerektiğini savunan bir filozof. Bir tavsiyesi de var, “Bütün devletlerin kötü yönetildiğini anladım. Çünkü bunların yasalarının hepsi yeniden düzenlenmezse iyileştirilmelerine olanak yoktur.”

Evet, Platon’un “liberal devlet” ve “hukuk devleti” ile alakası olmayan totaliter sayılabilecek düşünceleri bir çok felsefe akımını kapsayacak, detaylarıyla karşılaştırmalı anlatılacak bir felsefe eğitimi veya dersi içerisinde öğretilebilir, öğretilmelidir. Ancak “100 Temel Eser” içerisinde öğrencilere karşılaştırma imkanı vermeden, başka felsefeleri ve görüşleri anlatmadan sadece Platon’u öğretmeye kalkarsanız; bu genç beyinlerde faşizmin tohumlarını atmış olursunuz.

Hüseyin Bey,

Türkiye’nin, Türklüğün, Osmanlı’nın, Anadolu’nun kültür hazinelerini, dünya klasikleriyle beraber gençlere intikal ettirecek kıymetli eserlerin arasına Platon’un Devlet’ini koymaktan vazgeç.

Bırak, bu kitap normal felsefe dersleri içinde başka kitaplarla karşılaştırılacak şekilde makul yerini bulsun.

Şimdi yukarıda bahsettiğim gibi Platon’u ve devleti tanıtacak parçaları okuyalım:

“ .....Platon ideal devlette, toplum yöneticilerine, toplum yararına olan bazı “yararlı yalanlar” söyleme hakkı da tanır. Bu yalanlardan biri, halkın böyle tabakalı bir toplum düzenine karşı çıkmasını önlemek için anlatılabilecek olan “metaller mitosu”dur. Platon, yöneticilerin, halkı şu mitosa inandırmalarını ister :

“Bu toplumun birer parçası olan sizler birbirinizin kardeşisiniz. Ama sizi yaratan tanrı, aranızda önder (yönetici) olarak yarattıklarının mayasına altın katmıştır. Onlar bunun için baş tacı olurlar. Yardımcı (koruyucu) olarak yarattıklarının mayasına gümüş, çiftçilerin ve öteki işçilerin (besleyicilerin) mayasına da demir ve tunç katmıştır. Aranızda bir hamur (maya) birliği olduğuna göre, sizden doğan çocuklar da herhalde size benzeyeceklerdir.” Böylece Platon, işbölümüne, doğuştan kalıtımsal farklılıklara dayandırdığı sınıflı toplumu, akıllıdan akıllı, güçlüden güçlü çocukların doğacağını söylediği bir “ırk öğretisi”nin yardımıyla, sınıflar arasında pek küçük bir geçişkenliğin bulunacağı bir yarı kast toplumu biçimine sokmaktadır. Halka, “mayasında demir ya da tunç karışık olanların önderlik edeceği gün kentin yok olacağını tanrı buyurmuştur” denecektir.Bu şekilde, genel çizgiler içersinde sizlere aktarmaya çalıştığım Platon’un ideal devlet anlayışının, aslında sınıfların iç yapılarında yurttaşların evlilik hayatlarına kadar giren çok detaylı bir kurallar içeren bir sistem olduğunu unutmamalıyız.”

“.....Adaleti içeren devlet, felsefenin ışığında, politika bilimine göre kurulmuş ve bu şekilde yönetilen devlettir. "Sonunda şimdiki bütün devletlerin kötü yönetildiğini anladım; çünkü bunların yasalarının, uygun koşullar altında mükemmel olarak yeniden dünzenlenmezlerse, iyileşmelerine hemen hemen olanak yoktur. Böylece dayanılmaz bir biçimde, gerçek felsefeyi övmeye yöneldim ve devletler ile bireylerin yaşamlarında doğruluğun ancak felsefenin yardımıyla bulunabileceğini açıkladım. Demek ki, insanlığın kötülüklerden kurtulabilmesi için, tam ve gerçek filosofların iktidarı ele alması ya da tanrısal bir lutuf ile devletlerin başında olanların gerçekten felsefe yapmaya başlamaları gerekmektedir."

