Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan’ı bir kere gördüm ve konuştum.
Kendisine söylediğim iki önemli ana konu vardı. Bunlardan birincisi, başta İmar Bankası olmak üzere kamuya ve off-shorezedelere, küçük hissedarlara olan borçlarını mutlaka ödemesi gerektiği, ikincisi de, kanaatime göre TMSF’nin ve hükümetin kendisine ve ailesine karşı eşit bir şekilde davranmadığı ve bir linç kampanyası görüntüsü verildiği. Ayrıca, kendisine ve ailesine karşı yürütülen bu siyasi ve ekonomik linç kampanyasının maalesef kamuoyunda anlaşılamadığı, bunda da medyanın tavrı kadar, eski dönemdeki özel hayatlarının aşırı bir gösteriş içinde olmasından kaynaklandığını söyledim.
Cem Uzan bana cevaben; kendisinin ve ailesinin mutlaka borçları ödemeye hazır olduğunu, bunun için TMSF’ye sekiz adet teklif verdiklerini ama yazılı bir tek cevap alamadıklarını, maalesef mevcut iktidar tarafından tam bir ekonomik ve siyasi lince tabii tutulduklarını, TMSF’nin özerk hareket etmeyerek Hükümetin kontrolünde olduğunu söyledi.
Özel hayat konusunda da, “Evet, biz aile olarak her ay muntazam olarak çok yüksek meblağlarda (meblağı isterse kendisi açıklar) yardım yapmamıza rağmen bu konuyu kamuoyu ile hiç paylaşmadık. Özel hayatta da herkes istediğini yapar diye düşünmemiz insanların gözüne battı; doğrudur” dedi.
Kendisinin bütün devlet ve siyasi erkana dağıttığı bir not var. Bu notu aşağıda sizlere duyuruyorum. Hakikaten Cem Uzan’ın bugün için kendi sesini duyurabileceği bir mecra yok. Cevap hakkını kullanmak isteyen resmi ve yetkili makamlara da sütunum açık.
Cem Uzan, hiçbir şekilde bir yakınım değil, ayrıca İmar Bankası’nda Türkiye’deki toplam mevduatın yüzde 10 civarında bir miktarın kayıtdışı tutulmasını da ne anlamam, ne de kabul etmem mümkün. Hiçbir şekilde de tasvip etmiyorum. Paranın mutlaka ama mutlaka tahsili gerekir.
Ancak bu durum, Uzan Ailesine karşı bir linç haline dönüşmemelidir. Onun için sütunum kendisine açık.
****
Önce bugün Uzan’ın 6 milyar dolar olarak kabul ettiği borcu ödemek için TMSF’ye resmen verdiği ama nedense TMSF’nin yazılı, müspet veya menfi bir cevap vermediği teklifleri ile ilgili soru önergemi sizlerle paylaşıyorum:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Doç.Dr. Abdüllatif ŞENER tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 06.12.2004
Sorular:
1- TMSF. BHİ. 223/42799 sayılı, 12.11.2004 tarihli yazılı soru önergesi cevabında, “Uzan Grubu’nu temsilen ve bu Grup adına TMSF’ye yapılmış doğrudan bir borç ödeme teklifi bulunmamaktadır. Ancak, 4969, 5020 ve 4389 sayılı kanunların ilgili maddeleri ile Kemal Uzan’ın oğlu olması sıfatıyla Cem Cengiz Uzan, Vekili vasıtasıyla 07.09.2004 tarihinde bir teklif sunmuştur” denilmektedir.
Bu ifadenize göre sadece bir teklif vardır. Cem Cengiz Uzan’ın vekili vasıtasıyla Uzan Grubu adına, 6 milyar dolar ana para ile faizlerini karşılamak üzere ilki 26.04.2004 tarihinde, ikinci 08.03.2004 tarihinde 16 maddelik, 15 senelik bir borç ödeme teklifi, üçüncüsü 11.03.2004 tarihinde 4 maddelik borç ödeme planında yapılması gerekli değişimler ve öneriler ve ek teklifler, dördüncüsü 15.03.2004 tarihinde 17 maddelik ödeme planı teklifi, beşincisi 24.03.2004 tarihinde, dört maddelik borç ödeme teklifi, altıncısı 24.04.2004 tarihinde dört maddelik teklif ve TMSF’nin talep ettiği alacağın teminatını oluşturacak şirketlerin değer kaybetmemesi bakımından bir an önce toplantı ve değer tespiti ve ek teklifleri ihtiva eden teklifi, yedincisi sekiz maddelik teklif ile daha evvel verilmiş olan beş adet protokol teklifine bir an önce cevap verilmesi teklifi, sekizincisi 07.09.2004 tarihinde 9 maddelik protokol ve ödeme planı teklifi verilmemiş midir? Bu teklifler verilmiş ise, cevabınızda sadece 07.09..2004 tarihli bir tek teklif sunulduğu ifadesi nasıl izah edilecektir?
