19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Tayyip Neden Kükredi?

TCK ve zina tartışmaları gündemi çok oyalar hale geldi. Herkes, ortaya bir görüş atıyor. Özellikle, Tayyip Erdoğan’a yakın duranların canı çok sıkılmış vaziyette; kime ne diyeceklerini bilemiyorlar.

Ortada, beş altı tane görüş var. Kimine göre, tarikat ve cemaatlerin baskısı (ben bu konudaki görüş ve bilgilerimi yazmıştım). Ancak cemaatler zinayla ilgilenmedi. Cemaatlerin ilgi alanı, 220 (çete) ve 309 (Anayasayı ihlal, cebir ve şiddet maddeleri) konularıydı. Muhafazakar tabana mesaj, muhtemel bir erken seçime hazırlanmak için tabanı hoş tutma, Tayyip Erdoğan’ın Abdullah Gül ve Cemil Çiçek’e göre tavır alması, Tayyip Erdoğan’ın “ego patlaması” gibi görüşler vardı. Bugün bu görüşlere, yeni bir tanesi daha eklendi: Yeni Şafak Gazetesi’nde Taha Kıvanç, “AB nasıl olsa tamam, o halde ben tam bu noktada herkesi bir samimiyet sınavından geçireyim" diye düşünmüş olabilir Tayyip Bey... Dünya başkentlerinden gelen tepkileri, gazetelerde çıkan değerlendirmeleri, televizyon yorumlarını, partililerin davranışlarını gözlüyorsa hiç şaşırmam” görüşünü ortaya attı.

Ben, sizlerle en son duyduğum görüşü paylaşayım: Verhaugen Türkiye’ye geldiğinde, Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine itiraz edilmemesini, hatta tanınmasını istemiş! Tayyip Erdoğan da bu konuyu gündeme açıkça getiremediği için, zina konusunu ortaya atmış.....

Böyle bir konuya hiç ihtimal vermiyorum ama, milyonda bir ihtimal doğru ise, Tayyip Bey’in yapacağı, ortaya zina gibi münasebetsiz bir meseleyi atmak yerine, konuyu bütün çıplaklığı ile kamuoyu ile paylaşmak olurdu. Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması, tanınıp, tanınmaması gibi bir konu, dolaylı olarak zina üzerinden müzakere edilemez. Konu, kamuoya ile paylaşılır ona göre ne olup olmadığını görürüz.

****

ABD’nin görüşünü yansıtan basındaki kalemlerin AK Parti’ye bakışları da entresan bir hal aldı. Bakın durumu size özetleyeyim:

Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi Yazarı Cengiz Çandar, AK Parti Hükümeti’nin, iktidara geldiği günden itibaren bir dizi konjontrükel durum sayesinde “az hata” ile işi götürdüğünü, ancak görünürde “ az” gibi görünen bu hataların aslında “çok büyük hatalar” olduğunu ve “konjonktürün cilveleri” ve “şans” faktörü ile bu hataların üstünün örtüldüğünü ve maliyetin halkın verdiği prim sayesinde şimdilik ödenmediğini söylüyor.

Çandar’a göre Türkiye, 2003’de hem ABD, hem AB ile ters düşen bir ülke profili çiziyordu. Dünya üzerinde “eş zamanlı” olarak, iki müttefiki ile sorunlu olan benzer bir ülkenin olmadığından bahseden Çandar, şimdi aynı durumun, Abdullah Gül’ün Telafer konusunda, “ABD ile işbirliğimize son verebiliriz” sözü ile ABD ile “hırlaşma” ve “sürtüşme dönemi”ni açarken, Tayyip Erdoğan’ın, kendi iktidarının “varoluş”unun “emniyet sübapları”ndan AB’ye “postasını” kaymasıyla yaşandığını belirtiyor.

Çandar’ın dikkat çekici bir değerlendirmesi de şöyle: “İktidarının ve kendi siyasi kariyerinin asıl güvencesi, ABD’nin 1960’da, 1971’de, 1980’de ve hatta 1997’de yaktığı “yeşik ışık”ın rengini değiştirmiş olmasından ve Türkiye’nin AB süreci içinde bulunmasından kaynaklanıyor. Amerika, babasının oğlu değil; ışığın rengi, Amerikan politikasına her daim damgasını vurmuş olan “pragmatik” nedenlerden değişebilir. AB ise zaten Türkiye’ye bayılmıyor”...