“Reformculuğu yadsır. Reformculuk derken bozuk yasaları, yenilemek, yeni yasalar koymak boşuna ömür tüketmektir. Bunu da şöyle ifade eder. "Gerçek yasa koruyucu, bu tür yasalarla, kurallarla zamanını yitirmez. Düzenlemek istediği devlet, ister iyi olsun, ister kötü. Kötüyse, yasalar gereksizdir, çünkü hiçbir etkililikleri olamaz; iyiyse, bu yasaların bir bölümü kim olsa koyar, diğer bölümü ise kurulmuş olan toplumsal düzenin kendiliğinden ortaya çıkar." Yani yönetme hakkı yasaya değil bilgiye dayanır.

Bu anlayış, ideal devlette hukuka yer verilmediği sonucuna götürür. (Sabine, Chevallier) Gerçekten de devletin kuruluş aşamasında yasaya değil ideanın gerçekleştirilmesine ihtiyaç vardır. Her şeyin bir ideası olduğuna göre devletin de bir ideası vardır. Ancak ideal devlet yeryüzünde gerçekleştiğinde gerçek yasalar bu dünyaya inecektir.

Yasaların amacı; birtakım yurttaşlara özgürlük ve mutluluk sağlamak değildir. Yasaların üç temel işlevi vardır:

-Yurttaşları inandırarak veya zorlayarak birleştirmek. -Her yurttaşa toplum içinde göreceği işi belirtmek

-Bütün toplumu mutluluğa götürmek.

.....Platon’a göre, insanlar yaradılıştan farklı işlere eğilimlidir. Örneğin, kafaları işlemeyim yalnız bedensel gücünü kullananların işçiler, zanaatçılar ve çiftçiler olduğunu; bunların, toplumun “besleyiciler sınıfı”nı oluşturacaklarını söyler. Doğuştan cesur, güçlü ve çevik olanlar ise askerler, yani, toplumun “koruyucular sınıfı”nı oluşturacaklardır. Bu insanlar arasında yapılan büyük ve eşitsizlikci bir ayrımı, yani “ideal devlet” in iki ana sınıfını ortaya çıkarır. Devletin yöneticilerine gelince, onlar koruyucular sınıfından seçilip yetiştirilecek, elit kesimi oluşturacak kadroyu oluştururlar.

Aralarında daha doğuştan ayrım yapılan halkın (daha sonra bir çok ütopyaya konu olacak) düzene karşı ayaklanmaması için ise yöneticilere bazı “yararlı(!) yalanlar” söyleme hakkı tanınır.

Düzenin iyi işlemesi ve uzun ömürlü olması için besleyiciler sınıfını bir yana bırakıp, koruyucular ve yöneticiler için gerekli düzenlemeyi yapmaya girişir. Koruyucular sınıfı için çok sıkı bir eğitim programı hazırlar, o sıralar Atina’daki eğitim sistemine bazı sansürler koyarak uygular. Koruyucuların askeri gücü kullanarak halkın başına zorba kesilmelerini önlemek için aile düzenini kaldırır, komünal bir yaşam düzeni kurar. Besleyiciler sınıfına tanıdığı mülkiyet hakkını koruyuculara tanımaz.

.....Burada dikkat çeken önemli nokta; Platon’un ‘yaradılıştan savaşçı’ kavramıdır. Filozof, koruyucu (savaşçı) olacak insanın her şeyden önce, yaradılışının buna uygun olması gerektiği üzerinde durmaktadır. Bunun için de, yukarıda belirttiğimiz gibi Platon, toplumda kimin kiminle evleneceğine kendilerinin değil, devletin karar vermesi gerektiği kanaatine ulaşmıştır. Anlaşıldığı gibi, devletin çocuk üzerindeki tasarrufu, filozofa göre, daha çocuk doğmadan başlamaktadır. Dolayısıyla bu tasarruf doğumdan sonra da devam etmekte ve babanın görevlerini tamamen devlet üstlenmektedir.

Platon, savaşçı olacak çocukların dünyaya geldikten sonraki eğitimine ise oldukça önem vermekte ve bu eğitimin nasıl olacağını detaylarıyla açıklamaktadır. Filozof, savaşçıların eğitiminde önce, söz sanatları ve edebiyatı da içine aldığını söylediği müzik eğitiminden başlanması gerektiğini belirtmektedir.Savaşçılar, küçük yaşta iken, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı ayırt edemeyeceklerinden dolayı, onlara uydurma masallar anlatılmayacak, -ki o dönemde eski Yunan’da Tanrı’ların da işin içine katıldığı uydurma masallar çok fazlaydı- kafaları karıştırılmayacaktır.Örneğin, madem Tanrı iyi olarak kabul ediliyor, o taktirde iyi olarak anlatılmalı, zarar veren kötü bir varlık olarak tanıtılmamalıdır.

