1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Yeni bir telekulak skandalı mı? ’Olimpiyat rekoru kırdıran Başbakan’... Siyasette yeni oluşumlar...

Dünkü yazımızda MİT ve Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya adlarının önplana çıktığı skandallarla ilgili olarak konunun Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından ele alınması gerektiğini yazmıştık.

Başbakan, MİT Müsteşarı’nı çağırıp konu hakkında bilgi almış. Yargıtay Başkanı ile görüşmemiş ama anlaşılan konuyu bir türlü ele almak niyetinde.

Başbakan’ın konuyu hangi niyetle ele aldığını bilmiyorum. Zira yine dünkü yazımda bahsettiğim gibi Ankara’daki bazı kurum ve kuruluşların yıpranması Başbakan’ın işine geliyor olabilir. Onun için konuyu mutlaka Cumhurbaşkanı’nın ele alması lazım.

Ve, bu konuda, MGK da dahil olmak üzere, gerekli toplantıları yapıp, bu konuyu sonuna kadar irdelemesi, hem suçluların ortaya çıkmasını temin etmesi, hem de böyle bir hadisenin tekrar etmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını temin etmesi lazım. MİT ve Yargıtay’ın içine düştüğü durum bir numaralı bir güvenlik sorunu değil ise nedir?

Bu konunun basının nedense değinmediği çok önemli bir başka boyutu daha var: Anlaşılan, Yargıtay Başsavcısı Eraslan Özkaya’nın telefonları dinlenmiş. Birkaç gündür gazetelerde Eraslan Özkaya’nın çeşitli telefon konuşmalarının detayları yayınlanıp duruyor. Açıkçası ortada yeni ve çok önemli bir telekulak skandalı var. Özkaya’yı kim neden dinledi? Bu dinleme için alınmış olan bir mahkeme kararı var mıydı? Eğer var ise, bu mahkeme kararı hangi şüpheye dayanarak alındı?

Ve, bu bantlar ve bu skandal neden şimdi ortaya çıktı? Nedir bu zamanlamanın amacı?

****

Yeni Şafak Başyazarı Ahmet Taşgetiren’i okuyalım:

“Olimpiyat Şampiyonu Nurcan Taylan ikinci hakkında 112.5 kiloyu kaldıramıyor. İçeri girdiğinde Başbakan’dan bir telefon alıyor ve üçüncü hakkında 112.5 kiloyu rahatça kaldırıyor...”

Ahmet Taşgetiren, “Bu nasıl şey?” diye sormuş. Taşgetiren’e göre bu telefon Mustafa Kemal Paşa’nın Çanakkale’deki komutanlığı, Mehmet Akif Ersoy’un “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz; yenmişiz dünyayı, insanlık nedir öğretmişiz” mısralarını hatırlatan bir tavırdı. Aynı Tayyip Bey, Pamukova’daki kazada kız evlatları can veren bir aileye taziye ziyaretine gidip, orada Kur’an okumuş ve onlarla helalleşmişti.

Tayyip Erdoğan’ın bir Başbakan olarak, eşitlik ilkesi içinde, her kaza geçirenin evine gidip Kur’an okuyup okumayacağını bilemem ama Nurcan Taylan ile ilgili konuda hakikaten ben de, “Bu nasıl iş?” diye soruyorum. Bu ne büyük bir laubalilik? Ya tersine Nurcan Taylan’ın konsantrasyonu bozulsaydı?

Ne yapacağız şimdi? Milli takım gol yeyince Tayyip Erdoğan, Ersun Yenal’a telefon edip taktik mi verecek? Veya, devre arası soyunma odasına gidip oyunculara moral mi pompalayacak? Aynı şeyi bütün milli maçlarda, bütün milli sporcular için mi yapacak?

Zamanlama da entresan. anlaşılan Başbakan işi gücü bırakmış, elinde telefon milli spor müsabakalarına telefon

edip taktik ve moral dağıtıyor...

