Mısır, amiyane tabirle, eski düşmanı İsrail’i kucağına alıyor!
Bugünü anlamak için biraz geçmişe bakmak gerekiyor:
İsrail, 5 Haziran 1967 günü aralarında Suriye, Filistin ve Mısır’ın bulunduğu Arap ülkeleriyle tarihte “6 gün savaşları” olarak da bilinen savaşa girmiş ve Suriye’nin Golan tepelerini; Filistin’in Gazze şeridi ve Batı Şeria’sını ve Mısır’ın da Sina yarımadasını işgal etmişti.
Daha sonra, Sina yarımadasını yine Mısır’a terk ederek çekilen İsrail, diğer toprakları ilhak ettiğini açıklamıştı.
Yani bugün yaşanan çoğu sorunların temeli, bu İsrail – Arap savaşlarına dayanmaktadır!
* * *
ABD ve dünyanın desteğini alan İsrail’in bölgedeki en büyük dayanağı, aynı zamanda “stratejik ortağı” da olan Türkiye’ydi.
Burada “di’li geçmiş zaman” kullanmamızın nedeni; Türkiye – İsrail ilişkilerinin bugün gelmiş olduğu noktadır.
Başbakanımız Tayyip Erdoğan’ın Gazze katliamlarıyla İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e yaptığı “one minute” çıkışı bizlerin olduğu kadar, tüm Arap halklarının da takdirini kazanmıştı.
Ancak Türkiye hükümeti bundan sonraki politikalarıyla, İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu katliamlara haklı olarak tepki vermek ve hatta gerekirse İsrail’in kulağını çekmek yerine, işi artık adeta bir İsrail aleyhtarlığına döndürmüştür!
Zannımızca, bu kadarı İsrail – Filistin sorununda “arabulucu” olma iddiasında bulunan bir devlet için fazla olmuştur.
Türkiye bu sorunda İsrail işgali altındaki Gazze’de hükümet kuran Hamas’tan taraf olduğunu açıkça beyan etmekle, bir arabulucuda olması gereken tarafsızlık ve herkese eşit mesafede durma ilkelerini ihlal etmiş durumdadır.
* * *
İsrail ve Türkiye arasında yaşanan gerilim, Ortadoğu’da hemen karşılığını bulmuş ve bir Mısır – İsrail yakınlaşmasına yol açmıştır.
İsrailli liderleri şimdiye kadar, gözlerden uzak turistik Şarm El Şeyh kentinde ağırlamayı tercih eden Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, bu kez Başbakan Netanyahu için Kahire’deki sarayının kapılarını açmıştır.
Hem de o sırada Türk göstericiler, yardım götürmek üzere Gazze’ye geçmek için mücadele ettikleri Aşir kentinde Mısır polis ve askeri tarafından öldüresiye coplanır ve taşlanırken!..
* * *
Türk dış politikasına bir anda gelen “bahar rüzgarlarının” yakın bir gelecekte bize karşı fırtınaya dönüşmemesi en büyük temennimiz.
Çünkü, “büyük oynamak”, büyük politika üretmek ve uygulamaktan geçer.
Her isteyene mavi bocuk dağıtmak, düşünüldüğü gibi, başarılı bir politika da olmayabilir?
Bunu zaman gösterecek.
Ama görülen bir şey var ki, Türkiye’nin çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Müslüman dünyasının lideri olması o kadar da kolay olmayacak?
Hele bu uğurda düşmanıyla bile işbirliği yapmaya hazır Mısır gibi iddialı ülkeler varken?
* * *
Bu yazıyı AKP’nin zulme uğramış Müslümanlara sahip çıkma iddiasına sorgusuz sualsiz inananlar da okuyarak, mutlaka bize kızacaklardır.
AKP’nin mazlum Müslümanlar konusunda hassasiyetlerine katılmamak tabii ki mümkün değil.
Ancak aynı hassasiyetin; Irak’ta, Afganistan’da, Kafkasya’da, Çin Uygur bölgesinde zulme ve hatta katliama maruz kalan Müslümanlar için gösterilmediğini sormak da bizim görevimiz değil mi?
Sayın yazar, kısaca Arap-İsrail ilişkilerini ortaya koymuşsunuz. 1973 sonrası ABD, Ortadoğu'da ipleri tamamen eline almıştır. Enver Sedat ve Menahem Begin'in ödüllendirildikleri politikalar aşağı yukarı aynen sürmektedir. Şu son olaya gelince... Mısır, Müslüman Kardeşler Örgütü'nden çok çekti. Şimdi Filistin'de yönetimi elinde tutan Hizbullah'a karşı olan ve onların Müslüman Kardeşler Örgütü ile bağlantısını kesmek isteyen Mısır, bu nedenle sınır kapılarını sıkı kontrol altında tutmaktadır. Kanımca, bu son olayı da, bu bağlamda değerlendirmek gerekmektir?