18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Yargıtay Başsavcısı Ok'a hatırlatma: İrtica tamam ama ya diğer sorunlar?...


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok Cuma günü konuştu:



"Siyasal İslam hedefinde kararlı köktendinci akımların tempolarını yükselttiklerini, etkinlik alanlarını genişlettiklerini fark etmemek imkansızdır.

Bugün Türkiye'de "en önemli kirliliğin dini ve onun kutsal değerlerini kullanma üzerinde yoğunlaştığı açıkça görülmektedir. Cumhuriyetin, Türk insanı ve ulusunun hiçbir zaman ve koşulda vazgeçmeyeceği iki devrim ilkesi bulunmaktadır. Bunlar "çağdaşlık ve laiklik"tir. Çağdaşlığın karşıtı irticadır. Kısa bir süre önce Çankaya sırtlarında görülen tablo budur ve çok vahimdir. Hepimizi ürperten, endişeye sevkeden bu noktaya gelinmesinde belli odakların Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve devrimlerine, Atatürkçü düşünceye ve demokratik sisteme karşı mevzi kazanma stratejisi saklanıp, olaya sadece özgürlükler açısından yaklaşılmasının etkisi olduğu da inkar edilemez. Ne dine, ne dinlere, ne de laikliğe karşı olalım. Ne dini kullanalım, ne de dinin devleti kullanmasına izin verelim".

****

Sayın Nuri Ok’un konuşması üzerine ben sadece iki köşe yazarının yazılarını özetleyerek onların yorumunu vereceğim.

Birincisi Sayın Mehmet Barlas. Bakın Sayın Barlas ne diyor:

“Başsavcı Nuri Ok yoğun içerikli ve pek çok doğruyu içeren bir konuşma yapmış. Bu arada "İrtica Tehlikesi"ne de değinirken şunları söylemiş:

- Bugün Türkiye'de en önemli kirliliğin, dini ve onun kutsal değerlerini kullanma üzerinde yoğunlaştığı açıkça görülüyor.. Siyasal İslam hedefinde kararlı köktendinci akımların tempolarını yükselttikleri, etkinlik alanlarını genişlettiklerini fark etmemek imkansız. Çağdaşlığın karşıtı irticadır. Kısa bir süre önce Çankaya sırtlarında görülen tablo budur ve çok vahimdir.

Doğal olarak medya bu konuşmanın bu bölümüne ilgi gösteriyor. Ve bence konuşmanın bütünü bu şekilde görmezden geliniyor. Oysa daha neler söylememiş ki Başsavcı Ok.

Türkiye'nin, rejimin güvenceleri olarak bilinen ve o misyon verilen, yargı bağımsız, muhalefet güçlü ve basın özgür olsa da bu güçleri takviye eden ve olası zaaf alanlarını dolduran, halkı, siyaseti ve yönetimleri harekete geçirip yönlendiren "sivil toplum örgütleri"nin daha da gelişip yaygınlaşmasına ihtiyacı bulunduğunu vurgulamış.

Devlette ve toplumda kirlenmeye yol açan iki temel etmen olduğunu vurgulayan Ok, bunlardan birincisinin; özgür tartışma, özgür araştırma, bilgilenme ve bilgilendirme ortamının sınırlandırılması olduğunu söylemiş.

Mesela "Kokuşmuşluk" konusuna değinmiş ve şöyle demiş:

- Yolsuzlukla mücadele irade ve kararlılığının gerektirdiği önlemlerin tam olarak alındığı söylenemez. Daha hiç girilmeyen, dokunulmayan alanlar olduğunu herkes kadar siyasetçi de bilmektedir. Rant yaratmak ve dağıtmak peşinde olan siyasetin, demokrasiyi kirleteceği bilinmelidir.

Ok, siyasetin temiz yapılmadığı bir ülkede toplumun temiz kalmasının mümkün olmadığını söylemiş…

Diyorum ki, "İrtica Tehlikesi" kadar önemli olan konular görmezden gelindikçe, demokrasinin sağlıklı gelişmesi zordur. Keşke Başsavcı Ok, "İrtica Tehlikesi"ni başka bir konuşmasında ele alıp, değindiği diğer çok önemli konuları ikinci plana itmeseydi.”