Platon’un devletinde, yukarıda bahsi geçen fiziksel ve psikolojik eğitimleri ise anne ve babalarına, dolayısıyla herhangi bir şekilde şansa bırakılmamalıdır. Yani Platon’a göre, savaşçı adayı olarak doğacak her çocuk, anne ve babasından alınacak, çocukların hem anneleri hem de babaları devlet olacaktır. Ona göre, “çocuklar ortak olacak, baba oğlunu, oğul da babasını tanımayacaktır”

Sparta hakkında en detaylı yorumları yapan düşünürlerin başında, ünlü Yunanlı felsefeci Platon gelir. Platon, demokrasiyle yönetilen Atina’da yaşamasına rağmen, Sparta’daki faşist düzene hayran kalmış ve kitaplarında Sparta’yı örnek bir devlet modeli olarak göstermiştir. Platon’un bu faşist eğilimleri nedeniyle, 20. yüzyılın önde gelen düşünürlerinden biri olan Karl Popper, The Open Society and Its Enemies (Açık Toplum ve Onun Düşmanları) adlı ünlü kitabında, Platon’u açık toplumun ilk düşmanı ve baskıcı rejimlerin ilk ilham kaynağı olarak gösterir. Popper, Platon’un Sparta’daki bebek cinayetlerini bile soğukkanlılıkla savunduğunu anlatmakta ve onun "öjeni" kavramının ilk teorik savunucusu olduğunu şöyle açıklamaktadır:

[Platon’a göre] yönetici sınıfın kendisini üstün bir ırk olarak hissetmesi çok önemlidir. Platon "askerlerin ırkı saf tutulmalı" derken (ve böylece bebek cinayetlerini savunurken), o zamandan beri tekrar edilen ve hayvanları büyük bir dikkatle çiftleştirirken kendi ırkımızı ihmal ettiğimiz yönündeki ırkçı argümanı geliştirmektedir. (Bebek cinayetleri bir Atina uygulaması değildir, Platon bunun Sparta’da öjenik amaçlarla uygulandığını görmüş, bunun antik bir uygulama olduğunu ve dolayısıyla iyi olması gerektiğini düşünmüştür.) Bu prensiplerin, deneyimli bir hayvan yetiştiricisi tarafından köpeklere, atlara veya kuşlara uygulanan çiftleştirme yöntemi gibi, üstün ırkın yetiştirilmesi için de uygulanmasını istemektedir. "Eğer onları bu şekilde çiftleştirmezseniz, kuşlarınızın veya köpeklerinizin ırkının çabukça dejenere olacağını düşünmüyor musunuz" diye sorar Platon, ve sonra da şu sonuca varır; "bu prensipler insan ırkı için de geçerlidir". Yani bir askerden veya muhafızdan istenen ırksal özellikler, bir çoban köpeğinden istenen özellikler gibidir. "Savaşçı-sporcularımız... bekçi köpekleri gibi uyanık olmalıdırlar" demektedir Platon ve devam etmektedir; "elbette, bekçilik yapmak için doğal uygunlukları gözönünde bulundurulduğunda, cesur bir gençle iyi besili bir köpek arasında fark yoktur."

Platon’un insanları bir hayvan türü olarak kabul eden ve "çiftleştirme" yöntemiyle insanların "evrimleşeceğini" ileri süren bu görüşleri, 19. yüzyılda Darwinizm’le birlikte yeniden dünyanın gündemine gelecek, 20. yüzyılda da Naziler tarafından uygulanacaktır.”



Yayın Tarihi : 26 Ağustos 2004 Perşembe 13:13:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
sultan savaş IP: 85.102.164.xxx Tarih : 23.11.2008 00:34:11

lutfenn bişeyler yapın gecen sene liseyi bitirdim ama mezun olamadım unıversiteyi kazandım kayıt yaptıramadım.kpss den yuksek puan aldım ama tercih yapamıyorum.bu af bize haksızlık neden bolee bi af cıkardınızda bize o kadar zayıfla sınıf gecirttirdiniz.yazık degilmi bu bize iyilik mi değil by yaptığınız.kafayı yicem şubatta mezun olcam ama kpss tercih yapamuıyorum gunlerle,dakikalarla yarışıyorum yazık lutfen bişeyler yapın enazından tercih yapalım.lutfen diplamamı alıyım liseden