Başbakanımız, geçen yılın son günlerinde, iktidardaki partisinin genel merkezinin salonlarını dolduran coşkulu kalabalığa şöyle hitap ediyordu:
(Vatandaş)‘Kapımızı çalmıştır ve bizim misafirimizdir. Derdine çare arayacağız. Bize telefon ettiğinde bilecek ki, Ankara'da kendisi ile ilgilenen birileri var...’
‘Milletimizin hiçbir ferdinin kendisini yalnız, çaresiz hissetmesine razı olamayız.’
‘Biz, kimsesizlerin kimsesiyiz.’
* * *
Hatırlarsınız; eskiden, ismi aklımızda kolayca kalan bir “Fak-Fuk-Fon” vardı.
Fakir fukaraya yardım etmek amacıyla, Turgut Özal hükümetleri zamanında kurulmuştu.
Gayet insani nedenlere dayanılarak kurulan bu fonun ismi, daha sonraki yıllarda “Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu” olarak değiştirildi.
Bu fonun kağıt üzerindeki asıl amacı, işsizlere iş kurma imkanı sağlayarak, kendilerine “ödünç verilen” parayı ekonomiye (bir şekilde) geri kazandırmaktı.
Yani; işsiz vatandaş kendisine iş kuracak, işçi istihdam edecek, vergi verecek, aldığı parayı geri ödeyecek ve böylece herkes “kalkınacaktı”.
Ama böyle olmadı. Bu fon, hükümetler tarafından “tembel ama oy sahibi” kimseleri tavlamak için bir araç haline getirildi.
“Kalkınma” konusuna çok önem verdiği isminden de belli olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ilk işi; iktidara gelir - gelmez, bu fonun parasını “katlamalı şekilde” artırmak ve yeni “dağıtım esasları” getirmek olmuştu.
Çok dikkat çekicidir ki; ekonomi yönetimi konusunda, yerli ve yabancı sermaye sahipleri ile bunların denetimindeki medya guruplarının “yıldızlı pekiyilerine” mazhar olan AKP iktidarı döneminde, bu fondan faydalananların sayısı da katlanarak artmıştır!
Yani; bir yandan ekonominin çok iyi olduğu iddia ediliyorken; diğer yandan da “fakirlik fonundan”, katlanarak artan sayıdaki insana, astronomik rakamlara varan “yardımlar” dağıtılmaktadır!
“Yasak soru” da işte tam burada insanın dilinin ucuna gelmektedir:
Ülke ekonomisi gerçekten çok iyi de; bu insanlara, tembelliğe alıştırmak pahasına havadan yardım dağıtılıyorsa; bu, kötünün iyisidir.
Ya eğer, bu kadar çok sayıda insan, gerçekten “ekmeğe muhtaç” hale getirilmişse?
O zaman, “sıkıntı” gerçekten çok büyük demektir!
* * *
Yazıya, “gerçek” bir örnekle devam edelim ve Anadolu’nun ücra bir köyünde yaşayan 8 çocuklu ve fertlerinden hiçbirinin çalışmadığı herhangi bir aileyi ele alalım:
Müracaat etmeleri veya bir siyasi tarafından “ettirilmeleri” halinde;
Yılın on iki ayı, ailenin “mutfak erzakları”, hem de fazlasıyla, bu fon tarafından verilmektedir.
“Giyim yardımı” yapılmaktadır.
Çocukların “okul ve taşımalı eğitim giderleri” bu fon tarafından karşılanmaktadır.
Tüm ailenin “sağlık giderleri” “Yeşil Kart” uygulamasıyla devlet tarafından karşılanmaktadır.
Fondan her ay belli miktarda “nakdi para yardımı” yapılmaktadır.
Kışın, “kömür” ve hatta “sobası” bile yine devlet tarafından verilmektedir.
Şimdi de sırada “elektriği bedavaya” getirmek varmış!
Çalışan ve “bakamamak” endişesiyle çocuk bile yapamayan insanların ödemek için ömür boyu cebelleştiği ve bu uğurda iki yakasını bir araya getiremediği her şey; doğru düzgün bir işte çalışmadan 8 çocuk yapan bir “ağaya” beleş yani!
Siz de böyle bir “züğürt ağa” olsanız, hangi partiye oy verirdiniz, Allah aşkına?
Sizi çalıştırmadan, üretime zorlamadan, tembel tembel oturduğunuz yerde sizi başkalarının sırtından “kalkındıran” bir partiye değil mi?
Alanı bile şaşırtan “% 47”nin sırrı da budur işte!
* * *
Zaten bu yüzden; yerel seçimler de yaklaşırken, mülki idarecileri, yerel yöneticileri, parti teşkilatlarını sık sık toplayıp; “kömürü bizzat dağıtın” talimatları veriliyor.
“Sessiz ve mağdur çoğunluğun” nafakasından kesilen paralarla, “tembel ama oy sahibi” bir başka çoğunluk beslenecek çünkü!
Artık sır olmaktan çıkmıştı; doğu ve güneydoğuda kullanılan kaçak elektriğin parası zaten bizim sırtımıza yükleniyordu; yetmedi, şimdi tamamen “bedava” olacakmış!
Eyvallah!
Zaten ne demişti atalarımız?
“Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmez!”
O halde, oy verecek haneden, “beleş elektrik” niye esirgensin?
Ha, bunun cezasını senin benim çocuğum çekermiş, bu borçları onlar ödermiş?
Merak etmeyin, bu memlekette, parasızlıktan üniversiteyi “bursla” okuyan çocuklar bile bir gecede gemi filosu sahibi oluyor!
Burası Türkiye, fırsatlar ülkesi…
Bu yüzden, bu furyada, “gemi” olmaz belki ama; bazılarımızın başına gökten bir “kürek” olsun düşebilir?
Şans bu ya, belki de size denk gelir?
feramuzerdin@kenthaber.com
FERAMUZ ERDİN BEYEFENDİ SİZ NE KADAR GERÇEKÇİ BİR KİŞİLİĞE SAHİPSİNİZ.SİZİ BU GÜZEL YAZILARINIZDAN DOLAYI TEBRİK EDİYOR VE KUTLUYORUM.SAĞLICAKLA KALIN.
sevgili amirim,değerli insan,kent haber köşesinde yazılarını sevkle okuyorum.Beraber görev yaptığımız dönemlerde her zaman topluma örnek olmuş bir kişiliğe sahipsiniz.Çizginiz daima düzgün olsun,eğilme kırılma devam.Mevlam her zaman haklıdan yanadır
Sizi Tebrik ediyorum zaten millet anlasa biz bu hale gelmezdik. Bizde bir söz vardir ver yiyeyim ört yatayim ben Almanya`dan KENAN COBAN Saygilarimla...........
ayağa beleş çok doğru bir teşhis, ellerine sağlık sayın feramuz eerdin