18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Schröder, Patrikhaneyi neden ziyaret etti? Azerbaycan ziyaretinden notlar...

Azerbaycan dönüşü size Azerbaycan ile ilgili birkaç konudan bahsetmek istiyorum. Ama ondan evvel hakikaten tüylerimi diken diken eden, Hükümetimizin ve devletimizin bu konudaki gafletini anlamakta zorlandığım bir konuyu dikkatinize getireceğim:

Alman Şansölyesi yani Başbakanı Schröder Türkiye’ye gelişinde Patrik Bartholomeus’u ziyaret etti. Bu ziyaretin manasını anlamakta fevkalade zorlanıyorum. Schröder Ortodoks değil. Kendi ülkesinde, yani Almanya’da yaşayan Ortodoks hemen hemen yok. Türkiye’de de Ortodoks dinine mensup Alman bir tane bile yok. Bu görüşmede ne konuşuldu? Schröder, Tayyip Erdoğan ile yaptığı konuşmalarda, dini vazifelerini pek yerine getirmeyen biri olduğunu beyan ettiğine göre herhalde dini konular tartışılmadı. Peki ne konuşuldu? Siyaset mi konuşuldu?

Pek tabii siyaset konuşuldu. Üstelik de Schröder Patrik’in “ekümenik” sıfatını hatırlatarak bu görüşmeyi yaptı. Yani, Patriği bir devlet başkanı olarak tanıdığını beyan etmiş oldu. Türkiye’ye gelmişken, yalnız Türkiye Devleti ile değil, “Ekümenik” Patrik Devleti ile görüşme yapmış oldu.

Allah aşkına Schröder İtalya’ya her gittiğinde İtalyan yetkililerin yanı sıra Papa ile de oturup sohbet ediyor mu? Üstelik de Vatikan ayrı bir devlet ve herkes de tanıyor.

Nedir bu hükümetin aymazlığı?

Hani Patrik sadece dini işlerle meşgul olacaktı? Hani 02.12.2004, 06.12.2004 ve 23.12.2004 tarihinde yönelttiğim yazılı soru önergelerine verdiğiniz cevaba göre Patrikhanenin statüsü,

“Lozan Barış Konferansı’nda Patrikhane’nin siyasi ve idari işlerle iştigal etmemek koşuluyla ve Rum Ortodoks vatandaşlarımıza ruhani hizmet vermek amacıyla ülkemizde kalmasına rıza gösterildiği herkes tarafından bilinen bir gerçektir”, “Lozan Barış Konferansında Patrikhane’nin siyasi ve idari işlerle iştigal etmemek koşuluyla ve Rum Ortodoks vatandaşlarımıza ruhani hizmet vermek amacıyla ülkemizde kalmasında mutabık kalınmıştır” şeklindedir.

Bizim gaflet içindeki Hükümetimiz Patriği bundan evvel hayal edemediği statülere kavuşturmakla meşgul…

***

Azerbaycan ile ilgili evvela bir anekdot:

Benim Azerbaycan’ı ziyaret etmemi özellikle teşvik eden ama seyahate katılmayan bir dostum, benim seyahatim boyunca kendisi Türkiye’de iken telefonlarını kapatırsa, sonra da “beni Azerbaycan’dan neden aramadın ve habersiz bıraktın?” derse ne yaparsınız?

Ben şaşkına döndüğüm için cevap bulamadım; belki siz bana yardımcı olursunuz!

***
Azerbaycan’a 12 sene evvel gitmiştim. 12 sene sonra bu kardeş ülke ile kucaklaşmak bana kelimelerin anlatamayacağı bir haz verdi. Rahmetli Haydar Aliyev yerden göğe kadar haklı. Hakikaten Türkiye ile Azerbaycan bir milletin iki ayrı devleti. Son 12 senede Azerbaycan’da Türklük şuurunun ne kadar arttığını görmek beni çok memnun etti. Beğenmesek bile televizyonumuzun, müzik dünyamızın bu konuda çok büyük katkıları var. Gerek devlet, gerek millet kendini Türk ve Türkiye’nin kardeşi hissediyor.