2- Cem Uzan’ın vermiş olduğu ve 6 milyar dolar ana para ödemesi ile birlikte faizleri ihtiva eden tekliflere yazılı cevap verilmiş midir? Verilmemişse neden verilmemiştir?
3- TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’e Cem Uzan tarafından yazılan 04.11.2004 tarihli randevu taleplerine cevap verilmemesi hakkındaki mektuba yazılı cevap verilmiş midir?
4- Cem Cengiz Uzan’ın vekili vasıtasıyla 22.11.2004 tarihinde Ahmet Ertürk’e yazdığı mektuba cevap verilmiş midir? Verilmemişse neden verilmemiştir?
5- Cem Cengiz Uzan’ın 07.09.2004 tarihinde TMSF’ye verdiği, cevabınızda da verdiği kabul edilen TMSF evrak kayıt giriş numarası 31565 olan protokol teklifinde, 193 milyon dolar peşin ödeme olmak üzere, Cem Cengiz Uzan’ın 6 milyar dolar anaparayı 10 senede ödemeyi taahhüt ettiği ve 11. ve 12. senelerde libor+1’den hesap edilen faizi ödemeyi taahhüt ettiği teklif mektubunda “TMSF’nin haciz uyguladığı ve yönetimini yürüttüğü Gruba ait şirketlerin öz varlıkları ile piyasa değerleri belirlenen kamu alacağını karşılamaya fazlasıyla yeterlidir” dediği görülmektedir:
a- Bu teklifin TMSF’nin hem Çukurova, hem Bilgin, hem de Nergis Gruplarıyla yapmış olduğu tekliflerle karşılaştırması teminat, ödeme vadesi, peşinat ve faiz oranları açısından ne şekildedir?
b- Uzan Grubu teklifi ile diğer üç grubun verdikleri teklifinin karşılaştırmalı tablo halinde dökümü nedir?
c- Bu teklif TMSF tarafından neden kabul edilmemiştir?
6- Cevabi yazınızda TMSF’nin Uzan Grubu ile anlaşma imzalayabilmesi için olmazsa olmaz koşullar olarak ileri sürdüğü:
a- Toplam Fon alacağının asgari yarısı kadar peşinat verilmesi,
b- Fon alacakları tamamen tahsil edilmeden şirketlerinin yönetim ve devirlerinin talep edilmemesi,
hususları diğer borçlularla yapılan anlaşmalarda aranmış mıdır?
c- Aranmışsa hangi gruplarla yapılan anlaşmalarda bu şartlar aranmıştır?
d- Borcunun yarısını peşin olarak ödeyen başka borçlu grup var mıdır?
e- İşletmeleri elinden alındığı ve TMSF tarafından idare edildiği halde borcunu ödeyen başka bir borçlu var mıdır?
7- Basından TMSF’nin Uzan Grubu’na ait Telsim ve Star Yayın Grubu’nu süratle satmak istediği, satışların hazır hale geldiği ve satışların süratle gerçekleştirileceği öğrenilmektedir. Uzanlar’ın bugüne kadar yapmış olduğu sekiz teklif değerlendirilmeden, protokol görüşmeleri nihayetlenmeden herhangi bir varlığın satılması 5020 sayılı kanuna göre kabil olsa bile makul müdür?
8- Uzanlar’a ait satılan varlıkların satış fiyatlarının tespitinde, malların mülkiyeti Uzanlar’a ait olduğuna ve satış bedelleri ile ödeme programı Uzanlar’ın kamu borçlarını etkileyeceğine göre, Uzan Grubu’nun onayı veya görüşü alınmakta mıdır? Alınmıyor ise neden alınmamaktadır? Değer tespitlerinin noksan olmasının önüne nasıl geçilmektedir?
*****
Şimdi de Cem Uzan’ın izahatları. Bu izahatlar tamamen Cem Uzan’ın kendi ifadeleridir. Bunları yayınladım diye kimse bana hukuki sorumluluk yüklemeye kalkmasın.
****
“Değerli zamanlarınızı birkaç dakika alarak, şahsım ve ailemle birlikte yanımda çalışan binlerce kişiyi ağır maddi ve manevi sıkıntılara sokan olaylarla ilgili özet bilgiler arzetmek istiyorum.
Türkiye, son onbir aydır, eşi görülmemiş bir haksızlık, kanunsuzluk ve Anayasa çiğnenmesi yaşamaktadır.
Politik baskılar ile yargı bağımsızlığı tartışılır hale gelmiştir. Görevli polis, doğru yanlış demeden, siyasi yönlendirmeler neticesinde bir baskı ve yıldırma politikası başlatmıştır. Kadın, çoluk çocuk demeden herkes, sorumlu sorumsuz herkes, tahrik, baskı ve inanılmaz iftiralar ile karşı karşıya bırakılmıştır.
