20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Yeni Anayasa, Başkanlık Sistemi ve AB’deki gelişmeler...

Gündem AB ama hemen 17 Aralık’tan sonra gündeme gelebilecek, Türkiye’yi çok daha önemli bir şekilde etkileyebilecek bir konu ortaya çıkıyor: Anayasa değişikliği veya yeni bir anayasa ve başkanlık sistemine geçiş.

Ben bir buçuk senedir Tayyip Erdoğan’ın Brüksel’den tarih alır almaz erken seçime gideceği kanaatindeydim ve bunu devamlı yazdım. Şimdi, yeni bir ihtimalin kuvvetlendiğini ve geliştiğini görüyorum. Tayyip Erdoğan, muhtemelen mevcut anayasa değişikliğine gitmek yerine, yeni bir anayasayı iki-üç ay içinde TBMM’ye getirecek, “yeni” adı altında daha rahat pazarlayacak. Bu anayasanın özünü AKP’nin programı teşkil edecek ve yurtdışından aynı KKTC örneğinde olduğu gibi gelecek muhtemelen 1 ila 1.5 milyar dolarlık Soros, Adenauer fonlarıyla ve AB fonlarıyla yapılacak reklam kampanyası sonunda referandum da yüzde 50’nin üzerine çıkacak. Öncelik, erken seçimden bu alternatife kayıyor.

Benim için son 10-15 senenin en önemli sosyopolitik hadiselerinden bir tanesi, hem hazırlanış, hem de sonucu itibariyle 25 Nisan’la KKTC’de yapılan referandumdur. KKTC’de laboratuvar testi yapılan bu uygulama şimdi Türkiye’de sahnelenecek.

Ben “Başkanlık Sistemi” denilen sisteme taraftarım. Ancak belli şartlarla taraftarım. Bu tavrımı da Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Prof. Dr Burhan Kuzu’ya yazdığım ve metnini sizinle burada paylaştığım mektupla teyid ettim:

“Size bu yazıyı iki konu üzerine yolluyorum:

Başkanlık Sistemi ve muhtemel Avrupa Anayasası.

Evvela AB Anayasası konusuna değinmek istiyorum. Ortada görüşüme göre anlaşılması güç ama inanılmaz bir durum var. 29 Ekim’de, Roma’da imzalanan, Başbakan ve Başbakan Yardımcılarımızın gözlemci olarak imza koydukları anlaşma, referandumlardan geçtikten sonra AB Anayasası olacak.

Avrupa meselesindeki durumu kaygı, kaygıdan da öte büyük bir hayretle izliyorum. “Devlet” tabir edilen insanlar, 29 Ekim’de Roma’da imzalanan ve referandumlardan geçince Avrupa Anayasası haline gelecek olan anlaşmayı okumadılar mı? AB’ye girersek bizim de anayasamız olacak bu belgenin hiçbir şekilde kabul edilemez bir belge olduğunu görmüyorlar mı? Bu ne kadar garip bir durum.

Bu anlaşmaya göre, oybirliği ile karar alınacak ve veto hakkımız bulunan güvenlik ve dış işleri konuları hariç, başta ekonomi ve tarım olmak üzere diğer konularda kararlar 3/2 nispetiyle alınacak. Yani, özellikle muhalif kaldığımız konularda egemenliğimizi kayıtsız şartsız devretmiş olacağız.

Bu konuyla ilgili olarak haberx.com adlı internet portalında, 06.12.2004, 30.11.2004 ve 18.11.2004 tarihinde 3 yazı yazdım. İlgilenirseniz sekreterinizi talimatlandırın, yazıların kopyasını size iletsin.

İkinci konu Başkanlık Sistemi meselesi:

Konu eğer bir anayasa değişikliği veya oylaması haline gelecekse ben, bu konudaki değişiklik paketine belirli şartlarda evet oyu veririm. 368’i bulma açısından önem arzedebileceği dolayısıyla şimdiden bilgilendirmek istiyorum:

- Başkanlık Sistemi yeni bir anayasa kapsamında değil, mevcut anayasada değişiklik teklifi ile gündeme getirilmelidir.

- Sistem kesinlikle yarı başkanlık değil, tam başkanlık sistemi olmalıdır.

- Yasama, yargı ve yürütmenin görevleri çok açık ve seçik bir biçimde birbirinden ayrılmalıdır,

- Özellikle TBMM’nin sadece yasama görevi değil, denetim görevi de ifa edeceği, yürütme üzerindeki denetim imkanlarının ne olduğu çok açık ve seçik bir biçimde vurgulanmalıdır. Çok basit bir örnek vereyim; bugün yazılı soru önergesini cevaplamamanın müeyyidesi yok. Başkanlık Sisteminde böyle bir şey kabul edilemez.