Azerbaycan’daki en önemli ve acil sorun, kasım ayında yapılacak seçimlerin diğer eski Sovyet ülkelerinde olduğu gibi bir Soros darbesi ile neticelenmemesini temin etmek. Onun için mevcut iktidarın ve muhalefetin demokrasinin çalışması için işbirliği yapması şart. Tereddütsüz gördüğüm en önemli sorun bu.



Resmi temsilciliğimiz açısından yeri satın alınmış, Bakü’deki en güzel bir arazi parçası üzerine yapılacak, Türkiye’ye ve Azeri- Türk dostluğuna yakışır sefaretimizin neden inşa dilmediğini anlamak da, anlatmak da kabil değil. Sefaretimizin ayrıca, kendilerinin de ifade ettiği gibi bazı kadro sıkıntıları olduğu da muhakkak.

Bir başka konu geçen sefer de değindiğim okullar konusu. Her zaman takdir ettiğim Gülen okullarının mükemmel görüntülerine rağmen Türk ismi altında İngiliz tedrisatına dönmüş olmaları çok düşündürücü.

İhsan Doğramacı Azerbaycan’da da bir efsane. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in Azerbaycan’ı hiç ziyaret edip etmediğini bilmiyorum, Türk Dünyası konusunda hassas olup olmadıklarını da bilmiyorum ama mutlaka Azerbaycan’ı ziyaret etmesi gerektiğini ve iki devlet, tek millet gibi olduğumuz Azerbaycan’la eğitim konusunda işbirliğini geliştirmek amacıyla mutlaka adımlar atması gerektiğini, bu konuya önderlik etmesi mecburiyetini görüyorum.

****

Bir konuda da Azerbaycan’dan çok büyük ders aldım. Bizim tarih kitaplarında neredeyse sakladığımız, konuşmak istemediğimiz 1915’de Nuri Paşa’nın Bakü’yü işgalden kurtararak Azerbaycan’ın başkenti haline gelmesini temin etmesi bütün Azeri Türklerinin gönlünde yer etmiş vaziyette. Bizim gençlerimizin öğrenemediği bir kahraman Paşamız, Azerbaycan’ın milli kahramanı.

Nuri Paşa’nın Bakü seferi sırasında hayatını kaybedenler için yapılan sembolik şehitliği görmenizi mutlaka isterdim. Ankara’da Seğmenler Parkı’nı, İstanbul’da Taksim gezisini veya Sultanahmet Meydanı’nı düşünüp, böyle bir merkezi yerin ortasında şehit düşen binlerce Türk gencinin isminin yazılı olduğu ufak taşların çerçevelediği bir alanı ve basit ama görkemli bir abideyi gözünüzün önene getirin. İşte Bakü’nün en güzel bir yerinde, böyle bir Türk şehitliği var. Hemen yanında bütün Türklerin zevkle, keyifle gittikleri, Türkiye’nin yaptığı bir camii. Bir de Polatlı’daki Sakarya şehitlerinin Şehitliğinin bakımsızlığını, Ankara’daki, İstanbul’daki şehitliklerin, şehitlerin anısına hiç yakışmayan durumlarını düşündüm içim burkuldu.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Hilmi Özkök ve/veya Sayın İlker Başbuğ ve/veya Sayın Yaşar Büyükanıt’tan bir ricam var: Lütfen Azerbaycan’ı ziyaret edin. Oradaki milli duyguları yerinde hissedin ve tadın ve lütfen bu şehitlikleri bir görün. Sizlerden her şeyden evvel şehitliklerimizi tanzim etmenizi bekliyoruz. Bir milletvekili olarak İstanbul ve Ankara’nın merkezi yerlerinde Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin anılacağı yerlerin yapılmasında her türlü desteğimiz yanınızda olacaktır

Yayın Tarihi : 6 Mayıs 2005 Cuma 20:02:22


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?