18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Tayyip Erdoğan’ın çelişkileri...


Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 11 Kasım 2004 Perşembe günkü köşesinde beni samimi olarak heyecanlandıran çok beğendiğim bir yazı yazmış.

Özkök, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul Gökkafes’teki bir toplantıya, Gökkafes’in imar-iskan müsaadeleri olmadığı için gitmediğini söylüyor. Bu tavrı takdir ediyor ve “O zaman gecekondulara da gitmeyin, onların durumu da farklı değil” diyor.

Müstehzi davrandığımı zannetmeyin, hakikaten Ertuğrul Özkök’ün bu tavrını ve bu yazısını çok takdir ettim.

Evet, Tayyip Erdoğan eğer İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken yıktırmaya uğraştığı, sahibi Mustafa Süzer ile çeşitli pazarlıklar yaptığı (mesela, “binanın yarısını yık, sana başka yerde daha yüksek imar vereyim” gibi) ama muvaffak olamadığı Gökkafes’e hırs ve kin yüzünden gitmediyse, gayrikanuni bulduğu bir olaya karşı tavır koyuyorsa, bunu takdir etmek lazım.

Ama, Tayyip Erdoğan, bu konuda samimi değil.

Neden mi?

Evvela, Üsküdar’da kendi oturduğu ev ve hukuki durumunun Gökkafes’in durumundan çok fazla farkı yok. Gökkafes’e gitmeyen adam, imarı, hatta, ruhsatı ve inşaat izni olmayan evde oturur mu?

İkincisi, Tayyip Erdoğan’ın sık sık ziyarete gittiği, bir çok zenginin, hatta basın mensubunun evi hakkında Boğaziçi İmar Yasası’na muhalefetten yıkım emri var. Bu yıkım emirlerinin uygulanmaması veya ağırdan alınması konusunda da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu zamanda, kendisine iletilmiş bir çok rica var. Bu meskenlerden bir tek tanesine, Erdoğan’ın da bilgisi dahilinde dokunulmadığı, dokunulamadı!..

Hodri meydan!.. “Güya” tavır koyacağına, Tayyip Erdoğan mahkeme kararlarını uygulatsın da görelim.

Bu iki örnek sadece meskenlerle ilgili iki örnek. Etik Kanununun çıkartılmaması, 20 bin dolarlık Franck Mulleer hediye saat, Ülker’in distribütörlüğü filan falan da işin cabası...

****

Yukarıdaki konu da ciddi ama, daha ciddi bir konuya dönelim: Laiklik...

Tayyip Erdoğan, nedense hep 10-11 Kasımlarda laikliği hatırlıyor ve ortaya bir tarif koyuyor. Geçen sene, 10 Kasım’da şunları söylüyordu:

“Mustafa Kemal Atatürk’ün bize bıraktığı bir unsur da laikliktir. Laiklik yaygın tanımlamada din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak görülmektedir. Bu doğru ama eksik bir tanımlamadır. Laiklik bu tanımlamanın ötesinde boyutlar içeren daha şümullu bir kavramdır. Laikliğin bir boyutu din ve vicdan hürriyetidir. Bu hürriyet, modern insan hakları kavramının da asli unsurlarından biridir. Laikliğin ikinci boyutu ise devletin, siyasi otoritenin; toplumsal alandaki bütün inanç ve kimliklere eşit yakınlıkta durması, inancından ve kimliğinden dolayı milletin hiçbir ferdinin toplumsal ve hukuksal bakımdan ayrımcılığa tabii tutulmamasıdır.”

Ben de, kendisini tebrik ettim; “Bu konuyu sözde bırakmayın, getirin Anayasaya doğru dürüst bir laiklik tarifi koyalım” dedim. (bakınız haberx.com 11.11.2003 tarihli yazım)

Tabii, hiçbir şey yapılmadı. Aradan bir sene geçti. Yine 10 Kasım; yine Tayyip Erdoğan konuşuyor:

“Laikliğin birinci boyutu, devletin din kurulları dışında yapılandırılmasıdır. İkinci boyutu ise, devletin bütün dini inançlar karşısında tarafsız, eşit mesafede bulunması ve bireylerin din ve vicdan alanındaki özgürlüklerini teminat altına almasıdır.”

Bir sene arayla, aynı sözler, aynı konuşmalar. Konuşmaları yazan herhalde aynı danışman...

Bu sene tek fark, Milliyet Gazetesi konuşmayı nedense önemsemiş, manşete çekmiş.

Ben yine durduğum yerdeyim: Anayasadaki laiklik tarifini doğru dürüst bir hale getirmemiz lazım. Hele hele, AKP’nin icraatlarına baktıkça bu konunun aciliyeti daha da önem kazanıyor. Evet, bir taraftan dindarları rahatlatacağız ama diğer taraftan bir partinin genel başkanının, grup başkanvekilliğine hazırlattırdığı yazılı talimatla partisinin bütün milletvekillerinin iftarlara katılmasını mecbur tutmasına mani olacağız.