Ne anayasal haklar ne de dünyada artık her ülke tarafından kabul edilmiş insan hakları dikkate alınmaksızın, en son Nazi Almanya’sında yaşanmış olan “kan bağı suçlaması” bile uygulanmıştır. Daha yetişkin olmayan, iki aylık, dokuz aylık, üç yaşında, on yaşında, oniki yaşında, onbeş yaşında ve onaltı yaşındaki çocuklar, sırf soyadlarından dolayı suçlu kılınmış, yurtdışı yasağı getirilmiş ve bu çocuklara haciz ve tedbirler uygulanmıştır.
Yüzlerce şirket çalışanı, görevli polis tarafından her gün taciz edilmiş, yüzlerce kişi takibe alınmış, mahkeme kararları olmadan telefonları dinlenmiş, bilgisayarlarındaki özel yazışmalarına el konulmuş, herhangi bir soruşturma bahanesi altında evler basılmış, göz altına alınmalar ve tutuklanmalar yapılmıştır.
Soruşturmalar ile alakası olmayan binlerce özel evraka el konulmuş, ailevi ve şahsi konular gazetelere sızdırılmıştır. Bütün bunlar yapılırken etkili kişi ve kurumlar seyirci kalmışlardır.
Bir kez dahi adaletsizliğe, hukuksuzluğa göz yumanların, sessiz kalanların “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerin Anayasa’yı çiğneyenler, hukuksuzluğu işleyenler kadar sorumlu oldukları aşikardır.
ÇEAŞ ve Kepez’e hak, hukuk ve adalete aykırı biçimde el konulmasından sonra başlatılan operasyonlar, beni ve ailemi yok etme kampanyası olarak uygulanmıştır.
Hiç bir mahkeme kararı olmaksızın, yalnız idari kararlar ve görevli polis zoru ile mal varlığımıza ve işletmelerimize el konulmuştur. Tapu kaydı gözardı edilerek kanun, hukuk, nizam denmeksizin her türlü hukuk dışı eylemlere başvurulmuştur.
Evlerimiz, şirket binalarımız, çiftlik evim dahi defalarca baskına uğramış, asılsız dedikodular ve imzasız ihbarlarla, toprağım kazılmış, ofis duvarlarım bile yıkılmıştır. Tüm bu baskınlar sonucunda hiç bir suç unsuru bulunamamıştır. Bahane edilen soruşturmalarla ilgili hiç bir konuya rastlanmamıştır. Bu baskınlar sadece şahsi taciz ve baskı unsuru olarak kullanılmıştır. Soruşturmada görevli polis, taraflı medyaya spekülatif, hayali malzeme üretebilmek için her gün elinden geleni yapmıştır.
İmar Bankası’na el konulduktan iki ay sonra dünyaya gelen bebeğim Yasmin için henüz iki aylıkken yurt dışı çıkış yasağı konmuş, tedbir ve haciz uygulanmıştır.
Halen yurtdışında okuyan biri onbeş diğeri onaltı yaşındaki iki evladıma da hem mali tedbir hem de yurtdışına çıkış yasağı kondu. Bu nedenle evlatlarım Türkiye’ye giremiyor, çünkü gelmeleri halinde bir daha yurtdışına çıkamayacakları için tahsil hayatları tehlikeye girecektir.
Sadece bana değil şirketlerimde çalışan bine yakın kişiye de “Uzan Yasaları” olarak adlandırılan, Anayasa’ya aykırı şekilde çıkartılan ve geçmişe yönelik olarak uygulanan özel yasalar gereği tedbirler konuldu. Evleri basıldı, eşleri, çocukları dahi Mali Polise nezarete götürüldü. Günlerce kendileri ile ilgili hiç bir mahkeme kararı olmaksızın orada tutuldular.
Avukatlar, kişilerin yanına alınmadılar, Anayasal hakları kendilerine verilmedi, yasal haklarından yoksun bırakıldılar.
Yapılan baskınlar sırasında çoğu kez avukatlarımız baskın mekanlarına sokulmadılar, tanzim edilen tutanaklara imza koyamadılar.
Çalışma arkadaşlarımız, en temel ihtiyaçlarını karşılamak için bile maddi imkan bulamamaktalar ve hemen her gün “evim ne zaman basılacak, ben ne zaman gözaltına alınacağım” korkusu içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Afaki bir şekilde, neye dayanarak hazırlandığı belli olmayan bir liste ile yaklaşık 400 kişinin yurt dışına çıkışı yasaklandı, anayasal hakları ellerinden alındı.
Yine soruşturmalar ile hiç bir ilgileri olmayan, hiç bir raporda veya ifade de isimleri geçmeyen yüzlerce kişi, sırf bir Uzan çalışanı oldukları için mağdur edildiler. Ev kadınları, çalışanların eşleri, yani tamamen masum insanlara da tedbirler uygulandı.