Cengiz Çandar kadar, Milliyet’ten Yasemin Çongar da Abdullah Gül’ün, Telafer’e ilişkin söyleminin Amerika’yı rahatsız ettiğinden bahsediyor. Çongar yazısında,

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in evinde müttefik ülkelerin diplomatlarının şerefine verdiği yemekte Türkiye’nin çağırılmadığından bahsederken, “Türkiye’nin Irak’la ilgili lojistik desteğinin, Pentagon’un patronu gözünde “yakın işbirliği” sayılmaması şaşırtıcı değil. Türkiye, Washington’un bazı açıklamalarında geniş koalisyon üyesi olarak gösterilse de, Irak’taki çabaya omuz veren dar halkada yer almıyor” ifadesini kullanıyor.

***

Başbakan’ın Danışmanı, AK Parti’nin “Doktrin Hocası” Yalçın Akdoğan bugün, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türküz” sözünün üzerine memnun olanları neredeyse kınayan, Türkiyelilik fikriyatına sahip çıkan bir görüş ortaya koymuş.

Bu konuda Anayasa’nın 66. maddesini (Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür) ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hakkında yapmış olduğum ve metnini aşağıya aldığım suç duyurusunu hatırlatmakla yetiniyorum:

“17 Temmuz 2004 tarihli Hürriyet ve Zaman Gazetelerindeki haberlerden anlaşıldığına göre AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Türkü ve Kürdüyle, Lazı ve Çerkeziyle, Gürcüsü ve Abhazıyla ortak bir paydamız var. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız” ifadesini kullanmıştır.

AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bütünüyle bu ifadesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni çeşitli halkların kurduğu, bu halkların birbirine düşme ihtimali olduğu tezi üzerine kurulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nde kurucu halklar yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nde sadece (Lozan Antlaşması’nın belirlediği azınlıklar hariç) Türk halkı vardır.

Bu ifade Anayasamızın 66. maddesindeki, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi ile çelişki içindedir.

AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 02.09.2003 tarihli Teke Tek programında da, Türkiye’de “Türklük” kavramı yerine “Türkiyelilik” kavramının gelişmesi konusunda da, “Baktım ABD bütün koşanlar zenci. Fransa bütün koşanlar zenci. Bakıyorsunuz orada bir zenci-beyaz olayı var. Yılladır bu yaşanır fakat zenciler ABD’yi temsil ediyor. Onlar sadece Amerikalı, Amerikan ırkı değil ve başarı ile bitirdikten sonra, rekorları kırdıktan sonra bakıyorsunuz bayrağı alıyor, bu bayrak ile beraber kalkıyor, tur atıyor. Amerikalılık bilincini yakalamış. Şimdi biz de bir defa Türkiye’de, Türkiyelilik bilincini en azından yakalamalıyız. Bunu bir de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinciyle zenginleştirmeliyiz. Bunu başarabilirsek ben inanıyorum ki, önündeki bir çok engelleri rahatlıkla aşacaktır” ifadesini kullanmıştır.

AK Parti Genel Başkanı’nın kullandığı bu ifade PKK ile işbirliğinden mahkum olmuş eski DEP milletvekillerinden Orhan Doğan’ın talebi ile aynıdır:

“Etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçiliği reddetmekte, milliyetçilikten beslenen siyaseti onaylamamakta ve Türkiyeli üst kimliğinde tanımlanacak anayasal vatandaşlığın özgür ve eşit yurttaş yaratacağına inanmakta ve buna destek vermektedir.”

Keza, Recep Tayyip Erdoğan, Van’daki hadiselerden sonra, “Kürt kökenli Türk vatandaşları” veya “Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ifadesini kullanmayan Vali Hikmet Tan’a herhangi bir hatırlatma yapmayıp, Anayasanın 66. maddesi kapsamında herhangi bir tecziyede de bulunmamıştır.

AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan önce de 312 kapsamında mahkum olduğu bilinmektedir.

Konunun Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve TCK’nın ilgili maddeleri kapsamında, Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Başkanı olduğu ve söylemlerinin partiği bağladığı dikkate alınmak kaydıyla değerlendirilmesini arz ederim.”
Yayın Tarihi : 21 Eylül 2004 Salı 15:06:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?