****

Bir başka yorum da Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’tan:

“Ok'un "Siyasal İslam hedefinde kararlı. Köktendinci akımların tempolarını yükselttiklerini, etkinlik alanlarını genişlettiklerini fark etmemek imkânsız" gözleminde "abartı" ya da "vehim" olup olmadığını araştırmak için, onun önerisine uyarak, çevremize baktık.

Diyanet'e bağlı Kur'an kurslarının denetimi gevşetildi. Bu kurslar Milli Eğitim müfettişlerinin yetki alanından çıkarıldı. Müfettişler ayrıca dernek ve vakıf yurtlarını, özel öğretim kurumlarını, orta öğretim kademesindeki okul, dershane ve diğer kursları da denetleyemeyecekler.
* Gümüldür'de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 550 yataklı kampı özelleştirme kapsamından çıkarıldı (hem de sonuçlanan ihale iptal edilerek) ve bedelsiz, süresiz Diyanet'e verildi.
* TEDAŞ kaçak elektrikle mücadele için fetva aldı. Fetva şöyle: "Kaçak elektrikle ısıtılan suyla alınmış abtes geçersizdir."
* Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, milletvekillerine Kur'an gönderdi.
* Memurların işe türban ve sakalla gelmelerine göz yuman belediyeciler beraat etti.
* Promosyonlu Kur'an kursları yurt genelinde hızla yayılıyor.
* Hastanelere mescit zorunluluğu getiriliyor.
Bu listeye artık herkesin kanıksadığı ama hergün biraz daha mesafe alan üniversitelerde ve kamusal alanda türban serbestisi tartışmalarını eklemedik. Yine hergün en az birkaç demece konu olan imam-hatip liselerini de.
Ayrıca 20 yıldır tatil yaptığımız Ege'nin sahil kasabasında daha geçen yaz sohbet ettiğimiz çağdaş kıyafetli komşularımızın bu yıl tesettüre girdiklerini ve "günah" diyerek erkeklerin selamını bile almayı reddettiklerini görünce duyduğumuz şaşkınlığı da abartmak istemedik.

Ama en azından düşündürücü bulduk.

Başsavcı Ok'a hak verir ya da vermezsiniz; ancak okuduklarımız ve gördüklerimiz bize Şah Pehlevi'nin generallerinin "Humeyni ihtilalinin gelişini nasıl görmediniz" sorusuna verdikleri tarihi yanıtı hatırlattı:

"Bir çiçeğe hergün bakarsanız, büyüdüğünü fark edemezsiniz..."”

****

Sayın Nuri Ok irtica konusunda hassasiyet gösteriyor da, Recep Tayyip Erdoğan’ın Türklük ve Türkiyelilik konusunda söylediklerine üzerine aynı hassasiyeti göstermiyor.

Ben bu konuda Sayın Nuri Ok’un dikkatine getirdiğim ve sizinle daha önce de paylaştığım yazılarımı bir kere daha hatırlamak istiyorum:

İlk yazının tarihi 17 Mart 2004:



Yüksek Makamınızın, AK Parti’nin Niğde’nin Ulukışla ilçesinde seçim minibüsünde yer alan “iktidarla el ele 84 yıllık karanlığa son” sloganı nedeniyle AK Parti hakkında soruşturma açtığınızı basından öğrenmiş bulunuyorum.



Yüksek Makamınızın bu konuda gösterdiği hassasiyeti dikkate alarak önemli bir başka konuyu daha dikkatlerinize getirmek istiyorum:



AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türk Milleti veya Türk Milliyetçiliği kavramları yerine, “Türkiyelilik bilinci” ve “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı bilinci” konularını ortaya çıkartmaktadır.



İlişikteki belgeden de anlaşılacağı üzere, 03.09.2003 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde, Teke Tek Programında yaptığı konuşmaya istinaden, “Şimdi biz de bir defa Türkiye’de, Türkiyelilik bilincini en azından yakalamalıyız. Bunu bir de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinci ile zenginleştirmeliyiz. Bunu başarabilirsek inanıyorum ki önündeki bir çok engelleri rahatlıkla aşacaktır” demiştir.



Hatırladığım kadarıyla Erbakan da, “Ne mutlu Türküm derseniz, birileri de ne mutlu Kürdüm deyiverir” demişti. Bu ifade de RP’nin kapatma sebeplerinden biri oldu. Buna benzer ifadeleri Recep Tayyip Erdoğan da seçim meydanlarında söylüyor.