- Seçim mutlaka iki turlu olmalıdır

- Yasama organının seçim sistemi en fazla yüzde 3 veya yüzde 5 barajlı temsili sistemle yapılmalıdır.

- Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce TBMM’nin yeni Seçim Kanunu ile yenilenmesi temin edilmelidir.

- Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu bu değişiklik ile aynı paket içerisinde ele alınmalıdır.

- Böyle bir değişiklik mevcut Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in 7 senelik (aynı zamanda müktesep hak teşkil eden) süresi bitmeden gündeme getirilmemelidir.

- Süre, en fazla iki kere dört olmalıdır. Fransa’daki gibi iki kere 7 kabul edilemez.

Ben daha evvel de müteaddit defalar konuştuğumuz gibi, özellikle TBMM’nin hükümetin tahakkümünden kurtulması için, adına başkanlık denilen ama parlamentoya itibarını iade edecek sisteme çok müspet bakıyorum.

Yukarıda bahsettiğim şartlarla gelecek bir pakete de eğer oyuma ihtiyaç duyulursa müspet oy veririm.”

Ben bu sisteme erklerin tam olarak ayrılabilmesi ve başkanın padişah yetkileri ile donatılmasından ziyade, Meclisin gerek yasama, gerek denetim faaliyetlerinde, mektubumda da belirttiğim gibi yürütmeden bağımsız bir hale gelmesi çerçevesinde taraftarım.

Gel gör ki, konu konuşulmaya başladıkça, Recep Tayyip Erdoğan istediklerinin ip ucunu vermeye başladıkça, ortaya kabul edilemez bir durum çıkmaya başlıyor. Anlaşılan Tayyip Erdoğan’ın istediği; seçilecek cumhurbaşkanının, hukuki ve siyasi sorumsuzluğu ve kesin dokunulmazlığının devam etmesi, bürokrasinin kayıtsız şartsız hakimiyetinin başkana verilmesi, ayrıca Meclis’te de yüzde 10 barajı konularak, başkanı içinden çıkaracak iktidar partisinin hakimiyetinin devam etmesi....

Hoş, “ava giden avlanır” ama konu Recep Tayyip Erdoğan değil. Konu, doğru dürüst bir sistemin kurulması.

****

Dün, TBMM’de AB için bir genel görüşme açılıp açılmaması konusu, İçtüzüğe göre sadece Hükümet, AKP ve CHP sözcülerinin konuşması ile gündeme gelir gibi oldu. Sonra da, kendileri de önerge vermiş olmalarına rağmen AKP’liler’in oylarıyla genel görüşme açılması reddedildi.

Meclisinde AB konusunu tartışmayan tek ülke herhalde biziz. Zannediyorum Hükümet hala 1 Mart 2003 tezkeresinin tesiri altında. Avrupa’ya karşı, “bu konuya Meclis karışmaz, biz Meclisin kontrolü ve vesayeti altında değiliz. Yetki bizde, yani hükümette” intibaını vermek istiyor.

Dün yapılan konuşmalara baktığımda yine ısrarla Avrupa Anayasasına değinilmediğini gördüm; üzüldüm.

AB’nin anayasası konusu bütün konuşulan konulardan çok daha önemli bir konu. 6 Ekim’deki İlerleme Raporu, bugün oylanacak AP’nin tavsiye kararı gibi özellikle CHP’nin tenkit etmek için kullandığı araçlar fazla mana ifade eden konular değil. Bu raporlar değişir ama anayasa değişmez. Türkiye de bu anayasa ile yaşayamaz.

Tarihe not düşmek için bugün bu konuların uzmanı olan bir arkadaşıma yazdığım bir mektubu sizinle paylaşıyorum:

“Ben hem Avrupalı, hem Avrupacıyım. Ancak, özellikle 29 Ekim’de Roma’da imzalanan anlaşmanın metnini okuyup, tetkik ettikten sonra tam üyelik konusunda fevkalade çekimserleştim ve ortaya bir teklif koydum:

AB’ye özel statüyü biz teklif edelim, hemen teklif edelim ve 2005 tarihinden itibaren, senede yüzbin işçiyi aileleri ile birlikte almaları karşılığında bu özel anlaşmayı imzalayalım.

Bu teklif pek tabii zenginleştirilebilir.

