22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Asprin Tedavisi


Uzun yıllar boyunca bölgede ABD ile nasıl ortak hareket ettiğini açıklayacağından ve ileride, Irak'ın kuzeyinde ABD eliyle kurulan akibeti meçhul yönetime musallat olacağından endişe edilen Saddam Hüseyin’in alel acele idam edilmesi, ABD sonrası Irak’ı, bilinmezlerle baş başa bırakacaktır. Saddam Hüseyin, ne olursa olsun, ABD çekildikten sonra Irak’ta otoriteyi ve bütünlüğü sağlayabilecek en güçlü seçenekti.

Irak'ı istikrarsızlaştırmak amacıyla I.Bush döneminde temelleri atılan (hali hazırdaki ABD Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice'ın deyimiyle ) "kürdistan" yönetimi, II.Bush döneminde hesap-kitap yapılmadan, aceleyle devletleştirilmeye çalışılmaktadır. O bölgelerde bulunmuş olup da, Habur sınır kapımızda yıllardır asılı duran “welcome to kurdistan” tabelasına aşina olmayan kimse yok gibidir.

Böyle bir ortamda filizlenen ve büyüyen bölücü örgüt de yıllardır, bu bölgeye doğrudan bir müdahalede olasılığına karşı Türkiye’nin elini zayıflatmak ve ileride -mümkün olursa- bir miktar da toprak koparmak için Türkiye’yi terörize etme görevini tam bir gayretkeşlikle yerine getirmektedir.

I.Bush döneminde, Körfez Savaşı sonrası 1991 yılında uçaklarla Guam adasına götürülerek eğitimden geçirilen beş bin peşmerge, bu operasyonun bir parçasıdır.

ABD’nin, şu meşhur “kayıp silahları”nı bulmak(!) suretiyle silahlanan peşmergeleri ve onlarla işbirliği içerisinde bulunan bölücü örgüt militanlarını, Türkiye’nin kuzey ıraktaki olası bir operasyonuna feda etmesini beklemek, aşırı bir iyimserlik olacaktır.

O peşmergeler ki, ABD müdahalesinin ilk gününde, oradaki Türkmen çoğunluğunu ispatlayan Kerkük ve Süleymaniye nüfus ve tapu kayıtlarını yakarak yok etmişlerdi!

Guam adasında kendilerine verilen “ev” ödevinin ne olduğunu tahayyül etmek artık o kadar da zor değildir sanırım? ABD Irak’ı işgal ettiği gün tv canlı yayınlarında sokağa dökülerek işgali güle oynaya kutlayan ve dünya kamuoyuna “ABD geldi, demokrasi geldi.” mesajını verenler de yine aynı zatlardı.

Aslında tarihte Kürtler üzerinden bölgeye yapılan müdahalelerin ilki bu operasyon değildir. Daha önce de İngilizler, Kürtleri Osmanlı’ya karşı kışkırtarak bağımsız olabileceklerine inandırmışlar, Musul ve Kerkük'ü Misak-ı Milli sınırları dışında bıraktırdıktan sonra da, yüz üstü bırakıp gitmişlerdi!

Şimdi de ABD yukarıda bahsettiğimiz sebepten dolayı bu senaryoyu ısıtmış ve tekrar gündeme getirmiştir. ABD hamiliğinde bugünlere kadar gelmiş olan bu yeni oluşumun uzun soluklu olabilmesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için zamana ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Eğer ABD bu bölgede sonsuza kadar kalmayacaksa, gidişinden sonra, sınır komşuları olan Türkiye, İran ve Suriye ile Irak’ın geri kalanının bu yeni oluşuma nasıl bir tepki vereceği hala muammadır.

Türkiye’nin, bugün, onlarca şehit vermesine rağmen Irak’a müdahale etmekte zorlanması, Irak politikasında tamamen basireti bağlanmış olan Bush yönetiminin Kürtleri, hiç olmazsa bu kez, yüzüstü bırakmama gayretlerinin bir sonucudur. Çünkü böyle bir müdahale bin bir zahmetle kurulmuş olan sırça köşkü yerle bir edebilecektir.

Ekonomisi Türkiye’den ve Türkiye üzerinden güçlendirilen "kürdistana" bölücü örgüt bahane edilerek Türkiye tarafından operasyon yapılacağına aslında pek ihtimal vermiyorum. Değil üzerine asker göndermek, sınır kapısı kapatılsa (-ki 24 Ekim 2007 tarihli MGK kararıdır) dahi kıvrım kıvrım kıvranacak bir yönetimin küstah demeçlerine hedef olan milli gururumuza ise sabırlar diliyorum.

Hükümetimiz, ABD ve AB ile dirsek temasında kalmak suretiyle, iç tepkileri yumuşatacak beyanatlarla durumu idare etme siyaseti gütmektedir. İlk şokun ardından siyasilerimiz nihayet yüzlerini güneydoğu yönüne dönerek sınır ötesine doğru "kükremeye" başlamışlardır.

İçteki tansiyonu düşürmek için milyonlarca dolarlık mühimmat harcanarak yapılan dağı taşı dövme operasyonu ise gazete manşetlerine taşınmaktadır. 'Kimden, kaç paraya aldığın silah ve mühimmatı dağa-taşa harcıyorsun?' diye sormak ise kimsenin aklına gelmemektedir.

Ancak bölge dinamikleri, AKP’nin “durumu idare etme ve zamana yayarak unutturma” siyasetini uygulamak için her zaman müsait olmayabilir. Biraz sabır, neler olacağını görmek için yeterlidir.