Ağır stres altında olan bir arkadaşımız çok genç yaşında kalp krizine yenilirken, kamuoyunun da yakından tanıdığı Cem Şaşmaz geçirdiği beyin kanaması sonucu bitkisel hayata girdi. Şaşmaz’ın eşi şu anda haklarında tedbir kararları olduğu için hastane masraflarını karşılayacak maddi kaynağı bulmakta zorluk çekmektedir.
İdari bir kararla, hiç bir mahkemeye başvurmaksızın, şirketlerimize, mallarımıza el kondu, şirketlerimin başına, ehliyetleri olup olmadığını bilmediğim, geçmişlerini endişeyle karşıladığım kişiler yönetici olarak atandı.
Kanunsuz ve haksız yere şirketlerin başında oturtulan bu kişiler her ay yüz milyarı aşan maaşlar alıyorlar.
Bu eylemler sonucunda ve atanan bu kişiler yönetiminde başta Telsim olmak üzere el konulan tüm şirketlerim, hem zarar ediyor hem de piyasa değerini kaybediyor, şirketlerin rakiplerine karlar ve piyasa payları peşkeş çekiliyor. Ne yazık ki bu yönetim şeklinin bilinçli olduğu iş dünyasında yaygın bir şekilde konuşuluyor.
Tüm bunlar yaşanırken hükümet samimi çözüm yaklaşımıma cevap vermek bile istememekte, benimle her türlü görüşme kapısını kapatırken şirketlerimin yetkililerinin de başvurularını ısrarla cevapsız bırakmaktadır.
Şimdi yine değerli vakitlerinizi biraz daha alarak ve hoşgörünüze sığınarak, bugüne kadar yaşanan gelişmeleri olay bazında kısaca aktarmak istiyorum.
ÇEAŞ KEPEZ OLAYI
ÇEAŞ KEPEZ uygulaması, Türkiye Cumhuriyeti ekonomi ve hukuk tarihine kara leke olarak geçecek nitelikte bir uygulamadır.
Osmanlı’da 1850’de yasaklanan ve şimdiki Anayasamızın 38. maddesinde de yer alan “genel müsadere yapılamaz” ilkesi ilk defa bu olayla çiğnenmiştir.
Türkiye’nin en eski kuruluşlarından biri olan ÇEAŞ’a 1953 yılında Güney ve Güneydoğu bölgelerine elektrik üretmek ve dağıtmak amacı ile imtiyaz verilmiştir.
Uzan ailesi 1993 yılında özelleştirme kapsamında bedelinin tamamını ödeyerek ÇEAŞ ve Kepez şirketlerinin hisselerini satın aldı. Özelleştirme İdaresi, bu hisse satışında devleti temsilen, bu şirketlerin 2058 yılına kadar olan imtiyaz haklarını teyit ederek bu haklara sahip olan bir şirketi satmış oldu.
1998 yılında şirketlerin üretim, iletim, dağıtım ve ticaret yapması konusundaki imtiyaz hakkının 2058 yılına kadar süreceği Bakanlar Kurulu kararı ve Danıştay onayı ile tekrar teyit edildi.
Ailem 1993 yılından bu yana her iki kuruluşta da milyarlarca dolarlık yatırım yaptı.
Bakanlık ve çeşitli hükümetler, enerji sektörü için bir çivi çakmaz iken, ÇEAŞ milyarlarca dolarlık yatırım yaptı.
Bunlardan sadece Berke Barajı bir milyar doların üstündeki maliyetle inşa edildi. Baraj inşaatı için devletten tek kuruş kredi alınmadığı gibi tüm yatırımlar Uzan ailesinin kendi kaynakları ile gerçekleştirildi.
Ancak hükümet yeni elektrik kanununu gerekçe göstererek 12 Haziran 2003 tarihinde, haksız ve adaletsiz olarak ÇEAŞ ve Kepez’deki imtiyaz hakkımızı kaldırdı, büyük bölümü tarafımızdan yapılmış tüm mal varlıklarına el koydu.
Oysa, söz konusu yeni yasa elbetteki Uzan ailesi tarafından da biliniyordu ve bu konuda karşılıklı açılmış davalar mevcuttu. Enerji Bakanlığı imtiyaz hakkını geri alırken devam eden bu mahkemeleri bile hiçe saydı.
Anayasa Mahkemesinin kararlarını, Anayasa’nın kendisini, “devlette devamlılık esastır” ilkesini hiçe saydılar. 2000 senesinde İMF’nin baskıları ile çıkartılan bir yasa ile 1953 senesinden beri gelen ve defalarca devletin çeşitli kademelerinde (Danıştay, Bakanlar Kurulu Kararları gibi....) onanmış ve karara bağlanmış Özelleştirme İdaresi’nin satışa sunduğu şirketin temelini oluşturan bir hakkı, hukuka aykırı olarak iptal ettiler.