Tavrım çok belli: AB’nin bu anayasası ile biz AB’ye girmemeliyiz. Bu anayasa referandumlardan geçip kabul edilince bizi, 2009’da (zaten para istemediğimize ve serbest dolaşımı 2025’e bırakmayı kabul ettiğimize göre) bizi almamaları ve bu anayasanın cenderesine sokmamaları AB tarafından kabul edilemez bir hata olur. AB’ye topyekün hayır demek de büyük bir hatadır. Mal, hizmet, sermaye ve serbest dolaşım anlaşmalarımız geliştirilerek devam etmeli, Kopenhag Kriterlerinin ülke bütünlüğünü bozmayacak kısımları hariç, geniş bir şekilde uygulaması temin edilmeli, güvenlik sistemlerinde de makul ölçülerde yer almalıyız. Karşılığında istediğim açık: 300 milyonluk işçi pazarından, koskoca 25 ülke senede bizden istedikleri vasıfta, yüzbin işçi alsılar ve 15 sene almaya devam etsinler. Sonra oturur bakarız.

Bu kanaatimi ve tavrımı benim değiştirebilmem için aşağıdaki soruların cevabını bulabilmem ve ikna olmam lazım:

1- Fevkalade merkezi bir yapıya sahip Brüksel’e, “süper” teknokratların hakim olacağını, bu bürokratik yapının 50 senedir örgütlendiğini ve Türkiye’nin nüfuz etme imkanının fevkalade düşük olduğunu, güvenlik ve dış politika hariç konularda veto hakkımın olmadığını, bu anayasanın ülkeleri neredeyse geliştirilmiş belediyelere çevireceğini ve bu arada imzaladığımız uluslararası anlaşmalar ve AKP’nin çıkarttığı Belediyeler Kanunu da dikkate alınırsa, mesela Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği ile özel anlaşmalar yapabilmelerinin önünde hiç bir engel kalmadığı düşünülürse ben bu anayasayı neden kabul edeyim? Türkiye’ye menfaati ne?

2- Ben serbest dolaşımı 2020-2025’e bırakacaksam, mali yardımlar konusunu ikinci plana atıyorsam, Gümrük Birliği’nin negatif dengesi 75 milyar doları geçmişken, AB’ye benim tam üye olmam bana ayrıca fiili katkı olarak ne getirecek?

****

Evet, önümüzdeki günlerde çok ama çok önemli gelişmeleri göreceğiz. Türkiye, 81 senelik cumhuriyet tarihinin en önemli dönemlerinden birini yaşıyor.


Yayın Tarihi : 15 Aralık 2004 Çarşamba 15:57:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
İzzet KÜTÜKOĞLU IP: 88.254.128.xxx Tarih : 4.07.2007 00:55:22
Ülkemizde yönetim krizi doğduğunda başkanlık yarı başkanlık sistemi gündeme gelmektedir. Oysa bu ülkede tatbik edilen sistemin neden işlemediği düşünülmüş değildir. Çok partili sistem bu ülke neden başarılı olamadığını düşünmeden, Bu rejimin neden işlemediğini anlamadan, yeni bir sisteme umut bağlamak boşunadır! Elli yıldır çok partili sistemi hatalı tatbik edeceksin, ve nerede nasıl bir hata yapıldığını anlamayacaksın, yeni bir sistem ithalatı yapıp memleket kurtaracaksın! Buna ancak salaklar inanır! "HER BEDEN İÇİN HAZIR ELBİSE BULUNUR, FAKAT ÜLKELER İÇİN HAZIR BİR REJİM YOKTUR" Her ülkenin rejim kurgusunu kendi insani özelliklerine göre yapma zorunluluğu vardır. Bunu düşünemeyen insanlar ordan burdan rejim devşirip mevcut rejimi ite kaka sürdürmeye çalışıyorlar. Bu rejimin bu hali ile ülke ve millet hayrına olmadığı kesindir. Fakat farklı bir rejime geçmeden önce bu rejimin neden işlemediğini bulmak zorunluluğu vardır. Eğer bu rejimin neden işlemediğini bilmez, nerede hata yapıldığını bulamaz sanız. Ne ülkeye yeni bir rejim ithal etmenin, nede yeni bir anyasa yapmanın ülkeye ve millete faydası olmayacaktır... Eğer bu mevcut rejimin neden işlemediğini, neden ikide bir tıkandığını biliyorsanız yeni rejime, yeni anayasaya ne hacet var diyeceksiniz? Bende bunu söylemek isterim. Yeni bir anayasaya da, yeni bir rejimede ihtiyaç yoktur. Sistemin neden işlemediğini bilmemiz, ve sistemi işler hale getirebilmemizi sağlayacaktır. İnanıyorum ki; basit ama sistematik bir reformla, farklı bir Türkiye var etmek, olumsuzluk adına ne varsa değiştirip herşeyi olumluya çevirmek mümkündür. Farklı bir Türkiye özlemi duyanlar için adres: farkliturkiye@hotmail.com