****

Tayyip Erdoğan, hem geçen sene, hem bu sene, “Laikliğin bir boyutu da, devletin, siyasi otoritenin; toplumsal alandaki bütün inanç ve kimliklere eşit yakınlıkta durması, inancından ve kimliğinden dolayı milletin hiçbir ferdine toplumsal ve hukuksal bakımdan ayrımcılığa tabii tutulması” gerektiğini söylerken, daha dün, yerini katiyen dolduramayan ve AK Parti Hükümeti’nin en kötü bürokratlarından biri olan, Amerikalara gidip siyasi İslamı konuşmaya kalkışan, Alevilik karşısında fevkalade ayırımcı tavırlara giren Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu şöyle diyor:

“Aleviler İslamın alt inanç grubudur. İslam’daki alt grupların taleplerine göre hizmet oluşturamayız. Nakşilik, Kadirilik gibi bir çok alt grup var. Bizim görevimiz dinin ortak bilgisini vermektir. Bunun dışındaki farklılıkları insanların kendi tercihlerine bırakmamız gerekiyor. İki gün sonra Aczimendiler talep getirdiklerinde ne olacak?” diyor.

Ali Bardakoğlu’nun görüşüne göre, Alevilik ile Aczimendilik aynı kefede!

Ali Bardakoğlu’na soruyorum: “Peki sünnilik de, İslamın bir alt grubu değil mi?”

Dün, Ali Bardakoğlu’nun bu konuşmasından haberim olmadan, Ali Bardakoğlu’nun bağlı olduğu Bakan Sayın Prof. Dr. Mehmet Aydın’dan gelen bir soru önergesi cevabı üzerine, yine kendisine bir mektup yazmıştım. Sayın Mehmet Aydın’a, “laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an tefsiri yaptırması makul müdür?” diye sormuştum.

Cevabi mektubumu sizinle paylaşıyorum:

“Muhterem Bakan,

01.10.2004 tarih ve 73732 sayılı yazılı soru önergeme vermiş olduğunuz cevap için teşekkür ederim.

Bu vesileyle bazı konuları dikkatlerinize getirmek istiyorum:

1- Kur’an-ı Kerim’in tefsiri için telif sözleşmesi yapılan dört profesör hangi kıstaslara göre seçilmiştir? Bu profesörlerin seçimi 633 sayılı Kuruluş Kanununuzun 5. maddesine göre mi yapılmıştır?

2- Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasından çıkan, yeni tefsir, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın adı geçen dört profesörle yapmış olduğu tefsir sözleşmesine dayandığına göre, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı nasıl ilzam etmez, nasıl görüşü olmaz?

3- Bu tefsir, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından 633 Sayılı Kanunun 5. maddesinin (e) fıkrası mucibince tetkik edilmiş ve görüş bildirilmiş midir?

4- Din İşleri Yüksek Kurulu’nun tasvip etmediği veya tetkik etmediği bir eseri, Kur’an’ın yorumu gibi bir konuyu Diyanet İşleri Başkanı’nın telif hakkını satın alarak yayınlaması doğru mudur?

5- Bu telif hakkı için ne kadar ücret ödenmiştir?

Ayrıca dikkatlerinize iki konuyu getirmek istiyorum: Bunlardan birincisi, Kuruluş Kanununuzun 1. maddesine göre, ( Madde 1 - İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.) sadece Sünni öğreti üzerinde durmamanız ve Alevilik konusunu da eşit manada ele almanızdır. Bu konu hakkında nasıl bir çalışma yapılmaktadır?

Dikkatinize getirmek istediğim ikinci konu da, Kuruluş Kanununun 1. maddesinde bir değişikliği gündeme getirmek suretiyle sadece İslam dininin inançlarını değil, laik ve demokratik bir ülkede yaşayan diğer inanç sahiplerini de sahipsiz bırakmayacak şekilde tüm semavi dinleri kapsayacak şekilde düzenlenmesini teklif etmenizdir. Bu konuda, 633 sayılı kanunun birinci maddesinin değiştirilmesi ve geliştirilmesi konusunda ben bir kanun teklifi verebilirdim ama böyle bir teşebbüs yeterli araşttırmaya dayanmaz ve yeterli ciddiyeti olmazdı.

Alevilere kim sahip çıkacak? Şimdi, pıtrak gibi büyüyen Katolik, Protestan kiliseler kime bağlı olacak, kim murakabe edecek? İçişleri Bakanlığımızın kendi selahiyetleri çerçevesinde ama özellikle din işlerine karışmadan sadece polisiye açıdan yaptığı çalışmaların hiçbir şekilde yeterli olmadığı ortadadır. Bu inanışlardan alevilik anayasaya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne tamamen bağlı olmakla beraber, misyonerlik faaliyetlerinin sadece polisiye açıdan denetlenir olması çok büyük bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.

Keyfiyeti tetkiklerinize sunarım.”

Mektupta bahsettiğim Diyanet İşleri Kuruluş Kanunu’nun birinci maddesine bakarsanız,
Ali Bardakoğlu’nun, başında bulunduğu kuruluşun görevlerini de dar ve yanlış yorumladığını
görürsünüz. Kanun, “ İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları” diyor. Bu görevi,
doğru dürüst yorumlarsanız, bu görevin içinde alt gruplar da girer. Ama Ali Bardakoğlu gibi kendi
mezhebi, hatta tarikatçı anlayışı ile yorumlarsanız ortaya bugünkü durum çıkar.
****

Tayyip Erdoğan, Gökkafes’e tavır koyacağına, mahkeme kararlarını ve bu arada yıkım kararlarını uygulasın. Her 10 Kasım’da laiklik tarifini de hatırlayacağına, gereğini yapsın!..

****

Ramazan Bayramınızı tebrik ederim. Bayram ertesi görüşmek üzere...


Yayın Tarihi : 12 Kasım 2004 Cuma 15:10:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?