Aslında; dost ve müttefik olmanın gereklerinden biri de dostuna yanlış yaptığını söylemektir. ABD ve Türkiye eski birer dost ve müttefik olduklarına göre, Türkiye ABD’ne Irak’ta yanlış politikalar güttüğünü, terör örgütüne arka çıkmasa dahi, ses çıkarmamasının dostlukla bağdaşmayacağını; güvenlik güçlerimiz ile sivil halkımıza yönelik terör eylemleri veya ülkemiz topraklarının bir karışına dahi göz dikilmesi söz konusu olduğunda, bunun karşılığını en ağır şeklide verme hakkımızın egemen devlet olmanın gereği olduğunu bildirmek durumundadır.

İsrail, Rusya, Venezüella, İran, Kuzey Kore, Bolivya, Çin, Küba ve adını sayamayacağımız bir çok devlet genelde ABD ile düşman olmama / ters düşmeme politikası gütmelerine karşılık, milli menfaatleri söz konusu olduğunda bir anda şahinleşebilmektedir. Hükümetimiz artık, bunun da bir alternatif olduğunun bilincine varmalıdır.

Kendince haklı sebeplere dayanarak ta Irak'a kadar gelen ve kendi menfaatlerine uygun olarak burada bir takım faaliyetler yürüten ABD ve bu ortamdan nemalanmaya çalışan AB ve Rusya kadar, Türkiye'nin de bu bölgede menfaatleri olduğu ve tek bir vatan evladını bile şehit vermeye tahammülü olmadığı artık vurgulanmalıdır.

“El elin eşeğini türkü çağırarak arar.” diye bir atasözümüz vardır. Bölücü örgütle mücadeleyi ABD, Irak veya AB hükümetlerine ihale etmek akıl almaz bir gaflettir.

Velev ki, yıllardır KKTC’nin adını anmamakta direnen Avrupa Birliği Parlamentosu’nun 24 Ekim 2007 tarihli, bölücü örgütü muhatap alan, örgüte eylemlerini durdurma tavsiyesi veren kararı da dikkate şayandır!

Bölücü örgüt, salt askeri operasyonlarla değil; bilakis, hükümetimizin siyasi ve uluslar arası irade göstermesi suretiyle bertaraf edilebilir. Yoksa; teröristleri kandıran, eğiten, silahlandıran, dağlarda besleyen ve lojistik destek sağlayan sisteme müdahale etmedikçe, cephedeki ölümü zaten göze almış olan kandırılmış insanları ortadan kaldırmak, nihai sonuç getirecek bir hareket tarzı değildir.

Kuzey Irak dağları hali hazırda bizi beklese de, asıl çözümün yattığı yer olan İmralı, Kaf Dağı’nın ardındaki bir yer değildir. Kanun ve düzen ilk önce sınırlarımızın içinde tesis edilmelidir.

Bunun dışındaki çözümler, bu yazıya başlık da olan “aspirin tedavisidir” ki, adından da anlaşılacağı üzere, kalıcı bir sonuç vermez.

Ama illa ki merak edenler için, bugün itibarı ile son durum şudur:

ABD yönetimi Türkiye’ye aspirin vermektedir.

AB yönetimi Türkiye’ye aspirin vermektedir.

Irak yönetimi Türkiye’ye aspirin vermektedir.

Dolayısıyla, seçilmiş idarecilerimiz de şehitlerimiz için öfkelenen, gereğinin yapılmasını sabırsızlıkla bekleyen Milletimiz'e aspirin vermektedir.

Peki; aspirin ne işe yarar?

Cevap: Kanı 'sulandırmak' suretiyle 'tansiyonu düşürür'!

(Bu *kanın kimin kanı olduğunu, ateşin düştüğü yere bakarak anlayabilirsiniz)

Yayın Tarihi : 26 Ekim 2007 Cuma 17:06:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
GÜRSEL TURAN IP: 78.176.113.xxx Tarih : 30.10.2007 22:23:34

SİZİ KUTLUYORUM VE SİZE KATILIYORUM. SİZİN GİBİ İNSANLAR VAR OLDUKÇA TÜRK ULUSUNU KİMSE BÖLEMEZ.


isimsiz. IP: 85.104.53.xxx Tarih : 30.10.2007 16:12:24

harika bir yazı. Fakat merak eddiğim birşey daha var bunları neden kimse bu güne kadar kaleme almamış?


Melek Koç IP: 212.175.113.xxx Tarih : 31.10.2007 15:26:21

Bilginizin somutluğunda, düşüncelerinizin netliğini, anlatımınızdaki sadeliği,yazı sonunu bağlayışınızdaki kusursuz teşbihiniz için sizi kutluyorum. Siz ve sizin gibilerin olduğunu bilmek dahi huzurla beraber umut veriyor vatanım ve milletim adına, sizler umut mumusunuz, bir yerlerde var olup, hep yandığınız sürece, yuvarlanan kar topu misali çığ gibi arkanızdan gelecek TÜRK GENÇLİĞİNİ uyandıracak sizlersiniz. Vatan ve Millet size minnettar kalacak.


sezai canazlar IP: 84.72.210.xxx Tarih : 29.10.2007 22:03:31

fero abi yazini okudum harikasin A,dan Z,ye kadar bu gün ilk defa okudum seni takip edecegim bundan sonra zürich,den öptüm abi selamlar.. sezai