Şirketin tüm mallarına bedeli ödenmeksizin, idari bir kararla, görevli polis zoru ile el konuldu. Şirket kasaları zor kullanılarak, delinerek açıldı, içindeki para ve kıymetli evraklar götürüldü. Türkiye’ye olan güven, temelinden baltalandı.
Hükümetin kanunsuz ve adaletsiz davranışları neticesinde Avrupa’nın çeşitli yerlerinde mahkemelerde Türkiye Cumhuriyeti alehinde davalar açılmak üzeredir. Bu davaların açılmaması, ülkemizin rencide edici bir duruma düşürülmemesi için çok çabaladım, uğraştım. Ama sabrın da bir sınırı vardır.
Pek yakında ÇEAŞ ve Kepez ortağı olan çok sayıda yabancı yatırımcı, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde açacakları davalarla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden milyarlarca dolarlık zarar ziyan talebinde bulunacaklardır. Bu davaların açılmasının ve hele hele bu hissedarların bu davaları kazanmasının ülke ekonomimize ağır bir yük getireceğini herhalde söylemeye gerek yoktur.
İMAR BANKASI OLAYI
Kemal Uzan, İmar Bankasını 1984 yılında Doğuş Gurubu’ndan satın almıştır.
Geçen süre içinde İmar Bankası bir yandan Türkiye’nin en sağlam bankalarından biri haline gelirken, diğer yandan da mudisine en yüksek kazancı sağlayan banka olmuştur.
Ancak, ÇEAŞ ve Kepez’e hak, hukuk ve adalet kavramlarının hiçe sayılarak el konulmasından sonra çıkarılan “İmar Bankası’na da el konulacak” dedikoduları haklı olarak mudileri telaşlandırdı.
Bu kapsamda bankadan bir hafta içinde trilyonlarca Türk Lirası ve yarım milyar dolara yakın döviz mudiler tarafından çekildi.
Takdir edersiniz ki dünyanın en güçlü bankası bile bir anda bütün mudilerin parasını istemesine karşı dayanamaz.
İmar Bankası yetkilileri bunun üzerine BDDK’ya başvurdu ve sorunun atlatılabilmesi için kurumu göreve davet ettiler. BDDK’nın yardımı ile sorun aşılabilecekken, BDDK çözümcü davranmak ve bankaya destek çıkmak yerine, yok edici davranarak bankanın mevduat kabul etme ve bankacılık yapma iznini kaldırdı.
Oysa 1994, 1999, 2000 ve 2001 yıllarında çıkan ve pek çok banka ile büyük şirketlerin batmasına neden olan ekonomik krizler sırasında İmar Bankası da milyar dolarla ifade edilecek zararlara uğramıştı.
Kasım 2000’de yaşanan günlük % 7000’lik faizler nasıl hiçe sayılabilir?
Şubat 2001’de “Anayasa Kitapçığı Fırlatma Krizi” nde, doların 600 bin TL’den 1 Milyon 600 bin TL’ye fırladığı süreçte bankaların zararlarını yok kabul etmek mümkün müdür?
Türkiye bankacılık sisteminin zararları, tüm yetkililer tarafından bilinmektedir.
Ülkemiz ve bankalar, 2000 senesinden beri, ABD Doları bazında % 45’e varan faizler ödemek zorunda kalmıştır. Uygulanan bu politikalar neticesinde hangi banka dolar bazında bu maliyetleri taşıyabilir?
Buna rağmen Kemal Uzan bankanın ayakta kalması için tüm kaynaklarını seferber etti ve bankayı yaşattı.
İmar Bankası’na el konulmasından sonra BDDK tarafından çifte hesap bulunduğu, binlerce sahte isim adına hesaplar açıldığı, mudilerin kayıtlarına ulaşılamadığı ve kara para bulunduğu açıklamaları yapıldı.Yapılan tüm incelemelerde bu açıklamaların tamamının asılsız olduğu ortaya çıktı.
Buna rağmen bankanın yıllar içinde uğradığı zararlar “hortumlandı” gibi çirkin bir ifadeyle kamuoyuna sunuldu.
BDDK, 7.5 katrilyon TL’lik zimmet olduğunu ileri sürmüştür.
İmar Bankası’ndan, Kemal Uzan, Yönetim Kurulu ve / veya hiç bir Uzan ailesi ferdi, bir liralık menfaat bile sağlamamıştır. Bir Liralık usulsüz kredi kullanımı, şahsi kredi kartı, şahsi hesaba havale, bu veya buna benzer hiç bir uygulama ve olay olmamıştır.
Çarpık bir ekonominin neticesi olan bu durumun adı faaliyet zararıdır. Türkiye’de ki tüm bankalarda bu durum mevcuttur ve çeşitli bilanço oyunları ile zararlar makyajlanmaktadır.