Ahmet Taşgetiren’in alkışladığı bu hareket moral verme açısından önemli gibi görünmekle beraber esasında Tayyip Erdoğan’ın peşinden giden kitlelerin başka bir psikolojisini gösteriyor: “Herşeye muktedir, bir telefonu ile olimpiyat rekoru kırdıran Başbakan.”

Ne diyeyim, “Şeyh uçmaz, müridleri uçururmuş”...

Bu kafa treni raydan çıkardı, Türkiye’yi de raydan çıkarmaya uğraşacak.

****

Perşembe akşamı Star’da Kadir Çelik’in “Objektif” Programında siyasetteki yeni oluşumlar tartışılacak. Sayın Yaşar Nuri Öztürk, Toktamış Ateş ve benim katılacağım programda duyduğum kadarıyla Sayın Yaşar Nuri Öztürk, yeni partisini açıklayacakmış.

Sayın Yaşar Nuri Öztürk partisini kuruyor, Sayın Yaşar Okuyan da partisini kuruyor. Benim bildiğim kadarıyla Sayın Sema Küçüksöz, Sayın İlhan Kesici de böyle bir gayret içindeler. Benimle de konuşan bu politikacılarımızın dışında bir çok başka siyasi yapılanma faaliyetini de duyuyoruz.

Parti kurmak kolay ama partileşmek kolay bir olgu değil. Kurulacak olan partilerin de gelecek genel seçimlerde AK Parti’nin üzerine çıkabilecek, yani 14-15 milyon oy alabilecek bir yapılanma içerisine girmeleri lazım. Bir karşılaştırma yapabilmeniz için bir rakam vereyim: Örneğin DYP, 28 Mart mahalli seçimlerinde 3.2 milyon oy aldı. AK Parti’nin oyu ise 13.5 milyon.

Bu parti kuran arkadaşlarıma bir soru sormak istiyorum: Neden bir araya gelmiyorsunuz? Kurulacak olan parti ancak ve ancak sizin şahsınız başkan olursa mı muvaffak olur? Tekrar ediyorum neden İlhan Kesici, Yaşar Okuyan, Yaşar Nuri Öztürk bu konuda çalışma yapan diğer arkadaşlarla bir araya gelip birlikte hareket etmiyor? Neden mesela bir İlhan Kesici, bir Sadettin Tantan, bir Yaşar Yazıcıoğlu, bir Sinan Aygün’le hep beraber bir masa etrafında bir yemek yeyip oturup konuşmuyorlar? Hatta neden bu arkadaşlar şu anda büyük bir gayret ile çalışan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile istişare etmiyorlar?

Açık söyleyeyim kurulacak partilerin “liderini sevenler derneği” olmak yerine doğru dürüst bir siyasi parti olabilmeleri için birlik ve topluluk içinde hareket edilmesi lazım. Kimin lider olacağına da aralarındaki istişarelerde ve doğru dürüst yapılacak anketlerle tespit etmeleri lazım. Lider bu siyasi hareketi Tayyip Erdoğan’ın karşısında en yüksek oya taşıyabilecek kişi olmalı. Sonra iktidara da gelinirse Türkiye’nin içine düştüğü durumdan kurtulabilmesi için herkesin üzerine zaten düşecek bir vazife var.

Yazık... Ama anlaşılan Tayyip Erdoğan’ı gören herkes, “Tayyip Başbakanlığı yapabiliyorsa ben de yaparım” diye ortaya çıkmaya hazırlanıyor.

Doğru... Tayyip’den daha iyi başbakan olabilirsiniz ama evvela Tayyip’in karşısında seçim kazanabilmeniz lazım. Unutmayın ki Tayyip Erdoğan herşeye rağmen şu anda fevkalade popüler bir lider, tek başına çalışmalarında başarılı ve çabuk sinirlendiğini kendisi de bildiği için televizyon konuşmalarında potansiyel rakipleriyle ikili konuşmalara girmekten kaçacak.

Siz bu kadar dağıldıkça Tayyip Erdoğan’ı ve Ak Parti’yi seçim meydanında yenmeyi nasıl düşünüyorsunuz?

Yayın Tarihi : 17 Ağustos 2004 Salı 15:37:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?