Makamınızın dikkatine getirmek ve görüş almak istediğim konu, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiyelilik” ifadesinin, Anayasanın başlangıç bölümünün birinci paragrafındaki, “Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı” ve Anayasanın 2. maddesindeki “Atatürk Milliyetçiliğine bağlı” ifadeleri ile ne kadar bağdaştığıdır? Eğer başdaşmıyor ise, Siyasi Partiler Kanunu’na göre, bir parti başkanının ısrarla ortaya attığı bu söylem herhangi bir netice doğurur mu?



Atatürk Milliyetçiliği kavramı, Atatürk’ün kendi el yazısı ile Prof. Dr. A. Afetinan’ın Medeni Bilgiler Kitabı’nın 18 ila 25. sayfaları (ek’te) arasında bulabiliyoruz. Buradaki tarif, AK Parti Genel Başkanı’nın söylemlerine uymuyor.



Ak Parti Genel Başkanı’nın söylemleri haricinde acaba, DEHAP ve HAKPAR partilerinin söylemleri de, Anayasanın değişemez maddesi olan 2. maddesindeki “Atatürk Milliyetçiliğine bağlı” ifadesi ile ne kadar birleşmektedir?



Özellikle, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiyelilik” söyleminin anayasaya uygunluğu konusundaki görüşlerinizi tarafıma iletmenizi özellikle rica ederim.”



****

İkinci yazının tarihi 19 Temmuz 2004:

“17 Temmuz 2004 tarihli Hürriyet ve Zaman Gazetelerindeki haberlerden anlaşıldığına göre AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bizi birbirimize düşürmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Türkü ve Kürdüyle, Lazı ve Çerkeziyle, Gürcüsü ve Abhazıyla ortak bir paydamız var. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız” ifadesini kullanmıştır.

AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bütünüyle bu ifadesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni çeşitli halkların kurduğu, bu halkların birbirine düşme ihtimali olduğu tezi üzerine kurulmuştur.



Türkiye Cumhuriyeti’nde kurucu halklar yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nde sadece (Lozan Antlaşması’nın belirlediği azınlıklar hariç) Türk halkı vardır.



Bu ifade Anayasamızın 66. maddesindeki, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi ile çelişki içindedir.



AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 02.09.2003 tarihli Teke Tek programında da, Türkiye’de “Türklük” kavramı yerine “Türkiyelilik” kavramının gelişmesi konusunda da, “Baktım ABD bütün koşanlar zenci. Fransa bütün koşanlar zenci. Bakıyorsunuz orada bir zenci-beyaz olayı var. Yılladır bu yaşanır fakat zenciler ABD’yi temsil ediyor. Onlar sadece Amerikalı, Amerikan ırkı değil ve başarı ile bitirdikten sonra, rekorları kırdıktan sonra bakıyorsunuz bayrağı alıyor, bu bayrak ile beraber kalkıyor, tur atıyor. Amerikalılık bilincini yakalamış. Şimdi biz de bir defa Türkiye’de, Türkiyelilik bilincini en azından yakalamalıyız. Bunu bir de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinciyle zenginleştirmeliyiz. Bunu başarabilirsek ben inanıyorum ki, önündeki bir çok engelleri rahatlıkla aşacaktır” ifadesini kullanmıştır.



AK Parti Genel Başkanı’nın kullandığı bu ifade PKK ile işbirliğinden mahkum olmuş eski DEP milletvekillerinden Orhan Doğan’ın talebi ile aynıdır:



“Etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçiliği reddetmekte, milliyetçilikten beslenen siyaseti onaylamamakta ve Türkiyeli üst kimliğinde tanımlanacak anayasal vatandaşlığın özgür ve eşit yurttaş yaratacağına inanmakta ve buna destek vermektedir.”



Keza, Recep Tayyip Erdoğan, Van’daki hadiselerden sonra, “Kürt kökenli Türk vatandaşları” veya “Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” ifadesini kullanmayan Vali Hikmet Tan’a herhangi bir hatırlatma yapmayıp, Anayasanın 66. maddesi kapsamında herhangi bir tecziyede de bulunmamıştır.



AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan önce de 312 kapsamında mahkum olduğu bilinmektedir.



Konunun Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve TCK’nın ilgili maddeleri kapsamında, Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti Başkanı olduğu ve söylemlerinin partiyi bağladığı dikkate alınmak kaydıyla değerlendirilmesini arz ederim.”




Yayın Tarihi : 26 Temmuz 2005 Salı 13:09:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?