İmar Bankası’nda zimmet yoktur, olmamıştır ve yargının üzerindeki baskı hafiflediğinde bu durum ortaya çıkacaktır.
KEMAL UZAN
Burada bir kaç satırla babam Kemal Uzan’dan söz etmek istiyorum.
Yetmiş yaşındaki Kemal Uzan, elli yıldır bütün bilgi, deneyim ve servetini Türkiye için harcamış, ülkemize ölmez eserler kazandırmıştır.
Boğazımızdan bir haram lokma geçirmeyen Kemal Uzan, uzun yıllardır devletine en çok vergi veren isimlerin de başında gelmektedir.
Nitekim bütün mallarına tedbir konan babam, buna rağmen geçtiğimiz yıl vergi şampiyonları arasında İstanbul birincisi, Türkiye ikincisi olmuştur.
Ancak ne yazık ki, haksız ve adaletsiz uygulamalar ve kanıtsız suçlamalarla, çirkin dedikodular nedeni ile kaçak durumuna düşürülmüştür. Hatta kendisi ile ilgili olarak, tabii hakim ilkesine aykırı bir şekilde işlendiği iddia edilen suç tarihinden sonra özel mahkeme dahi kurulmuştur.
Manevi değerlerinin yüksek olduğu bilinen, beş vakit namaz kılan, yetmiş yaşındaki babamın, milyarlarca dolarlık meblağı zimmetine geçirmesi ve kırmızı bülten ile aranır duruma düşmeyi göze almasını kabul etmek; akıl, mantık ve vicdan ile bağdaştırılamaz.
Bu olaylar sonrasında Kemal Uzan’ın aile fertleri olan eşi, çocukları ve torunlarına kan bağı nedeni ile yapılan uygulamalar, bu ülkeye 35 bin şehit verdiren Abdullah Öcalan’ın ailesine bile yapılmamıştır. Bu yapılanların babamı ve ailemizi derinden yaraladığı saklanamayacak bir gerçektir.
UZAN YASALARI
Öyle sanıyorum ki, ÇEAŞ ve Kepez’e el konulmasından sonraki uygulamaların temel amacı özellikle beni, Cem Uzan’ı hedef alıyordu.
Çünkü yapılan açıklamalar, BDDK, Şişli Cumhuriyet Savcılığı, Mali Polis tarafından belli bir medya grubuna iletilen dedikodular genellikle beni işaret ediyordu.
Nitekim kamuoyunda yaygın olarak kabul edildiği gibi bu operasyonların başlamasında siyasete girmiş olmam ve son genel seçimlerde yüzde 7.3 gibi azımsanamayacak oy almam sanırım en büyük etkendi.
Ancak tüm baskılara rağmen hukuksal olarak Cem Uzan’ın İmar Bankası olayına monte edilememesi, hükümeti geriye dönük bir yasa çıkartmaya itmiştir.
Ağustos ayında çıkartılan 4969 sayılı yasa ile İmar Bankası’nda yapıldığı iddia edilen uygulamalar tarif edildi. Maddeye “bu yasa geçmişi de kapsar” ibaresi kondu.
Böylelikle başta benim olmak üzere tüm aile fertlerimin mal varlıklarına, banka hesaplarına ve şirketlerimin hesaplarına tedbir kondu.
Ancak bu da yeterli olmadı. Çünkü tüm malvarlığıma, hesaplarıma ve çıplak hissedarı olduğum şirketlerime tedbir konmasına rağmen yine beni sorumlu ve suçlu gösterecek bir nokta bulunamadı.
Bunun üzerine 2003 Aralık ayının son günlerinde bankacılık yasasında “5020 sayılı yasayla” bir değişiklik daha yapıldı ve bu kez “kişinin eş, çocuk ve birinci derece akrabaları hatta evlatlıkları da bundan sorumludur” maddesi eklendi.
Böylece hiç bir sorumluluğum olmamasına rağmen İmar Bankası nedeniyle beni de sorumlu tutmanın yolu bulunmuş oldu.
“Uzan yasaları” olarak nitelenen iki yasa da Cumhurbaşkanı tarafından büyük bir hızla imzalandı. Yasaların “Anayasaya aykırılık” iddiaları gözardı edildi.
Bu son yasa sayesinde, 14 Şubat 2004 günü “babasının oğlu” sıfatıyla tüm mal varlığıma devlet el koydu ve çıplak hissedarı olduğum şirketlerimi hükümetin atadığı, geçmişleri meçhul kişiler yönetmeye başladı.
Bu yasalar, başka hiçbir bankaya ve hiç bir bankanın sahibine ve yakınına uygulanmadı.
Nitekim aldığım bilgilere göre hükümet sadece bana ve aileme uyguladıktan sonra, yasayı değiştirmek için hazırlıklar yapmaktadır. Yeni yasanın, Temmuz 2004’e kadar çıkarılması bekleniyor.
Sonuç olarak, Anayasa ve hukuka aykırı iki Uzan yasası sayesinde hiç bir suçum olmadığı halde, hiç bir mahkeme kararı olmaksızın mallarım müsadere edildi. Üstelik görevli polis zoruyla.
Şimdi izninizle el konulan şirketlerimizle ilgili bazı özet bilgiler vermek istiyorum.
TELSİM
Türkiye’nin ikinci, dünyanın 18. büyük GSM şirketi Telsim şu anda hükümetin atadığı yetersiz kişiler tarafından yönetiliyor.
Rekabetin çok çetin olduğu bu sektörde karar vermek, riske girmek, doğru ve hızlı yatırım yapmak, hem büyük deneyim hem de ciddi bir bilgi birikimi ve yeterlilik gerektiren unsurlardır.
AYCELL örneğinde görüldüğü üzere devlet bu işi yönetecek bilgi ve becerisi olan personele sahip değildir.
Nitekim Türkiye’nin en güçlü kuruluşlarından Telsim, yaşanan bu süreçte 600 bine yakın abone kaybetmiştir.
Piyasa değeri açısından bakıldığında 600 bin abone 600 milyon dolara tekabül etmektedir.
Bir başka deyişle yeni yönetim, Telsim’in piyasa değerini 600 milyon dolar düşürmüştür.
Telsim’deki abone kaybı sürmektedir. Günde 2 bin 500 abonenin eksildiği, kontür satışlarında önemli düşüşler olduğu da küçük bir inceleme ile ortaya çıkacaktır.
Yani yine başka bir deyişle, Telsim günde 3 milyon doların üzerinde zarara uğramaktadır. Evet yanlış okumadınız, günde 3 milyon dolar.
MOTOROLA – NOKIA OLAYI
Belli bir medya grubu tarafından iki yıldır dile dolanan Motorola ve Nokia şirketlerine Telsim’in borcu olması konusu, tamamen ticari bir olaydır.
Bu konuda karşılıklı olarak onlarca dava açılmıştır. Bu davalar gerek Türkiye’de gerek ABD ve Avrupa’da değişik ülkelerde sürmektedir.
Ancak ne yazık ki bir Türk şirketinin ticari davası Türkiye’de kin ve öfke ile siyasi rekabette faktör olarak kullanılmaktadır.
Ülkemizin Başbakanı, Amerika gezisinde bu şirketlerin yöneticileri ile görüşmekte bir sakınca görmemekte, buna karşı olayın Türkiye tarafı ile görüşmelerden ve hatta bilgi almaktan bile kaçınmaktadır.
Ancak Amerika’daki temyiz mahkemesinde alınan son kararlar olayın şekil ve niteliğini ciddi bir biçimde değiştirmiştir.
Yakın bir gelecekte bu ihtilaf, eğer sulh görüşmelerinden bir sonuç alınamaz ise İsviçre’de tahkim mahkemesinde karara bağlanacaktır.
ADABANK
Cem Uzan’ın sahip olduğu bir diğer kuruluş da Adabank’tır. Devlet Adabank’a da hak ve hukuku hiçe sayarak el koymuştur. El konulduğunda Adabank’ın Merkez Bankası’ndaki hesabında mevduatının iki katı para bulunmaktaydı.
Bu da tüm mevduatın sadece bir gün içinde ödenebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca yapılan incelemelerde Adabank’ta hiç bir usulsüzlük, yasadışılık veya yolsuzluk saptanmamıştır.
Buna rağmen bankaya el konmuştur ve hala ana hissedar olan Cem Uzan’a geri verilmemektedir.
Geçen süre içinde bankanın büyük zarara uğradığı bizzat yetkililer tarafından da açıklanmaktadır. Zararın kimin tarafından karşılanacağı ise meçhuldür.
MEDYA
Uzan yasaları olarak bilinen yasaların medyadaki uygulaması ise tam bir garabettir.
Anayasa, basın kanunu, RTÜK Kanunu’na rağmen Star Gazetesi, Star TV, Kral TV ile radyoların yönetimine el konulmuş, bu şirketlerin fikir işçisi konumundaki çalışanları tazminatsız olarak işten çıkartılmış ve yayın politikası hükümetin tarif ettiği biçimde yapılmaya başlanmıştır.
Bu, hiçbir demokraside görülmeyen bir uygulamadır.
Hükümet TRT Genel Müdürü’nü ancak dokuz ayda atarken, Star Medyası’nın başına bir gece yarısı kararı ile ehliyetlerinden ve şahsından endişe duyduğumuz bir zat atanmıştır.
Bu yönetim sudan bahaneler ile işten çıkarmalar yaparak şirketin üzerine bir de tazminat yükü eklemektedir. Yüzlerce kişi işten çıkartırken, belli bir siyasi görüşün yandaşı kişiler işe alınmaktadır.
Basın özgürlüğü yok edilmiştir, sansür 2004 yılı Türkiye’sinde hayatın bir gerçeği durumuna getirilmiştir.
ÇİMENTO FABRİKALARI
Uzan ailesi özelleştirme ihalelerine girerek ve tüm bedellerini son kuruşuna kadar ödeyerek 10 çimento fabrikasını devletten satın almıştır.
Birinci Uzan yasası gereği bu çimento fabrikalarının da hesaplarına el konulmuş ve bir süre sonra fabrikalar üretim yapamaz hale getirilmiştir.
İkinci Uzan yasasından sonra yönetimlerine de el konulan fabrikalar tıpkı Telsim ve diğer şirketler gibi zarar etmeye başlamıştır.
Bilgisizlik ve becerisizlik nedeniyle Diyarbakır’daki fabrikanın fırını patlamış ve 2.5 milyon Euro’luk zarar meydana gelmiştir.
SONUÇ
Size son onbir aydır yaşadığımız hak, hukuk ve adalete olduğu kadar akıl ve vicdana da sığmayan olayları özetlemeye çalıştım.
Bu konularla ilgili her türlü ayrıntılı bilgiyi ve belgeyi sunmaya hazır olduğumu belirtmek isterim.
Hiç bir sorumluluğum olmamasına rağmen yetmiş yaşındaki babamın bir hayat boyu ülkesine hizmet ettikten sonra, ömrünün geri kalan günlerini kaçak olarak değil de huzur içinde geçirmesini sağlayabilmek, aile fertlerim ve yanımda çalışan tüm arkadaşlarımın mağduriyetlerini sona erdirmek amacı ile TMSF ile anlaşma yapmaya ve mutabık kalınacak meblağı bir plan çerçevesinde ödemeye hazırım.
Ayrıca şu anda mağdur durumda olan hazine bonosu sahipleri, son bir ayda off shore’dan normal mevduata dönen mudiler, off shore mevduat sahiplerinin de sorunlarının çözülmesi için her türlü çabayı göstermeye hazır olduğumu belirtmek isterim.
Şu ana kadar TMSF ile oniki toplantı yapıldı.
Bu toplantılarda 2 Milyar 200 milyon dolar değerindeki mal ve şirketi peşinat olarak vermeyi teklif ettim. Kalan miktarı sekiz yıl içinde ödeyeceğimi bildirdim.
Gerek ÇEAŞ ve Kepez gerekse TMSF ile olan sorunlar, hükümetin bu sorunları çözme arzusu olduğu takdirde süratle sonuca ulaşılacak konulardır.
ÇEAŞ ve Kepez sorunlarının çözüm şekline bağlı olarak yukarıda belirttiğim meblağı 3 milyar doların üzerine çekebilmekte mümkün olabilecektir.
Ben şahsen çözüm için üzerime düşeni yapmaya hazır olduğumu bir kez daha belirtmek isterim.
Hükümetin bu konuya olumlu yaklaşması halinde ülke ekonomisinin onlarca milyar dolar tutarındaki bu sorundan kurtulmasının mümkün olacağına inanıyorum.
Bu özet bilgileri size 2004 yılında hukuk demokrasi ve bilginin egemen olduğu bir dünyada, bir ailenin, tüm mal varlığının müsadere edilebildiği, mahkeme kararı olmaksızın malına mülküne el konabildiği, kan bağının suç sayıldığı geçmişe yönelik kanunların çıkarıldığı, sadece bir ailenin anayasal haklarının yok kabul edildiği ve bütün bunlar yapılırken sessiz kalabilen Türkiye’de, tarihe bir not düşmek amacı ile yazdım.”
****
Tekrar ediyorum; yukarıda yazılanlar Cem Uzan’ın kendi ifadeleridir ve mesuliyeti hukuken kendisine aittir.
Cem Uzan’ı seversiniz sevmezsiniz, Uzan Ailesi’nden nefret bile edebilirsiniz ama insanlara hukuk devleti çerçevesinde, eşit davranacaksınız ve “vursanız bile dinleyeceksiniz”…
Bugün onu linç etmeye kalkanların başına yarın aynı şey gelirse onlar için de aynı şeyi söyleyeceğiz.
Yayın Tarihi :
7 Aralık 2004 Salı 12:09:01
Yorumlarınız
serdar yüksel IP: 88.240.214.xxx Tarih : 25.03.2006 19:19:27
yazıklar olsun türkiye cumhuriyetinde böyle olaylar oluyor sayın akp hükümetine soruyorum aydın doganna neden sorul muyor nerden geldi nerden buldun evet bizde böyle çalar san kimse bir şeydemez uzana yapılan çok haksızlık kını yorum sandıkta görüşürüz